Paradoks ha! Bu blogu yazmadan önce paradox' un ne olduğunu araştırsaydın keşke. Hiç olmazsa başlığı yeni duyduğun bir kelimeden yola çıkarak değilde, yazının içeriğine uygun bir şey seçerdin. Paradoks bunun neresinde Allah aşkına.
eline sağlık abi güzel olmuş yalnız şu sözüne yorum yapıcam
çocuklar hakkındaki sözüne bende yorum yapıcam .
çocukken şirinler adlı çizgi film vardı haylada var ben ordaki şirineye aşıktım ama sonradan bu olay piskolojimi bozmaya başladı , çünkü ters giden bir şeyler var koskoca köyde sadece şirine var , bunlar nasıl çoğaldı yoksa çocukluk aşkım şirine beni aldatıyormuydu
1-şirinler aslında şirin değilmi 2- bunlar nasıl çoğaldılar 3-yoksa hepsi şirineyemi dadandı4- aman tanrım yoksa çocukluk şirine beni aldatıyomu
yani bende bu konuda rtük ü denetime davete diyorum
Ne paradoksu ya ne saçmalıyorsun sen. Senin paradoksun varsa bize ne? ,Banane kardeşim ya, bana bir faydası var mı ? Sucuk muş, sosis miş, özendirmeymiş, çok bilmiş seni :)))) ( taraflı yorum) Şimdi gerçek düşünceme geçelim. Sevgili Trapper, bu gıda reklamlarını geçtim de bazen evde akrabalarla oturuyoruz oldukça kalabalığız birden öyle bir reklam çıkıyor ki bayanların yüzü kızarıyor, kanalıda değiştiremiyoruz. Herkes o an kafasını Tv den çekip, ona buna alakasız şeyler söylemeye başlıyor ilgiyi oradan çekme hesabı, bazıları buna alışmış ve aşmış olabilir ama ben hala alışamadım. Neyse, hele bu reklamları Ramazan ayında yapıyorlar ya en zor imtihanda o olsa gerek. Alanında alamayanın da gözü orada kalıyor. Tv ye ekmek mi banalım kardeşim. Ama bunun çareside yok, eğer varsa neden blogunda çözümünüde bulmadın
Eline sağlık ( samimi ve içten dileklerimle )
Yıllar önce.. herkes gibi bende çocukluk dönemi geçirdim. Yaz tatili.. yayladayız.Tam bir mahrumiyet bölgesi.Bakkal yok, çakkal yok. Çocukların vazgeçilmezi malumunuz çikolata ve şekerdir.
Annemin ilkel şartlarda hazırladığı ve soğumaya bıraktığı ağdayı çalıp kuzenlerle şeker niyetine çektiğimiz ziyafetin sonucu annemden sadece nutuk dinlemiştim.Şiddet görmeden sadece nutukla atlattığım bu olay cesaret vermiş olmalı ki ilerleyen aylarda bu hırsızlığı tekrar yaptım. Bu kez ziyafet biraz zahmetli olmuştu.Çünkü şekerli yapışkan şey, asıl yapılış amacına ulaştıktan sonra tarafımdan çalınmıştı.
ŞİMDİ REKLAMLAR:
Sokaktakileri çaresizliğe terketmeyelim.Artan yada iştahsızlıktan yiyemediğimiz yiyeceklerimizi (sucuk dahil) temiz bir kapta sokağın bir köşesine bırakalım.Yada hayvan barınakları ile temasa geçip artan yemeklerimizi hayırlı bir şekilde değerlendirelim. BİTTİ. :)))
Konuya gelince; genel olarak tüm reklamlar için aynı fikri yürütmem doğru olmaz.Ama gercekten asılsız alay edercesine sunulan reklamlara karşıyım.Kaç gündür kanalları parselleyen Bal reklamları buğün itibarı ile yayın yasağı yedi.Sebebi , balların reklamdaki gibi hakiki değil, tam tersi katkılı oldukları için.Neye inanacağız .. neye güveneceğiz ?
