gamyun.net'i doğru görüntüleyebilmek için tarayıcını güncellemelisin, güncelleyemiyorsan başka bir tarayıcıyı ücretsiz yükleyebilirsin.

BLOG

ANGUT MUSUN BE ADAM

23 Mart 2012, 23.47
A- A+
 

'Angut musun, be adam, öyle bön bön bakıyorsun ? ' dedi, kara bıyıklı adam, karşısındaki adama. Adamı, kavgaya çekmeye çalışıyordu. Etraftakiler sus pus olmuşlar, hakarete edilen adamın ne yanıt vereceğini bekliyorlardı. Adam çelimsizdi. Karşı da duramazdı ki. Vereceği her yanıta, adam mutlaka karşı, olumsuz bir tavır geliştirecekti. Adamın gözlerinden, ateş fışkırıyordu. Karşı taraf yaşlıydı, gücü kuvveti de yoktu.

--------------------------------------------------------------------------------------Yere bağdaş kurmuş, şimşir kaşığının son rotüşlerini yapıyordu. Bugün Cuma idi, tepeye , ziyarete gelen çok olurdu .Belki iki üç kaşık satabilirdi. Satarsa da, yerlilerden, bir iki kilo, sebze meyve alır götürürdü evine. Çakır gözlü torununa da, bir çukulata alıverirdi. Hani şu, kutu içinde, rengarenk top top olanlardan.

Beyaz, ufak arabasıyla, büyük ermişin kabrine gidiyordu, kadın içindeki son umut kırıntıları ile...Yanlızdı bu sefer ,tüm mahalleliyi götürmüştü de, bu sefer yanlızdı. Dualarını, acısını, umutlarını kimse görsün istemiyordu .İçinden, bağıra bağıra yalvaracaktı Allah'na...Ne olur ,yardım et Allah'ım, ne olur güç ver diyecekti, ..........' nın yüzsü hürmetine. Sevdiğin kulundu, onu geri çevirmezsin diyecekti. Arabası, aşina yolda, kendi gidiyordu. Aşağıdan yukarıya, çıkan yolu yavaş yavaş alıyordu. Yol boyunca askeri, bölge vardı. Yolun gidiş istikametindeki, sol taraf ,tümden tel örgülerle korunuyordu .Aralıklı olarak,y üksekçe kulubelerde, asker elinde tüfeği ile,ülkesini koruyordu. Çok sıkılırlardı. Konuşacak kimse yoktu, yağmur altında, kar altında, güneş altında nöbetlerini tutarlar, kimbilir hangi özlemlerine dalarlardı. Kadın oradan her geçişinde, kulubelerin önünde yavaşlar, dalıp gitmiş askere, korna çalıp, el sallardı gülerek. Asker bir an tereddüt eder, tehlike olmadığını anlar, ve bu sevgiye çoşkuyla yanıt verirdi. Kimi, aşağıya düşmüş eliyle, ufaktan elini sallardı. Kimi ise, aman sende diye, koca koca sallamalar gönderirdi. Mutlu olurdu işte asker. Kadın da... Dönüşünde ise, asker,mutlaka o arabayı bekler olurdu. Araba görülür görülmez, bu sefer, ağzında koca bir tebessüm ile,o el sallandı kadına. Anlık mutluluk, askere umut verirdi, neşelendirirdi ruhunu....

Kadın bu sefer, bu askerleri görmedi, göremedi. Arabası sadece hedefe yok alıyordu ama geçtiği son askerin,y üzüne takılmıştı yüzü bir an. Başı eğik, yüzünde derin bir hasret. Dayanamadı kadın ,kimbilir,yavrucağın nasıl bir acısı vardı. Geri sürdü arabasını. Asker ,bilinmeyenden dolayı tedirgin, olup, daha bir dik ve hazır durdu. Kadın açtı, penceresini, asker, tüfeğini daha bir sıkı tuttu. 'Allah kavuştursun ' diyerek, el sallamaya başladı kadın. Asker, şaşırdı ve tutamadığı koca tebessüm ile, başladı karşılık vermeye. Kadın devam etti.Acaba, hangimiz daha sıkıntılıyız diye düşünerek...

