Kurbağa Prenses
03 Temmuz 2012, 03.08 A- A+
" Ölüm bazen çare olabilir.
Ama aynı ölüm
Çaresizlerin tercihidir ."
B.A.
Masal kitaplarında vardır hani ; Prenses, bir kurbağanın dudaklarında hayat bulur. Pardon öyle değildi... " Bir kurbağa, prensesin dudaklarında hayat bulup, prens oldu "... Ya öyle olsaydı ? Bir prenses, kurbağanın dudaklarında bulsaydı hayatını ?
Kurbağa olsaydı...
"Kir ve koku üzerine yoğunlaşmış bedenler tanıdım arkadaşlar. Kimileri, hızlıca adım attı, kimileri kokularına duraksadı. Ama hiç biri, nereden geldiğine dikkat edecek kadar zeki değillerdi".
Dağların kirinden arındırdığı bir derenin yanında dinlemeye çekilen prenses, sinek vızırtılarının eşliğinde düet yaparken sesiyle, uygunsuz bir biçimde çıka gelen rüzgarın saflığına kendini kaptırmış olsa gerek, saçlarının dalgasına ilişen kelebeğin narin kokusunu algılayamadı. Algıladığı tek şey, rüzgarın çıkardığı sesin güzelliğiydi. Ayağı kalkmasına sebep olan bu sese ortak olacakmış gibi görünen bedeni, kıpır kıpır dans etmeye başlayınca, yorulan ayaklarına nispet edermiş gibi durmayacaktı. Aslında durakladı, bir ara rüzgarın kesilmesine sebep olan Güneşi görünce, hırçın bir tiz sesi ile, vızıltı ile yapmış olduğu düeti sonlandırdı. Yüklendi bedeninin her bir tarafına, saçında kokusu kalmış kelebek edasıyla, uçacakmış gibi Güneşe, uçup da rüzgarını tekrar kendine estirecekmiş gibi ilerledi. Çok geçmeden dereyi, paçalarını sıvamak için dizlerinin üzerine serildi. Eğildiği için, yaklaştığı suyun berraklığında, kendi berraklığının farkına vardı. Biraz tebessüm etti, kendine. Oyunlar oynamaya başlayacaktı sanki.Lakin Güneş yine izin vermedi. Batma seyrine girmiş, tüm ormanı karanlığa bulayan kahkahasını göstermişti. Tekrar şahlandı... Aklı sıra yetişecek, ensesinde tuttuğu gibi yukarıya fırlatıp, gölgeleri al aşağı edecekti. Güneş daha hızlı davrandı... Oyunu yarım kaldı...
Ertesi güne, perdesinde ışığın sıcaklığı ile kalktı. Güneşe hafif kızgın, biraz üzgün, birazda kinci bir bakış atıp, perdesinden içeriye habersiz girmesine aldırış etti. Kovaladı edepsizi. Mahremine giren ışığın vermiş olduğu utangıçla, kuş tüyü yatağına tekrar uzanmasına , kulağına gelen suyun hırçın sesi mani oldu. Tekrar aynı heycanını yaşıyor olsa gerek, dizlerinin üzerine yığılıp, ayaklarını geçirdiği papuçlarını bağlamaya başladı.
...
Bir masal anlat demiştin bana sevgili. Anlatacağıma dair söz verdim sana. Anlatıyorum işte, biraz yarım biraz yamalak. Sonunun bende bilmiyorum, gidişindeki sebep gibi.Neden mi yarım kaldı ?
Anlatırken, uykuya daldığın için.
B.A.
Ama aynı ölüm
Çaresizlerin tercihidir ."
B.A.
Masal kitaplarında vardır hani ; Prenses, bir kurbağanın dudaklarında hayat bulur. Pardon öyle değildi... " Bir kurbağa, prensesin dudaklarında hayat bulup, prens oldu "... Ya öyle olsaydı ? Bir prenses, kurbağanın dudaklarında bulsaydı hayatını ?
Kurbağa olsaydı...
"Kir ve koku üzerine yoğunlaşmış bedenler tanıdım arkadaşlar. Kimileri, hızlıca adım attı, kimileri kokularına duraksadı. Ama hiç biri, nereden geldiğine dikkat edecek kadar zeki değillerdi".
