gamyun.net'i doğru görüntüleyebilmek için tarayıcını güncellemelisin, güncelleyemiyorsan başka bir tarayıcıyı ücretsiz yükleyebilirsin.

BLOG

BEYAZ SARI VE SİYAH

14 Temmuz 2012, 14.41
A- A+

Okullar tatil olmuş. Lise 1 den Lise 2 ye geçtiğim yıllar.

 Biz 7-8 kişilik işsiz güçsüz aylak takımı oturmuş sohbet ediyoruz. Emperyalizm, sosyalizm, devrim, haklın eğemenliği... Kimse kalmadı ya, ülkeyi biz kurtaracağız. Her kafadan bir ses çıkıyor.

Herşey bitti tam devrim yapacağımız anda bir ses, yapacağımız devrimin içine etti...

-          - Can you help me please ?????

O anda 6-7 çift göz bir anda üzerimde yoğunlaştı. Gözlerin ağırlığı oturduğum yerden kalkmama izin vermiyordu.

Gözler, O turist ile konuşmayı bana emretmişti. Ortaokulda ingilizceye olan merakım ve o yıllarda ingilizce kursuna gidiyor olamam, emrin ana kaynağıydı.

Oysa kursa gitmek ayrı, konuşmak ise çok ayrı birşeydi. Yürek ister, cesaret isterdi.

Bir anda doğruldum, şöyle bir silkelendim ve kendime geldim. Türk konukseverliğini, misafirperverliğini Allahın gavuruna göstermeliydim.

Halbuki O turist döviz bırakan değil döviz götüren cinsten biriydi. Hepimizin bildiği kaba tabirle bitli turistti. Sakalları gögsüne kadar uzamış, kirlilikten saçları matlaşmıştı.

Ama olsun ben, bana verilen emri çok zor da olsa yerine getirmek zorundaydım. Ülkem, arkadaşlarım adına birşeyler yapmalıydım.

-         -  Eeee...Yes. I can help you.

-         -  How can I go to Karataş?  ( Karataş’ a nasıl giderim dedi )

-         -  Let me please.. I will tell you. ( İzin ver anlatacağım dedim )

-         - First of all. Do you want to drink something? ( Birşey içermisin dedim )

-          - Ummm.. Cola please. ( Kola içerim dedi )

Hep birlikte kahvehanenin içerisine girdik. Ve iki masa 8-9 sandalye işgal ettik.

Cesaret gelmişti artık. Tekrar sazı elime aldım.

-          - Are you hungry. Wanna eat some..... ( Açmısın yemek istermisin diyecektim balıklama atladı bitli dedim)

Kahvehane içerisinde gülüşmeler oldu. Ne olduğunu anlamayan bitli kardeşim de katıldı gülüşmelere.

Arap Ali hemen yandaki tablacıdan dürüm siparişini verdi. Bende kahveci Tantana Malik’ e dönerek.

-          - Malik Abi bir tane kola... dedim. Demez olaydım.

-          - Kola yok. Sarı var, siyah var, beyaz var.

-          - Yav Malik abi, dolapta var biliyorum....

Cümlemi bitirir bitirmez Malik abi hışımla gitti, dolabın kapağını açtı ve başladı konuşmaya. Şaşırdım. Malik Abiye göre kibar ve sakin bir şekilde konuşuyordu. Belli ki o da bitlimize mahçup olmak istemiyordu.

-          - Dolabımda ne var ne yok bilmezmiyim. İngilizce konuşuyon diye kendini çok bilmiş bizi cahil mi sandın. Bi daha benden habersiz dolaptan gazoz almayacaksınız. Alanın elini kırarım.

    - Bak lan arap.............

   -  Bu beyaz gazoz.Üzerinde Elvan yazıyor. Bak bu sarı gazoz. Üzerinde Yedigün yazıyor. Bak bu da siyah gazoz.... Üzerinde Pepsi yazıyor. Hani dolapta kola vardı?

      - Tamam o zaman. Siyah olsun dedim ve sustum.

Biliyordum 1 siyah gazoz için 8-9 sandalye işgal edilmişti.

 İşgalci bitler ise olayın konuşulmayan yönüydü.

Hem,Tantana Malik’i kızdırmak iyi olmazdı. Bizi birkaç defa kahvehaneden atmıştı. Neymiş efendim, biz 7-8 aylak kahvehanede oturup, Tv de çizgi film izliyormuşuz. İzlememize  lafı yokmuş ama, sarı siyah gazozdan vazgeçmiş, çay, oralet, lezzo bile içmiyormuşuz. Boş yere oyun masalarını işgal ediyormuşuz.

Tantana Malik Abinin arabası daima, kontak anahtarı üzerinde kahvehanenin yanında dururdu. Hastahaneye gitmesi gerekenler, çok acil işi olanlar, yürüymeyecek yaşlılar, o araba ile, ehliyeti olan biri yada Malik Abi tarafından, gidecekleri yerlere götürülürdü.

Araba değil, Tantana Malik hayratıydı.

Bitlimiz için arabayı istemeyi düşündüm ama yemedi. Aslında bitli için arabayı istemeyi düşünmek bile deli cesareti idi. Bırakın kahvehaneyi, beni mahalleden atardı.

Neyse, alnımızın akı ile Türk konukseverliğini, misafirperverliğini Allahın bitlisine göstermiş olduk. Karnını doyurduk. Siyah gazozunu içirdik. Yolu tarif ederek, hatta göstererek yolcu ettik.

Turist gerçekten de bitliydi. Üstelik sırt çantasında 2-3 tane karpuz kabuğu, yarısı çürümüş bir elma ve kuru ekmek parçaları vardı.

 

Not: Tercümeler sizler için değildir. O gün konuşma sırasında arkadaşlarıma yaptığım tercümelerdir. Ukala sanmayın lütfen J

Mutlu olun, mutlu kalın.

YORUMLAR


Henüz yorum yapılmamış :( Yazık ama blog sahibi senin yorumunu bekliyor olabilir

Yorum yapabilmek için ÜYE GİRİŞİ yapmalısın