Frenk İbrahim Paşa; Pargalı bir devşirmenin hazin hikâyesi
24 Kasım 2011, 20.46 A- A+“Ben İbrahim…
Cennet ve cehennemi hep içinde taşıyan
Kendi şeytanı ile dost
Postun şeyhi ile müttefik
Ama hep tetik…
Araf’ın yüce kapısının sadık bekçisi
Kapıkulu İbrahim…
Sultan Süleyman’ın mahreminde sırrında
Ama hep sınırda olan İbrahim…
Hünkârının derin gözlerinde
Her gün kendi cenazesini seyreden
Sultanının gözlerine baktıkça
Ölüme koşarak giden
Ölümüne kaza namazları kılınan İbrahim…”
Yunanistan’ın kıyı kasabası Parga’da Rum bir balıkçının oğlu olarak dünyaya gözlerini açtı. Tarihçiler Manisa sancakbeyi Süleyman ile yollarının kesişmesini çeşitli şekillerde yazarlar. İbrahim’in birkaç dili çok iyi konuşması ve keman konusundaki yeteneği şehzade Süleyman’ın dikkatini çeker ve Pargalı köle Saruhan sarayında şahinci başı olarak göreve başlar.
1520 yılında I.Selim’in vefatı sonrasında tahta geçen Süleyman ile birlikte İstanbul’a gelir. Pargalı devşirme İbrahim artık Süleyman’a has odabaşı olmuştur. 1521 yılında yapılan Belgrad Seferinde “kapı ağası” olarak görev yaptı. Rodos’un fethinde Süleyman’ın yanında yer aldı. Veziriazam Piri Paşa’nın Kanuni tarafından görevine son verilmesi üzerine İbrahim yeni veziriazam ve Rumeli beylerbeyi olur. Rum kökenli bir dönmenin Osmanlı’da ikinci adam olması büyük şaşkınlık yarattı. Ancak “ferman padişahın, makam İbrahim’in” oldu. Pargalı İbrahim Paşa’nın yıldızı Kanuni Sultan Süleyman’ın kız kardeşi Hatice Sultan ile evlenerek parlamaya devam eder. Artık o; Damat İbrahim Paşa’dır. Hasımları tarafından “Makbul İbrahim Paşa” olarak anılacaktır. Bazı tarihçiler “Hain Ahmet Paşa”nın Mısır’da çıkardığı isyanı İbrahim Paşa’nın yeni almış olduğu Mısır Beylerbeyi unvanı ile bastırdığını yazar. Ancak İbrahim Paşa henüz yolda iken kendi adamları Hain Ahmet Paşa’yı hallederler. 1526’daki Macar Seferinden İstanbul’a heykellerle dönmesi ve At Meydanındaki sarayında bu heykelleri sergilemesi dönemin şairi Figanî’ye;
“Dü İbrahim âmed be-deyr-i cihan
Yekî büt-şiken şüd yekî büt-nişân”
(Cihan mabedine iki İbrahim geldi / Biri put kırıcı diğeri ise put diken oldu) beytini yazdırır ama nihayetinde Figanî bu beyti canı ile öder.
İkinci Macar Seferinde “Serasker Paşa” unvanı ile ödüllendirildi. 1533’deAlman Seferine, 1534 yılında Irakeyn Seferine katıldı ve anlaşmazlığa düştüğü Defterdar İskender Çelebi’yi idam ettirdi.
15 Mart 1536 akşamı Padişah tarafından Topkapı Sarayına iftara davet edildi. Daha sonra Kanuni’nin dairesine yakın olduğu söylenen odasına çekildi. Kimi söylentiye göre Cellât Kara Ali tarafından uykuda iken başı gövdesinden ayrılarak, kimi söylentiye göre ise; saraya damat olmasından dolayı kanı kutsal sayıldığından boğularak hayatına son verildi. Son unvanı ise “Maktul İbrahim Paşa” oldu. Osmanlı’nın en kudretli döneminde veziriazamlık yapmış olan İbrahim Paşa’ya Devlet-i Osmaniye’nin bir mezar taşı dahi yazdırmaması ise oldukça ilginç olmalı. Çünkü paşanın mezar yeri net olarak bilinmiyor.
