gamyun.net'i doğru görüntüleyebilmek için tarayıcını güncellemelisin, güncelleyemiyorsan başka bir tarayıcıyı ücretsiz yükleyebilirsin.

BLOG

ENGELLİ YAŞAMLAR...

10 Eylül 2012, 14.14
A- A+

Engelli  çocuk   annelerinin  en büyük  korkusu; kendileri öldükten sonra  evlatlarının durumunun ne olacağı..Çocuklarına kimin bakacağı  , onları endişelendiren en büyük sorunlardan biri. Hayatlarını kabusa çeviren bu konu; yaşları ilerledikçe , ölüme yaklaştıklarını düşündükçe; onları daha hassas ve kırılgan yapmakta.

 

Engelli çocuk demek; çileli günler demek. Engelli çocuk demek  bitip tükenmeyen sorunlar yumağı demek.  Mutsuzluk demek, huzursuzluk demek .

 

                                


Birçok zihinsel ve görme engelli , otistik ya da down sendromlu  veya hareket  engelli ve benzeri engelleri olan bebekler  genelde doğum sırasında oksijensiz kalma ya da genetik veya çevresel faktörler sonucu  hayata  1-0 mağlup doğmaktadırlar...’’ Yaşamaz ‘’ ya da  ''çok az yaşama şansı var ‘’ denen bebekler  yapılan tıbbi müdahalelerle normal hayati fonksiyonlarına kavuşmuş gibi görünseler de ,  gün geliyor kendileriyle ayni dönemlerde doğmuş çocuklarla bir araya geldiklerinde aralarındaki fark apaçık ortaya çıkıyor....İşte asıl mesele o zaman başlıyor. AİLELERİN ZORLU YAŞAMI BU FARKIN FARKEDİLMESİYLE BAŞLIYOR İŞTE.

 Bilinçli aileler, eğitimin bu çocuklar için çok önemli  olduğunun farkındadırlar.  Bu hassas durumun ciddiyetinin farkında olmayan aileler ise ; devletin verdiği ‘’ evde bakım parasını ‘’ alarak hayatlarını idame ettirmeye çalışırlar .Bu aileler ; eğitimin ve rehabilitasyonun , masum ve savunmasız  engelli  çocukların  hayatında neleri değiştirebileceğini ne yazık ki bilmemektedirler. Özel eğitime gereksinim duyulan bu tür çocukların ailelerinin ; onlarla iletişim konusunda bilinçlendirilmeleri  gerektiği gerçeği işte bu noktada ,  bariz bir biçimde ortaya çıkmaktadır. Özetçe şöyle diyebiliriz. Aile demek sevgi, mutluluk, huzur, koruma, yardımlaşma ve paylaşım demekse ; bu sosyal ortamı sağlamada en büyük görev de onların ebeveynlerine , yakınlarına düşmektedir

 

Bizler; sağlıklı çocuklara sahip anneler babalar, sırası geliyor çocuklarımızdan şikayet ediyor, onları istemeden de olsa üzüyoruz. ‘’ Oğlum daha çok çalışmalısın’’ kızım beni üzüyorsun! ''oğlum rahat dur ‘’ diyerek onların hareketliliklerinden, vurdumduymaz tutumlarından , azıcık tembelliklerinden, meraklı meraklı herşeyi sorgulamalarından , hatta bilmişliklerinden şikayet eder dururuz. Acaba kaçımız düşünüyoruz , engelli çocuk ebeveynleri bizlerin yerinde olmak için nelerini feda etmezler diye...

 

                                     


Bizlerin göremediği, duyumsayamadığı, anlayamadığı, bilmediği , hissedemediği  ne yaşamlar vardır kimbilir ... 

Bu yaşamların bir kısmı ; engelli çocuklarımızla onların çilekeş , vefakar ve fedakar annelerinin  , babalarının yaşamları...

ALLAH BU ÇOCUKLARIMIZA SAGLIK  ANNE BABALARINA DA SABIR VE METANET VERSİN DİYORUM.... 


