gamyun.net'i doğru görüntüleyebilmek için tarayıcını güncellemelisin, güncelleyemiyorsan başka bir tarayıcıyı ücretsiz yükleyebilirsin.

BLOG

Allah Bereket Versin!

23 Mart 2012, 19.29
A- A+

Çok farklıydı her şey, basitti. Sabah gün ağarırken kuş sesleri ile karşılardık yeni günü, “erken kalkan erken yol alır” hesabı. “Şeytan yalamasın “diye minicik ellerimizle güzelce yıkardık Ahmet’le yüzümüzü. Sonra ısınmak için koşar adımlarla giderdik sobanın başına.

 Nur simasıyla neşe ve hafif telaşla hazırlardı Anam kahvaltı soframızı. Masada yapmazdık kahvaltıyı, yer soframız vardı. Elindeki tepsiden son yiyecek tabağını da sini üzerine koyduktan sonra “ Hamd olsun! “ derdi. Sini üzerindeki yiyecekler hem karnımızı hem ruhumuzu beslerdi. Sonra evin direği girerdi odaya, kurulu saat gibi. “ Hayırlı sabahlar!” derdi. 

 Sonra geçerdik neşe ile sofra başına. Zeytinin olduğu yere Ahmet, yumurtanın olduğu yere ben otururdum. Kim neyi daha çok severse işte:) Yanlışlıkla birimiz çatalı eline erken alırsa Anam “ babamızın kahvaltıya başlamasını beklememizi “ öğütlerdi. Babamın mırıltı şeklinde çektiği derin “ besmelenin “ gittikçe tonu yükselirdi. Anamda “ilk lokmada besmele çekmeyi unutmamızı “ mutlaka hatırlatırdı. 

 Öyle yayılarak oturmazdık sofrada. “ Verilen nimete ve nimeti verene saygı” var idi. Büyüklerimiz sık sık “ sofra bezini üstümüze güzelce çekmemizi “ söylerdi. Ekmek mutlaka el ile bölünürdü ve halı üzerine “kırıntı dökmemeye “dikkat edilirdi. Hasbelkader halı üzerine kırıntı dökülse o topacık ellerimizle toplamaya çalışırdık. Çünkü bunun “sevap” olduğu öğretilmişti.” Sağ el ile yemek” ve “ yerken ağzını kapalı tutmak” sofra adabından idi. 

 Kahvaltı sonunda “sofra bezi çok dikkatli” toplanırdı. Sonrada dışarıda “aç kalan hayvanlar” sofra bezinde kalan kırıntıları yesin diye bahçemizin “en ücra köşesine etrafa saçmadan” silkelenirdi. Babamız evden çıkarken “kapıda yolcu “edilirdi. Ve mutlaka “ Allah bereket versin!” denilirdi. 

 Yürürken “yolda bir ekmek parçası görsek” hemen koşup yerden alır, sıra ile üç kez öpüp alnımıza koyar, sonrada yüksek bir yere bırakırdık. Eğer biz görmemiş isek ekmek parçasını genellikle yaşlı bir teyze uyarırdı bizi. “ Yavrum, sevaptır. Şu ekmek parçasını alıver” derdi.

 Ekmek asla “çöpe atılmazdı”. Bayatlamış ekmeklerden bir şekilde yararlanılırdı. Küp şeklinde doğranır, kızartılır ve çorbaların içerisine konurdu. Eğer çok bayatlamış ise su veya süt ile ıslatılarak kuşlara yem yapılırdı. 

 Şimdiki gibi yolculuklarda mola verildiğinde parası olan lokantada yemek yerken olmayan “aç kalmazdı”. Eskiden “ göz hakkı “ vardı. Azığı olan etrafındakilere ikram ederdi, hatta ikramda ısrar ederdi. Özellikle hamile kadınlara ve çocuklara zorla yenilen tattırılırdı. Karnı tok olan bile bu “ikramı geri çevirmez” en azından tadardı. Ama nimet nerde yenilecek olursa olsun kırıntıya da dikkat edilirdi. 

 Yaz aylarında annesi evde olmayan çocuk “komşu tarafından beslenirdi”. Sokakta kolay kolay hiçbir çocuk aç kalmazdı. Ama çocukların sokakta ekmek elinde dolaşmasına müsaade de edilmezdi. Başka “bir çocuğun özenmesinden” çekinilirdi. İnsanlar hem kendi yavrularını hem başkasının yavrusunu düşünürdü. Evde pişirilen yemek komşu ile paylaşılırdı. “Komşusu aç iken” kimse yatmazdı. 

Belki de bu kadar çeşitli ekmek yoktu. Tost yapılan ekmek ile sofrada ki ekmek aynı idi. Bu denli pasta ve çörekte yoktu. Analarımızın maharetli ellerinde ortaya çıkan kete ve halkalarımız vardı. Açıkçası bunlar karnımızı sanki daha iyi tutardı. Bu kadar çeşitli peynirler de yoktu. Bildiğimiz beyaz peynir vardı. Şimdiler de çeşit çeşit peynirler var sofralarımızda ama sanki doymuyor ne midemiz ne de gözlerimiz.