Yeri gelmişken, 3 büyük telefon şirketimizin 1 yılda reklama harcadıkları para ile Yunanistan ekonomisi düze çıkarmış.:)) Bu cümlede çok şey gizli.Gururda var paradoksta :))
Neyse çok uzattım.. emeğine sağlık. Afiyet olsun :))))
Benim de çok arada kaldığım bir konu bu reklam konusu, herkes bolluk içinde yaşamıyor... Babam iflas ettiğinde bu tür olayları hep yaşadık. İnsan oruç tutarken bile, gördüğü reklamlar karşısında ağlamamak için kendini zor tutarken, ülkemizde sürekli oruç halinde olan insanları düşünmek yürekleri dağlıyor malesef, hele de çocuklarrrrr... Ama o ürünün tanıtımı da şart ne denilebilir ki, iş gerçekten özendirmede bitiyor rtükkkkk bizi duy :)) Sevgi ve saygılar bizden Trapper...
Çocuklara yönelik reklamlar çoğunlukta evet. Boya reklamında bile kullanılmıştı çocuklar.Bu konuda anne- baba olarak bizde sıkıntı yaşamıştık , hatırlıyorum. Sadece alım gücü hesaplanmamalı bu konuda . Çocukların bilinçli tüketici olarak yetişmeleri sağlanmalı. Reklamı yapılan her ürün iyi değildir,gördüğümüz her şeyi almak elzem değildir , ihtiyaçlar ertelenebilmeli de fikri verilmeli çocuğa.Bunu yapmakta öyle görüldüğü kadar zor değil. Açık ve dürüst davranıldığında çocuk bunu örnek alıyor zaten.
Çocuklarıma harçlığı bazen onlara çok büyük gelecek kadar vermişimdir. nasıl harcıycaklarınada karışmamıştım. Ama bir anda harcadıkların da harçlığın cepten gittiğini kavraması için uzun süre harçlık vermeyerek işe başlamıştım.harçlığını ihtiyaçlarına öncelik vererek harcamayı öğrenmişlerdi . Bunun 2. yararıda biriktirmeyi öğrenmeleri oldu. Alış verişe çıktığımızda olur olmaz şeyleri asla istemezler ikisi de.Bazı sosyal ve lüks isteklerini gerçekleştirmek için biriktirmek zorunda kaldılar. Sonunda lüksün çokta önemli olmadığını kavradılar.Yararı olacağını düşünerek yazdım deneyimlerimi umarım işinize yarar.
Tüm hayatımız, davranışlarımız,şahit olduklarımız çelişkilerin zincirleme kazalarını izlemekle geçmiyor mu zaten?..
Aklımızın kestiğine karşı durabiliyoruz biraz "gözükara" isek, kesmediğine göz yumuyoruz, veya boyun eğiyoruz ya da bilincimiz hiç görmemeye iteliyor.
"Komşun aç yatarken, sen tok yatma!" gibi şahane bir öğretiye sahip toplumumuzu yöneten ve yönlendirenler "Özendirme ya da özendirmeme " konusunda bilinçli biçimde çifte standardı rahatlıkla uygulayabiliyorlar.
-İçki, sigara reklamı yasağını koyarken kurban bayramından kurban bayramına et bulabilen toplum çoğunluğunun varlığından bal gibi haberdar oldukları halde, sürekli ağız sulandıracak yiyeceklerin sergiilenmesinde en ufak sakınca görmüyorlar.-
Ama bu onların paradoksu falan değil.
Bağlı bulundukları ideolojiyi tribüne çkarırken hizmet ettikleri sistmin gereğini senkronize dansettiriyorlar...
Sonra biz de bunları paradokslarımız sanıyoruz...;)
Reklam tüketimi körükler, tüketim emperyali. Çark döner, köle insan, sistem hizmetkarı olarak kullanılan, -ödül olarak sahte güç balı yedirilen- soyuna ihanet eden insanlar kutarafından öğütülür.
Sonra bize derler ki,
"Buldun da bunuyosun! Sen düşünme böyle şeyleri haline şükret! Ye sucuğunu otur aşağı!"