SAĞLIKLA KALIN.................................(Strawberry_06 )

YORUMLAR

11 Eylül 2012, 01.33
       Sana, engelli anne babaların moralini bozma rekortmeni demek istiyorum. Hatta Guinnes yetkililerini çağırıp bunu tescillemek istiyorum. İnsanların motivasyonlarını bozacak en güzel ajite kelimeleri seçmişsin. Şimdi tutup vicdan sömürüsü yapmadığını, asla böyle bir niyetinin olmadığını deyip duruyorsun kendine biliyorum. Allah aşkına ya sırada kim var şimdi. Mayından kolu bacağı kopan çocuklar mı var gündeminde. İnsanın sağlıklı çocuklarının olması için bir çok geçilmesi gereken aşamalar var. 

       Eşler arasındaki kan uyumu, anne ve babanın sağlıklarının, sağlıklı çocuklar yapmaya elverişli olup olmadığı gibi. Bir kaçı bunlardır. Adam günde 3 paket sigara içer, votkadan rakıdan başını kaldırmaz, karısıyla her gün kavga eder, karısı da sürekli sigara içer, evde her gün stresi stok yaparlar. Ne bir sağlıklı kromozom kalır, ne de düzgün işleyen bir gen kalır. Ondan sonrada benim çocuğum niye böyle oldu. Sonra da ''Ben ağlamaya utanıyorum, lütfen Strawberyy_06 gibi birileri çıksınlar, biraz göz yaşı döksünler bizim için'' diyorlar. Çünkü o sakat çocuklar, seninde, o anne babaların da -istisnalar kendiliğinden ayrılır zaten- ilgi çekmenizin piyonu oluyorlar.

       Ben, eğer kahrolası birileri bir çocuk dünyaya getirmek istiyorlarsa eğer, bunun olabilitesini inceleyen bir kurumun olmasından yanayım. Her cinsel yeterliliği olan birilerinin, çocuk yapmalarının taraftarı değilim. Mesela diyelim ki ''Çocuk Yapacak Ailelerin Sağlık ve Sosyal Bağlarını Denetleme Kurulu'' nun başkanı olayım şimdilik. İki tane soyutsal embesil evlendi diyelim. Bunlara bir bakarım. Ne yerler ne içerler. Nasıl yaşarlar. Uyku düzenleri nasıl. Psikolojik rahatsızlıkları var mı. Kötü alışkanlıkları var mı. Bir birleriyle kavga ediyorlar mı. Çocukları sağlıklı doğsa bile, bu çocuğu eğitecek sağduyudan yoksunlar mı. Etraflarındaki ilişkileri nasıl. Ailelerinde kalıtsal bir hastalığı olan var mı. Kendileri hasta mı değil mi. Kötü alışkanlıkları var mı. Kadın hamile kaldığında, dışarıyla ilişkileri nasıldır. Karnındaki bebeğini olumsuz etkileyen bir kültürde midir. Yoksa doğacak çocuğun, dünyaya karşı kafadan 2-0 yenik başlaması söz konusu olur mu, bunlara bakardım. Bilgilerine ve o küçük dünyalarında nasıl bir ufuk çizgileri var, daha önemlisi anne baba adaylarının birikimlerine bakardım. Hem madden  hem manen ellerinde bulundurdukları materyallerine bakardım. Bunlar eksikse o kurumun başkanı olarak ben, bu eksikleri tamlama yoluna giderdim. Sonra, onlara çocuk yapabilirsiniz sertifikası verirdim. Stratejim güzel mi Strawberry. Yani bir çocuk dünyaya gelecekse eğer, bunun mükemmel bir formda olması için eşek gibi çalışılmalı anlayacağın. Sonra da eşeklerin bütün bunları yapamayacağını anlayıp insan gibi çalışılmalı.

       Dünyadaki bütün problemler, kendilerini sağlıklı zanneden, şu an benim ve senin gibi insanların yüzünden çıkıyor. Bak bir otistiğe, bak bir spastik çocuğa, bak bir başka engelliye, bunlardan hangi birisi birisini yaralıyor, hangi birisi cinayet işliyor, hangi birisi yolsuzluk yapıyor, hangi birisi birilerini kandırıyor, hangi birisi topluma kasten tehlikelidir. 

