NASIL YAŞIYORUZ!!?
06 Haziran 2012, 16.05 A- A+
Neler oluyor bize? Duygusuz, ruhsuz, vurdumduymaz bir toplum olduk çıktık. Bütün değerlerimizi tek tek yok ediyoruz neslini tükettiğimiz kelaynaklar gibi. Ne olacak? Bizim halimiz diye düşünürken ürperiyorum. Yoldan geçerken kaza geçiren insana el uzatmayız, yanına gider ‘’acı var mı acı? Kahvede maç seyrederken başka takımı destekleyen taraftarın kafasın sandalye ile parçalarız. Yetmedi dışarıda takımını destekleyeni eşek sudan gelene kadar döveriz. Alt balkonda duran komşumuzun kafasına tüküreceğiz. Dilenen dilencinin elinde parasını alırız. Sana yan bakanın çenesini kıracağız. Yoldan giden birine çelme atacağız. Esneyenin ağzına parmağımızı sokacağız. Bir yerde toplanıp avcı hikayelerini anlatalım.; birisi nasıl koca geyik’i boynuzundan tutup havaya kaldırdığını, diğeri ayıyı nasıl tek pençe ile devirdiğini, aslanı nasıl boğazladığını, çitayı nasıl koşup yakaladığını, panter gibi gergedanı nasıl ağaca çıkardığını anlatalım. Ve alık alık dinleyenleri uyutalım.
Fazla yazıp sizi bunalıma sokmayım. Bizim insanlığımız bunu gerektirmiyor zoru görünce kafasını kuma gömen deve kuşu gibi. Bizim doğamız gereği düşünen varlık olmamız ve üst insan kimliğinin yüceliğini yükseltmek için erdemli olmamız gerekmiyor mu? Düşkün olan bir insanı yardım etmek bizi mutlu etmez mi?. Bu mutluğun Hiçbir hesaba kitaba sığmayacağını bilmiyoruz olsa gerek. Mutlu olmanın başka yolu da başkasını mutlu etmektir art niyet gözetilmeksizin.
Deprem riski altından olmamıza rağmen kimsenin umursadığı yok. Beşik gibi sallandığımızda, eşikten kaçmaktan başka neyi biliyoruz. İnanın onu da bilmiyoruz üç beş kişi bir anda kapıdan çıkmak ister hepsi telef olur. Müteahhit; eksik demir kullanacak, bedava deniz kumu kullanacak inşaat bitmeden demir filizi gibi yosunlar çıkmaya başlar. Beton 400 CC olmasına karşın mümkün olduğu kadar minimize edilecek. Çatı izolasyonu eksik yapılacak yağmur yağdığında içerisi Manavgat şelalesine dönecek. Duvarlar köpükle sıkıştırılması gerekirken koca duvar küçük bir kama ile sıkıştırılacak. Binamızın altında görüşü daralttığı için taşıyıcı kolon kesilecek, arabamızın manevrasını engellediği için kolon keseceğiz. Deprem olduğu zamanda kundakta bebeğimizi bırakıp kaçacağız. Beni en çok üzen insan olduğumuzdan utanç duyacağımız ise deprem bölgesine talan için gidenleri duyduğumdaydı. Diken diken olmuştum. Bir İnsanın ölen, başka insanın ölümünden faydalanması göz koyması utanılacak bir şey. Erzincanlı bir tanıdığım bir şey söylemişti. Mıh gibi belleğime kazındı: poşalar paşa paşalarda poşa oldu.
Asıl belki de en önemlisi ticaret hırsı ile değil, kirli para kazanma hırsı ile bizleri nasıl zehirledikleri herkesçe malum. Bir lokantada yemek yerken nasıl cırcır böceğine dönüştüğümüzü, hormonlu sebze ve meyve yerken kafamızın nasıl patatese dönüştüğünü radyasyonlu çay içerken çocukların anne karnında nasıl da değişime dönüştüğünü hepimiz biliyoruz. Fazla sayıp kimsen içini karartmak değil ama amacım nasıl yaşadığımızı hatırlatmaktır sadece.