Uzun lafın kısası şimdi bolluk var ama bereket yok artık. Sofraların bereketi için yaptığımız bir şey de yok. Peki, ne oldu sofralarımızın bereketine? Sanırım üst satırlarda gayet net ne olduğu.

Dünyanın bir bölgesinde insanlar açlıktan ölürken bizler binlerce ekmeği çöpe atıyoruz, tonlarca suyu boşa akıtıyoruz her gün. İsraf var ama nimete saygı ve nimeti verene şükür yok artık. Eeee! Bereket isteyecek yüzümüz nerde o zaman?

Saygılarımla…

YORUMLAR

23 Mart 2012, 20.18

Çocukluğumuzda yazları tatil için Adana'ya gittiğimizde yer sofralarında yemeğimizi yerdik. Tek dizimiz bükülü, diğer dizimizin üstünde oturur vaziyette. Tek dizimiz midemize baskı uyguluyordu sanırım çünkü çok fazla yiyemezdik. Midemizin bir kısmı boş olduğu halde sofradan kalkardık. Midelerimizde rahattı yani. Senin de dediğin gibi sofraya dökülen ekmek kırıntılarını bekleyen kuşlarımız vardı. Şimdi masalarda yemekler yeniyor, dökülen ekmek kırıntıları hooop çöpe. Ekmak çöpe yani. Ama yinede biz şanslı çocuklarız. Çünkü o ekmek kırıntılarını masada nasıl yiyeceğimiz bize çok hoş bir şekilde öğretildi.
Bizde hala bayat ekmekler ıslatılıp, balkonda küçük bir kaba konup kuşlara ikram edilir:)

Ben bu yazıyı çok beğendim ama çabuk bitti. Keşke biraz daha uzun olsaydı diye düşündüm. Ellerine sağlık. Çok çok güzeldi.
23 Mart 2012, 20.48
Sevgili   Turk__38   elinize  ve  yüreğinize  sağlık.Yazınızı  okudum.Çok  güzel  yazmışsınız.Biz  anne  ve  babalarımızdan  öyle  gördük.Sabah   kahvaltıya  hep  beraber  otururduk.Akşam  babamız  geldiğinde yine  hepimiz  o  sofra  başında  oturmak  zorundayız.Eve  geliş  saatimiz  babamdan  önce  olmak zorundaydı.Şimdi  bakıyorumda  benimde  3 oğlum  var.Onları  sadece pazar  günü  akşam  yemeğinde  oda  silah  zoruyla  hepinizi  masada  göreceğim  tehdiyle  toplayabiliyorum.hepsinin  mutlaka  bir  bahanesi  oluyor.Ne  kadar  öğretmeye çalışsakta  biraz  zor  gibi.Bu  belkide  bizim  hatamız.Hayatın  verdiği  yoğunluk  ve  stres  olabilir.Biziim  zamanımızda  stres  diye  bişey  yoktu.Bu  kadar  bollukta  yoktu.En  ufak  şeyden  mutlu  oluyorduk.Bazen  çocuklarıma  anlatıyorum.  Sizler  gibi  marka  düşkünü  değildik,  her  isrtediğimiz  alınmazdı  ama  biz  sizlerden  daha  mutluyduk.O  zamanki  bereket  şimdi  yok.Bunun  sebebide  insanların  doyumsuz  olması.Ruhları  aç ,çünkü.Sevgilerimle......
23 Mart 2012, 21.16
 Her zaman ki gibi çok güzel bir konuya değinmiş ve yine unuttuğumuz bir takım geleneklerimizi hatırlatmışsınız.Yazınızın her harfine sonuna kadar katılıyorum.Elinize sağlık.
23 Mart 2012, 21.46
sıkıcı bir yazı sonra bakarım diye öyle bir bakıp geçiyordum :)) ki geçemedim yine sonunu getiriverdim :)) .
çok çok güzel yazdıklarınız ama çok şükür bu yazdıklarınızın hemen hemen hepsi şu an içinde geçerli benim hayatımda geride kalan pek bişi yok gibi çeşit çokluğu harici oda elde olan değil ama elimde olduğu sürece ben bunları aynen devam ettirecem ve benden sonrakininde devam ettirmesi için hiç bıkmadan söylemeye anlatmaya da devam edecem ..:)))
23 Mart 2012, 22.58
Hiç önemsemediğim görgü kuralları sofra adapları falan filan ama kahretsin ki aynı sıcaklık bu yazıda da var.   Başlıkta" gel gel" demese de okumaya başlayınca  "şşştt! aloo! nere gidiyon! otur şuraya" diyor desem yetersiz anlatımımla anlatmış olurmuyum hislerimi yazıya karşı. olurum galiba.

