BİR DİLEK TUT, ÇABUK
04 Mayıs 2012, 12.22 A- A+Dün; gecenin ilerleyen saatlerindeydik. Blogseverler salonunda, her gelen arkadaşımıza kapımızı sevgiyle açıp, 'hoşgeldin' diyor, sohbetlerden, paylaşımlardan sonra da, gidenleri, yarın görüşmek dileğiyle, yolcu ediyorduk. Sevdim bu salonu, nedense bana Avşa adasındaymışım gibi hissettiriyor. Avşa'lı kadınlar, okey oynamayı çok severler. Kışın evlerinde, birbirlerini ağırlar, bolca kavga eder, bol bol, yazın hangi yazlıkçıları yendiklerini konuşur, dört gözle yazın gelmesini beklerler. Tüm eğlenceleri budur. ( şimdi buradan başka anlamlar çıkaracaklara; 'sakın', aklıma estiği gibi yazıyorum, oradan buradan, atlaya atlaya)
Yazın ilk günleriyle, mahalle aralarından çığlıklar yükselir. 'Ayşe kız hoşgeldin, kız gözlerimiz yollarda kaldı, pek de zayıflamışsın, hayırdır?.' Karşılananlar, bu sıcak karşılanıştan kabarmış, kırk yıllık dostları tarafından bu derece özlenmiş olmaktan mutlu, konuşma şeklini hemen onlara uydurarak neşeyle başlarlar soruları peş peşe sıralamaya, bavulları ellerinde;
-Mükerrem'in önünde, oyunlar başladı mı? Kimler geldi kız?, bak sana ne getirdim, İstanbul'da pek rağbette bu pantolanlar. Her yerde 70 e satılıyor, valla ben 45 ten aldım. Yol masraflarını katıp ,sen yabancı değilsin, sana 50 den vereceğim. Zaten 5-6 tane aldım. Kimseler kapmadan, gel çabuk. Bavullarımı açınca, bakarsın....Bu sene kaçtan oynanacak, okey?
- Ya düz açma 50 kuruş , okey atarsan 1 tl...
- Safinaz geldi mi kız, bak peşinen söyleyeyim, onun masasında oynamam ben, çok ağır oynuyor. Tamam kız, bizbize oynarız. Ama erken gelmen lazım, 12 demeden, masayı kapmak gerek...Dur hemen bavulları boşaltayım, sen de gel benimle, hemen bitireyim işleri, oturalım oyuna. Çok özledim kız oyunu...
Hıdırellezi anlatmak isterken, yine konuyu dağıttım , gördünüz mü? Hay Allah! Avşa'lı kadınları başka bir bloga bırakıp, biz konumuza dönelim.
Neyse, her sene, herkese hatırlatan ben, Mayıs ayı içinde olduğumuzu ve hıdırellezi unutmuşum. Halbuki Mayıs, adımını atar atmaz, başlardım telefonlara,ilanlara. Hele hele de bekar yeğenlerime özellikle açardım. Unutmayın ha, 5 i 6 ya bağlayan gece tam 12 de...
Bu sefer, salondaki bir arkadaşım sordu genele, hıdırellez ne zamandı, 5'i gecesimi 6 sı mı ?diye. Amannnn, unutmuşum. Nasıl canlandım. Laptobumu yatarak kullanıyordum. Parmaklarım zor tuşlara basarken, offf konuşmak istemiyor, sadece deli gibi okey turnuva salonunda okey oynayarak, fıstık kazanmak istiyordum. Bu modlardaydım. Gözlerim ışıl ışıl. Kalktım ,saate baktım çok geç, tel aramalarımı yarın yapardım ama daha geniş kitlelere de hatırlatmalıydım. Tamam dedim, blog yazayım, en iyisi ve başladım;
-Arkadaşlar bu gece hıdırellez! Kaçırmayın, aman sakın. Dileklerinizi hazırlayın. Bu gece, dilek gecesi. Şimdilerde, değişti, dilek dileme şekilleri ama çocukluğumdan kalmaları anlatacağım, kendi yaptıklarımızı.
Saat tam 12 de, bahçeye inerdik. Her evin bahçesinde ya da komşuların bahçesinde mutlaka gül ağacı olurdu. Burada özellik, gül ağacı. Başka ağaç olmaz, aman diyeyim. O zaman güllerde nasıl kokarlardı bir bilseniz. En sevdiklerim, sarı turuncu, koca koca açan güllerdi. Evde mutlaka , fasulye olurdu. Pişmiş değil, pişmemiş. 12 ye doğru herkes sokaklarda, kendisi için bir gül ağacını peşinen, hapsetmiş. Bazı hanım teyzeler utanırlar, karanlık köşelerdeki, az görülen yerlerdeki gül ağaçlarını mesken edinirler, çabucak dileklerini yapar, girerlerdi evlerine. Ne diliyorsan, gülün dibine, fasulyeden onu çizerdik. Ben okurken, kitap, kalem çizerdim. Okulumda başarılı olayım diye. Bir de, eğer platonik aşkım varda, onun baş harfini çizerdim. Meryem teyze,hep bir ev çizerdi. Yazık yıllarca tek göz evde, kirada sürünür dururdu. Oldu mu dileği?, valla bilmiyorum, oradan ayrılalı yıllar oldu, haber alamadım.
