Gazoz Kapağı
05 Ağustos 2012, 22.07 A- A+Geçenlerde bir arkadaşımla sohbet ederken geçmiş yıllara gittik... Eski sahurlardan bahsettik. Düşündüm de o zamanlar yaşadığımız ortamlar ne kadar güvenliymiş...
Sahurda annemler komşularımızla beraber sahur hazırlığı yaparken, biz yani mahallenin tüm çocukları, o karanlıkta saklambaç oynardık. Kimse de endişe etmezdi.
Sonra aklıma çocukken oynadığım gazoz kapağı oyunu geldi. Hani bir daire çizilir ve içine herkesin elindeki gazoz kapaklarından bir kısmı koyulurdu. Sonra oyuncular bir çizgiye dizilip ellerindeki taşı atar ve dairedeki kapakları çıkarmaya çalışırdı. Az olduğundan mıdır nedir, o zamanlar gazoz kapağı oynayıp kazanmak büyük bir olaydı. Kapağı çok olan prestij sahibiydi. Özellikle taze kapaklar büyük sevinç kaynağıydı. Onları özenle korur, diğerleri bitene kadar saklar oyuna sokmazdık, belki kaybederiz diye...
Ben fena oyuncu sayılmazdım. Ama çok gazoz kapağı sahibi olmamın sebebi, mahallemizde iyi oynayan bir çocuğun bana aşık olmasıydı. O, bana gazoz kapaklarını emanet ederdi. Ben de o oynarken bir çuval kapağı, bana verilen kutsal bir görev olarak en iyi şekilde korumaya çalışırdım. Gazoz kapaklarına göz diken hainler olabilirdi, dikkatli olmam lazımdı, görevimi küçümsemeyin lütfen.
Daha sonra bana kazandığı kapaklarından hediye ederdi. Ben tabi o zaman bana aşık olduğunun farkında değildim. Sadece görevimi iyi yaptığımdan dolayı ve kapaklarını çalmayacağımdan emin olduğu için bana emanet ettiğini düşünürdüm. Bana aşık olduğunu daha sonra öğrendim, o da başkalarından tabi... Şimdiki gibi öyle kolay söylenmiyordu karşı tarafa aşık olunduğu...
Meğer ne güzel günlermiş o günler... Şimdi ben de dahil olmak üzere, sahuru hep internet üzerindeki oyunlarla bekliyoruz. Çocuklar, anlattığım basit ama değerli oyunlarımızı anlamıyor ve hatta gülüyorlar. Oysa o zamanlar her şey az, daha anlamlı ve değerliydi...
YORUMLAR
gazoz kapagı oyununu bılmıyorum ama eskı sahurlar deyınce bende
en cok sahur zamanı komsulara gıdıp sahur yaptıgımız gunlerı anımsadım
hele gulsen teyzenın pırınc pılavını ve uzum hosafını hıc unutamam
ellerıne saglık guzel bır yazı ve hos bır baslık
Eski Günleri Hatirlattiniz Cok Kisa Idi Ama Cokkkkk Tsk Ederim...
2050 yılı için bir yazı yazmayı düşünüyorum şimdiki bir çocuğun ağzından ben bloga. Neler dicek kimbilir size. Heeyy bee, babamla ne güzel Temple Run oynardık, babam lak lak düşerdi ben atlar geçerdim:))) şeklinde. Ya da o an aklıma ne gelirse işte... Çocuk dünyasına bi inmem lazım. Sevgiler.
Hoş bir nostalji olmuş. Elvan meyve suyu, fruko gazoz geldi aklıma ve tadını hissettim sanki:)
Bilmiyorum,bilenler varmı? Büyükboy pillerin içinden teker biçiminde bir plastik çıkarırdık.Telden yada tahtadan yaptığımız oyuncak arabaya teker olarak kullanırdık.Belki de bunu tek ben yapıyordum :))
Yaşlanmıyorum ben derken, paylaşımın kapak oldu bana :)
Şunu da belirtmek isterim blog yazmak ilk kez olduğundanmıdır nedir bana baya zor geldi, yorumlar gelene kadar o kadar gerildim ki anlatamam ya beğenmezlerse, ya yorum gelmezse diye, blog yazan arkadaşları tebrik ediyorum kolay iş değilmiş bence yani:))
Veee tabiki bende Beymen33 e geçmiş olsun demeden geçemicem çünki süreci baya takip ettim :)) geçmiş olsun veAllah sağlıklı uzun ömür nasip etsin
herkese tekrar teşekkürler
çocuk heryerde aynı sadece oyunları eğlenceleri farklı kimi gazoz kapağı kimi çelik çomak yada elektrler kesilnce oynanan yüzük saklama elektrik kkesilsin diye bekledimiz olurdu bunun için neyse en can alıcı nokta söylenemeyen aşklar aylarca yıllarca hep içinde saklanıphiç söylenemeyen
aslında dünya hiç değişmedi kirlenmedide kirlenen biziz çok basit oyuna girince bile selam vermekten aciz insanlar oldukkıskançlık çekememzlik artarak virüs gibi bütün heryeri sarıyo sevmeler aşklar yalan olmuş çıkar yoksa aşkda yok tanştıktan 5 dkka sora canıma dönüşen 1 saat sora hoşlantı geldi :) ertesi güne kalmadan aşk ilanı ee bu kadar kolay oluncada bu kadar kolay biter
kimse kimseye bişi demesin önce herkes kendine baksın ne kadar kirli ne kadar temiz
Abimin misketlerini taşıma görevim geldi aklıma.Aaaa mühim vazifeydi o.Ağırlığından taşıyamaz sürüklerdim...Eski olanlar oyuna sokulur.Yeni olanlar parlatılır ve her akşam muntazaman sayılırdı o misketler.Yerleri odanın baş köşesiydi.
Bir de kuş avları vardı ki ben cılız kız çocuğu yine abimin yanında yerimi alırdım.Bu kez görevim vurulan kuşların kafasını koparmaktı.TIK!! bir hareketle kopuveriridi serçelerin kafaları.Sonra temizleyip küçücük çomaklara geçirip kızartıp yerdik afiyetle..Tabi şimdi okuyanların bir bölümü Ayyyy!!! gaddar şeyyyy diyecektir ama çocuk aklı işte o zamanlar bize sorsanız en lezzetli et serçe etiydi.Bir tane serçenin etiyle 10 kişi doyar mı? Doyarrrrr hem de nasıl.Tatminkardık çünkü.Şimdi değil kuşları avlamak göremiyoruz,seslerini bile duyamıyoruz...
Çok güzel bir yazıydı.Bitmesin istedim.Saygılarımla...
Yazarken gerginliği azaltmanın bir yolu var aslında.En kötü ne yazabilirler diye hazırlayın kendinizi, sonunda dünyanın başınıza yıkılmadığını gördüğünüzde daha rahat yazacaksınız ve siz de tat alacaksınız yazdıklarınızdan.