GÜNEŞ SENDİN
23 Nisan 2012, 20.50 A- A+Bir adam, bir delikanlı, bir çocuk, bir bebek...
Bir bebek idi, ihtiyacı sadece süt , ağzına bir meme, altının temizlenmesi,
ve korunmasıydı. Pek bir güzeldi, koca koca gözleri, kaşlarına değen kirpikleri
vardı. Kara, kara , boncuk boncuk. Korunmadı. Kendisini de kendi ,koruyamazdı
ki. Daha bebekti. Konuşamıyordu. Bir gece ansızın ateşlendi. Anne farkına
varmadı, ihmale geldi. Peşinden , kabus dolu zamanlara aktı. Çocuk felci , geldi
vurdu bebeği. Anlayamazdı, daha çok bebekti. Yine de gülümsüyor, ve kollarını
uzatıyordu, umuda...
Bir çocuktu. Hayat zordu. Babası onu çok ama çok seviyordu. Kendi yemiyor,
onun yemesi için uğraş veriyordu. Anneden çok babaya bağlıydı. Çünkü sevgi
karşılıklıydı. Baba, yetersizliklerinin içinde boğuşurken, hep bu oğlunu
düşünüyordu. Çocuk çok zeki idi. Belli bir yaşa gelinceye kadar, farkında bile
olmadı, çocuk felcinin bacaklarında bıraktığı hasarı. Koşabiliyordu. Okumayı çok
seviyordu. Nerede bir gazete parçası bulsa, açar okurdu. Ebediyata çok düşkündü.
Güzel düşünür, güzel çalışırdı kafası. Aklı ve zekası, diğer yaşıtlarından daha
fazlaydı. Ama ne çare ki, o kadar çok zorluklar vardı ki hayatında.O kadar
çok.Yaşadığı cografya ıssızdı, yetersizdi. Ama henüz ' hayatın ağırını' daha
henüz tam fark edememişti.
Bir delikanlı idi. Onun da istekleri ve hayalleri vardı. Çok yakışıklı
olmuştu. Ama, lanet ihmal, delikanlılığını yaşamaya pek imkan vermedi. Onu
koruyan babası, gün geçtikçe zayıfladı. Delikanlı herşeyden mahrumdu. Ama
herşeyden.Etrafında, düzgün arkadaşı yoktu. Hepsi o cografyanın, kadersiz
delikanlılarıydılar. Babası bir gün sonsuza dek gitti. Oradan tek kurtuluşu
olacak, yatılı okul sınavlarına girmedi delikanlı. Bıraktı kendini. Yıkım çok
büyüktü. İsyan çok büyüktü. Kaldı o cografyada. O parlak delikanlı, sustu
hepten. İsyanlar, öylesine büyüdü ki, gittikçe nefrete dönüştü güzellikler.
Kötülükler, çirkinlikler içinde bile, kimse güzel yüreğine dokunamadı. Hep
paylaştı. Olmayanı da paylaştı. Kendi yoktu, başkaları vardı. Bir gün, evet bir
gün, başka bir kader, daha da yıktı onu. Motosikleti ile gittiği bir yoldan,
dönerken, yıkılmış köprüyü görmedi ve uçtu aşağılara. Bu uçuş ile, kırıntı
hayaller de uçtu. Birden yok oldu, umutlar, gelecekler...
Nerelerdeydi şimdi? Arzuları , istekleri nerelerdeydi. Hadi arkeolog
olacaktı, hadi edebiyatçı olacaktı? Para yoktu, iyi bir dost yoktu, şans yoktu,
artık umutlarda yoktu. Kazandığı üniversitelere de gidemedi. Neden mi?, çünkü
yaşama savaşı veriyordu. Bir lokma ekmek...
