ETKİSİZ ELEMANLARIN DEVASA ETKLERİ
16 Nisan 2012, 20.35 A- A+Kalabalığın içinde yalnızlığı mı yaşıyorsun? Ya da ne yaparsan yap kimsenin seni anlamadığını, kendini ifade edemediğini mi düşünüyorsun. Aslında yalnız değilsin. Bende senin gibiyim. Bu gün biraz seni birazda beni anlatacağım.
Senden bir ricam olacak. Dışarıdaki kimliğini bir süreliğine unut. Nasıl olsa seni tanımıyorum. Senin de beni tanımadığın gibi… Kendi kendine olduğun anlardaki ‘’sen’’ olmanı istiyorum. Statünü, mali durumunu yok say. Şimdi sadece sen varsın. Duyguları ve düşünceleriyle var olan gerçekteki sen. Seni yalnız hissettiren ne hiç düşündün mü? Her gün aynı tempoda ilerleyen hayat mı? Sorumluluklardan kaçmanın getirisi olan yalnızlık mı? İnsanların menfaatçi oluşları mı? Yaşadığın düş kırıklıkları mı? Güven problemlerin mi? Ya da yaşadığın hayata ait olmadığın hissi mi?
Gerçekte ne kadar iyi bir insan olduğunu çok iyi biliyorum. Merhametini, saflığını, kırılganlığını… ‘’Elalem ne der?’’ kaygılarının belki de hayatına mal olduğunu. Kendin olmamaktan yakındığını veya olmam gereken yerde değilim dediğini biliyorum. Bunca şeye rağmen değişimin zor olduğunu da en çok kendimden biliyorum.
En kötüsü elalem ne der endişesi. Ötekileşmekten korktuğun için, kendinden çok başkalarını düşünürsün. Dar geldiğini, rahat edemeyeceğini bildiğin halde başkalarının kıyafetlerini giymek gibidir. Özgürce düşüncelerini ifade edemez, belli tabularda kalırsın.
Aslında tüm tabuları, değerleri, yasakları, baskıyı insanlar el birliğiyle oluşturmuyor mu? Domino taşları gibi, oluşan her olgu beraberinde bir öncekinden kuvvet alarak yenisini meydana getiriyor.
Başkalarını eleştirip ayıplarken iki duygu yaşarız. Bunları aynı anda yaşayabildiğimiz gibi müstakil olarak da yaşayabiliriz. Birincisi seviniriz, çünkü kötü duruma, biz değil bir başkası düşmüştür. İkincisi de eğer insaflı biriysek veya o kişiye değer veriyorsak üzülürüz. Bu üzüntünün sebebi kıskançlık da olabilir. Ne alaka deme lütfen. O kişi bizim yapamadığımız bir şeyi yapmıştır. Belki bizde o yanlışı yapmak istiyoruzdur ama yapamıyoruzdur. İkincisi, o yanlışı yapmamayı seçmişizdir ama yapanları affetme olgunluğunda değilizdir. İnsanlar bazen başkalarının günahlarını da kıskanır.
Her insanın en az iki kişilik taşıdığına inanırım. Mesela ben; sokakta başka, evde başka, işte başka, sevdiklerimle başka biri olurum. Özünüz aynıdır ama üslubunuz, tavırlarınız, oturup kalkmanız bile değişkenlik gösterir. Bir bedende ne çok kişilik taşıyoruz aslında.
Yaşadığın hayata ait olmama hissi ne gariptir. Ya da olmak istediğim insan değiliz deriz ya kimi zaman… Bu gerçekten büyük bir sorun mu? Birçok insan olmak istediği insan değil. Bunu dert etmiyor. Suçu başkalarına atıyor. Haklı da olsam, başkalarını suçlamanın beni istediğim yerlere getirmeyeceğini biliyorum. Mazeretlerin ardına sığınmak istemiyorum. Bazen de bile bile işin kolayına kaçabiliyorum.
Bazen motive edilmeye ihtiyaç duyar insan. Kendi kendini motive ettiğin oldu mu? Genellikle destek almayı dış kaynaklı bir unsur olarak düşünürüz ve bizi başkasının motive etmesini bekleriz. Tabi ki başkalarının müdahalesiyle motive olmaya ihtiyacımız vardır ve başkasının desteğini almak güzeldir. Ne yazık ki her zaman, bize destek olan insanlarla ve destek verici çevrelerde bulunmak mümkün olmayabilir. Motive olmada öncelikli temel, netleşmiş hedeflerdir. Hayalleri ve hedefleri net olmayan insanlar, motive olamazlar. Bazen yaşadığımız garip tatminsizliklerin nedeni, netleşmemiş hedef ve hayallerimiz bile olabilir. ‘’İstemek olmanın yarısıdır’’ denir ama nedense sadece –istemek kısmına yoğunlaşırız. Çünkü istemek kolaydır. Her an her şeyi isteyebiliriz. Hedefe giden yolda gerekenleri yapmayıp, istemekle kalırsak zaten hiçbir şey elde edemeyiz.