Bi de besin kırıntılarını toprağa atalım kirletmezler korkmayın bizden çok kirletmezler,böcekler kurtlar neyim yesin, sonra böcekler kurtları yesin kuşlar böcekleri yesin falan filan. dönsün döngü


23 Mart 2012, 23.13
Bayat ekmeği tost yapardık biz.Etrafımızda da öyleydi.Çocukluğumda ekmeğin altında fiş gibi 
kağıt parçası yapışık olurdu.Yavaşça alırdık onu yanında ekmek gelmesin diye.İsraf sıfıra 
yakındı.Kitapları ,önlükleri sırayla kullanırdık.Sanki bilerek ayarlamışlardı,her birimizin yaş farkı 
aynıdır.En büyük kardeşim,küçüklerine yol gösterici açıklamalar bırakmıştı;hep kitaplarda...

24 Mart 2012, 00.14
vallaha ne yalan diyim biraz daha uzun olsun istedim. anam zaman zaman eski günleri bize anlatır. bu genelde kahvaltı sofrası olur. şimdi ailemden uzaktayım fakat bu yazını okuyunca onalrın yanındaymışım gibi oldum. yüreğine sağlık. bi daha okuyup yatayım en iyisi
24 Mart 2012, 00.15
Çok uzun zaman önceydi , burada gamyun blogda bir yazı okumuştum . Başlığı hala aklımdadır ama yazan arkadaştan emin değilim . SOBALI EVDE BÜYÜYEN ÇOCUKLAR idi . Hala benim için en güzel yazı odur . Ruh vardı içinde . Sizin yazınız o ruhu yansıtan , sıcacık bir aileyi anlatan bir yazı . Yaz aylarında evinde yemek yemeye bayıldığım Çetin amca ' mın ailesinde vardı aynı tat . Orada yediğim zeytinin tadı bizim masada yoktu . Tadını aldığınız her şey , aslında ne yeme usulünden , ne şekerinden ne tuzundan , sadece  ve sadece sizin o evin bir parçası olmanızdan . O tadı bize de geçirdiniz , elinize sağlık. Ve yay , öyle bir oturma şekli anlatmışsın ki , gülme ama denedim yapamadım :)) Ne o öyle ya yoga gibi oturup yemek nasıl yenir :)) Sevgiler ...
24 Mart 2012, 01.11
bugün ataya arkadaşımla konuşmuştuk..bazı yazılar varki ne yorum yapsak ne desek sanki o yazının o mükemmelliğini lekeleyecek gibi geliyor yorumda bulunamıyoruz diye...işte bu da o yazılardan biri..mükemmel demek yazıya leke düşüerecek sanki...eline yüreğine sağlık....yazınızı kopyalayıp arşivime kaldırmak isterim eğer müsaadeniz olursa...
24 Mart 2012, 02.00
Yine destanlar yazmışsınız ,emeğinize sağlık , teşekkürler.
24 Mart 2012, 10.49
Bide denedin ha Atayasmile Resmi Allah iyiliğini versin çok güldüm:)) Hani iki dizinin üstüne oturursun ya, işte bunda da birini midene doğru çekip oturursun:)) Offf anlatamıyorum en iyisi Türk' e soralım, o sanki daha uzman gibi:) Anlatma konusunda yani;)

24 Mart 2012, 11.15

Çok afedersiniz Turk , yazınız aracılığıyla Yay ile konusuyoruz gibi olacak ama :))

Yay , yemeği yesen de yoganı öyle yapsan olmaz mı , cidden bacagımı öyle bi yapayım diye denedim :)) ayrılamadı bacaklarım mideme birini çekince , bir de o pozisyonda yemek yemek , yok , ben beceriksizim , resimli olması lazım blogun , hadi kendi resminle olmasa da çizimle ekle :)))

24 Mart 2012, 11.37
Buram buram anadolu kokuyor her cümlesinde  bazı bloglar vardır bitsinde yorumlara bakayım derim okurken sizin bu yazınız  bana çok az geldi doyamadım okumaya çocukluğuma götürdün beni çok teşekürler TuRK_38 eline yüreğine sağlık ...
25 Mart 2012, 11.38

Ne güzel dile getirmişsiniz, kendi çocukluğuma gittim okurken, hep birlikte oturulan sofralar, sofra adabı, büyüklere hürmet.. Şimdilerde bunların ne kadarı kaldı bilmiyorum, çocuklar ayrı ayrı yiyorlar, büyüklerin önünde bacak bacak üstüne atmalar, büyüklerin sözünü keserek konuşmalar, yozlaştıran nedenler ne bu başka bi konu oralara girmeyelim şimdi.

   Sevgili Yay, o  oturuş şeklini ben çok yaparım, hele de yazın sıcaktan bi yere sığamadığım zamanlar şekilden şikile girerim:) Sevgili Ataya ben de güldüm şimdi okuyunca, çok kolay ya:)) Ama şu var; dar bi pantolonla zor olur o şekil oturmak, güzel bi şalvar giyeceksiniz ki, rahat bükebilesiniz dizlerinizi, başınıza bir de yazma, ne güzel bir köylü güzeli olursunuz..Ben çok severim öyle, köye gitiiğimde özellikle şalvar giyerim.Erkekler genelde yer sofrasında yoga yapar gibi bi şekilde oturular, ''bağdaş kurmak'' derler ona..

  

Yorum yapabilmek için ÜYE GİRİŞİ yapmalısın