       Sağlıklı dünyaya geldiğimizi sandığımız bizler yapıyoruz yukarıdaki saydıklarımı. Önemli olan kafaca ve bedence sağlıklı bireyleri dünyayla buluşturmaktır. Anne rahmine düşen her çocuk, artık tüm dünyayı ilgilendiren bir bireydir. Tamam yahu anne babalar çocuklarını sevsinler, buna kimse engel olamaz zaten. Ama yumurtalığı ve spermleri olan her geri zekalının çocuk yapma gibi bir özgürlüğü olmamalı. Bir denetimi olmalı bu işin. Bilirsin yer altı fiziği diye bir şey bulundu. Buna göre, Atlas okyanusunda kanat çırpan bir kelebek, başka coğrafyalarda kasırga çıkarma etkisi yapıyor.

       Burada bir kurbağadan, bir tırtıldan, bir gergedandan bahsetmiyoruz. Dünyanın başına bela veya hayrı olacak doğacak bir çocuktan bahsediyoruz. Adamlar ana karnında 2 aylık olanın, doğduktan sonra başına gelebilecek bütün hastalıkları öngörebiliyorlar. Bunları düzeltmedikleri takdirde ise, anne babayı ikna edip çocuğun varlığına izin vermiyorlar. Bizde de mantık şöyle işliyor. Allah'ın verdiği cana nasıl kıyarmış mış. Allah sana akıl vermiş, fikir vermiş. İyi ya, sen aklına estiğinde binanın balkonundan aşağıya atla, paraşütsüz atla kolunu bacağını kır, ondan sonrada sigorta şirketlerinden medet um. Allah bizi aklımızla sigortalamış. Bile isteye, sakat bir çocuğu dünyaya getirip, onun üzerinden kendimize acındırmayı, onu kullanarak birer ilgi budalası olmayı istememiş bizden. 

       Biliyorum şimdi diyeceğim tamamen konu dışı ama, bunun da yeri geldi bana göre. Şimdi de gelelim Allah rızkını verir olayına. Tamam Allah rızkını illaki veriyor. Ama Allah şunu demiyor yahu. 4 tane çocuk yap, senin ekonomik ve kültürel eksikliğinden ötürü eğitemediğin çocuklarından suç işleyen birisini ceza evinden rızkını veririm, diğerini karıştığı bir kavgadan ötürü öldüğü için mezarında rızkını veririm, bir diğerine de işsiz güçsüz dolaştığından milletin malını çaldırmakla rızkını veririm, kalan sonuncuya ise ömrünün sonuna kadar çalışsa bile bir baltaya sapsız bırakarak, yaşadığı dünyaya dair hiç bir öngörüsü olmayan beynine kendi beynince rızkını veririm mi diyor. Allah aşkına yahu biraz gerçekçi olalım, Allah'ın her dediğinden anayasal boşluklar çıkarmaktan lütfen vazgeçsek yani.         

     


11 Eylül 2012, 08.34

Senin yazını okumadan önce tv. de paralimpik oyunlarından dönen sporcularımızı izledim. Aldıkları madalyalarla etraflarına ışık saçıyordular. Herkeste onların mutluluklarına eşlik ediyordu. Evet, herkes engelli çocuğunu böyle hazırlayamaz. Fakat en azında engelleriyle kalmamak şartıyla becerebildikleri ile yetinmeleri sağlanabilir. 

Eline sağlık harika konu seçmişsin… 

11 Eylül 2012, 11.08
senin korkularını yaşayan senin gibi yüzlerce insan var ve bizlrde bunun için müçadele ediyoruz.  engelliler derneği başkan yardımçısı
11 Eylül 2012, 13.14
Benimde bir engelli melegim var.....
onun bi gülüsü bana tüm yorgunluklarimi unutturuyor....
Benim annelere babalara tavsiyem , cocuklarinizi 
engelli insanlara karsi , daha duyarli ve bilincli yetistirin ....
11 Eylül 2012, 15.16

