Çocuk gelin!..
03 Mayıs 2012, 14.06 A- A+Çevrede, ikiyüzlü insanların kirli havası esiyordu. Törenin çarkını döndürmenin zamanı gelmişti. Kan davası. Olacak olan belliydi para, silah, bunların hiçbiri yoksa bir kız ölen tarafa veriliyor. Yaşı hiç önemli değil yeter ki kız olsun. Bilgisiz kara cahil insanların yapacağı çözüm bu kadardı..
Köyde birkaç yaşı geçmiş yaşlı bunak, ellerinde tespih evleri dolaşıyordular. Köpeklerin havlama sesleri arasından yolunu şaşırmış, bu gölgelikler köyün bütün lanetini üzerlerine toplamıştılar. Bazılarının geleceği üzerine hüküm sürme vakti gelmişti..Gerçekten ve inançtan uzak bu yaratıklar, kendilerince gururlanır ve göğüslerini hindi gibi kabartırlar.
Köyde birkaç ev dolaşıldıktan sonra ölenin evine gittiler bir süre orda kaldıktan sonra oradan çıkıp Hasan’ın evine gittiler. Hüküm oradan kesilmişti. Çıkan sonuca şaşırmamak gerekirdi hasanın kız kardeşi (henüz on iki yaşında) ölenin yeğenine verilecekti. Kendilerince şeriatın keseceği parmağı acıtmayacaktılar.
Ancak kargaları ürkütecek bu yaratıklar iğrenç renkleriyle bir desen daha ortaya çıkarmıştılar. Hasan’ın kız kardeşi gerçeklerin farkına varmadan kendini o renklerin için de bulmuştu. Annesinin feryadı içerde yankılanıyordu köye doğru, bu feryatların sonuç değiştirmeyeceğini bilerek. Böylece kendilerinin hiç bir değeri olmayan bu insanlar geçmişimizin her tarafına işaretlerini bırakmayı başarmıştılar. Bir hafta içinde kız ölen tarafa verilecekti, akıbeti bilinmeden.
Hasan’ın kız kardeşi korkudan etrafına bakınıyordu, nereye gideceğini bilmeden, içinde bağışlayıcı bir gücün ortaya çıkıp kendisini kurtarmasını diliyordu. Böyle bir gücün olamayacağını herkesten çok iyi biliyordu. Çünkü nice olmuş olaylardan böyle bir şey yaşanmamış. Ancak kendi kahramanını içinde yaratabilirdi. Güçlü olması onun menfaatineydi. Son bir kez dönüp annesine baktı. Annesi perişan bir haldeydi. Gözleri kan çanağına dönmüştü ağlamaktan. Her iki kolunda iki kadın tutmuştu. Sağ elinde avuç içini dolduracak kadar bir taş vardı. Kadınlar bıraksa taşı kafasına vuracaktı. Bu evde şimdiye kadar bir mutluluk yakalayamamıştı, gideceği belirsizlikte ne olacağını kestiremiyordu. Annesinin eteğinde tutup suya gittiği günleri bir an hayal etti.
Kızı karanlık büyük bir odaya soktular, dışarıdan içeriye girdiğinde gözleri kararmıştı. İçerisi zifiri karanlık gibiydi. Hava akımı olmayan bu ev geceleri soğuk oluyordu kapısı ahır kapısına yakın olduğu için evin içi ahır gibi kokuyordu. El yorgamı ile kerevete benzer bir yer buldu oturdu. Kapı açıldı içeriye iki kadın girdi. kadının kucağında bir bebek vardı. Esmer tombul bir kız çocuğuydu. Gaz lambasını yaktılar. İçeri loş bir hal almıştı. Kadınlardan biri hemen bir yer yatağı serdi. Diğer kadın ağlamaya çalışan bebeği susturmaya çalışıyordu. Bebek ölen adamın kızıydı. Öteki kadın duvar dibine doğru bir yatak serdi. Yatağın üzerine beyaz bir bez serdi. Kadın ağlamaktan gözleri kan dolan kıza alaycı bir bakış attıktan sonra söylendi: ‘’bu bez senin namusuna şahitlik yapacak’’ sonra sönmekten olan sobaya birkaç tezek attıktan sonra çıktılar. Onlar yanından ayrıldıktan sonra loş odayı baştanbaşa nemli gözleriyle taradı. Şimdiye kadar kendisine zulmü reva gören kadınların hepsini tanıyordu. Şimdi ise ötekileşmesi gücüne gidiyordu. Bir an, duvarda asılı duran urganı merteğe geçirip ölmeyi bile istedi. Bütün bu düşüncelerden içeri giren küçük bir kız kurtardı. Masum yüzü siyah gözleri vardı. Elindeki bir bez bebek kızın kucağına koydu. Oda karmaşa arasından itilmekten bıktığı için kendini bu odaya atmıştı. Adettendir gelinlerin kucağına erkek çocuk bırakılırdı, erkek çocuk doğursun diye. Kan davasından!! ‘’kan bedeli’’ geldiği için kimse böyle bir şeyi münasip görmemişti küçük geline. Küçük kızın üzerinde erkek çocuk elbisesi vardı. Babasının erkek evladı olmadığı için dokuz kız kardeşlerin en küçüğüydü. Babası erkek hasretini gidermek için kızına erkek elbiseleri giydirmişti. Hatta bazen erkek çocuklarla güreş bile tutturuyordu. Küçük kız üzerinde bol duran yamalı pantolonu düşmemek için bir eliyle devamlı tutuyordu. Yukarı çekiyordu. Bir saate yakın küçük kız küçük gelinin yanında kaldı.