Onun hayalleri de olamadı. Onun, hayali arkadaşı oldu. Kara gecelerde, o
hayal hep yanındaydı. Onunla konuşur, onunla dertleşirdi. Yine de, düştüğü,
kendini kaptırdığı tüm kötülüklerden, sıyrıldı bir gün. Herşeye veda etti,
gücünü topladı ve Allah'ına sığındı. Hiç aksatmadı ibadeti ve yeni inşa ettiği
umutlarını. Sabırla bekledi, güzel günleri, fark edilmeyi... O gün bir türlü
gelmedi. O cografyanın adamı, o kaderin adamıydı. Onca yıl yaşadığı
'yuvasızlığın' hayalini bile kuramadı. Herkesin istediğinden, arta kalanları
istedi de, onu bile alamadı. Çok düşündü, babasının yanına gitmeyi, ama inancı
bırakmadı. Olmadı da olmadı. Çocukları çok sevdi de, çocuğunun bile hayalini
kurmadı. Kuramazdı ki, nasıl kursun. Kendisine bakamıyorken, nasıl bakacaktı,
bir sevdaya, bir çocuğa. Başkalarının çocuklarını sevdi, onlara vermeye çalıştı.
Alan aldı, almayan kaldı. Hayvanları sevdi, onlarla konuştu. Ekmeğini onlarla
paylaştı. Kedisi , köpeği , kuşu da onun dilinden hep anladı. O ruhuyla sevdi
zira onları. Çiçekleri sevdi, dut ağacını, yaprağını sevdi. Tüm müzikleri,
şarkıları sevdi. Her bir şarkının içine girdi. Ah , ah ne güzel çocuktu. Ama
kimse onu gerçekten sevmedi. Anlıktı ya da , hep beklentilerdeydi sevenleri.
Kayıtsız şartsız onu düşünen kimse olmadı.
Bir gün , bir kadınla karşılaştı. Cografyaları aynı idi. Ama dilleri aynı
değildi. Olsun güzel gönüllüydü, yanlızdı, mücadeleci idi kadın.O da mutsuzdu,
hayatında bir renk yoktu. Sadece coçukları için yaşıyordu. Çalışıyor, çabalıyor,
çocuklarına iyi bir gelecek hazırlamak için uğraşıyordu. Sevdi adam onu. Elinizi
uzattı, teslim oldu kaderine. Adam, hep başkaları için yaşamıştı ya. Kendi
umutsuzluklarını gördü kadında, kol kanat gerdi. Karakteri böyleydi. Kadının
umutları, onun da umutları olmuş, söz vermişlerdi birbirlerine. Bekliyorlardı...
Zamanı bekliyorlardı. Ayrıydılar. Daha henüz yaşamlarını kurmamışlardı. Adam
onurluydu, iyileşmeli ve bir kazanç kapısı bulmalıydı. Ama adam, çokça ihmal
ettiği kendi için hiç bir şey yapmıyor, yapamıyordu. Gün geçtikçe, hareket
kısıtlılığı artmaya başlamıştı. Yürüyemiyordu.
Birgün evet birgün adam başka bir kadınla karşılaştı. Ard niyet yoktu.
