KAYSERİLİ OLMAK...
28 Şubat 2012, 01.53 A- A+
Biz Kayserililere vurulmuş bir yafta! Paragöz olmak. Eğer çalışmak, emek vermek, üretmek, zekanı kullanmak paragözlük ise paragözüz arkadaş. Ne demek istediğimi kendi ticari deneyimlerimle sizlere anlatmaya çalışayım:) Bakın nasıl Kayserili olunuyor.
İlk paramı su satarak kazanmıştım. Heves işte:) Büyüdüğümü kanıtlama ihtiyacı mı hissetmiştim ne. Sanırım ilkokula yeni başlamıştım. Anam olmaz, gerek yok dediyse de dinlememiştim. Bir aşırma dolusu buzlu su, bir bardak ve çömçe alarak soluğu Kayseri Devlet Hastanesi önünde almıştım. İlk kuruşumu kazanana kadar “Soğuk Suuuu!” diye bağırmak zor gelmişti. Paranın yüzü sıcak olsa gerek ki gün ortasında sesim kısılmıştı. İlk kazığımı da o gün yedim:) 15-17 yaşlarında birisi 3 bardak suyumu içti ama parasını ödemeden kaçtı. Okumayacak bunu ama ben hakkımı helal ettim kendisine…
1. ders : Parasını almadan malı verme.
Üç gün sonra soğuk su yerine kazandığım para ile aldığım limonlardan limonata yapıp satmaya başladım. Kazancım artmıştı bayağı:) Artık elim para tutuyordu ya her akşam eve dönüş yolunda ki bir pastaneden dondurma alıp gidiyordum. Tok gönüllüyümdür anlayacağınız öyle birikim yapmak bana pek uymaz…
2. ders : Ticarette her kazandığını yemeyeceksin, birikim yapacaksın.
Ortaokul birinci sınıfta derslerim kötüye gitmeye başlayınca, klasik yöntem sanayi yolu göründü bana. Motorcuda çırak olarak çalıştım o yaz tatilinde. Ellerim, yüzüm kirden görünmez olurdu. Akşamları kırk defa sabunlardım ellerimi, yüzümü ama nafile çıkmazdı motor yağı. Tek çırak ben değildim. 3 kişiydik. Ustalara anahtar, tornavida falan verirdik. Birde motor gözlerini pamukla silerdik. İlk gün öğle yemeği vaktiydi. Yağlı tezgah üzerine gazeteler örtüldü. Tam ortaya bir tava domatesli ve biberli kıyma kavurması konuldu. Yok öyle çatal, kaşık falan. Elinle böleceksin pideyi, daldıracaksın tavaya:) Ama ben ana kuzusu narin narin yemeye çalışırken bir baktım bitmiş yemek, tavanın dibi görünüyor. Sonrası malum. akşama kadar aç çalıştım.
3. ders : Aç ayı oynamaz, yemek bulduğun zaman yiyeceksin, dayak bulduğun zaman kaçacaksın.
O yaz tatilinden sonra bir daha hiç kötü olmadı derslerim ama bunun tek sebebi çok ders çalışmak değildi. Gece 1 gibi okula giderdik 3-4 arkadaş yazılılardan bir gün önce. Okulda gece nöbetçisi olan Yusuf abiye 3 paket uzun samsun sigarası verirdik. O zamanlar fotokopi makinesi yoktu. Doğru tekstil odasına gider, makinenin kolunu çevirir ve yazılı sorularını alırdık. ( Bende bir öğretmenim ve yazılı sorularını asla bir gün önceden falan çoğaltmam. Sınav günü çoğaltırım. Neme lazım bizim gibi sivri zekalı bir öğrenci falan çıkar ) . Para kazanmakla ne alakası var demeyin. Ertesi gün soruları zorluk derecesine göre para karşılığı satardık. Ne cesaret:) Laf uzayacak ama anlatayım. Bir gün matematik yazılı sorularını almıştık yine. 4 kişiydik. Baktık sorular çok zor kimseye satmayalım, millet zayıf alsın diye düşündük. Ama dördümüz de 100 alırsak hoca şüphelenir düşüncesi ile hiç birimiz yüzlük kağıt vermeyecek diye anlaştık. Unuttuğumuz bir şey vardı. Hepimizde Kayseriliydik. Ben de dahil yüzlük kağıt verdik. Okul birincisi kız 57 almıştı daha dün gibi aklımda. Hocamız “ Ne yaptınız anlayamadım ama bir daha yaparsanız ağzınızla kuş tutsanız bu dersi geçemezsiniz. “ demişti.
4. ders : Ticarette her yol mubahtır demeyeceğim:) Yaptıklarım cahillikti, gençtik işte.
