ADI YILDIZ ( SERİ: YILDIZ VE POLİS AMCA)
19 Nisan 2012, 14.25 A- A+En parlak yıldız idi; bir göz kırptı.
-Dinle bak sana bir masal anlatacağım.
Ve başladı anlatmaya...
O gün, bu gün, resmi olan herşeye düşmanım...!
Sultanahmet'te 3 katlı cumbalı, tahta bir ev. En üst katta, emekli bir doktor yaşıyor, adı Orhan. Alt iki katta ise, Nasır efendi ile Semahat hanım ve 2 kızları ile yaşıyorlar. İki kat arası, bastığında gıcırdayan tahta, cilası bozulmuş bir merdiven var. Merdiven başlarında, camdan, ağır topuzlar. Eve iki giriş var. Sol tarafında koca bir bahçe, çiçekler az ama yabani güller her tarafı sarmış.Hele, o turuncu olanlar pek bir güzellik katıyor. Meyve ağaçları fazlaca. Dut ağacının altında, zayıflayan kolları sonucunda, yerlere düşen dutlardan bir halı gözüküyor. Süt beyazlarının arasında,zaman zaman koyu renk aykırı dutlar. Kiraz ve vişne ağaçları kardeş kardeş yanyana oturuyorlar. Kiraz agacı daha bir kendinden emin ve mutlu. Vişne ise hafif buruk ama 'olsun, ben evlerde yaz kış varım.' Öylesine kıymetliyim ki, beni saklıyorlar, ağızlarda daimi bir lezzetim' diye avutuyor kendini.Erik ağacı, bahara giderken, her seferinde bir geline dönüyor. Erkeği ise, her geçen gün daha da bir toparlanıyor. Ayva ağacı, çok ağır başlı. Kendi halinde. Toplum içinde ama , kendi başıma yaşarım edalarında.
Sokaktan bahçeye girişte, eskimiş, insan beline yetişir uzunlukta çitimsi bir kapı, misafirleri karşılıyor. En çok çalışan ve tüm mahalleliyi tanıyan o. Ne hikayeler var onda. Üç beş adım sonra, arvunut kaldırımı havasında, dar ama uzun bir yol, arka kapıya kadar uzanıyor. Yarısında, sağda koca bir ıhlamur ağacı. Yaşı geçkince ama çokta sağlıklı ve gururlu maşallah.
Bütün bahçeyi 'mis' kokusu dolduruyor, ıhlamurun. Hatta tüm mahalleyi. Kışın, kese kağıtlarına konularak, tüm komşulara dağıtılan çiçekleri, evlerde kaynatılıp, dertlere deva oluyor. Ihlamur ağacının gölgesinde başlayan ve ta ev giriş kapısına kadar uzanan, mavi ortancalar selam veriyorlar gelenlere. Ah, o mavi ortancalar, bir dilleri olsada, anlatsalar! Zaman zaman, köklerine boya isterler...
Adı Yıldız...
Onca meyve ağaçlarının arasında yaşıyor ama, çelimsiz ve çok zayıf. Bacakları ve kolları ince ince. Yanakları kıpkırmızı. Yüzünde iki gamzesi , gözler çağla yeşilinin daha bir koyusu. Upuzun sarı saçları, her gün ayrı bir şekilde, Sebahat hanım tarafından özenle örülüyor. Pantalon giymiyor. Birbirinden güzel,her birinin bel önünde koca bir fiyong, her seferinde, terzileri Mahmut efendi tarafından dikilmiş elbiseler. Kırmızıyı çok seviyor küçük kız. Tepeden tırnağa kırmızı...Pabuçları kırmızı, çorapları kırmızı, saç örgülerinin ucundaki kurdelalar bile kırmızı. Tam bir şeytan...Masum küçük bir şeytan. Anne Sebahat, sürekli koyu renk giysiler içinde. Efendi eşi, hoşlanmıyor renkli giyinmesinden. Arkadaşlarının bahçeye girmesine de izin vermiyor Nasır efendi, küçük kızın. Ne de olsa asker. Bahçede küçük müştemilatta 24 saat nöbet tutan emir eri. Adı sürekli değişiyor. Kimi zaman Mardin'li Ahmet, kimi zaman Sivas'ın Zara ilçesinden Murat oluyor.