Yaşlı adamın yüzünde, taş gibi derin izler vardı. Kırış kırıştı. Kafası öndeydi sürekli. Bağdaş kurar otururdu. Belindeki baskı,böylece daha az,a cı verirdi. Bembeyaz, sivri ve ince tüylu sakalı, gögsüne kadar gelirdi. Gözlerini gördüğünüzde, donardınız birden. Sağ gözü, cam gibiydi. O gözünü yitireli çok zaman geçmişti. Öteki gözüne inen katarak,ç ok az görmesini, sadece evine gidip gelmesini sağlıyordu. Agacın altında, otururdu saatlerce. Önünde şimşir kaşıkları. İşinin ehliydi. Artık onun gibi, yapan yoktu. Pahalıydı ama, kaza ile, indirim isteyen biri oldu mu, git işine der gibi, kımıldanırdı. Kafası kalkmazdı. Bilmelerine imkan var mıydı, ne zorluklarla yaptığını.. Bir zamanlar o da yağız bir delikanlıydı .Şimdilerde ise, ....... köyünde, küçük bir gece kondu da yaşıyordu. Bir tanecik evladı olmuştu. Ama o da.........!

Çakır torun , yanlızdı. Komşu çocuklar nedense, oyun oynamazlardı onunla. Yaşından büyük, büyük oturdu , dut ağacının altında. Elinde sımsıkı tuttuğu, dedesinin aldığı, plastik, ucuz bebek onun arkadaşı olmuştu. Adını 'anam' koymuştu. Dedesiyle gitmediği günler, daha da bir yanlızdı. Daha çok küçümendi. Bulaşıkları, beceriksizce yıkamaya çalışırken, o küçük taburenin üstüne çıkardı. Dengesini kaybedip, düştüğünde hemen kalkamaz, koca koca ağlardı. Dedesi göremezdi nasılsa. Anası da yoktu, babası da, kardeşi de yoktu, nenesi de. Korkardı, anlayamazdı çoğu. Nedenlere, yanıt bulamazdı. Hiç olmayan kahkahaları ,çok olan hıçkırıklarını hep , içinde yaşardı. Yüzü solgundu. Sarı benizliydi. Anasına çekmişti. Anasına, çokça hatırlayamadığı anasına...

Adamın altındaki araba , bayağı pahalıydı. Yaşı ise 30 larındaydı. Yanındaki sarışın kadın, ifadesiz bakıyordu. Adam sıkılmış, neden 'peki gideriz ' dedim kadına diye düşünerek, yüzünden akan terleri silmeye çalışıyordu. Yüzü kıpkırmızıydı. Deniz kenarında, rakısını yudumlamak, yemek içmek, sonrasında serin sulara atmamak varken, ne işi vardı, ermişlerde. Kadın çok israr etmişti. Kaybettiği oğluna, dua etmeliydi. Oğlunu, bu ermişe bağlamıştı, yıllar öncesinde. Adam çok sinirliydi. Virajı aldıktan, hemen sonra, kadın çığlık atarak, dur burada demişti. Adam paniklenmiş,anlamaz gözlerle kadına bakmış, ve aniden durdurmuştu arabayı. Soluna baktığında, bağdaş kurmuş bir , yaşlı gördü. Adamın kafası öndeydi. Kadın şu adamdan 10 tane kaşık al dedi. Neden dedi adam. Sen al dedi. Adam sinirle açtı penceresini. Efendi, kaç para kaşıklar dedi. Yaşlı duymadı, adam yineledi. Hey kaç para bunlar, Yaşlı görmez gözlerle kaldırdı kafasını. Beş lira dedi. Ne tahtadan kaşığın tanesi beş liramı,yuh dedi. On tane alacağım, iki lira veririm dedi. Yaşlı adam, ses etmedi. Sarışın kadın tutturdu ,al diye.A dam asla beş lira vermezdi. Seslendi, yaşlıya. Yaşlı ses etmedi, adam çok sinirlenmişti....

'Baksana bana, angut musun, cevap ver' dedi. Yaşlı tebessüm ederek, yanı başında uçuşan bir çift kuşa baktı. Viraj da başka, otomobiller yavaşlamaya başlamış, bazıları durmuştu. Merak içindeydiler.

Yaşlı; ' git beyim yoluna , sen bunları satın alamazsın' dedi, sessizce. ' 10 lirada versen, artık sana satmam bu emeğimi' dedi.

Bir kuş, eşiyle cilveleşerek , yere kondu. Seviyordu, biriciğini...Geriye döndürdü, kapaklı minik gözlerini. 'Hadi yakala beni' dedi. Eşinin gözlerinde, korkuyu gördü ansızın. ' Çabuk uç gel yanıma' diyordu. ' Çabuk, acele et! '. Duymadı kız, şarkılar söylüyordu.

