İKİ ANNE İKİ ÇOCUK.
10 Eylül 2012, 13.27 A- A+Üsküdar’ın dar sokaklarından yürüyordum. İnsanların dar sokaklardan, dar kaldırımlarından dolaşanlar. kimi si işe gitme telaşında, kimi si alışveriş telaşında. Ben bir arkadaşımla buluşacaktım. Onun için herhangi bir yere yetişme telaşım olmadığı için daha rahattım. Fakat aynı kaldırım üzerinden bir anne ile yanındaki çocuğu dikkatimi çekti (2.5,3) yaşlarındaki çocuk Anne'sinin elini çekiyor, vitrinlere tekme atıyor yere çömeliyor. Anne (20-21) yaşlarında model bir anne den çok genç uçarı kız görüntüsünü çiziyordu.
Anne'nin hareketleri bir yetişkine yada bir anneye yakışmayacak derecedeydi. Çocuğun her aksi hareketine karşılık yüzüne şamarı yapıştırıyor. Emre sus! Diyorum sana deyip, önce vuruyor sonra her an ikinciyi vuracakmış gibi eli havada hazır bekletiyor. Ama Emre o kadar haşarı ki Anne'sinin her sus tepkisine karşı yeni bir yaramazlık için bütün afacanlığını kullanıyor. Emre bir yanda ağlamaklı bir şekilde isteklerini tekrarlıyordu. ikisi de oyunun kurallarına göre oynamıyordu. Sanki güç gösterisine çıkmıştılar, birbirlerinin isteklerini ret edip üstünlük sağlamaya çalışıyordular.
Muhtemelen vitrinlerden veya başka yerde annesinin bir şey almasını istiyor. İkisi de sanki zıt kutup, bir birlerinin isteklerini çürütmek için olağan üstü çaba sarf ediyorlardı. Anne'nin ilk bakışta giydiği elbise ile bütün aşüfteliği ortaya çıkıyordu. Sokaktaki örnek Anne imajından kesinlikle uzaktaydı.
Tam yanından geçmek üzereydim Emre yeni bir yaramazlık hazırlığındaydı, yere oturdu kalkmaktan inatlaşınca Anne önce kolundan tutup bir süre sürükledi sonra; ‘’Emre kalk ayağa (sı……m) ağzına dedi. Duyanların kanının donduğunu his ettim. Bir Anne'nin sokağın ortasında çocuğuna böyle davranması hiçbir savunulacak tarafı yoktu. Artı müdahale etme şansın hiç yok. Anne’nin o ruh haline karşılık yüzün gözün tırmık içinde kalabilirdi. Nihayetinde arkadaşım geldi ve oradan uzaklaştım.
Arkadaşım ile işimi hal ettikten sonra Üsküdar’ın sahiline inmek istedim. Hemen Camii'nin karşısında bir Kitap gemisi vardı, oraya gidip kitabını alıp, cafeye geçip hem çay içip hem kitap okumak harikaydı. Kitap reyonlarını dolaşırken gene bir anne ile çocuğuna rastladım. Anne kitap seçerken oğlu annesine yardımcı olmaya çalıyordu. ‘’Anne bu kitap bizde var mı? Anne bu kitabı alır mısın?’’ Diyordu. Anne çocuğunun bu sorusuna kayıtsız kalmıyor, önüne diz çöküp neden o kitaba ihtiyaçlarını olmadığını anlatıyordu. Sonra o küçücük pembe yanağını avuçlarının arasına alıp okşadıktan sonra şefkat dolu bir öpücükle ödüllendiriyordu.
Alış verişini tamamladıktan sonra cafe ye oturdular. Birlikte çay içtiler, oğlunun merak ettiği her şeye anne şefkatiyle cevap veriyordu. Saçını okşayıp oğlunu adeta bir sonraki soruya hazırlıyordu. Anne işte, evladından eksik gördüğü, tamamlamak istediği her şeyi yerine koyuyordu. Budur, yetişme çağındaki çocuğun beyninin içindekini çözmeye çalışmak. Lambayı yak bak neler göreceksin. Aydınlatıyor Annesi uzanıp yanağını okşuyor, gözler çakmak, çakmak gururla bakıyor.
