gamyun.net'i doğru görüntüleyebilmek için tarayıcını güncellemelisin, güncelleyemiyorsan başka bir tarayıcıyı ücretsiz yükleyebilirsin.

BLOG

ADI YILDIZ (YILDIZ VE DOKTOR AMCA)

21 Nisan 2012, 16.38
A- A+
 

Sebahat hanım upuzun şaçlarını taramaya koyuldu. Nasılsa evde kimse onun, o muhteşem güzelliğini göremezdi. Kalktı her zamanki gibi, koyu renk elbiselerini geçirdi üstüne. Nasır efendiyi, o arkadaş toplantısında gördüğünde tam 14 yaşındaydı. O devirde, 14 yaşındaki genç kız, evliliğe hazırdı. Koskocaman ve derin bakan gözlere sahibti. Bembeyaz bir teni, onun da Yıldız daki gibi iki gamzeleri vardı yanaklarında. Aslı, Arnavut idi. Ama 3 kuşaktır, İstanbul'da otururlardı. Çok duygusal, bir okadar da akıllıydı. Nasır beyi ilk gördüğünde vurulmuştu. Nasır bey, çok zarif, ince uzun, çok yakışıklı bir gençti. 24 ündeydi daha o zaman. Çok zengin bir ailenin çocuğu idi. Herkes tarafından çok şımartılmış, o devrin gözde bekarlarındandı. İçkiye düşkünlüğü vardı, ama. O da, Sebahat hanımın o güzelliği karşında, ne yapacağını şaşırmış, bu kız kesinlikle 'benim olmalı' diye, o anda kararını vermişti. Sebahat hanımın annesi, ileriye gören,aydın bir kadındı. Bu beraberliğin yanlış olacağını düşündüğü halde, kızının kararlarına saygı duymuş, ancak onu uyarmıştı. Nasır efendi, meslek olarak askerliği seçmişti, aynı paşa babası Ahmet efendi gibi...Evlendiler...

 

Yıldız, doğan ilk evlatlarıydı...

 

Yıldız, genelde çok sıkılırdı. Nasır efendi, Sebahat hanımı o kadar çok kıskanırdı ki, kendisi olmadan asla sokağa çıkmalarına izin vermezdi. Hafta sonları, Nasır bey , o ince zevkine uygun, gezdirirdi onları. Ama yetmiyordu Yıldız'a. Ev, bahçe, arasıra kaçtığı sokak ve doktor Orhan amcası tüm dünyasıydı.

 

-Anneciğim ben doktor amcanın gazetesini almaya gidiyorum.

Her sabah, kahvaltıdan önce, doktor amcasının Cumhuriyet gazetesini almaya gider, koşa koşa merdivenleri çıkar, kapıyı heyecanla çalardı. Kapı açılır, doktor Orhan, yüzünde tebessümle 'günaydın Yıldız' der, elindeki gazeteyi alırdı. Yıldız'ın en mutlu olduğu şeyi yapardı sonrasında.

Külahtaki şeker tozunu, Yıldız'ın ağzına boşaltırdı.

 

-Bugün ne yapıyorsun Yıldız?

-Hiç doktor amca

-Peki o zaman kahvaltını bir güzel yap, işlerini bitir, annenden izin al gel, seninle sohbet edelim

Beklediği cevabı alan Yıldız, bir nefeste aşağıya iner, kahvaltıya otururdu.

 

-Anneciğim, yatağımı topladım, elbiselerimi dürdüm, ben doktor amcanın yanına gidiyorum.

-Kızım hergün hergün, gidilir mi? Koca adamla, sen ne yapıyorsun?

-Bana kitap okuyor,sohbet ediyoruz anneciğim.

-Peki git,fazla durma. Baban kızar biliyorsun.