Adam, sinirle, arabayı çalıştırdı,son hızla gaza bastı.' Lanet ihtiyar, geber o halde' diyerek.

Kimsenin duymadığı, iki adet çığlık koptu...

Çakır kızın içinde bir sıkıntı . Anlamadan, başladı nedenlerini düşünmeye. Gögsü, inip inip kalkıyordu. Korkmaya başlamıştı. Dedesi , defalarca tenbihlediği halde, kalk git dedenin yanına diyordu bir ses .Ama dedesi ,söz vermişti.Satış yaparsa ,ona o küçük rengarenk cukulatalardan getirecekti. Ne kadar uzun zaman olmuştu ,yemeyeli. Dayan dedi ve oturdu yeniden,dut ağacının altına. Eliyle, yerdeki dutları toplamaya başladı ,eteğine. Kara dutta nasıl leke yapıyordu. Boşver dedi, dedem göremez..Topladı ,topladı. Artık eteğinde yer kalmamıştı. Çok ağırdı. Hafifçe doğruldu, ayağı, taşa takılıp, dengesini kaybetti. Tüm dutlar yerdeydiler. Birden, başladı katıla katıla ağlamaya . Gözlerini silmeye çalışırken, başladı koşmaya bayır yukarı. İstemiyordu şekerleri. Dedesinin yanına gitmeliydi. Koştu, koştu...

Şimşir kaşıkçının tam solunda, bir kuş yatıyordu yerde. Tüyleri, kendi kanıyla yapış yapış. Minik gagası hafiften açık, gülümser gibi...Yanı başında, eşi... Çabuk uç dedim sana diyordu habire. İnce bacakları titriyordu. Angut kuşu çiftiydi onlar. Ya birlikte, ya birlikte..

Onlar 'ANGUT kuşlarıydılar'...

Bir çocuk, elindeki renkli, minik ,top top çukulatalardan uzattı, çakır kıza. Görmedi kız, dedesinin, feri tamamen sönmüş gözlerine bakarken. Sadece, yaşlının elinden düşmüş olan, tamamlanmamış şimşir kaşığı alabildi yerden...

Asker, el sallamadı, kadın dönerken. Kadın da, kornaya basmadı....

Dip notu : Herkesin, hakaret kelimesi olarak kullandığını sandığı 'angut' kelimesi buradan gelir.Bu kuşun, en büyük özelliği, eşini kaybettiğinde ,ölünceye kadar, diğerinin ,ölenin yanında beklemesidir. Ne açlık , ne üşüme, ne karlar, ne fırtına, ne susuzluk, ne duyulan tek bir sözcük. Öylece, bekler, kendi ölümünü. Piştt derler, tepki göstermez. Kedi yanaşır, kımıldamaz. Teslimdir herşeye. Kaderinde, oluşunda vardır bu. Adı 'Angut' tur.

YORUMLAR

24 Mart 2012, 10.47
Kimleri görüyorum.İyi ki yazmışsın, yazılarını bir daha okuyamayacağım sanmıştım.Eline sağlık.

24 Mart 2012, 10.59
Mest oldum. Angut kelimesinin anlamını biliyordum. Siz böyle anlatınca gerçekten mest oldum. Hoş geldiniz yeniden. Umarım size bir daha "yeniden hoş geldiniz" demeyiz.
24 Mart 2012, 11.02

Blogseverler Salonunun ilk kazanımı ... Kupabeys hoş geldiniz . Angut kuşunun öyküsünü bildiğim halde zevkle okudum yazıyı . Bir film çekilebilir başından sonuna öykülendirilip . Ben de nasıl denir kalp kalbe karşı desem ne alaka diyecekler bu boş günlerimde çok yazıyorum . Ardıç kuşu ile ardıç ağacı hikayesini yazmayı düşünüyordum , bu güzellikte yazamayacağımdan vaz mı geçsem ne :)

Hem yazılarınız hem de siz hoş geldiniz , daha çok gelir misiniz ?

24 Mart 2012, 11.43
Hoşgeldiniz Kupabeys
Uzun zamandır yoktunuz hatta bir yıldır yoksunuz
Küsüpde gidenlerden değildiniz inşallah
Tekrar hoşgeldiniz blog sayfalarına sefalar getirdiniz
24 Mart 2012, 12.29
Hoş geldiniz kupabeys çok anlamlı bi yazıyla geri dönmeniz  sevindirici yazınızı okurken okuduğum yeri dondurup çay alasım geldi ama dedim bu yazı reklam olmaz kaçırdığım sahne olmaz bi film sahnesi gibi canlandırıp yazmışsınız bu yazınızı ben bi dizi olarak  kaydedip devamını bekliyecegim ...

