gamyun.net'i doğru görüntüleyebilmek için tarayıcını güncellemelisin, güncelleyemiyorsan başka bir tarayıcıyı ücretsiz yükleyebilirsin.

BLOG

İlk görev:)

25 Ocak 2012, 21.09
A- A+

Heyecanlıydım. Hem de çok. 1. kavanozdan isimler çekiliyordu önce, ismi çekilen daha sonra 2. kavanozdan görev yerini çekiyordu. 1. kavanozda 2 top kalmıştı ve sonunda benim ismim anons edildi. Geçtim 2. kavanozun başına, 2 toptan birini çekip uzattım görevliye. A ilçesi B beldesi C Köyü ilköğretim Okulu. Şaşırmıştım. 4 yıldır bu şehirdeydim ama bırakın beldeyi ya da köyü ben daha A ilçesini bile duymamıştım doğru dürüst. İçimden hayırlısı demiştim sadece.

3-4 gün sonraydı sanırım. Milli eğitimden atama kararnamemi aldım, görev yapacak olduğum köy okuluna nasıl gidebileceğimi öğrendim. Bu konu hakkında konuştuğum herkes ama istisnasız herkes görev yerimin iyi bir yer olmadığını, ulaşımda sıkıntılar yaşayacağımı hatta mahrumiyet bölgesi olduğunu söylemişti. Canım sıkılmıştı ama yapacak bir şey yoktu. Gidip göreve başlayacaktım.

Birkaç araştırmadan sonra köy minibüslerinin kalktığı durağı buldum. Şoför olduğunu tahmin ettiğim, ben yaşlarda birinden de doğru minibüs olduğunu teyit ettirdim. En arka koltuğa geçtim, hareket saatini beklemeye başladım. Minibüse binen herkes bir birini tanıyordu, ben hariç tabi:) Yanıma orta yaş üstü birisi oturdu.

-         Selam

-         Aleyküm Selam.

-         Tanıyamadım seni. Gurbetçilerden birisi misin? ( Demek ki köyde çok gurbetçi vardı.)

-         Yok, değilim.

-         Eee, ne işin var bizim köyde?

-         Öğretmenim.

Sanki sihirli bir kelime çıkmıştı dilimden.” Öğretmenim. “ Minibüsteki herkes bir anda bana doğru döndü, ilgi tamamen benim üzerime yoğunlaştı. Yaşlısından gencine kadar herkes ama istisnasız herkes “Hoş geldiniz. “ . “ Hayırlı olsun. “  gibi söylemlerde bulundu. Ama hepsinin de gözlerinin içi gülüyordu. İsminin Muhammed olduğunu öğrendiğim minibüs şoförü benim tüm itirazlarıma rağmen beni en öne aldı. Utanmıştım, çünkü yaşlı bir amcayı kaldırmıştı. Hala içimde uhdedir.  Ama oturmuş olduk bir kere. Neyse…

Yol uzundu, sahilden yaklaşık 40 km yukarı çıkacaktık. Ayrıca yolun yarısı da toprak yoldu. Şimdi asfaltlamışlar. Duyunca çok mutlu oldum. Neyse.. Yol boyu Muhammed’ in çenesi hiç durmadı. Köyü anlattı bana. Kışının çok çetin olduğunu, yazına ise doyum olmadığı, çalışabilecek herkesin yurt dışında gurbete gittiğini, köylünün maddi durumunun iyi olmadığını, öğretmene verilen değeri anlattı durdu.

Sonunda gelmiştik. Okulun bahçe kapısı önünde indim minibüsten. Bahçede beyaz önlük  giymiş bir bayan öğretmen, paçasına, kollarına, ellerine yapışmış bir sürüde öğrenci vardı. Birinci sınıf oldukları belliydi. Samimiyim insan annesine böyle sarılamaz. O manzarayı görünce bir kez daha mesleklerin en asillerinden birini icra edecek olduğum için şükretmiştim. Öğretmen hanımın yanına gittim, yeni matematik öğretmeni olduğumu söyleyip müdür beyin odasını sordum. Gülümsedi. “ Hocam yeni matematik öğretmeni değilsiniz, bu okula atanan ilk matematik öğretmenisiniz. Müdür beyin odası 1. katta. Tekrar hayırlı olsun.” dedi. Okuldan içeri girerken o minik yavrucaklara dönüp bir kez daha bakmıştım, çok ama çok sevimliydiler. Ne bileyim öğretmen olmayan zor anlar.