Yıldız, çok muzip, yaramaz ve çok akıllı bir kız çocuğu. Zaman zaman emir erini de atlatıp, sokağa kaçıyor ,yakalanıncaya kadar oyun oynamak üzere. Komşu haneler onu çok seviyorlar, aynı zamanda da çok şikayetçiler. Daha geçen, plaja gitmek üzere, sepetini koluna geçirmiş, Saadet hanımın arkasına, kağıt kuyruğu takan 'o' değil miydi?
Sabah kahvaltısından sonra, bahçeden söyle bir dışarı bakıyor. Kimse yok oynayacak. Salonun içindeki, sokağa bakan ve zeminden 1,25 metre yüksekliğindeki, penceresinin dışarı dönük boşluğuna yerleştiriyor kendini, önünde, alttan yukarı daralan demir parmaklıklar var. Pencere, yukarıya doğru açılmış.İki dikine parmaklık arasından kafasını dışarı çıkaramıyor. Elinde, lastik topu. Nasıl bir şey mi? Yarım metre lastiğin ucunda, içi samanla doldurulmuş , bezden oval bir top. Elini yukarıya hızla kaldırdığında, saman top avucuna ulaşıp, aldığı hızla, tekrar aşagıya düşüyor. Kaldırımdan, evinin önünden geçen herkesin, kafasını hizalayıp, hızla çekiyor kolunu yukarı. Avucuna çarpan top, hızla geçenin kafasına iniyor. Kimi gülüp geçiyor, kimi söyleniyor. Kafalara defalarca vuran bezle dikilmiş top, iplerini atıyor ve samanlar dökülmeye başlıyor. Sıkılıyor Yıldız, çok sıkılıyor. Canı düdüklü balon istiyor. Hani balonun ucunda, bambudan boru şeklinde bir parça vardır. Bambuya açılan bir delik sayesinde, üflediğinde, balon şişip, bıraktığında öter. Ondan işte...
-Anneeee, anneciğimmmm..Bana para verir misiniz, düdüklü balon alacağım?
-Hayır kızım, daha dün aldın. Bugün yok, sen bir koşu Mehmet efendiye git, bir yoğurt al gel bakayım
-Mehmet amca, bana bir düdüklü balon, ama kırmızı olsun
-Anneciğim, buyrun paranın üstü
-Hani nerede yoğurt, o ne elindeki, balon mu?
-Evet, balon aldım anneciğim
-Sen hırsızsınnn, paramı çaldın..
-Neden anne, neden ,ben balon aldım ama.
-Ben sana parayı neden verdim, yoğurt al diye ama sen, senin olmayan bir parayı, izinsiz alıp, onunla balon aldın, bu hırsızlıktır. Seni polise vereceğim.
-Anneciğim, ben hırsız değilim, ne olur beni polise verme,ne olur anneee
Kızının ağlayışlarına karşı Sebahat hanım;' peki ama polis herşeyi bilir, görür ve birazdan gelir.Polis amca gelmeden gel seni saklayalım, seni bulamasın dönsün gitsin. Çabuk sen şu buzlu cam kapının arkasına saklan.' diyor
-Günaydın Sebahat hanım, galiba evinizde küçük bir hırsız varmış?
-Vardı ama gitmiş, ama isterseniz siz bir kez daha bakın.
'Hıh, işte burada, yakaladım , gel bakalım buraya küçük hanım' diyerek buzlu camlı kapının arkasından çıkarıyor Yıldız'ı , polis amca. Kulağını taa yukarılara kadar çekiyor,kulakları çok acıyor ve yanıyor.
-Ben bilmiyordum, bunun hırsızlık olduğunu polis amca, ben hırsız değilim. Ne olur beni götürmeyin, ne olur beni affedin!