Yanlızlıklarını paylaşmaya, saatlerce, birbirlerini anlatmaya başlamışlardı,
birbirlerine. Günlerce sürdü, aylarca sürdü anlatmaları. O kadar,
birbirleriydiler ki... O; 'sen, bensin', diğeri de 'ben senim' diyordu. Basit
değildi hiç bir şey. Başkalarının anlayabileceği gibi bir şeyde değildi. Adam,
hayal bile etmekten korktuğu ruh eşini bulmuştu. Kadın da. Ama adamın, ilerisi
için söz verdiği bir kadını vardı. Tamam onu da sevmişti, ama diğerinde, kendini
bulmuştu. Öyle diyordu. Çok düşündüler, çok taşındılar. Ve birgün karar
verdiler. Kaçtılar. Herşeylerini arkalarında bırakıp, kaçtılar. Umut , yıllar
sonra tekrar yeşermişti. Çok sevdiler , çok . Herşeye razıydılar. Yedikleri ,
kuru ekmekle , zeytinin tadını hiç bir yerde bulamadılar. Diğer kadına anlatmaya
çalıştı adam, kadın asla anlamadı. Onca kaçmalara rağmen, kadın geldi ve buldu
onları. Kadın; 'sensiz yaşayamam, öldürürüm kendimi, bana borçlusun' dedi. Adam
sıkıştı, yutkundu, sustu... Verdiği söz vardı. Kendi için yaşamamıştı ki zaten
hiç. Varsın yine kendisini unutsundu. Kadın, çıkışı, kaçışı olmasın diye,
herşeyi sattı savdı, çocuklarının geleceğini bile düşünmeden, vardı geldi adamın
bulunduğu şehre. Adamın zincirleri daha da bir, ağırlaştı. Adam ağladı, bensin
dediği diğer kadın ağladı, ve ' diğer hayat ' başladı...
Diğer hayat devam ediyor. Diğer hayat , tek bir kişinin umutları için devam
ediyor. Verilen bir söz için devam ediyor. Herkes farkında , ama tek bir kişi
farkında değil , yıkımın...
Adam kendisi için yaşamadı ki hiç...Ve şimdilerde, 'sadece bir rüya idi
kurtuluş; varsın rüya olarak kalsın, sen olmadıktan sonra' diyor. Adam sadece
fiziksel yaşıyor. Ve kendisine, seçtiği ölüm biçimlerinden birini seçip, sadece
bekliyor. Gün geçtikçe, iyileşmiş, biraz umut ettiren, fiziksel durumu daha da
kötüye gidiyor. Kadın , ' kendini düşün , sağlığını ' diyor. ' Şimdiye dek hiç
düşünmemiştim ki, bundan sonra da düşünmenin anlamı yok diyor. ' Güneş sen
mişsin ' diyor.
GÜNEŞ... Güneş, batıyor oysa. Ve söz verilen kadın, bunun adına
'SEVGİ' diyor.
Sevgi, esir... Sevgi paramparça... Sevgi, vicdan...
ADAM yok oluyor. Çocuklar yok oluyor. Herkes , yok oluyor. Adına ' sevgi '
deniliyor...
Bu bebek, bu çocuk, bu delikanlı ve bu adam zaten, hiç ama hiç yaşamadı ki!
Sadece bir hikaye idi. Yaşatmadı hayat, yaşatmadı aile, yaşatmadı
diğerleri...
YORUMLAR
Merhaba kupa , başlığı ilk gördüğümde şaşırsamda, bana tanıdık gelsede, okumak için sayfayı açtığımda sana ait olduğunu gördüğümde bir oh dedim.. çünki , daha önce okumuştum (okuduğum yeri belirtmiyorum belki reklama girer düşüncesiyle , ters bir duruma mahal vermemek adına ) ve az önce ikinci kez okudum .
Sevgi , esir... Sevgi paramparça... Sevgi, vicdan ...
Sevgisi başka bir sevgide esir , sevgisi günden güne ölmeye mahkum , yine harika bir paylaşım , yüreğine sağlık .
Söz verirken çok düşünürüm. Yerine getirip getiremeyeceğimin hesabını çok yaparım. Ama artık daha fazla düşüneceğim...
Ne güzel bir kelamdır" Ağızdan çıkana kadar söz senin, çıktıktan sonra sen onun esirisin!" . Ağızdan çıkana dikkat etmek gerekir her zaman...
Ve sözü kullanmak ve buna sevgi demek... İlgi duyulanın sadece yanında olabilmek neden bu kadar mutlu eder ki insanları... Sevgi beslenenin gönlü onda olmadıkça birlikteliğin ne anlamı kalır ki... Bir başkasına esaret yaşatmaya kimin hakkı var bu hayatta...
Saygılarımla...