:)
Ellerine sağlık, güzeldi yine.
Sevgiler
İşletme okuyanlar iyi bilir, bir malın üretiminden sonra ki ilk aşama iyi bi reklamdır.. Amaç hedef kiteleye ulaşmaktır. Pazarlamanın gelişebilmesi, sistemin ilerleyebilmesi için en önemli adımdır.
Bi ara, Ramazan günlerinde reklamı yayından kaldırma konusu tartışıldı ve o dönemde kaldırıldı...diye hatırlıyorum.
Bu tarz sucuk reklamları gerçekten diğer reklamlarla kıyaslandığında, fazlasıyla özendirici nitelikte.
Toplum yapısını düşünürsek, reklamın özendiricilik dozajını biraz azaltmakta yarar var diye düşünüyorum. Çünkü................. birileri artan sucukları çöpe atarken, birileri de ne yazık ki o çöpe atılan sucuğa bile hasret durumda...
Eline sağlık.. Blog portala farklı bir hava gerekti, eh biraz sucuk koktuk ama olsun :)
Evet benim blogtaki ana temaya paralel bir yazı olmuş, tamamlayıcı nitelikte hatta bunun için teşekkür ediyorum. Sanki ben salona iç kapıdan girmişim sizde balkon kapısından girmişsiniz, birleştiğimiz nokta aynı, çocuklar diyince akan sular durur, çocukları ilgilendiren alanda da ilgilendirmeyen alanda da çocuklar hep baş rolde..Asıl hedef ailelerin çocuklara karşı konulamaz zaaflarını kullanarak istedikleri sonuca ulaşabilmek. Ama suistimal edilen şeyi unutuyorlar söz konusu emperyalizm olunca. Görüp görecekleri şeylere asla ulaşamayacak olan çocukları, bu da beni inanılmaz üzüyor.Hele de o reklamlardaki yiyecekler, yetişkin insanları bile özendiriyorsa varın çocukları siz düşünün artık..Elinize sağlık bu konuyu bir de siz düşündürdüğünüz için..
"1 Paradoksum Var" diye sınıfa girdi hocamız. hönk! selam vermeden 'yumurtlayan tavuk' gibi fikrinin geldiğini söyleyen hocamıza bön bön bakıyoruz. paradoksun ne olduğunu bilmediğimizden değil. aradan dakikalar geçiyor hocamızda çıt yok. ama sınıf uğultuya başladı bile. bir an boş bulundum eee??? dedim. hoca başını çevirmeden gözlerini bana çevirdi. neyi merak ediyorsun, diye sordu. yani, savunduğunuz şey nedir? diye sormamız mı gerekiyordu şu an onu anlamaya çalışıyoruz da.. diye yutkunarak cevap verdim. yutkundum çünkü hocamız kolay lokma değildi, bir anda ters tepebilirdi benim "eee?"
sonra başladı kuru fasulyenin faydalarına, paradoksu anlatıyor daha iyi kavramamız adına. daha sonra da beyin fırtınası başladı... aslında bu uyguladığı yöntem bir nevi sınavmış onun gözünde. fırtına dindi ve hocamız son noktayı koydu: SINAV BİTMİŞTİR ÇOCUKLAR... çoğunluğun yüz ifadesi sanırım böyleydi :
o.O
bana o günleri hatırlattın Trapper, tekrar yaşadım sanki. iğrenç bir sineğin, reklamın faydasıyla nasıl iyi, güzel ve faydalı gösterilebileceğini, reklamcılığın paradoksa ilişkililendirildiğini tekrar hatırlattın bu başlıkla.
asıl mesele şu: basit bir ürünün bile iyi bir şekilde pazarlığa sunulabilmesi adına iyi bir reklama ihtiyacı var. ama insanların gelir düzeyi ile reklamlardaki şaşalığın ters düşmesi de can yakıyor tabii. bölümüm işletme olsaydı; tezimin konusu büyük ihtimalle 'reklamlar ve gelir düzeyi arasındakii orantı bozukluğu' olurdu. hatta ben tez konuları oluşturup bunu ticarete mi dönüştürsem :))
YORUMLAR
çocuklar hakkındaki sözüne bende yorum yapıcam .