Dua etmekte insanı motive eder. Hedeflerimizin biz ve başkaları için hayırlı olduğuna inanıyorsak bol bol dua etmeliyiz. Zaten, hedeflerimize ulaşmak için çaba sarf ederken zaman zaman yalnızlık hissedebiliriz. Bizi duyan, dinleyen en az bir kişinin olduğunu bilmemiz iyi gelecektir.
İnsanların bizi anlamadığını düşünüyoruz ama kaçına kendimizi açabildik? Bağlanmaktan korkup sevgiden-aşktan uzak durabiliyoruz. Sorumluluk almaktan korkup kendimizi geri plana itebiliyoruz. Aslında birçok şeyi kendimize kendimiz yapıyoruz. Üstelik bunun farkında bile değiliz. Yazımı buraya kadar okuduysan ‘’- kardeşim ne güzel diyorsun, peki sen bunları yapmıyor musun?’’ diyebilirsin. Elbette yapıyorum, yapmaya da devam edeceğim biliyorum. Ama farkında olup en aza indirgemek gayesindeyim.
‘’Kuldan utanmayan, Allah’tan utanmaz’’ derler. Güzelde bir sözdür ancak bu sosyal baskının komik sonuçları da olmuyor değil. Kimi zaman çok fazla abartıldığını gözlemliyoruz ya da maruz kalıyoruz. Söz gelimi günde 10 saat başkasının işinde çalışıp asgari ücreti bile zar zor alan insanlar, satış sektörüne girmeye çekinebiliyor. Çünkü ‘’en hakiki geçimin; garanti işin, kurulu düzene bağlı, başkalarının işinde çalışmaya’’ inanmış aileleri var ve onları kıramıyorlar.
Eşinden yıllarca şiddet görüp, her türlü hakkı gasp edilen kadınlar canlarına tak etse de boşanamayabiliyorlar. Çünkü aileleri boşanmış bir kadın yerine, sırf konu komşu ne der kaygısıyla şiddete maruz kalan evli bir kadın olmasına boyun eğebiliyor.
Her iki örnekte de dış etkenlerin ağırlığından seçimler çok boyutluluk kazanıyor. Oysaki daha kötü sonuçlarda –ayıplayacak-eleştirecek kişilerin hiçbir faydası dokunmayacak. Daha da fazlası umurlarında olmayacak!
Bırakalım elelam gülsün, ayıplasın ya da eleştirsin. Değiştirebildiklerimizi değiştirelim. Hedeflerimizden, kişiliğimizden vazgeçmeyelim. Öncelikle kendimize değer verelim.
Sana bir şey öğretme veya kanıtlama derdim yok. Biraz senden biraz benden bahsettim. Buraya kadar okuyup vaktini harcadıysan eğer teşekkür ederim.
Saklandığım yerden sessizce insanları izledim
Ne benden farkları vardı ne de üstünlükleri
Hayat aynı hayat, savaşlar aynı
Roller değişse de kazanan hep aynı...
YORUMLAR
Buzlar Kraliçesi, ben gitmeden, ben gelmeden, hayranlıkla okuduğum blog yazarlarındandın.
Sabah blog portal'ı açıp adını gördüğümde, çok mutlu oldum inan...
Hele hele de, bir solukta okuduğum bu blogu okuduğumda... boşlukları sen doldur lütfen.
Kurduğun cümleler ne kadar sade, anlatmak istediğin ise ne kadar derin...Senin, benim, o nun,ve herkesin seslenişlerini duydum, gözlerim ve yüreğimle...Tebrikler ,teşekkürler
Bence içinden geleni yazsan daha çok bloğuna yakışacaktı.Alıntı yazılar komik oluyor.Kendin ol bence kendin yarat sana da okuyana da daha faydalı olursun....?
Bloğunuzu okurken radyo da çalan şarkı
Herşeyi koy bir torbaya hepsi çöp,
Korkma dök...
Geçen yaz bu şarkıyı telefonuma kaydetmiş, kulaklıkla yollarda dinliyordum. Dinlerken olumsuz benlerin hepsini, pişmanlıklarımı, kaçırmış olduğum zamanın içimdeki tortularını,kaybettiklerimin arkalarında bıraktıkları dağınıklıkları, söyleyemediğim tüm sözleri, elleri, elalemleri koydum bir torbaya hadi dedim Korkma !
Paylaştığınız için ben teşekkür ederim.