Sayın Ataya sizdende ardıç agacıyla kuşunu alsak dizinin devamına anlam katarak çok güzel bi yazı  çıkıcak ortaya hep sizin hangi yazınız çirkinki bu güzellikte yazamayacağınızı düşünmüşsünüz.
24 Mart 2012, 13.41
yazı için olumsuz eleştirileri kendisine ilettiğimden, uzun zaman sonra ilk blogu olduğundan, bu kadar motive edici yorum arasında kara çalı gibi durmak istemediğimden,sadece hayran olduğum aynı güzel anlatımı (Hele o yaşlı adam kısmı beni benden aldı) görmekten memnuniyetimi dile getiriyor devamını bekliyorum.

Sana gelince Ataya o yazıları kendine saklayamassın yapamassın bunu yoksa 3 vakte kadar imzasız bir mektup alabilirsin. Kötü günlerime saklarım da yayınlarım dersen yemezler, gerek sen gerek kupabeys olsun eline "manda" konusunu versem sayfalarca okunası yazı döktürecek potansile sahipsiniz, kökü sizde yani.

iki yazara ortak mesaj  "fazla naz aşık usandırır". Size bakınca kendimi yüzsüz gibi hissediyorum :S Yüzsüz ün anlamı için eksi sözlük 16. yorum ya da tdk güncel sözlüğüne bakılabilir.
24 Mart 2012, 14.08
Hoşgeldiniz kupabeys iyiki geldiniz :) Yüreğinize sağlık...
24 Mart 2012, 15.39
:)))) 
Bilgeguness , mandanın söğüt dalına yuva yapmasını ...
Ve yavrusunu bir sineğe kaptırmasını ... 
Bir türkü adı altında felsefi bir şekilde anlatmak sadece bizim topraklarımıza mahsus bir beceridir. Ben bu toprağı da edebiyatını da seviyorum . Bir de yazmayı ...        Bir de , bir de , ben o küçük kızın , dedesinin anılarıyla tek başına öykülendirildiği başka bir yazı bekliyorum . Suna olsun mesela adı ... Ayşe ' den sonra en sevdiğim kız ismidir . Ya da adını siz koyun , olmaz mı ...
24 Mart 2012, 20.59

Hep sizin sayenizde bazı hayvanların özelliklerini öğrenebiliyorum. Daha önceki bloglarınızda da aynı durum söz konusuydu. Ancak bu sefer hikaye tarzında olmuş ve yine çok güzel olmuş. 

Olayları, insanların yüz hallerini, mekanları gözümde canlandırabildim. Bu sizin anlatımınız sayesinde oldu. Bende birçok kişi gibi sizi ve bloglarınızı tekrar görmekten memnuniyetimi belirtmek isterim.

Saygılarımla...

24 Mart 2012, 21.07

Sıcak çağrınız ve de karşılayışınızla mutlu oldum... Blogseverlerin sohbet odasına :-) ve sizlere teşekkür ederim. Özellikle bu 'oda' fikrini ortaya atan ve oluşturanlara da...Çok iyi düşünülmüş ve uygulanmaya alınmış bir güzellik...Sanıyorum, bu sanal içinde, daha bir reel ilişkiler oluşabilecek, tüm düşünceler paylaşılabilecek ve bir çok olumsuzluğun, taze taze halledilmesine neden olacaktır. Bilgi alışverişlerinin, toplu münazaraların lezzetlerine de doyulamayacaktır...

Sevgilerim sizlere; blog yazarları ve severleri...

25 Mart 2012, 11.19
Hoşgeldiniz baharla birlikte..Kışı hiç uğratmayın buralara, hep bahar kalın olur mu?
25 Mart 2012, 17.50
Sohbet odasında şahit olmuştum; arkadaşların size yazmanız için ısrar etmekte ne kadar haklı olduklarını anladım şimdi.

Çok çok beğendim; öyküye, anlatımın öyküye kattığı katmerli acılığa, öykü kahramanlarını hayalimizde birebir canlandırarak hayat veren detaylardaki inceliğe hayran oldum.
Ellerinize sağlık.

Yeni yazılarınızı bekleyeceğim ben de.
Teşekkürler
Sevgiler

Yorum yapabilmek için ÜYE GİRİŞİ yapmalısın