çocukken şirinler adlı çizgi film vardı haylada var ben ordaki şirineye aşıktım ama sonradan bu olay piskolojimi bozmaya başladı , çünkü ters giden bir şeyler var koskoca köyde sadece şirine var , bunlar nasıl çoğaldı yoksa çocukluk aşkım şirine beni aldatıyormuydu
1-şirinler aslında şirin değilmi 2- bunlar nasıl çoğaldılar 3-yoksa hepsi şirineyemi dadandı4- aman tanrım yoksa çocukluk şirine beni aldatıyomu
yani bende bu konuda rtük ü denetime davete diyorum
Eline sağlık ( samimi ve içten dileklerimle )
Yıllar önce.. herkes gibi bende çocukluk dönemi geçirdim. Yaz tatili.. yayladayız.Tam bir mahrumiyet bölgesi.Bakkal yok, çakkal yok. Çocukların vazgeçilmezi malumunuz çikolata ve şekerdir.
Annemin ilkel şartlarda hazırladığı ve soğumaya bıraktığı ağdayı çalıp kuzenlerle şeker niyetine çektiğimiz ziyafetin sonucu annemden sadece nutuk dinlemiştim.Şiddet görmeden sadece nutukla atlattığım bu olay cesaret vermiş olmalı ki ilerleyen aylarda bu hırsızlığı tekrar yaptım. Bu kez ziyafet biraz zahmetli olmuştu.Çünkü şekerli yapışkan şey, asıl yapılış amacına ulaştıktan sonra tarafımdan çalınmıştı.
ŞİMDİ REKLAMLAR:
Sokaktakileri çaresizliğe terketmeyelim.Artan yada iştahsızlıktan yiyemediğimiz yiyeceklerimizi (sucuk dahil) temiz bir kapta sokağın bir köşesine bırakalım.Yada hayvan barınakları ile temasa geçip artan yemeklerimizi hayırlı bir şekilde değerlendirelim. BİTTİ. :)))
Konuya gelince; genel olarak tüm reklamlar için aynı fikri yürütmem doğru olmaz.Ama gercekten asılsız alay edercesine sunulan reklamlara karşıyım.Kaç gündür kanalları parselleyen Bal reklamları buğün itibarı ile yayın yasağı yedi.Sebebi , balların reklamdaki gibi hakiki değil, tam tersi katkılı oldukları için.Neye inanacağız .. neye güveneceğiz ?
Yeri gelmişken, 3 büyük telefon şirketimizin 1 yılda reklama harcadıkları para ile Yunanistan ekonomisi düze çıkarmış.:)) Bu cümlede çok şey gizli.Gururda var paradoksta :))
Neyse çok uzattım.. emeğine sağlık. Afiyet olsun :))))
Çocuklarıma harçlığı bazen onlara çok büyük gelecek kadar vermişimdir. nasıl harcıycaklarınada karışmamıştım. Ama bir anda harcadıkların da harçlığın cepten gittiğini kavraması için uzun süre harçlık vermeyerek işe başlamıştım.harçlığını ihtiyaçlarına öncelik vererek harcamayı öğrenmişlerdi . Bunun 2. yararıda biriktirmeyi öğrenmeleri oldu. Alış verişe çıktığımızda olur olmaz şeyleri asla istemezler ikisi de.Bazı sosyal ve lüks isteklerini gerçekleştirmek için biriktirmek zorunda kaldılar. Sonunda lüksün çokta önemli olmadığını kavradılar.Yararı olacağını düşünerek yazdım deneyimlerimi umarım işinize yarar.
Aklımızın kestiğine karşı durabiliyoruz biraz "gözükara" isek, kesmediğine göz yumuyoruz, veya boyun eğiyoruz ya da bilincimiz hiç görmemeye iteliyor.