 SUSMAK İSTİYORUM...HİÇ KONUŞMAMAK...AMA BU BENİM KİŞİLİĞİME AYKIRI...Burda yüzlerce insan blog yazarken yazılan yorumlara cevap verirken; verdikleri zaman da AŞŞAĞILANMAZKEN, bana karşı bu tutumun nedenini anlamış değilim...BEN CEVAP VERİNCE NEDENSE YAZILANLARI HAZMEDEMİYORUM oluyor.  Sayın patagonyakralı beğenmiyorsanız okumazsınız bu kadar basit...Sanırım sustukça daha fazla üzerime geleceksiniz..Ben yazımı yazarken ne engellileri yerdim, ne anne babalarının morallerini bozacak laflar ettim...Ortada olan , hepimizin bildigi gerçekleri dile getirmeye calıştım. Bu arada eğitimin hem bu çocuklar hem de aileler açısından ne kadar önemli olduğunu vurgulamaya çalıştım..Ha bi de bana sağlıkçı edalarıyla laf atmaktan vazgeçin ..Doktor olma ihtimaliniz dışında hiçbir şekilde benle sağlık konusunda boy ölçüşemezsiniz...Yaklaşık 30 yılını sağlıkta harcamış biri olarak buna izin vermem...İyi bakın kendinize ( tabii bloglarıma bu kadar uzun yorumlar yazmaktan vakit bulabilirseniz )

Değerli DİGOR , 1_DiLeK_tut ve yıgit_alarm.....DUYARLI YORUMLARINIZ İÇİN TEŞEKKÜRLER.

11 Eylül 2012, 20.04

       Eleştirdiğim için hayat enerjinizin kayba uğrayacağını nereden bilebilirdim ki. Beni yeni yazmayı öğrenen ve bloglarına yorum yapmaya yakın düşünceyi ancak yeni keşfeden birisi olarak kabul edebilir misin. Sana yorum yaptıktan sonra, düşünce merkezim kayboluyor. Sonrasındaysa salak gibi etrafa bakıyorum ve şunu diyorum. Ben bugün yine yapmamam gereken bir şey yaptım galiba diyorum. Çünkü kendimi o kadar berbat hissediyorum ki, yorumlarda kendim olduğum için kendimden gerçekten nefret ediyorum. Tamam ben sağlık ve fikir omurgamı yeniden tanımak için senden bir 15 sene izin istemek durumundayım. Metobolizmam ve kavrama duyularımı mecburen gözden geçirmem gerekiyor. İşe parmaklarımı keserek başlayacağım. Hm ben durmam ayaklarımla da yazarım şimdi. Hm ayaktakileri kessem bu sefer, yok ya ben tümden beynimi senin için kullanmayayım olmazsa. Böylesi daha iyi olacak. Akşam bulaşık makinesine atarım hem, sabah alırım tertemiz ve bom boş olarak. Beyinsel beğenilerimi beğenmeyen birisi için seve seve beyinsiz saatler geçirmeye hazırım gerçekten. 

       Tamam yahu oflama yine uzun yorum olmuş diye. Son yorumum sana, kendimi biraz şımartmak hakkım yani. Benim için iyi dileklerini sunmuşsun. Ama maalesef sana kötü bir haberim olacak. Teşekkür etmekle beraber, şu anda İbni Sina gelse, bana, ''Sayın Kralımız herkes size çok yaşayın diyor ama, ben gerçekten sizi sonsuzca yaşatacak bir iksir buldum. Hatta Lokman Hekimle çağlar arası telepati kurup ona bu buluşumu çek ettirmeyi bile başardım. Ne dersiniz Kralım, ebedi bir hayat ister misiniz'' dese, ben yine hep aynı soruyu sorarım ona. Tamam bal börek var anladık ama benimle beraber yaşayacaklar yine beni sonsuza kadar anlayamayan şunlar olmayacak değil mi derim. Yani bir çuval inciri berbat ederim. İçinde bulunduğum vahameti fark ettiğini söyleme lütfen. O kadar özür diliyorum ki senden, hiç kimseye bile isteye kasten hasetlik etmeyecek kadar özgür olduğumu sana anlatamadığım için gerçekten yok olasım geldi şu an. Bak Tevazu !!, bu da şaka gibi oldu ama neyse, bak alçak gönüllü anlamına gelen rumuz sahibi blogsever varlık, ben o kadar meşgulüm ki, bırak kimseyi çekememezlik yapmayı, tabakta yediğim yemeğin bile onu boşa yediğim için bana bağırdığını sezinliyorum. Yani kendimi o kadar boş görüyorum ki, bir an önce doluma geçmek hemen uyuyorum ve unutuyorum, seni, sana yaptığım yorumu, bana dediğin çok yaşaları ve şu anda sana yazdığım bu yorumu hemen unutuyorum. Çünkü unutmazsam eğer kendimi bir .ok zannedip düşünce mesleğini bırakırım hani. Sadece seni değil, herkesi o kadar boş görüyorum ki mecburen, bir daha ki karşılaşmalara kadar bana ve herkese bol şans diliyorum hep. 