Dağların kirinden arındırdığı bir derenin yanında dinlemeye çekilen prenses, sinek vızırtılarının eşliğinde düet yaparken sesiyle, uygunsuz bir biçimde çıka gelen rüzgarın saflığına kendini kaptırmış olsa gerek, saçlarının dalgasına ilişen kelebeğin narin kokusunu algılayamadı. Algıladığı tek şey, rüzgarın çıkardığı sesin güzelliğiydi. Ayağı kalkmasına sebep olan bu sese ortak olacakmış gibi görünen bedeni, kıpır kıpır dans etmeye başlayınca, yorulan ayaklarına nispet edermiş gibi durmayacaktı. Aslında durakladı, bir ara rüzgarın kesilmesine sebep olan Güneşi görünce, hırçın bir tiz sesi ile, vızıltı ile yapmış olduğu düeti sonlandırdı. Yüklendi bedeninin her bir tarafına, saçında kokusu kalmış kelebek edasıyla, uçacakmış gibi Güneşe, uçup da rüzgarını tekrar kendine estirecekmiş gibi ilerledi. Çok geçmeden dereyi, paçalarını sıvamak için dizlerinin üzerine serildi. Eğildiği için, yaklaştığı suyun berraklığında, kendi berraklığının farkına vardı. Biraz tebessüm etti, kendine. Oyunlar oynamaya başlayacaktı sanki.Lakin Güneş yine izin vermedi. Batma seyrine girmiş, tüm ormanı karanlığa bulayan kahkahasını göstermişti. Tekrar şahlandı... Aklı sıra yetişecek, ensesinde tuttuğu gibi yukarıya fırlatıp, gölgeleri al aşağı edecekti. Güneş daha hızlı davrandı... Oyunu yarım kaldı...
Ertesi güne, perdesinde ışığın sıcaklığı ile kalktı. Güneşe hafif kızgın, biraz üzgün, birazda kinci bir bakış atıp, perdesinden içeriye habersiz girmesine aldırış etti. Kovaladı edepsizi. Mahremine giren ışığın vermiş olduğu utangıçla, kuş tüyü yatağına tekrar uzanmasına , kulağına gelen suyun hırçın sesi mani oldu. Tekrar aynı heycanını yaşıyor olsa gerek, dizlerinin üzerine yığılıp, ayaklarını geçirdiği papuçlarını bağlamaya başladı.
...
Bir masal anlat demiştin bana sevgili. Anlatacağıma dair söz verdim sana. Anlatıyorum işte, biraz yarım biraz yamalak. Sonunun bende bilmiyorum, gidişindeki sebep gibi.Neden mi yarım kaldı ?
Anlatırken, uykuya daldığın için.
B.A.
YORUMLAR
Masalı yazan insansa kurbağayı kendine benzetecektir. Bence masalların doğasına ters.
"Yarım ymalak" dediğin masalı okuyunca, aklıma takılan bir durum üzerine, kurbağalarla ilgili bazı bilgiler edindim önce. Paylaşayım:
-Suda, karada, hem suda hem karada yaşayanları var. -Bazı cinsleri pike yapabiliyormuş, bu durumda HAVADA, KARADA, SUDA yani hemen her yerde varlar.-
-YOKLUK ve KUYRUK sözcüklerinden türemiş adları. -Yunanca-
-Küçükken var olan kuyrukları büyüyünce yok oluyormuş ama bu defa da "SIÇRAMA" yetenekleri gelişmiş.:)
-Dilleri UZUN ve YAPIŞKANmış. Bu dillerle ortalıktaki şuursuz gezen böcekleri avlayıp yutarlarmış.:)
-Ayrıca, başlarının iki yanında -kulak yerinde :)- ses kesecikleri varmış ki durmadan vıraklasınlar.:)
-Bazılarının DERİLERİ yapışkan olduğu kadar TAHRİŞ EDİCİ BİÇİMDE ZEHİRLİymiş.:)
-Hatta bir türü dünyanın EN ZEHİRLİ hayvanı olarak tanımlanmış olup 5 cm.lik boyuyla 150 insanı birden, bir dk. içinde öldürebilecek kadar kötü ve terbiyesizmiş.:)
-Bazıları gündüz arazi olup gece işe yani ava çıkarlarmış.:)
Bazıları renk değişebilip araziye uyum sağlayabiliyormuş.:)
Aklıma takılan durum, yani senin
"Ya öyle olsaydı ? Bir prenses, kurbağanın dudaklarında bulsaydı hayatını ?
Kurbağa olsaydı..."cümlelerinden çıktı.
Özelliklerdeki benzerliklere ve genele bakınca galiba aslı böyle ve bizi yine kandırmışlar bu masalla da sanki dedim...
Şöyle ki; bazı prens ve prensesler birbirlerini öptükleri anda -yani sevdasını sunduğu anda-kurbağalaşabiliyorlar birden.
Sevda büyüsü bozuluyor da denilebilir.
Kuyrukları yok evet ama birden bir havalara girebiliyorlar ve bu halk arasında "Poposu kalktı" diye nitelendirilebiliyor.
Bu yüzdendir ki bazı sevgililer öptükleri sevdiklerine karşı planlar kurup
"Bunlara fazla yüz vermeyeceksin,
sevdiğini çok belli etmeyeceksin,şımarıp kendini bir halt sanır."
gibi riyakar söylemlerle korunmaya geçip sevdalarını doyasıya ve yalın yaşayamıyorlar ki hayli ilişkide korkulan oluyor.
Yazının sonundaki
"Neden mi yarım kaldı ?
Anlatırken, uykuya daldığın için."
kısmını çok sevdim özellikle.
Teşekkürler masal için.
Öpüşmeleriniz sonunda kurbağaya dönüşmemeniz dileklerimle
sevgiler.