Lise sıralarında para kazanma yolu İngilizce kitaplarıydı. Kitaplarımız yurt dışından geldiği için çok pahalıydı. Üst sınıflardan kitapları ucuz yollu alıp ( genelde kız öğrencilerin kitaplarını alırdık, onlar utanırdı satmaya ), bir alt kata inip alt sınıflara karlı satardık. Açık söylemek gerekirse çok tatlı işti :)
5. ders : Ticarette utanma olmaz.
Üniversiteye başladığımda çok çeşitli iş kollarında faaliyet gösterdim. Yaz tatili sonunda ortaokullar ve liseler açıldığında sahaflık yapardım, ortağım bile vardı Mustafa:) Eski ders kitaplarını değiş tokuş veya parayla alırdık. Erciyes sitelerinde bir boş arazi vardı, orada satardık. Bizim gibi yüzlerce bu işi yapan vardı. Bir gün hiç unutmuyorum sabah yağmuru, öğleden sonra güneşi yedik. Bir lise öğrencisi kız kitap aldı bizden. Sıra pazarlığa geldiğinde “ Siz nasıl insansınız hiç mi anlamıyorsunuz öğrenci halinden “ dedi. “ Bende bizde öğrenciyiz” dediğim de “ Yok, yaa şu amele tipinizle mi “ demişti. Üniversite öğrenci kimliğini gösterince de dut yemiş bülbüle dönmüştü :) Satmadım ona kitapları:)
6. ders : Ticarette müşteriye saygılı olacaksın ama kendini de ezdirmeyeceksin.
Üniversite öğrencisi iken diğer bir kazanç kaynağımda ( yine Mustafa ile ) parti düzenlemekti. En lüks otellerin salonlarını kiralardık, bilet bastırırdık ve parti düzenlerdik. Birkaç partiden sonra aklımıza başka bir fikir geldi. Çekiliş yapmak ! Küçük çikolataların üzerine numara vurup hediye çekilişi yapardık. Neler yoktu ki. Sinema biletleri, lokantalarda yemekler, çantalar, takılar, elbiseler say say bitmez. Elbette bunları para ile almazdık. Sağ olsunlar sınıfımızda ki kız öğrenciler çarşı, pazar dolaşıp tüm hediyeleri bedava toplardı.
7. ders : Mümkünse kendine sponsorlar bulacaksın. Ve her zaman sana yardımda bulunacak dostların olacak.
Son sınıfta ise Üniversitenin hemen yanında ufak bir büfeyi kiralayıp, borçla aldığımız fotokopi makinesi ile fotokopi çektik. İşlerimiz iyi idi çünkü büfe tıp öğrencilerinin yurduna çok yakındı.
8. ders : İşletmeyi iyi yerde açacaksın. Müslüman mahallesinde salyangoz satılmaz.
Daha var elbette ama blog uzayacak. Yeterince uzun oldu zaten:) Antika halı satma, bıçakcı da çalışma gibi iş kollarımdan bahsetmedim.
Ve son ders: Eğer ticarette başarılı olamayacağınızı düşünüyorsanız benim gibi devlet memuru olacaksınız:)
EN ÖNEMLİ DERS : HER ZAMAN HELAL KAZANACAKSIN, BOĞAZINDAN HARAM GEÇMEYECEK VE ZEKATINI KURUŞU KURUŞUNA VERECEKSİN.
NOT : Bilmeyenler için yazayım dedim.
aşırma : Kuyudan su çekmeye yarayan kova.
çömçe : Büyük tahta veya metal kaşık.
YORUMLAR
Bu blog'u okuyunca aklıma memleketteki bakkalımızın uyguladığı bir sistemi yazayım:) çok kişinin yaptığı şey var. bakkaldan alışveriş yaparız hesaba yazdırırız. bir ay sonra maaaş aldığımız zaman borcumuzu öderiz.bazen bu borcu uzatırız 2 ay sonra öderiz. hiç bir zaman bakkal zor durumda kalır kimse düşünmez.bakkal da borcunu 2 ay sonra ödedin faizini isterim demez.zaten faiz haram...bir örnekle şöyle izah edeyim.
bakkaldan 1 kilo pirinç aldın borcun 2 lira yazdırdın hesaba 2 ay sonra ödedin.2 ay sonra ödenen bu parayla bakkal 1 kilo pirinç alamicak çünkü sürekli zam geliyor.köydeki bakkalımız şöyle bir uygulama yapardı.1 kilo pirinç mi aldın deftere yazarken pirincin parasını yazmazdı 1 kilo pirinç diye yazardı.borcunu 3 ay sonramı ödemeye geldin,deftere bakardı 1 kilo pirinç almışsın. pirincin bugünkü fiyatı neyse o parayı alırdı.hem kendisi zor durumda kalmazdı hemde faizle bir alakası olmazdı:))
karadenizli zekası işte :))))
ASI_KES27 Hayal gemisinin kaptanı:)
Kayserilinin işittiği bir şey mi?
Siz bir de Çorumluları düşünün.:))))