       Oyuncağı elinden alınmış gibi anne anne diye ağlamak bütün insanlığa has bir şey, söz konusu olan yeni bir egoyla karşılaşılınca bunun olması gerçekten çok normal. Kendini bu yüzden asla ve asla suçlu hissetmemen gerekiyor. Bu senlik bir şey değil. Öyle yaratılmışsın o kadar yani. Ha diyeceksin ki sen nasıl yaratıldın, yemin ederim bilmiyorum. Bildiğim tek şey var o da şu, asla ağzımdan çıkanlarla ve klavyemden dökülen hiç bir şeyden asla korkmadım. Asla beni eleştiriyor diye kimseyi eleştirmekten men etmedim. Eğer öyle yaparsam çok iyi biliyorum ki ben Allah tan rol çalmış olurdum. Eleştirilmeyen sadece O dur. Ben bir şeyleri öğrenmeyi, en acımasız eleştirilere maruz kalmaktan başka hiç bir yolla öğrenemeyeceğimi çok iyi biliyorum. Evet kendime bakımda, Dünya Sağlık Örgütünde (WHO) her ne kadar çalışma fırsatım olmasa da, en azından 15 yaş bedenen genç görünürüm, sakallar hariç, onlar beyazladı maalesef, beyin olarak da sanırım Kabil'in, Habil'in kafasını taşla ezdiği o meş'um hadisenin olduğu yaşta olarak hissediyorum. Cümle başı ''Evet kendime''.Beyinsel gençliğim sanırım m.ö işte o taze tarih yaşlarında halen. Yani blogsever varlık senin anlayacağın, benim sağlığım direkt Allah'a emanet gibi bir şey. Ben kendime ne kadar kötü davranırsam davranayım, asla kendi jenerasyonuma ayak uyduramıyorum. Biliyorum bu herkes için olduğu kadar benim içinde bir talihsizlik. Kendini benim yerim yerime koysana nolursun. Ne kadar aptalca bir durum değil mi. 

       ''Bu kesin bir şizofreni olmalı, yoksa bir insan neden bu kadar uzun yorum yapsın ki, bir kere okunup okunmayacağına bile ihtimal verse sırf o yüzden yazma hevesi gider, kesin sorunlu bu'' dediğini ben burada duyuyorum Tevazu,, şey ya işte Strawberry_06, nedenini söyleyeyim. Hm çilek demekmiş. Çileği de var ya sade olarak severim. Ne bir dondurmada nede bir insanın ağzındaki kokusuna tahammül edemem. Yedikten sonra hemen çalkalarım. Nedenini yazıyorum şimdi. Ben istediğim zaman istediğim uzunlukta ve kısalıkta veya istediğim sertlikte yorum yapma özgürlüğünü kendimde buluyorum çünkü, ben, beni eleştirenlere sonsuza kadar açık bıraktım bu şimdi sana yaptığım davranış biçimini. Özgür bıraktım, özgür bırakılmak isterim. Ama sen dersen ki, hayır benim çizdiğim sınırlar dahilinde bir köle olarak eleştirmelisin dersen, orada sende bende bir taksimlik duracağız tabiki. Bana had bildirmeye kalkman oldukça mesih vari bir cesaretti, tebrik ediyorum. Ama sen mesih değilsin, buna da üzülüyorum elbette. Alttaki nottan sonra bir şey okuman gerekmiyor daha, sende bende kurtulduk, yükseeek müsadelerinize tekrar mazhar olana kadar. Ama bazı ifadeleri sabaha kadar okumakta serbestsin, burada sana bir bukle demokrasi vermek en azından senin hakkın.