1. kata çıktım, müdür odasını bulup kapıyı çaldım. İçeri girdim. Karşımda kır saçlı bir adam, ilk dikkatimi çeken göbeğine kadar inmiş olan kravatı oldu. Abidin Hocayı hep böyle hatırladım. İlk gördüğüm an gibi:)

Allah var çok candan karşılamıştı beni. Matematik öğretmeni için torpil yaptığını, çocukların durumun zayıf olduğunu, okulda zor şartlarla boğuştuklarını falan anlattı. Şu sözünü asla unutmam. “ Hocam bizimkisi vicdan mesleğidir. Vicdanınız yoksa hiç başlamayın. “ . Geçen zaman ne kadar haklı olduğunu yüzlerce kez ispat etti bana.

Atama kararnamemi uzattım, başlama yazısı yazacaktı ama bir türlü başlayamadı yazmaya. “ Hayırdır hocam, bir şey mi oldu? “ diye sorduğumda aldığım cevap gülümseme sebep olmuştu. “ Yakın gözlüğümü bir bulabilsem yazacağımda hocam, yok bulamıyorum. “ . Halbuki elindeydi gözlük:) İçimden “ Aslanım tam yerine düştün demiştim. “

Kısa keseceğim uzayıp gidecek yoksa blog. Yüzlerce anım var elbette o okulla ilgili, başka bloglarda yazarım onları da artık.

Tam 3 yıl o köyde görev yaptım, her günü ayrı bir zevkti. Yemin ederim belime kadar kar yağardı, lojmanda sular donardı. Sık sık elektriğimiz kesilirdi. Merkeze haftada bir kez gidebilirdik. Ama bu zorlukların hiç biri önemli değildi. O kadar mutlu ve huzurluyduk ki hepimiz canla başla çalışırdık. Okul çıkışı öğrencileri bırakmaz, ek dersler yapar, onlara santranç gibi oyunlar öğretirdik. Allah’ım ne mutlu günlerdi.

Halk fakirdi hem de çok. Ama eğitime çok önem verirlerdi. Okulun her ihtiyacını karşılarlardı. Öğretmenleri el üstünde tutarlardı. Mesela odun ve kömür almıştım. Odunlar kütük halindeydi, okul çıkışı kıracaktım. Lojmana gittiğimde tüm kütüklerin parçalandığını ve çuvallara yerleştirildiğini gördüm. 3 yıl her fırsatta kimin yaptığını sordum ama asla öğrenemedim. Yapan çıkıp ben yaptım demedi. Kırmıştı kütükleri çünkü ben öğretmendim, onun köyünde görev yapan bir öğretmendim. Onun için en saygın kişiydim. Hep dua ederim. İnşallah bu sevgiye layık olabilmişimdir, görevimi gereği gibi yerine getirebilmişimdir.

İlk gün sabah uyandım, okula gidecektim. Lojman kapısını açtığımda 5-6 yumurta, yoğurt ve mısır ekmeği gördüm. Aynen kütüklerde olduğu gibi bunları koyanı da asla bulamadım. Hemen hemen her sabah kapıda bir şeyler çıkardı karşıma. Kendileri açtı ama öğretmenlerine sahip çıkarlardı. Dedim ya işin güzel yanı bunlar gibi yardımların hiç birini yapanlar bendim demedi.

Köy kahvehanesine girdiğimizde 70 yaşındaki dedecik bile ayağa kalkardı. Yüzüm kızarırdı, yemin billah verip oturturdum. Sonra herkes çay ısmarlardı, masamıza gelip bizlerle sohbet ederlerdi. Bizlerle sohbet edebilmek sanki bir ayrıcalıktı onlar için, keşke bilselerdi benim için de ayrıcalık olduğunu. Saflıklarına, yardımseverliklerine, insanlıklarına hayran olduğumu bir bilselerdi. Onlar beni büyük görürdü ama asıl büyük olan onlardı. Köy kahvesinde bir kez olsun çay parası ödeyemedim. Çok denedim ama orda bizim paramız geçmezdi. Ne güzel insanlardı. Allah hepsinden razı olsun.

Dindar değildiler. Hatta ateizme varan dünya görüşleri vardı çoğunun. Ama insandılar en temizinden hem de. Ben ve iki öğretmen daha oruç tutardık koskoca köyde. Ramazanda üçümüzü iftara çağırırlardı her ne kadar oruç tutmasalarda. Yolda sigara içen bizi görünce ramazanda saklardı veya atardı sigarasını. Bir şey söyleyeyim mi, ben inanca saygıyı da onlardan öğrendim aslında.