-Peki o zaman bir kerelik seni affediyorum, ama ya gidip bu balonu iade edip, ya parasını alacaksın ya da yoğurt alıp,annene getirecek, bir daha da asla böyle bir şey yapmayacaksın.
-Mehmet amca , al bu balonu, bana paramı geri ver!
-Neden kızım?.
-Ben hırsızmışım ve bu parayı anneme vermezsem,polis amca beni hapise atacakmış!
-AL ANNE PARAN İŞTE!
-Kızım, haydi çık , haydi bak arkadaşların seni çağırıyorlar, istersen onlar gelsin bahçemize, bir hafta oldu, ne yedin, ne içtin, ne odandan çıktın, hadi kızım üzme bizi.Bak Orhan amcan gelecek akşama.
O gün, bu gün, resmi olan herşeye düşmanım...!
Devamı pek yakında...
YORUMLAR
Hayran oldum anlatımınıza; bahçe, ağaçlar, küçük Yıldız capcanlı geldiler gözlerimin önüne.
Çok sevdim ve devamını bekleyeceğim.
Ellerinize sağlık.
Teşekkürler.
Özür dileyerek yorumumu buraya taşıyorum. Yorumlar karıştı.
Çocukluk öyle bir dönem ki, çocukluk anıları bir bir çıkmaya başlayınca yerlerinden. Senin, benim, onun anıları takılıyor peşine. Benzer durumları yaşamışız sanki farklı yerlerde, farklı hikayelerde olsada. Biri açınca kutuyu, çıkıyor teker teker hepimizinkiler. Çocuklukta benzer hatalara düşmüş, benzer yöntemlerle terbiye edilmek istenmişiz. Diz kapaklarımızda benzer yara izleri oluşmuş, benzer oyunları oynamışız farklı mahallelerde.
Yıldız'da bir çocuk, güzel ve kırmızı. Bütün çocuklar gibi balon istiyor.
Çocukken nedense herşeyi ağlayarak istiyorsun. Yıldız bir bakıma asil. Ağlamıyor.
Baloncuyu görünce bütün çocuklar ağlar değil mi?
-Anneeeeeeee balonnnnn üüüü hüüüü hüngürrrr.
Ağlamadan elde etmeyi seçiyor. İlk hırsızlık olayında yakalanıp, polisle karşılaşması. Yıldız'ın şansı. Öğreniyor çünkü. İlk ders hırsızlık yapan, polis amcaya teslim edilir. :))
Yüreğine sağlık kupabeys. Devamı ısrarla ve dörtgözle bekleniyor. :)
nedir bu çocukların üvey anne elinden çektikleri ya.. üvey anne de nerden çıktı diye düşünenler varsa şurdan çıktı; yıldız'ın annesi semahat hanımdı ama onu polisle korkutan annenin adı sebahat hanım. belli ki üvey anne :))
şaka bir yana yaramazlık çocukların geninde olan birşey.. onlardan olgun bir insan davranışı beklemek akıl karı birşey değildir.. bazı çocuklar laftan, durdan, sustan anlamıyolar doğrudur.. alışveriş merkezlerinde şahit oluyorum bazen, çocuklar kah ağlayarak kah yerlere yatarak istedikleri birşeyi aldırmaya çalışıyolar. anneleri bi kolundan tutup çekiştiriyor çocuğu.. çocuk sürünüyo annesinin umrunda değil. bakıyor sonra çocuk isteğinde ısrarcı "şak" diye tokadı yiyor çocuk yüzüne.. ve o kadına anne demek için bin şahit gerekiyor çocuğuna nasıl bir kinle baktığını gördükten sonra.. bu gibi durumlarda yanlarından geçerken yüksek sesle yoksa sabrın çocuk da yok koca da yok sana diyorum :))
bi de şimdi dünyaya gelmek vardı diyorum.. eskiden bizim psikolojimiz nerdeydi de hiç bozulmuyodu ya :) şimdikilere sesini yükseltsen psikolojisi bozuluyor :))
eline, yüreğine sağlık ablam..