       Not : Hani yukarıda bebeğin dünyaya geldiği andan itibaren, onun artık, köy, apartman, bahçe, sokak, mahalle, ilçe, il, ülke veya kıta insanı olmak gibi bir lüksünün bulunmadığını, bir dünya insanı kalmak zorunda olduğundan bahsetmiştim ya hani. Bir anne baba nasıl ki, bebeğinin sağlığı veya yetiştirmesi için tüm dünyanın yardımını almaktan gocunmuyor ise, çünkü normali budur. Onu dünyaya zarar vermeyecek donanımda yetiştirmek için herkesten destek alırlar. İşte senin o basma kalıp cümlelerden oluşan, reytingi şişirilmiş dizi aralarında düşünecek bayat fikirlerin var ya hani, işte bak o yazın bile bir bebek olabilecek tazelikte. Çünkü o benim kalbimi açıp, niyetimi okuduğunu sana emreden o azade beyninden çıkan yeni !!! bir candır o yazın. Bana zincir vurmaya kalktın başkasına vurma diye, böyle nüanslarda gezdiriyorum seni şu an. Yani elinden Das Kapital çıksa bile acımasızca eleştirilmeye mahkumdur. Bazıları hep şu ahmak savunmayı tutturmuş gidiyor. Ya fikirler eleştirilsin, karakterler eleştirilmesin, ayıp oluyor cart oluyor curt oluyor. Adam eleştirisine karşı bir savunmasının olacağını düşünüyor ama, benliğini taşıdığı, ruhunu ve kalbini gezdirdiği fıtratının tartışılmaya açılmasından korkuyor. Yani kendini savunmayı göze alamayan güven gariblerimiz, kişiliğini bir nevi eleştiri oklarına karşı canlı kalkan yapıyor. Bu nasıl bir cesaret ki kardeşim, fikirlerini savunma güdüsü, iş karakterine geldiğinde utanılıyor veya korkuluyor. Neden mi bunu tezi savunanları konu ettim. Çünkü ben şu anda bu yazıyı yazarken bütün gönlümle, bütün damarlarımla, bütün algılarımla, yani bu yaşıma kadar kişiliğimi ne biçimlendirmiş ise, hepsiyle yekun bir üretim çıkarıyorum. Yok yazıma bir şey de, bana bir şey deme. Yok fikirlerime bir şey de, hayat tarzıma deme. Bu ne demek biliyor musun.''Benim aslında bunları yazacak kapasitem yok, ben bunları aşırıyorum, o yüzden de ne .oku anlattıklarını bilmediğim için onları savunamıyorum. Savunamıyorum demekten de çok utandığım için, aslında onlardan hiç haberi olmayan benliğimi ve varlığımı adını ''erdem'' taktığım paravan bir taşeronla koruyorum'' demek. Unutma sakın, ağzından bir kelime veya parmaklarından bir kelime yazı bile çıksa, o senin bütün hayatını tartışmaya açtığın bir öğrenme sürecine girdiğinin resmidir. Yazarsam sonuna kadar eleştirsinler, çünkü onları susturmaya gidersem, kendimi bir kürenin önünde geleceği gören cadılar gibi hissederim. Susturmuyorum çünkü merak ediyorum, merak ediyorum çünkü insan faktörü. Her zaman geliştiğine inandığım kendi türümün her zaman ne diyeceğini çok merak ediyorum. Merak ediyorum çünkü, öğrenmem için bunun tek yol olduğunu çok iyi biliyorum. Sende  merak et. Evet zor biliyorum, yıkımların olacak, alışacaksın, sonra bir afyon gibi ona bağımlı kalıp herkesi dinlemek isteyeceksin. Her şeyi. Şimdi söylesene bana yahu. Bu bebeğe dünya yüzü göstermeden sadece evinin bahçesinde mi bakacaksın. Yoksa herkesten bir şey öğrenmesi için uçmasını mı dileyeceksin, bu blogta yazdığın yazılarının. Ne kadar komik olabiliyoruz ya isteyince. Ben kendi adıma komiğim şu anda. Çok sevinçliyim bu yüzden. Heh  heh   heh. Gülmeme izin verdiğin için ayrıca teşekkürler. Hıh
11 Eylül 2012, 21.17

yazsam olmaz, yazmasam gönlüm razı değil. değerli yöneticim elbette siz doğrusunu bilirsiniz ama şu kadarına izin vereceğinizi umuyorum,

yazar, bu metinde aslında şecaat arzetmeye çalışırken sirkatin söylemiş.