 

Yıldız, doktor Orhan'a aşık olmuştu. İlk aşkıydı. Kendisi mini miniydi ama...Öyle birşey idi işte. Belki de babasından , özellikle akşamları göremediği sevgi boşluğunu dolduruyordu. Doktor Orhan, 60 yaşlarında, kır saçlı, beyaz tenli, efendisiz konuşmayan, Yıldız'ın içine 'sevgi tohumlarını' eken insandı. Çok narin ve kibar bir beyefendiydi. Öyle olmasına rağmen hiç evlenmemiş, dolayısıyla, hiç evlat sahibi olamamıştı. Çocuk sevgisini, baktığı çocuklara verirdi. Tam tamına 35 sene , çocuk doktoru olarak hizmet vermişti, devletine. Çocuklarla ilgilenmek, ta içindeki o derin acıyı,hasreti bir nebze hafifletirdi. Emekli olmuştu şimdilerde. Arasıra, çağrıldığında, evlere giderdi.

Yıldız, onun neredeyse dış dünya ile tek bağlantısı olmuştu. Küçüktü ama , çok iyi bir dinleyici,çok hassas ve yaşına göre olgun bir çocuktu. Bazı akşamlar, alt kattan duyduğu çığlıklar, çocuğa daha da bir bağlanmasına neden olmuştu.

 

Dışardaki tüm haberleri getirir, tek tek anlatırdı o masum yüreğiyle Yıldız. Ayşe hanım, sabah sabah ,sokağı süpürüyordu, bakkala yeni bir çırak gelmişti. Küçük Mehmet, dün ayağı takılıp merdivenin 5.basamağından düşmüş, kafası kanamıştı.Yıldız, doktor Orhan'ı çoğunlukla masasının başında yazı yazarken bulurdu. 'Ne yazıyorsun' diye sorardı Yıldız. Her seferinde ' bitmemiş bir öyküyü ' yazıyorum' derdi doktor Orhan. O da 'hala bitmedi mi' derdi. 'Bitmedi' kelimesini, çok derin bir hüzünle söyler ve gözleri buğulanırdı doktor amcasının. Susardı Yıldız o zaman. Anlardı ki, bir acı var. Doktor amcası, ona sürekli 'gel benim kızım ol' derdi. Çok isterdi ama hep doktorun yanında olmayı, 'olmam, benim annem babam var ama' derdi. 'Ama ben seni çok seviyorum' dediğinde ise, 'olsun ben de sizi seviyorum ama bu sizin kızınız olacağım demek değildir' derdi bilmiş bilmiş.

 

Sebahat hanım, çalan kapıyı duyunca, 'Hayırdır inşallah, kim acaba, sabah sabah' diyerek kapıya yöneldi. Kalktığından beri, içinde bir sıkıntı vardı zaten.

 

Dışarıdan mı, yukarıdan mı geldiğini anlayamadığı seslerle uyandı Yıldız...Tam duyamıyordu, kalktı, annesine seslendi, annesi cevap vermedi. Daha da yüksek bağırmaya başladı.Çıktı yatağından, bahçeye açılan kapının önüne geldi. Kapı yarı aralıktı. Üstünde, çiçekli , gögsünden büzgülü geceliği vardı. Annesi üst kata çıkan merdivenin az ötesinde, elleri ile ağzını kapatmış, yukarıya bakıyordu. Sesler şimdi daha bir anlaşılırdı. Doktor amcasının kapısında birşeyler oluyordu. Tanıdığı polis amcasıda oradaydı. Koşmak istedi. Annesini kolundan tuttu, 'kızım gel içeriye girelim'. O ne! annesi ağlıyordu.

'Ne oldu annee 'diye fısıltıyla sordu Yıldız. Anlamış mıydı, yoksa anlamamış mıydı? Yüreği hızla çarpmaya başlamıştı.

Annesini, kolları ile sarıldı Yıldız' a , sımsıkıydı bu sarılış. Yıldız'ın gözlerinden, sessiz iki damla gözyaşı döküldü. Dışarıdaki sesler, daha da bir yakınlaştı, dış kapıya...

 

-Güle güle doktor amca, güle güle...

 

ADI YILDIZ serisi devam edecektir.