Bir kadın içeri girdi. Acı ve ızdırap yüzünü yüz olmaktan çıkarmış yılların yorgunluğu kırışık yüzünde okunuyordu. Dokuz kız çocuğu doğurduktan sonra kocası onu inzivaya çekmişti! Beceriksiz!! kadın sen erkek evlat doğurmayı beceremiyorsun deyip, üzerine bir kuma getirmişti. Dokuz evlat doğurduktan sonra işe yaranmamak içini acıtıyordu ama yapılacak bir şey yoktu. Hakkını arayıp <<boşanma davası açacak hali yoktu ya!>> aslında kızını arıyordu kapı aralığında kızın burada olduğunu görünce içeri girmişti. Kız anası olmanın yükü taşınamayacak kadar zahmetli ve acı vericidir buralarda. Allah korusun ya! Benim kızlarımdan birinin başına bir şey gelirse ben ne yaparım? Diye hep dua ediyordu.
Küçük gelini üzmemek için gözyaşlarını içine akıtıyordu. Zaten perişan bir haldeydi daha fazla haline acıyıp üzmenin anlamı yok diye düşünüyordu. Yanına yaklaştı elini nasırlı avuçlarının arasına aldı. Kızın yalvaran gözleri, titreyen dudakları, yüreğine bir hançer gibi saplandı. Küçük gelin kurtarıcısının o olmadığını anlayınca ki çökmüş ruh hali kadını daha çok derinde yaraladı. Hoşuna gitmiyordu; kırk dört yıldan bu yana o kadar çok sorun yaşanmıştı ki. Töreyi din gibi görenlerin gözlerine ne zaman mil çekilecek diye hep dua ederdi?.
Kadın, bir şey yapamamanın çaresizliği içinde kızının elinde tutarak kapıdan çıktı gitti. Çoğu zaman pek derine iniyor yaralar kaşıdıkça tazeleniyor. Yüzyılladır bu hep böyle devam etmektedir. Cehenneme geleli henüz bir iki saat geçmişti. Sanki yıllardır gün yüzünü görmemiş, içi daralıyordu. Kadın gittikten sonra ne yapacağını bilemez halde kurulan yer yatağında boynu bükük beklemeye devam etti. Ahırda eşeğin aniden anırması kızın korkmasına, ürpermesine neden olmuştu.