Havalar iyi olduğunda tüm gençler okul bahçesine gelirdi. Beraber voleybol oynardık. Lisede voleybol takımında olmama rağmen açıkçası çoğu benden daha iyi oynardı:) Bazen akşamları mangal yakardık vatandaşlarla beraber, her gelen bir lokma alırdı. İşin güzel tarafı onca insan yerdi ama herkesin karnı da doyardı. Kışın ise yaban avına çıkardık bazen. Hatta bir keresinde donma tehlikesi bile atlatmıştık. Hey gidi günler…

Dedim ya yüzlerce anım vardır ama birini sizlerle paylaşıp son vereceğim paylaşımıma. Bahardı. Okuldan lojmana giderken bir yaşlı nenenin tarla bellediğini gördüm. Lojmana gidip üzerimi değiştirdim ve ona yardım etmek için tarlaya gittim.

-         Kolay gele nene!

-         Sağol torun da sen kimsin?

-         İnce uzun öğretmen nene ben. ( Köyde lakabım buydu, zayıf ve uzun boylu olduğum için beni öyle bilirlerdi. )

-         Hee. Sen O’sun. Nasılsın bakalım ?

-         İyi nene, sen?

-         Sağolasın, tarla işi işte.

-         Hah! Bende sana yardıma geldim nene, sen az geç dinlen, soluklan bakalım.

Olmaz dediyse de dinlemedim aldım eline beli. Şu çatallı Karadeniz belini:) Başladım toprağı bellemeye. 3-4 dakika sonra nene kalktı ayağa….

-         Ver bakim bana şuni. Maf edecesun tarlami. Öyle mi bel atılır . Sen en iyusi tepeşirunan uğraş, sana göre değildur bellemek.

Evet, ben mahcup bir şekilde verdim neneme beli geri:) Yaşıyorsa Allah uzun ömürler versin, vefat ettiyse günahlarını af etsin.

Uzun lafın kısası. Benim köylüm ayağı öpülecek insandır. Saftır, temizdir. İnsanlar artık şehir merkezinde kimseye güvenemez hale gelmişken, köylerimizde ki halkımız hala sevecen, yardımseverdir. Ben o köyü unutamadım ve unutamam. İnşallah okuttuğumuz çocuklardan hayata tutunmayı başarabilenler olmuştur. Ancak bu şekilde ödenir onların insanlığı.

Köyde öğretmenlik yapma şerefine erişmiş bir dostunuz olarak hepinizi saygı ve sevgi ile selamlarım…TuRK

 

 

 

 

 

 