 

 

YORUMLAR

22 Nisan 2012, 20.15
çok güzel devamını bekliyoruz elinize yüreğinize sağlık
22 Nisan 2012, 20.37
çok güzeldi bir çırpıda okudum yüz 
22 Nisan 2012, 20.56
Sebahat hanım ın fotosunu da görünce hikayeyi senaryolayıp yönetip karşısına geçip izledim. tadı damağımda kaldı.
Bir çocuğun sevgisini kazanmak çok kolaydır, kaybetmekte öyle.
22 Nisan 2012, 21.04
Elinize sağlık.....Ne diyebilirm ki....
22 Nisan 2012, 21.11
kupabeys gerçekten çok güzel yazıyorsunuz. Siz ve birkaç kişinin yazdıklarını okurken sıkılmıyorum. Uzun da olsa sıkılmıyorum. Bir önce ki blogunuzu geç okudum. Aslında dinç kafa ile okumak için geç okudum. Kafa dolu iken okunmaz bu satırlar. Emeğinize sağlık.
22 Nisan 2012, 21.45
İlki gibi çok güzeldi yine.
Anlatımınız harika; bir yazı okuyor gibi değil de görüntüleri çok net bir film izliyormuşum hissi veriyor.
Teşekkürler.
Bekliyorum ben de Yıldız'ları.
Sevgiler
22 Nisan 2012, 22.58
Kupabeys , çok güzel , çok . Hani nasıl bir duygu uyandırdı bende anlatabilsem . Evde , kitaplığımızda duran bir roman mesela , sararmış çoktan , birisi almış okumuş , unutulmuş sonra . Bir gün ne bu bi bakayım diye sayfasını açmışım bu cümleler ile başlayan bir roman işte . O tadı verdi bana , okumak ve bitirmek istedim çabucak . Ellerinize sağlık , gerçekten ...
22 Nisan 2012, 23.38
Yureginize saglik tesekkur ederim cok guzel bir hikaye paylasimiznizdan dolayi devamini bekliyorum.
23 Nisan 2012, 01.19

Dinlettiğiniz TSM şarkıları eşliğinde okudum yeniden bloğunuzu, melodiler ve cümleler...

Adı Yıldız'ı okurken, sizin satırlarınızla ışınlandım o "an" a,  dönüş yolculuğu buruktu bu sefer. Güle güle doktor amca, nurlarla karşılan.

Emeğinize sağlık kupabeys, teşekkürler paylaşarak yaşattığınız güzel zamanlar için.

23 Nisan 2012, 01.49
Siyah beyaz resimler gibi , duygu yüklü bir o kadar da doğal bir anlatım. yalında aynı zamanda. güzeldi gerçekten de çok güzeldi.
23 Nisan 2012, 08.35
Okumayı çok sevdiğiniz ve işin edebi kısmıyla da ilgilendiğiniz çok açık...Cümleleriniz güzel,anlaşılır ve zevkli..İfadelerinizde öyle...Yetenekse bunları dile getirip yazıya dökebilmekte..Elinize sağlık..Her yazıy bu kadar zevkli okumuyorum...Yoruyor...Birdeyazarken karşınızdakilere verdikleriniz önemli..Duyguların ifade edilişi..Kalıplaşmış cümlelerin dışında yeni ifade şekilleri..Bu çok hoş...Yazılarınızı bazen yorum yapmasamda okuyorum..Elinize sağlık..
23 Nisan 2012, 15.15
Yıldız'ı okdukça kendi çocukluğum geçiyor gözümün önünden , o derece hissettiriyor işte bu devam eden hikaye.Eline sağlık kupabeys teşekkürler...
23 Nisan 2012, 16.36

 Sevgili kupa merhaba , bloğunu dün akşam gördüğüm halde okumadım,  bu güne sakladım , sessiz sakin , zihnim dinlenmişken okumak istedim , sanki  satırlar sadece bana ait olsun   bencilliğiyle,  kahvemi de yudumlayarak okumaya başladım.

Beni aldı götürdü o sahnelerin yaşandığı mekana , sade bir dil , güzel bir ifade yeteneği  ve okuyucuyu yormadan  peşinden sürükleyen satırlar  , bazı cümleler nostalji yaşatıyor , ya  ortamdan bir bölüm ya da kişilerin tanıdık halleri ...

yüreğine sağlık , devamını sabırsızlıkla bekliyorum .. sevgiyle kal..

Yorum yapabilmek için ÜYE GİRİŞİ yapmalısın