Yıllar geçti, yaşım gelinlik çağı geçti bu sefer 'bir eş' çizmeye başladım. Araba maraba, ev şu bu, bunları çizmezdim. Hayatın zorluklarını hala anlayamadığım dönemlerdi. Sonra, herşeyi sağolsun, hem çok kolay ama hem zor elde eden ben için, bir bebek çizdim. Nedense, maddiyata dayanan bir şeyleri istemekten hep korktum. Allah'ım onu verirde, bu sefer maneviyatımı alır diye. Çok uzun yıllar geçti, ve demek ki hayat artık zorlamaya başladı, sırayla bir araba ve bir ev çizdim. Oldu mu ?, hamdolsun hepsi oldu. Şimdi bazı kafalar,' ne demek, bunların hepsi fasa fiso, Allah'tan dileyeceksin, bu şakrabanlıktır' diyecek. Elbette Allah'tan diliyoruz, şeytandan değil. Ama bu özel bir gün, çok özel ve inandığımızda, öylesine bir yoğunlukta istiyoruz ki, Allah'ımız görüyor bunu. Ve kabul ediyor. Kalbin saflığı işte. Allah'tan yine onun sevdikleri vasıtasıyla isteniyor. Hızır peygamber karadan , İlyas peygamber de denizden gelir derler. Her ikisi de , gül ağaçlarının altındaki dileklere bakar ve onların gerçekleşmesine vesile olurlar. Böyle derler işte....
Şifa isteyenler, eş isteyenler, mal mülk isteyenler, sevgi isteyenler, bir şey isteyenler hazırlanın bu geceye. Ve sakın ama sakın, tek bir yaprak , yeşil koparmayın bugün, aslında hiç bir zaman koparmasanız daha da iyi.
Ben ne isteyeceğimi bilemiyorum, belki sadece bahçemdeki gül ağacımızın yanına oturur, içimdeki acının, ses düğmesini açar, öylece dinletirim güle...Belki gül de, içine alır, Hıdır veya İlyas peygamber geldiğinde, ona aktarır . Onlar karar verirler dileğime...Belki gerçekleşir, belki bu sene es geçilir...
Ben severim Hıdırellezleri, siz de sevin...
Dip notu: Unuttuğum, çok üşüdüğüm bu günlerimde, bu günü bana anımsatıp, kaçırmamama neden olan arkadaşım sana çok teşekkür ederim. Farkında olmadan verdiğin, sıcaklık ve umut için...
YORUMLAR
Hıdırellez gecesi, radyoda canlı yayındaydım. 30 kere anons ettim, unutmayın sakın,fasulyeler hazır mı, gül agacı yakınınızda mı diye canlarından bezdirdim milletin. Ama bayağı bir yandaş topladım :-)))))))) İnananların,yapanların dışında, bu sefer yapmayan arkadaşlarda yaptılar. 00:00 a 5 kala, yayın devam ederken, bir koşu indim bahçeye...Gül ağacı bereketi de var maşallah, her birinin altına başladım çizmeye. Oğlum da geldi (başka şansı yok), o kağıda yazmış, :-( laf dinlemiyor ki, acelacele koyup çıktı eve, msn başına...
Bizim bahçede onlarca çiçek var, bahçe katında tek başına oturan Selime Hanım teyze' nin tek uğraşısı o çiceklerdir. Her gün tek tek gezer, ufak adımlarıyla, temizler, yenilerini eker.
Anlamamış, bu fasulyeler de ne diye, almış hepsini :-(( Sonra anlamış ama... Dileklerim teyze tarafından temizlenmiş....Ama bir tane dileğim vardı ki, o hala duruyor. Onu fark edememiş şükür.
Yorumlarınız birbirinden güzel. Tekrar teşekkür ediyorum. Herkesin tüm dilekleri, en kısa zamanda gerçekleşir, diliyorum.Sevgilerle kalın her daim.
Not :Yemin billahlarımın, ağlamalarımın, sızlamalarımın, her türlü yöntem denemelerimin, baskı kurmalarımın sonunda,ısrarlarımdan kurtulmak için 'tamam yapacağım diyen' biri var ki, o da bilgegünes'tir, yarım yamalak dinlediği için, fasulyeleri fırlatmış gül ağacının altına öylesine :-( Eeeeeee, artık şansa kaldı, fırlattığın o fasulyeler, kimbilir ne çizdiler kendi kendilerine ...Aklıma gelenleri bir bilsen:-) Ama yine de, aklından geçen o dileğinin, bu yıl için değil sadece, hayatın boyunca gerçekleşmesini diyorum.