gamyun.net'i doğru görüntüleyebilmek için tarayıcını güncellemelisin, güncelleyemiyorsan başka bir tarayıcıyı ücretsiz yükleyebilirsin.

BLOG

Kelebeğin Hikayesi..

04 Nisan 2012, 00.58
A- A+

 

Merhabalar, Güneşin içimizi ısıtmaya başladığı , baharın cilveleştiği bu günlerde, paylaşmak istediğim konu,  görebilmeyi umut ettiğim kelebeklerin,  değişim mucizesine sizlerle beraber tanık olmak.

Tanıklardan biri de , iri gövdesi, kocaman  dalları olan merhametli dut ağacı,  çünki o kış boyunca kelebeğin yumurtalarını bünyesinde barındırmış, şimdiyse yapraklarındaki kıpırdanmaları hissederken, bu değişimin en yakın şahidi.

Baharın gelmesiyle birlikte , tazelenen dut yapraklarının üzerlerindeki yumurtalardan , larva halinde çıkan tırtılların,  değişim süresince geçireceği evrelerin mücadelesi başlamıştır artık..

Tırtıl ilk önce içinde barındığı kabuğunu tüketiyor içinden çıkar çıkmaz. Büyük bir iştahla , hemde doymak bilmez bir oburlukla durmadan dut yapraklarını yiyerek büyüyor  ve bu süre zarfında yedi _sekiz santime ulaşıyor.

Dışardan gelebilecek tehlikeleri umursamadan , bütün zamanını yaprak yiyerek geçiren ve büyüyen tırtıl, ona verilen görevi en iyi şekilde yerine getirdiğini biliyor olmalı ki , kodlarının emrettiği şekilde davranıp , bir sonraki aşama için değişimi başlatıyor..

Belkide ,  özgürlüğünün kelebeğin kanatlarında olduğuınu biliyor.

Tırtıl önce kozanın dış kısmını, sonrada kendi vücudunun etrafını örüyor, iki _üç hafta sürecek olan tutsaklık dönemini,  kendi salgısıyla ördüğü kozasında yaşamakla başlatıyor.

Artık bundan sonra oburluk yok , görmek yok , dokunmak yok , açıkhava yok güneş yok ..yok ..yok.. böylece tırtılın dış günyayla olan bağlantısı , kendi çabasıyla sonlanmış oluyor.

Bizler de,  zaman zaman kozamıza çekilmez miyiz ..? süresini kendimizin belirlediği bir zaman dilimince orada kalıp , iç sesimizi dinlemezmiyiz ? düşünürüz , üzülürüz , ağlarız , suskun kalırız ama sonunda sakinleşiriz ..

Yeniden örmezmiyiz kendimizi , düşüncelerimizi , bedenimizi ? değişiriz hemde öyle bir değişiriz ki daha bir diri ve daha bir güçlenmiş çıkarız o kozadan ..

Tırtıl kozanın içindeyken inanılmaz değişimlere uğrar, önce eriyip sıvılaşırken akabinde son şeklini almak için hücreleri genlerinin emrettiği şekilde çalışmaya başlar.

Bu evre iki _üç hafta sürer ve sonunda kelebek kozayı parçalayarak dışarı çıkar  ( her kelebeğin çıkmasına izin verilmez , koza halindeyken sıcak suya atılarak tırtıllar öldürülür ve böylece ipek kozaları elde edilir , ve ben bu kısmı yazmayı hiç istemedim )

Son aşama da koza hareketleniyor ve açılmaya başlıyor . Harika bir varlık çıkıyor ortaya, rengarenk  herbiri ayrı bir desen, tıpkı bizim parmak izlerimiz gibi , herbir kelebeğinde eşi benzeri yok. Kelebek son halini alarak yeniden doğmuştur artık , kocaman açtığı kanatlarıyla gökyüzüne doğru süzülerek uçarken özgürlüğün farkına varmıştır.

Acaba hatırlarmı eski halini ? arkasına baksa tırtılı görse küçümser mi ? şimdiki güzelliğine bakıp ta kibirlenir mi ?

Aslında varoluş amacının farkındadır kelebek..

Ne kibiri vardır ne de bizim gibi nefreti..

Ve son görevini yerine getirmek zorunda olduğunu bilir kelebek. Kendi seçtiği bir dut yaprağına yumurtalarını bıraktıktan sonra ölüme uçacağını bilir..

Ve ben kelebek,

Bilseydim eğer , bu kadar narin olduğunu ve bilseydim ömrünün nefes kadar kısa olduğunu hiç yakalamaya çalışırmıydım  seni..

 

 Dip not: Konuyla ilgili kaynaklardan yararlanılmıştır.

 

 

YORUMLAR

04 Nisan 2012, 11.49

Bu ne kadar, sıcak ve doğal bir anlatım. Çok sever ve saygı duyarım kelebeklere. Kısacık ömrümlerine neleri sığdırdıklarını düşünür dururum.

Veda, tekrar yazmaya karar vermene çok sevindim.Durma sürekli yaz, yazabiliyorsun, hem de çok güzel...

En çarpıcı yeri son pragraf olmuş. Hiç düşünmemiştim dah önce.Çocukken biz de bir kelebeğin peşinde koşardık. Yakaladığımızda ise, ne kadar narin tutmaya çalışsakta, ellerimize bulaşan KELEBEK TOZU , içimin burkulmasına neden olurdu.Çokça yapmadım :-( Ama yaptıklarım için, bu günkü aklımla üzülüyorum.

Bilseydim eğer , bu kadar narin olduğunu ve bilseydim ömrünün nefes kadar kısa olduğunu hiç yakalamaya çalışırmıydım seni..

 

04 Nisan 2012, 13.29
Tirtilin nasil olustugu ve akabinde neye donustuguyle ilgili hizlandirilmis videolarla birlikte yazinizi okumak daha bir keyifli oldu, elinize saglik.
05 Nisan 2012, 00.04
Son paragraf evet dikkat ceken yeri yazınızın bakmakla görmek arasındaki farklılıgı ne de güzel itade etmişsiniz bakarken önyargılı bakarız dünyaya sevdiklerimize deneyimlerimiz derki oda öbürleri gibi ama birde sayın kelebek görmesini bilsek ne güzel olurdu dimi.
05 Nisan 2012, 15.17
Bir iki gün geç oldu ama olsun.
Çok beğenmiştim yazınızı. Teşekkür etmeden geçemedim.
Ellerinize sağlık.
Teşekkürler okuma fırsatı verdiğiniz için.

06 Nisan 2012, 02.16

Ben de geç okudum yazınızı. Neler kaçırmışım halbu ki. Çok güzel bir paylaşım olmuş.

Kendimce biraz katkıda bulunmak isterim. Hafızam beni yanıltmıyorsa bunu da gamyunda okumuştum. Koza hareketlenirken hani son aşamada adamın biri görüyor kozayı.Kozadan çıkmaya çalışan kelebeğe acıyarak elleriyle çıkarıyor kozadan. O kelebek hiç uçamıyor, çünkü kanatları gelişmiyor. Çıkarken kozadan bir sıvı salgılanırmış sanırım. Bu sıvı kanatlarının gelişmesini sağlarmış kelebeğin.

Demek ki kozadan çıkmadan ve çıktıktan sonra da rahat bırakmak gerekir bu varlıkları. Narinler.. 

Yorum yapabilmek için ÜYE GİRİŞİ yapmalısın