EDİSON
03 Nisan 2012, 08.46 A- A+Hepimizin çocukları ve kendi çocukluğu ile ilgili anıları vardır kuşkusuz. Acısıyla tatlısıyla unutamadığımız, yaşantımıza lezzet katan, yemek için baharat ne ise yaşamımız için aynı etkiyi yapan bu anılar yıllar geçtikçe daha da değer kazanıyor. Benim çocukluğumla ilgili olanlar anne ve babacığımın hayatına lezzet katmışlardır eminim. Hayatta olsalardı da anlatsalardı keşke. Ben bunları onların ağzından dinleme şansını bulamadım. Benim sizinle şimdi paylaşacağım olay da benim hiç unutmadığım ve ömrümün sonuna kadar unutamayacağım, oğullarımın küçüklüğü ile ilgili yaşantılarımızdan biridir.
İlkokula giden büyük oğlumun yedi-sekiz, henüz üç-dört yaşlarında olan küçük oğlumun ise evde bakıcı ile kaldığı günlerden birini yaşıyorduk. O gün de her gün olduğu gibi işten dönüp bakıcıyı evine göndermiştim. Aceleyle mutfağa koşup, ufaklık oturma odasında televizyon seyrederken akşam yemeğini hazırlamak zorundaydım. Bu işi zamanında bitirmezsem okuldan dönecek oğlumun ve ufaklığın birlikte oynadığı ( daha doğrusu didiştiği) saatlerde yanlarında olamayacağımı biliyor ve elimi çabuk tutmak için gayret sarf ediyordum. Ayrıca ertesi gün için evde yerine getirmem gereken iş sorumluluklarım da vardı. Bu nedenle ufaklığa çok da dikkat edemiyordum. Televizyonda bir film seyrediyordu. Eski bir Türk filmi :“Hıçkırık”. Aradan ne kadar olduğunu hiç hatırlamadığım bir süre geçmişti ki birden televizyondan gelen acıklı sesleri fark ettim. Ediz Hun gözyaşları içinde inliyor “ Ölemezsin sen sevgilim. Beni bırakma!!”…Hülya Koçyiğitin bitkin sesi “ Tut beni kollarında sevgilim, sımsıkı tut!”. Ufaklığın bu filmi seyretmesinin pek de doğru olmadığını fark etmemle hızla mutfaktan çıkıp oğlanın yanına koştum. Ekranda Ediz Hun, Kollarında yatan Hülya Koçyiğit’in ağzının kenarından sızan kanı öpüyor, Hülya ise kesik kesik öksürüyordu, Ediz Hun’un kollarında can vermek üzereydi. Karşılıklı ağlayarak birbirlerine veda ediyorlardı.
Televizyonu kapatıp ufaklığı kucağıma aldım, “ Televizyonu boş verelim artık. Gel seninle lego yapalım”. Oğlan bana acıklı acıklı baktı ve “Sanki bana ağlayacakmışım gibi geliyor” diyerek gözyaşları içinde kalıverdi birden. “Ah benim şaşkın kafam!” dedim kendime, “Ağlama bir tanem. Teyzeye kötü bir şey olmadı. O sadece rol yapıyor” diyerek ufaklığı avutmaya çalıştım. “Gel mutfağa yanıma, bu gün Sultan teyze ile ne yaptınız anlat bana”. Zavallı küçüğümün ağlamasına engel olmaya, ona filmi unutturmaya çalışıyorum ama nafile. “Ağlamamak istiyorum, ama susamıyorum.” diyordu içli içli ağlarken.“Bak şimdi abi gelecek hep beraber oynayacağız .” derken çocuğun dikkatini ancak bir başka çocuğun çekebileceği gerçeğinden medet umarak bekliyordum. Bir süre sonra kapı çaldı, çok şükür abimiz gelmişti. Beklediğim gibi onun gelişiyle olay biraz unutulur gibi olmuştu. Ama küçüğün hala ağlamaklı yüzü büyük oğlumun dikkatini çekmişti. “Anne ne oldu kardeşime? Düştü mü? Neden ağlıyordu öyle ?”. Küçüğe belli etmeden durumu gizlice anlattım. “Televizyonda Ediz Hun, Hülya Koçyiğit filmi vardı. Biraz acıklıydı da ondan ağladı, yoksa bir şey olmadı. Merak etme” dedim. Büyük oğlum bana şöyle bir baktı ve sonra kardeşinin yanına koştu. “Ağlama küçüğümüz, ağlama canım. Çünkü o senin ağladığın adam var ya? O adam elektriği buldu biliyor musun?”