YORUMLAR

25 Ocak 2012, 23.15
Öğretmenliğin,öğretmenin ben de ayrı bir yeri vardır...Okurken de daldım gittim başka deryalara...Siz de yaşadığınız o güzellikleri,duygularınızı çook güzel dile getirmişsiniz ellerinize sağlık...
25 Ocak 2012, 23.31
Sevgili Turk Öğretmenim , ellerinize sağlık olsun paylaştığınız bu yazı için . Köy Enstitüleriyle başarmadı mı bu ülke her şeyi ,  sizler gibi eli öpülesi öğretmenler değil miydi el ele veren köylüsüyle ... Ellerinden tuttuğunuzminik öğrenciler şimdi kim bilir kimlere el veriyor ? Çok yaşayın ...
25 Ocak 2012, 23.50
@TuRK_38
Güzel bloglarının sebebini öğrenmiş olduk.Anca bir öğretmen bu kadar içten ve güzel blog yazabilir.
25 Ocak 2012, 23.53
ben de öğretmen olmak istemiştim kısmet olmadı , en kutsal meslek öğretmenlik derim , ama  son 10 yılımda cok okul gördüm gezdim cok müdürler öğretmenler tanidim , ah hocam ah , simdi öğretmenler yaptıkları isin farkinda bile değiller , 1 okula gidiyorsun köyün durumu yok ama okul saray yapmış öğretmen yaptıklarını yapacaklarını heyecanla anlatıyor,  inan ilçenin en zengin köyüne gittim içim parçalandi müdür müdür değil öğretmenler bi acayip ,  böyleleride var malesef ....
25 Ocak 2012, 23.53
Sizi gerçekten tebrik etmek gerekiyor mesleğinize bu denli gönül verişinizden dolayı..Öğretmenlik yapabilmek için öncelikle çocukları sevmek gerekiyor ki bunun sizde yeterince var olduğu görülüyor.  Sizin gibi öğretmenleri çocuklarımız unutmaz.. Buna rağmen bu gönül mesleğini ihlal edenler de oldukça fazla.. Sizin gibi öğretmenler nasıl unutulmazsa, bu mesleği yaptığı halde gönül vermemişler de unutulmuyor..
26 Ocak 2012, 00.52
Matematik değilde edebiyat öğretmeni sandım :) Çok içten bir anlatım durup bizde vardık o köye sanki.
Şunu bilirim en kutsal meslek öğretmenlik ve doktorluktur hakkıyla yapandan Allah razı olsun. 
26 Ocak 2012, 01.50
Türk Öğretmenim,siz her zaman yazın ama uzun uzuuun yazın :) Duygularını kelimelere yansıtmak ve bunu biz okuyuculara hissettirmek büyük meziyettir.Siz de bunu layıkıyla yerine getiriyorsunuz,şuan olduğu gibi :) Sizin ve Ataya'nın yazılarını gördüğümde başlığa heyecanla tıklıyorum ve yazılarınızı sindire sindire okuyorum.Yorum pek yapmasamda sizin ve Ataya'nın yazılarının sıkı takipcisiyim :) Emeğinize,ellerinize ve yüreğinize sağlık.
26 Ocak 2012, 01.58
Turk_38 ne kadar şanslısınız ne kadar güzel bir mesleğiniz var tabi öğrencilerinizde şanslıki sizin giibi bir öğretmene sahip olmuşlar...O kadar güzel anlatmışsınız ki  gözümde canlandı o güzel yerler :) zaten gitmek istediğim yerlerin en başında duruyor Karadeniz :)
Yüreğiinize sağlık paylaşım için teşekkürler...
26 Ocak 2012, 02.19
Sayın TURK her zaman ki gibi  harika  bir blog  yazmışsınız.Kendi okul yıllarımı  hatırlattınız ,duygulandırdınız beni.Öğretmenin yolun  gözleyip, sadece onun elinde ki   çantasını  taşımayı , gururla  yanında yürüdüğünü , herkesin görmesini  onur sayan o zaman ki küçük öğrenci olarak  ellerinize yüreğinize sağlık ...
26 Ocak 2012, 02.27
Ellerinize sağlık öğretmenim. Çocuk her yerde çocuk ama köydeki o kadar okumaya aç ve o kadar yalnız ki .En mutlu günleriniz onlarla geçmiş , demek ki her şey para ve konfor değilmiş.idealist olmanız sa saygıya değer .İnanıyorum ki sizin yetiştirdiğiniz öğrencilerde  sizin gibi çok değerli insanlar olacaklar(inşaAllah)
26 Ocak 2012, 02.37
Toplam 484 kişi mezun oLmustuk.. Büyük bir amfide toplanıp kura çekimi vardı. O torbadan topu cekene kadar aklınızdan milyonlarca hayal geçiyor acaba  ege çekersem neler oLur sunları bunları yaparım..Off güneydogu cekersem nolur ben ne yaparım oralarda ama oLsun bitirip dönerim hemen vs.. :) Torbaya elinizi uzatıp karıstırdıktan sonra topu tuttugunuzda kalp atıslarınız  hiç olmadıgı kadar hızlanır :) Ben actım topu kağıdı cıkardım okudugumda sevincem mi üzüLcem mi karar veremedim..Komşu il çıkmıştı.. AiLeme yakın olacak olmak sevindirdi beni. Ama ne yazık ki görev sürem olan 2 sene boyunca izin haricinde bir kere biLe kaçamadım:)) Şimdi hayallerimin arasına karısan baska bir yerdeyim:) HayaLLerinizin kabus olmaması diLeğiyle :)
26 Ocak 2012, 03.25
Evet benim de aklıma köy enstitüleri geldi  nasıl kapatıldıklarını da düşündükçe içlendim resmen.

Çocukluğumdan beri  genelde (birkaç iyi örnek dışında) öğretmenleri işini zorla yapan, çocukları sevmek bir yana dövmemek için zor sabreden insanlar olarak gördüm.Bana iyisi denk gelmediğinden hiç sanırım böyle bir imaj oluştu kafamda. Köylerde durum bu yüzden farklı sanırım mahrumiyet bazı şeylerin değerini daha iyi kavratıyor insana.( aynı kötü şartlarda atansam da kurtulsam bu kabustan  düşüncesiyle gün sayanlar da yok mu var) bazı şeylerden mahrum olmadan da aynı özveriyi sadece çocuklar için devletiyle halkıyla öğretmeniyle hepsi göstereydi herşey daha farklı olurdu.
Yorum yapabilmek için ÜYE GİRİŞİ yapmalısın