Boş bir zamanınızı şöyle bir araştırma ile ödüllendirin; kahvehaneye gidin kaç tanesinde kitaplık var. Ondan sonra çıkın bir kütüphaneye gidin kaç kişi var. Üniversite öğrencilerini saymayın. Sonra şayet yorulmadıysanız gidin yatırlara bakın. İnsanların manevi duygularının nasıl sömürüldüğüne bakın, maneviyatımızı nasıl bozuk para gibi harcadığımıza bakın? En önemlisi düşünce özgürlüğünün nasıl ceza evlerinde kendini bilmeyen insanların ayakları altında nasıl ezildiğine bakın?
Hiç kimse yaşam hakkını tam yönlendiremediği gibi hep birileri sabah kalktığımızda mutlaka kendi kurduğu çubuğun yönünü takip etmemizi zorlar. O nedenledir ki nasıl yaşayacağım değil kim bizi yaşatacak diye düşünün. Onurlu insanların çoğunlukta olduğundan hiç kuşkum yok. Ama karga gibi pislikten geçini dağlayan kişiler de yok değil. Ne yazık ki ruhları bir türlü kölelikten kurtulmamıştır.
Akrabalık ilişkileri eli kulağında bitti bitecek. İyide bundan sonra ne yapacağız. Ticari getirim sağlayıcılarına söyleyelim <anımsama>! Günlerimi düzenleyelim?; Nasıl ki annemizi yılda bir hatırlıyorsak, nasıl ki babamızı yılda bir hatırlıyorsak, nasıl ki sevdiğimiz kadını veya erkeği yılda bir kez öpüyorsak(ki bundan pek emin değilim!) . Akraba ziyaret etme günü, okul arkadaşını hatırlama günü, tik olan arkadaşımızı gıdıklama günü heh! Buldum yılda bir kere erkekler tüm asker arkadaşlarımız toplayalım sokakta talim yapalım, şınav çekelim, amuda kalkalım, oy yaylalar yaylalar türküsünü söyleyelim. . . Hasta ziyaretine gidelim yaşam destek ünitesini kapatalım. Sokakta çekirdek çıtlayalım lama gibi birbirimizin suratına tükürelim. Ya da maymun gibi birbirimizin bitlerini yiyelim. Gözünün üstünde kaşın var diyenin alnını karışlayalım v.s.
Komşuluk ilişkilerimiz tam evlere şenlik. Aynı apartmanda birbirini tanımayan kişiler, akşam işe işten eve selam sabah vermemek başını öne eğip tanıyamazlıktan gelme. Maazallah anne bakkaldan bir koşudan ekmek almaya gitse ve onun yaramaz çocuğu evi yaksa komşusu kahve falına bakmaktan başını kaldırmaz.
Yoldan giderken genç bir kızın kafasına cam düşecek, aylarca komada kalacak şimdide felçli yaşayacak. Binanın altında geçerken saksı düşecek veya bulaşık suyu dökülecek (bizzat bu sulama olayına maruz kalmışım). Tehlikenin nerde? Nasıl? Ne şekilde geleceğini sana tuzağı hazırlayan sorumsuz iş yapandan başka kimse bilmeyecek. Yağmur yağarken şemsiyeyi açıp romantik yürüyüş yaparken kendinizi sel sularında bulup bir mazgalın deliğinde kayıp kanalizasyondan bulabilirsiniz. Hangisini sayacağım belediyenin açtırdığı kuyuya düşen küçük (?.....) iki tellinin sel sularına kapılıp annesinin kucağında kayıp Marmara denizine sürüklenen (?......) mi? kimsenin yarasını deşmek istemem. Kimsede bu vurdumduymazlıkla yaşayamaz.