Başına ne geleceğinin verdiği endişesiyle titriyordu. Bundan daha kötü duruma düşemezdi. Otuz dört savaşından Ruslardan kalma bu evde yalnız kalmak dehşet vericiydi. Korkuyordu üstelik kendini savunamayacak kadar masum ve çaresizdi. Bir şeyi eksikmiş gibi geliyordu. Adam akşam saat ona doğru yanında iki kadın ile içeri girdi. Kadınlar kızın yanaklarından süzülen göz yaşlarını fark etmeden gaz lambasına gaz, sobaya biraz daha tezek koyduktan sonra hemen çıktılar. İdam mangasının komutanı edasındaydı. Omuzlarını dik tutuyor ağzındaki sigaranın dumanını havaya üflüyordu. Adam yirmi iki yaşındaydı. Ahırda hayvanlarla dışarıda köpeklerle uğraşmaktan başka işi yoktu. Bir şey bilmeyen biri, onu seven iki beyaz köpekten başka dostu da yoktu.. Kız yirmili yaşlarda olsa baskılara dayanma gücünü kullanabilirdi. O gece her şey ona göre kurgulanmıştı. Ölen amcasının intikamını bu kızdan alacaktı. Ali’nin yeğeni içindeki tüm arzuları insanlık için kullanacağına, kendinden kat be kat güçsüz olan bu zavallı kıza vahşiliğini saklamıştı. Kız loş odanın karanlık tarafından sessizce oturuyordu. Henüz güneş ışığında nasibini almamış bu oda içini ürpertiyordu. Soluyarak yanına gelişi, kızın gözlerinde bir damla yaş, ağzında ise tiksinti gizlenmişti. Hemen ayağa kalktı ellerini önünde bağladı. adam sabanda kurtulmuş boğa gibiydi. Soluyarak çıkan ses hayvanın böğürtüsü gibiydi. Kızın saçlarına uzanan elinin gölgesi karabasan gibi üzerine çullanmıştı. Elbiseleri tamamen yırtık içindeydi, yer yer yamalarla örtülmüştü, sanki köpeklerle boğuşmuş bir hali vardı. Giydiği yırtık palto ile ayıya benziyordu. İğrenç! Kokuyordu, ahır kokusu. Kız o kadar yalvaran gözlerle bakıyordu ki, bunu adamın anlaması imkânsızdı. Onu o anki şehveti duygulardan kimse mahrum bırakamazdı. İnsanlık istemini bir kenara bıraktı. İşte içindeki yırtıcı hayvanı taşıyanı duygularını korkunç kişiliğiyle şehveti arzuları küçük kıza eziyet ediyordu. İçindeki canavar zincirlerden kurtulmuş, bütün vahşiliği kızın içindeki bütün güzellikleri karartıyordu. İşkence eden bir cellât gibi üzerinden yuvarlanıyordu. Bedenine verdiği acının etkisiyle bağıra bildiği kadar bağırıyordu. Sesini duyan kimse yoktu. Annesine sesini duyurmaya çalışıyordu. Bir yanda da Hasana lanetler okuyordu. Bu olanların ne de olsa tek sebebi o değil miydi? Bir anda çırpınışları onu adamın elinde kurtarmıştı. Henüz yeterli bilgiye erişmemişti. Tam gülümsemeye alışmışken kendini töre katliamının içinde bulmuştu. Bağırışlara adamın yengesi yetişmişti, kızın perişan hali onunda içini dağlamıştı, o da bir anneydi. Hiçbir anne, yüreğinin kaldıramayacağı perişanlık içerisindeydi. Her tarafı kan içindeydi. Üzerine kendi kazağını örtü, elinde tutup evine götürdü. Yapılacak çok fazla bir şey yoktu. Kızın her tarafı kan içindeydi. Hemen birilere haber verildi, kızı acilen komşu köyün sağlık ocağına yetiştirilmesi gerekiyordu. Adam ise, avını elinde kaçırmış bir köpek gibi, küf kokan karanlık odanın köşesinde oturuyordu.
Gün yeniden doğarken olup bitenler aynen güneş gibi gerçekti artık. Şehvet düşkünü erkeklik yanı az olan şerefsiz adamın yaptıkları herkes tarafında duyulmuştu. Evlerinin damlarında kar temizleyen insanlar, yarı pencereden sinsi bakan insanlar, herkes duymuştu. Kimse ses çıkarmıyordu. Evet, bir vicdan azabı dolaşıyordu, ama bunu bağırarak, yeter bu insanlık ayıbı, yok olsun artık diyemiyordu. Herkesin kendi topraklarında hırsız gibi dolaşması gerekmiyor. Yeryüzünde ki sevinçlerden neden insanlar mahrum bırakılıyordu? Kimse anlam veremiyordu. Kimse güçlü yanını gösteremiyordu. Yeryüzünün gerçek soylu kişileri neden? Rezil ediyorlar kendilerini. İnsanlar utançlarında kurtulmak için gerekli çabayı göstermiyordu.
YORUMLAR
Aman Allahım DIGOR!! Okurken gözlerim doldu. Konu bilinen bir konu ancak tüm duygularıyla yaşattınız bize. Kendimi o köhne odada, o korkunç atmosferde dehşet içinde beklerken buldum. Çok etkileyici bir yazı olmuş. Anlatımınız çok güçlü. Yürekten kutluyorum sizi. Bu hikayelerin de artık mazide kalmasını bütün benliğimle diliyorum.
okuyorum bütün yazılarını digor çoğuna söyleyecek bir şey bulamıyorum ama bunun anlatımı güzel olmuş
Yorumlar az olsa da, siz yazmaya devam edin, yazdikca kendinizi gelistirecek, yazdikca paylasacak ve yazdikca ogreteceksiniz.