"Komşun aç yatarken, sen tok yatma!" gibi şahane bir öğretiye sahip toplumumuzu yöneten ve yönlendirenler "Özendirme ya da özendirmeme " konusunda bilinçli biçimde çifte standardı rahatlıkla uygulayabiliyorlar.
-İçki, sigara reklamı yasağını koyarken kurban bayramından kurban bayramına et bulabilen toplum çoğunluğunun varlığından bal gibi haberdar oldukları halde, sürekli ağız sulandıracak yiyeceklerin sergiilenmesinde en ufak sakınca görmüyorlar.-
Ama bu onların paradoksu falan değil.
Bağlı bulundukları ideolojiyi tribüne çkarırken hizmet ettikleri sistmin gereğini senkronize dansettiriyorlar...
Sonra biz de bunları paradokslarımız sanıyoruz...;)
Reklam tüketimi körükler, tüketim emperyali. Çark döner, köle insan, sistem hizmetkarı olarak kullanılan, -ödül olarak sahte güç balı yedirilen- soyuna ihanet eden insanlar kutarafından öğütülür.
Sonra bize derler ki,
"Buldun da bunuyosun! Sen düşünme böyle şeyleri haline şükret! Ye sucuğunu otur aşağı!"
:)
Ellerine sağlık, güzeldi yine.
Sevgiler
Bi ara, Ramazan günlerinde reklamı yayından kaldırma konusu tartışıldı ve o dönemde kaldırıldı...diye hatırlıyorum.
Bu tarz sucuk reklamları gerçekten diğer reklamlarla kıyaslandığında, fazlasıyla özendirici nitelikte.
Toplum yapısını düşünürsek, reklamın özendiricilik dozajını biraz azaltmakta yarar var diye düşünüyorum. Çünkü................. birileri artan sucukları çöpe atarken, birileri de ne yazık ki o çöpe atılan sucuğa bile hasret durumda...
Eline sağlık.. Blog portala farklı bir hava gerekti, eh biraz sucuk koktuk ama olsun :)
"1 Paradoksum Var" diye sınıfa girdi hocamız. hönk! selam vermeden 'yumurtlayan tavuk' gibi fikrinin geldiğini söyleyen hocamıza bön bön bakıyoruz. paradoksun ne olduğunu bilmediğimizden değil. aradan dakikalar geçiyor hocamızda çıt yok. ama sınıf uğultuya başladı bile. bir an boş bulundum eee??? dedim. hoca başını çevirmeden gözlerini bana çevirdi. neyi merak ediyorsun, diye sordu. yani, savunduğunuz şey nedir? diye sormamız mı gerekiyordu şu an onu anlamaya çalışıyoruz da.. diye yutkunarak cevap verdim. yutkundum çünkü hocamız kolay lokma değildi, bir anda ters tepebilirdi benim "eee?"
sonra başladı kuru fasulyenin faydalarına, paradoksu anlatıyor daha iyi kavramamız adına. daha sonra da beyin fırtınası başladı... aslında bu uyguladığı yöntem bir nevi sınavmış onun gözünde. fırtına dindi ve hocamız son noktayı koydu: SINAV BİTMİŞTİR ÇOCUKLAR... çoğunluğun yüz ifadesi sanırım böyleydi :
o.O
bana o günleri hatırlattın Trapper, tekrar yaşadım sanki. iğrenç bir sineğin, reklamın faydasıyla nasıl iyi, güzel ve faydalı gösterilebileceğini, reklamcılığın paradoksa ilişkililendirildiğini tekrar hatırlattın bu başlıkla.
asıl mesele şu: basit bir ürünün bile iyi bir şekilde pazarlığa sunulabilmesi adına iyi bir reklama ihtiyacı var. ama insanların gelir düzeyi ile reklamlardaki şaşalığın ters düşmesi de can yakıyor tabii. bölümüm işletme olsaydı; tezimin konusu büyük ihtimalle 'reklamlar ve gelir düzeyi arasındakii orantı bozukluğu' olurdu. hatta ben tez konuları oluşturup bunu ticarete mi dönüştürsem :))