Otuz iki şerefsiz kişi iğrenç kokan ağızdaki çürük diş gibi dizilecek ve hepside on üç yaşındaki kıza tecavüz edecek. Şehvet düşkünü bu itler kendi tatminlerini küçük bir kızın bedeninde arayacaklar On iki çocuğun hayatını karartan bir mühendisi semt canavarı değil miydi? Bunların içinde üniversite mezunu olanda var. Burada okumanın bir önemi kalmıyor. Kişinin kendisiyle alakalı bir şeydir. Ahlak değerlerden yoksan, kişiliği tam gelişmemiş, baskı altında ruhunu kurtarmamış ise yapılacak bir şey yok demektir. Ahlak doğuştan gelen bir meziyet değil sonradan edinilen bir bağışıklıktır. O kişi yanlış çevrede yanlış insanlarla ilişkili ise sapıklık onun içinde kaçınılmaz olmuş. Onun kişiliği iradesinin tecavüzüne uğramış demektir. yetmiş altı yaşında ki adamı kim unutabilir ki (?.....)küçük yaştaki (*) kızı parasal gücünü gösterip genç kızı iğfal etmedim mi? Bu adamı özelikle teşhir ederim bu adam hiçbir saygıyı hak etmiyor. Ya da N.Ç. yi kim unutabilir işin vahim olanı devlet kurumlarının kime hizmet ettiği belli değil. Bu mağdurları kendi isteğiyle ilişkiye girdi diye rapor vermesi. Hangi mantığın bizi yönettiğini de düşünün artık. Bunlarda bizim zihinlerimize tecavüz etmiyorlar mı?
Yolda yalnız başına araba süren bayanları hatalı sürmeye zorlayıp kaza yaptırmak mı? Keşmekeş olan trafikte slalom yapacak, adabıyla aracını süren vatandaşın canına kast edecek. Boğaz köprüsünde annesiyle seyir halinde olan kızı sıkıştırıp kaza yaptırmak mı? (Tiyatrocu) peki ya köşe başlarında ölen kimsesiz insanların üstüne işeyen köpekleri kim toplayacak. Sokakta sat komandosunu bıçaklayan tinerciyi kim ıslah edecek. Annesi babası tarafında sokak kedisi gibi sokağa bırakılırsa oda kedi gibi tırmıklama yeteneğini geliştirecek.. Ve onun masumiyeti sona ermiştir. Sebepsiz yere insanların canına kıyar. Birkaç bozuk asfalt dökücü müteahhidi zengin edeceğine bunlar için iyileştirme merkezi kurulursa bak nasıl düzeliyor. Çok değil ilgi şefkat umutsuz vakalar hariç önemli oranda azalma olacaktır. Yabani bir hayvan gibi tımarhanelerde zincire vurmak değil.
Asıl saygıyı hak edenleri anmadan geçmek olmaz: yalnız başına almış devlet tarafından bile hatırlanmayan anneler ve yetim çocukları devlet uğruna can verenler. Bir ekmek için minibüs kabininde şehrin ortasında boğulanlar, ailesinin geçimini sağlamak için ayakkabı boyacılığı yapanlar. Halkın nasırlı ellerinde kazandıklarını halk için harcayanlar, bunlar azınlıktan olmasına rağmen insanlık ölmedi dedirtecek cinsten. Mahallenin kasabına gidip yüz gram et için veresiye isteyen çocukların eline kilolarca et verenleri, ya da bakkala gidip borcunu ödemeyecek durumda olanların borcunu ödeyenleri biliyorum. Elbet teki kişiye balık verip evine göndermek değil ona balık tutmasını öğretmektir. Ben onları ayrı tutuyorum kesinlikle kendisini kaşımayacak tırnağı olmayanların olmadığını kim iddia edebilir.
<<İnsanlık Çok İlerledi. Artık Görünmüyor.>> Robin SHARMA
Ben toplum bilimcisi değilim ama bunları görmeyecek kadar da kör değiliz…
Saygılar…..
YORUMLAR
Saygilar sizlere..
( deve kusu misali, okudum da yine de susuyorum diyenleri de görüyoruz burda simdi)