SAVAŞIN ÇINARLARI...
06 Temmuz 2012, 16.46 A- A+Çok değil,birkaç gün önceydi...Dolgun dolgun tv'nin önünde sosyal içerikli bir sabah programı izlerken telefonun sesiyle kendime geldim...Telefonun ucundaki ses;"Nilciğim, ben Seda, nasılsın? Çok özledim...Annemle babam bir iş (sağlık problemi) için Ankara'ya geliyorlar,onlarla ilgilenir misin?" diyordu."Canımmmmmm,nerelerdesin yaa!Ben de çok özledim..İlgilenmez olurmuyum." deyip,hal hatır sorup,çoluk çocuk meselelerini konuştuktan sonra telefonu kapattım.Seda benim 30 kusur yıl önceki,içtiğimiz su ayrı gitmeyen sıra arkadaşım,can yoldaşım ve en yakın arkadaşımdı.Yurt dışından arıyordu.Aslen Kıbrıslı'ydı kendisi.Üniversiteden bir arkadaşla evlenip oraya yerleşmişlerdi.Anlayacağınız o da eşini hanım köylü yapanlardandı.
Heyecanla Seda'nın anne ve babasını Esenboğa'dan alıp eve giderken kendimi arkadaşımla sohbet ediyormuş gibi hissediyordum.Anne kız öyle çok birbirlerine benziyorlardı ki karşımda Seda varmış gibi bir duyguya kapılmıştım.Şirin konuşmaları,_mı,_mi gibi ekleri kullanmadan sorular sorup sohbet etmeleri çok ilginç ve şekerdi!!!!.Otelde kalamazsınız diyerek zorla da olsa onları evimde konuk ettim.Öyle hassas ve çekingendiler ki neredeyse evin içinde ayaklarının ucunda hareket ediyorlardı.
Akşam yemeğinden sonra keyif kahvelerimizi yapıp balkona oturduk.Laf döndü dolaştı;15 gün sonra yıldönümünü kutlayacakları 20 Temmuz barış harekatına geldi.Öyle ilginç şeyler anlatıyorlardı ki,zamanın nasıl geçtiğini anlayamadık.”Rahmetli annemin evi” diyordu,”Türk alayına 200metre uzaktaydı,askerin alışveriş ettiği küçük bir bakkaliyesi vardı.Subay,astsubay,başçavuş ve öteki komutanlarla eşleri akşam üzerileri yasemin kokulu bahçede oturup zaman geçirirlerdi.Siville asker arasında öylesine güzel bir bağ vardı o tarihlerde.
15 Temmuz 1974 günü,Rumlar kendi aralarında çatışmaya başlamışlar.Rum bölgesindeki badem fabrikasında çalışan Seda’nın annesi,çalıştığı fabrikadan ayakkabıları ellerinde (yalın ayak)kaçarak kurtarmışlar canlarını.Rumlar’ın asıl amacı Türklere saldırıp adayı tümüyle ele geçirmekmiş.Kıbrıslı Türk askerler (MÜCAHİTLER) seferberliğe çağrılıp gerekli önlemler alınmış,savaş hazırlıklarına başlanmış.Köylerde,kasabalarda sadece kadınlarla çocuklar ve yaşlı erkekler kalmış.Türkiye’nin Kıbrıs’a çıkarma yapacağı söylentisi dolaşmaya başlamış halk arasında.Kıbrıslı Türkler korkuyla karışık bir çoşku yaşıyorlarmış.Rum radyoları “Bekledim de gelmedin!” şarkısını çalarken tek Türk radyosu olan Bayrak Radyo ve Televizyonu (BRT) da “Bir gece ansızın gelebilirim!” şarkısını çalıyormuş.Halk Türk askerinin geleceğine o kadar çok güvenmiş ki,sığınaklar(savaşta halkın saklanması için yer altına kazılan oda şeklindeki korunma yerleri) hazırlanmış.Genelde kerpiçten yapılmış olan evlerde değil de,daha az miktarda olan beton evlerde kalınacak şekilde hazırlıklar yapılmış.
20 temmuz 1974 sabahı,helikopterlerden paraşüt ile atlayan askerler ve savaş uçakları Kıbrıs semalarında görülünce Türk halkı sevinç çığlıkları atmış.Ancak Rum bölgesinden aynı anda atılmaya başlayan bombalarla sığınaklarına ve beton evlere nasıl saklanacaklarını şaşırmışlar.”Biz” diyordu,”dört anne ve on bir çocuk 2 metre karelik banyonun içinde üç gün üç gece kıpırdamadan,yemeden içmeden sadece temmuz sıcağında çeşmeden akan kaynar suyu içerek beslendik.Üzerimizdeki giysiler defalarca sırılsıklam olup yeniden kurudu,evine sığındığımız komşunun eşi,ambulans şoförü olduğu için arada bir eve uğrayıp yaşayıp yaşamadığımızı kontrol ediyordu (bunları anlatırken Seda’nın annesi adeta o günleri yeniden yaşıyordu).
“Öyle çok bomba atıldı ki oturduğumuz kasabaya,birçok ev yandı,yıkıldı.Karnında 9 aylık bebeğiyle ölen anneler,okulu yeni bitiren genç kızlar,karı koca,aynı anda ölen ihtiyarlar ve daha kimleri şehit vermedik ki…”Bunları anlatırken,yanındaki eşini göstererek “amcan da 14 ağustosdaki 2.barış harekatında yaralandı” diyerek sevecen bir bakış attı hayat arkadaşına…”Çok zor günlerdi…4 çocuğumla amcanın Gülhane Hastanesi’nde iyileşip evimize dönmesini bekledik.Şanlı Türk ordusu ve zamanın devlet büyükleri sayesinde bugünleri görebildik.Türk askeri Kıbrıs’a gelip Rumlara müdahale etmese bizler çoktan toprak olmuştuk.Allah gazilerimize sağlıklı uzun ömür versin ve tüm şehitlerimize gani gani rahmet eylesin” derken gözlerindeki minneti görmemek mümkün değildi.
Dün onları uğurladım,hala anlattıkları kulaklarımda.Savaş görmüş ambargolar yaşamış,enselerinde hep düşmanın soluğunu hissetmiş,zorluklarla mücadele etmiş 2 ÇINAR’ı evimde ağırlamanın gurur ve mutluluğunu yaşıyorum.Nedendir bilmiyorum ama sizlerle paylaşmak istedim nedense…
Sevgiyle ve sağlıcakla kalın…
YORUMLAR
Şimdi kıbrıs türk tarafı halkının bir kısmı türk askerine "istemiyoruz sizi" diyorlar. Kendilerince haklı tarafları var tabi ama ateş düştüğü yeri yakıyor işte.
Bu anıyı paylaştığınız için teşekkürler. Bazen uzaktan bakınca yüzeysel geliyor bir çok şey. yaşatırcasına anlatmak lazım bazen... bazen yaşar gibi anlamak lazım.
Bir kenara koyuyorum ben.
Savaş halinin anıları hep acıdır...
"20 temmuz 1974 sabahı,helikopterlerden paraşüt ile atlayan askerler......"
Onlardan biri canım abimdi.
Şimdi Lefkoşe şehitliğinde yatıyor.
Yüce rabbim abinizi de öteki şehitleri de cennetin en güzel köşesinde agırlıyor.....Sat_Agraha sabırlar diliyorum......
yorumlarıyla yazıma hayat veren diger blogseverlere de tşk ediyorum....