Kanuni tarafından can yoldaşı olarak görülen, sayısız unvan, makam ile ödüllendirilen Damat İbrahim Paşa’nın neden öldürüldüğüne gelecek olursak;
Defterdar İskender Çelebi’nin haksız olduğu öne sürülen idamı Damat İbrahim Paşa’nın hayat seyrinin değişmesine neden oldu. Yabancılarla yapılan görüşme ve antlaşmalarda kendisini tahta ortak gösterecek söylemlerde bulunması, sarayda yapmış olduğu sohbetlerde Kanuni’ye alay içeren bir ifade ile “Türk” diye hitap etmesi, tercihini Şehzade Mustafa’dan yana koyması nedeniyle “Hürrem Sultan” tarafından sevilmemesi, İbrahim Paşa’nın Venedik docuna hitaben yazdığı söylenen ve Türklük aleyhine söylemler içeren mektubun Barbaros tarafından padişaha verilmesi, Kanuni’nin vermiş olduğu “Serasker Paşa” unvanını “Serasker Sultan” olarak kullanması, elde etmiş olduğu kudretin Kanuni’de şüphe uyandırması ilk akla gelen nedenler.
Toparlayacak
olursak tüm bu gelişmelerden zarar gören unsurun Osmanlı Devleti olduğu
ortaya çıkar. Üç kıtada hüküm süren imparatorluk bu dönemde zirve
yapmış, devrinin süper gücü durumuna gelmiş ancak bu konumu
sürdürememiştir. Bunun nedenleri arasında; devlet yöneticilerinin
seçiminde sergilenen basiretsizlik, padişahların, ikinci adamlarının
çevresinde oluşan gücü denetleme konusunda yaşamış olduğu tedirginlik
hatta panik, devletin rotasını bilinmeyen sulara doğru yol almasına
neden olmuştur.
YORUMLAR
Ben bir şey eklemek isterim o da şudur?
Osmanlı İmparatorluğunda hiç bir veziriazam yoktur ki Pragalı İbrahim Paşa kadar kudretli olsun öyle ki Avusturya ile yapılan antlaşmada bile Avusturya Hükümdarı Osmanlı Veziriazamıyla eşit sayılmıştır.Ayrıca devrin en güçlü devletinin dış politika konularında ilk karar mercii bile olmuştur.Hatta yanlış hatırlamıyotrsam gücü için şöyle bile denmiştir Yükselme devrinde padişahın hükümranlık göstergesi 7 tuğ iken Pargalının 6 tuğu vardır.Eksilk olan ise hilafet tuğudur hani hilafeti de çıkartırsak Kanuni ile arasındaki fark eşitler arası birincilik ikincilik bile diyebilirim.Padişahın kardeşlerinin bile mevcut kanundan dolayı hayatları tehlikede iken pargalının durumunu siz düşünün.Garip bir şey değil mi? Zira bana göre çok garip.
MERHABA, ÖNCELİKLE GÜZEL BİR YAZI OLMUŞ. PARGALI İBRAHİM HÜRREM GİBİ KADIN YÜZÜNDEN BOĞDURULMUŞ.
KANUNİ ÖNCESİNDEN OSMANLI DIŞINDAN KADIN EŞ OLARAK ALINMAMIŞ. ENTRİKALAR HÜRREM İLE BAŞLAMIŞ. KÖSEM SULTANLA SONA ERMİŞTİR. ÇÜNKÜ KÖSEM SULTAN EŞİ 1.AHMET ASLINDA KADINLARIN DEVLET İŞLERİNE KARIŞMASINI İSTEMEZMİŞ. AMA KÖSEM SULTAN EŞİNİN ÖLÜMÜNDEN SONRA UZUN SÜRE VALİDE OLARAK KALMAK İSTEMİŞ. ZAMANLA HAZİNE BOŞALMASINDAN HALKIN AÇ SUSUZ KALMASINDAN VB BİRTAKIM NEDENLERLE BOĞDURULMUŞTUR. BUNDAN SONRAKİ PADİŞAHLARIN HANIMLARI DEVLET İŞLERİNE KARIŞMAYA KORKMUŞLAR.
OSMANLIDA KADIN SALTANATI KİTABINI TAVSİYE EDERİM. YAZARI YILDIRAY KAYA YEDİTEPE YAYINLARINDAN. OKUYUN ANLARSINIZ.