Bir anda sinirlerim gevşeyiverdi. Gülerek bir sandalyeye çöktüm. Benim kahkahalarımı duyan küçük gülümsemeye başlarken büyük oğlum şaşkınlıkla bize bakıyordu. İşte tam o sırada eve gelen eşimin gördüğü manzara buydu. Büyük oğlumun Ediz Hun’u Edison zannettiğini eşimle paylaşırken onun da benim gibi gülmesini bekliyordum. Ama o hiç gülmedi ve gayet ciddi bir şekilde “Ben de çocukken bir ara Ediz Hun’u Edison zannetmiştim. Fonetik olarak çok benziyor, çocuk karıştırmış, ne var yani bunda?” deyince ikinci bir gülme krizine tutuldum. Çocuklar yattıktan sonra bu konuyu tekrar konuştuk ve bana şunu söyledi “Evet çok komikti doğru. Ama büyük oğlumuzun söylediğine bu kadar çok gülmeni doğru bulmadım ben”.” Yani” dedim,” Senin de Edison ile Ediz Hun’u karıştırdığın doğru değildi öyle mi?” “ Hayır “ dedi eşim “Doğruydu”…
Kıssadan hisse: İnsan anne baba olarak doğmuyor. Anne baba olmak da zamanla öğreniliyor. Sadece içgüdüler anne-baba olmaya yetmiyor.
Herkese saygı ve sevgi ile güzel anılarla dolu bir yaşam dilerim.
YORUMLAR
hemen dışarı çıkar boş bi arsada akşamdan kalmış yarım maçımızı tamamlardık yarım maçımız çückü anneler ''akşam ezanında '' çocuklarına sesllenirlerdi ahmeeettt,,aliiii,ceeennntt,ebrrruuu,işte türk futbolu bundan ilerlemiyor anneler akşam ezanından sonra çocuklarını çagırmasalar yeni rıdvanlar , sergenler ,yetişicekti
ufaklıkların duygu durumları çok şekerdi.
Çocuklarınıza sarılasım geldi ara ara.
Küçüğün duygulu minick yüreği, abinin, kendisi de küçücük olmasına rağmen olgunluğu, sıcacık korumacılığı iç ısıtandı.
Ellerinize, yavrularınıza sağlık.
Benim de oğullarımla şimdilerde gülümsediğimiz benzer anılarımız çok. Kocaman çocuklar bu anıların tekrar tekrar canlandırılmasından ilk kez dinlemiş gibi keyif alıyorlar, "hadi anne şunu anlatsana" diyerek.:)
Aklıma geliveren birini paylaşayım:
-Bizimki tehlikeliydi ama.-
İşten eve geldiğimde evin içinde yoğun bir duman ve yanık kokusu vardı.
Bakıcı ablaya sordum, çok aradığını ama hiç bir şey bulamadığını söyledi.
Çocuklarla birlikte tek tek odaları dolaşıp kaynağı ararken -yerlere bakmıyorum bu arada- o zaman ilkokul 1. sınıf öğrencisi olan küçük oğlum "Anne galiba halı yanıyor." dedi. Yere baktığımda püskülü aşıp yün tarafına minik kıvılcımlarla ilerleyen ateşi gördüm.
Halı yangınını(!) söndürüp bunun nasıl olduğuna dair ısrarlı sorularıma nihayet küçük oğlum yanıt verdi.
O gün okulda yangın konusu işlenmiş ve bizim meraklı ufaklık evde tatbikata girişmiş.:)
"Ama oğlum bu çok tehlikeli, evimiz de yanardı." dediğimde "Merak etme annecim Kızılay çadır veriyormuş." demişti.:)
Halı, hala bir yanı açılmış biçimde küçük oğlumun çeyizi olmak için bekletiliyor.:))
Teşekkürler
Sevgiler