Bir günde iki anne, iki çocuğun hareketlerine şahit oldum. Birinci anne üzerinde konuşup hiçbir anneyi kıymetsizleştirmek istemem. Yetişme çağındaki bir çocuğa nasıl davranılması gerektiğini her Anne'nin hakkı olsa gerek. Çocuğun isteklerini şamar ile geri çevirmek ilerde Anne ile evladının arasındaki bağı, dahası toplum içerisinde biçilecek rolü ne denli olacak? Bir Anne ile evladının bağı göbek bağı kesildikten sonra ‘’saldım çayıra Mevla kayıra’’ mantığıyla olmamalı. Çocuğun isteklerini şamarla engellemekle, bu çocuğun ilerde kişiliğine yansıması olacaktır. Davranış biçimine göre kendini biçimlendirecektir.
İki annenin rolü bir ressam titizliğiyle olmalıdır. Fırça darbeleriyle resmin ince ayrıntısına inmeli. Her iki dudağı gülen taraf olmalı, bir tarafı ağlayan bir evladın hayatı hep zikzaklar içerisinden kaçınılmaz son olur. Işığın nereden yansıtılacağı, gölgeliğin nereden yansıtılacağı, resmin hangi özelliğinin ön plana çıkarılacağını bilen ressam gibi olmalı. İşte bu durumda Anne'nin koruyucu, şefkati, hayata hazırlama, tehlikelerden koruma, mantıklı bir çerçeveden ortaya çıkar.
İki Anne gördüm. Birisi muhteşem bir tablo çıkarmaya çalışırken, diğeri beceremediği resmi boya ile karalayıp sağa sola atıyordu. Bir çocuğun isteklerine karşılık ne kadar şiddet kullanırsan o çocukta kendini hayata öyle hazırlar. Öyle ki aile içindeki çocuğa şiddet, ebeveynlerin davranışları her bir çocuğun belleğine kopyalanır. Gördüğü şiddeti, psikolojik gerilimi hayatı boyunca üzerinde taşıyacaktır.
YORUMLAR
İşte DIGOR ; ne yazık ki toplumda yer alan bozuk karakterli çocuklar ilk örnekte verdiğin annelerin eseri...Belki bilerek belki bilmeyerek, belki isteyerek belki istemeyerek ama ne yazık ki talihsiz bir biçimde '' beceremedikleri resimleri boya ile karalayıp sağa sola atıyorlar''
BLOĞUNU HİÇ AMA HİÇ SIKILMADAN BİR SOLUKTA OKUDUM...EMEĞİNE YÜREĞİNE SAĞLIK DİYORUM..
Amannn banane diyoruz çoğu zaman.Halbuki o çocuk ileride ailesi yüzünden kötülüğe bulanıp,çocuklarımıza kötülük yapabilir.Aslında kendi kuyumuzu kazıyoruz kayıtsız kalarak.
''Akıl yaşta değil baştadır.''dendiğini duyar gibi oluyorum.Ama 17-18 yaşlarınızdaki halinizi düşünün ergenlikten ya çıktınız ya çıkmadınız.Bir çocuktan klasik anne görünümünü ve davranışını bekleyemezsiniz.
Bu çocuğun suçu mu diyeceksiniz hayır elbette değil.''okulunu bitir daha çok gençsin bu yaşta evlilik de neymiş'' demeyen annenin ya da ''gözü açılmadan başını bağlayalım başımız ağrımasın'' diyen babanın suçu. 4+4+4 tartışmaları sürerken ''daha çok erken'' şeklindeki hassasiyetimizi çocuklarımızı evlendirirken de devam ettirelim.
Saygılarımla..