 

11 Eylül 2012, 23.17

bu kral nasıl bi adam arkadaş...

olmaz böyle bi yorum..

 

 

12 Eylül 2012, 00.53

 ÜZGÜNÜM PATAGONYAKRALI ..........

ÇOK UZUN, ÇOK İÇİÇE , ÇOK FELSEFİK....OKUYAMIYACAM....ÖZÜR DİLERİM

12 Eylül 2012, 16.52
masaldaki-patagonyalı, bak romanının finalinde yazdığın... aslında tamamını yazıp yorulamayacağımı fark ettiğimden özetlediğim yazıda;
"yazılar yazandan bağımsız olamaz, ben ikisini de eleştiririm aga"
 diyorsun demesine de..

    0 hata ile çalışan makineler değiliz. Benim yanlış bir ifadem nedeniyle topyekün çöpe atılmam doğru mudur? En önemlisi değişiyoruz.Yıllar önceki halimizle şimdiki halimiz aynı mı? Biriktirdiğimiz öğrendiğimiz her bilgi bizi biraz daha değiştiriyor geliştiriyor. Zaman zaman çelişkili ifadelerimiz oluyor doğruyu bulma yolunda, bunlar normal şeyler.fikirler elbette bizden bağımsız değildir. Ama bu bir değişkendir. Bu fikirleri süzen, alan veya redden mantığımız ise kısmen daha kalıcıdır.ha o da eleştirilebilir, dozunda ama, yoketmeye çalışmak fazla kralca (kral herhangi bir kral, alınma)
 Özneye değil eyleme meyledilirse daha yapıcı olur. Aksi halde "benim aklım seninkini döver"den ileriye gidilemez...
12 Eylül 2012, 17.35
Konu hassas konu evet. Her birey engelli adayıdır lafını yine unuttuk sanırım.:(
Masaldaki Kral nikli arkadaşım, düşüncelerinizi yazarken kimseye hakaret etmeyin lütfen. Siz hiç kimseyi gerizekalı, embesil vs vs gibi sıfatlarla yargılayamazsınız. İşin içine kendinizi de katmanız buna bahane olamaz.  Bu tür yazışmalar daha öncede oldu blog da ve ben yine diyorum ki bu onaylayan genel op lütfen daha dikkatli okuyun.
Sizin düşüncene göre diyelim sağlam insana sen çocuk yapabilir sertifikasını verdin:)) Çocuk dünyaya geldi. Anne veya babasından birisi kaza geçirip engelli oldu. Ne yapacaksın sertifikanızı alıp,  çocuğu öldürecek misiniz? Düşüncelerinizde yer yer haklı olabilirsiniz ama tarzınız, tavrınız hoş değil bunu belirtmek istedim. İkinci yorumunuzu da okumadım kusura bakmayın.

12 Eylül 2012, 17.38
Blog dan çok Masaldaki_Kral <<< size cvp verme gereği duydum. Bir ENGELLİ olarak sizin değiminizle bizlerin yaşama hakkı yok yani :)))

ALLAH'tan öyle bir kurum yok ve siz o kurumun başında değilsiniz. Çok şükür yoksa ben bir ENGELLİ olarak sizden asla ''çocuk yapma sertifikası''alamazdım.. :==))
12 Eylül 2012, 18.47

Sayın Hizir Efendi,,,,,

Şimdi ben bu çağın kadınıyım ya, hani ona çağdaş kadın derler ya, hah işte öyle bir kadınım...Şu eski türkçe ya da arapça harflerle yazdığınız talihsiz cümle var ya rica etsem türkçe MEALİNİ yazarmısınız :)))))) Valla ben anlamadım, başka anlamayanlar da varsa eğer ; topyekün bizi bilgilendirin bir zahmet.....

13 Eylül 2012, 00.19

tevazu;

sana türkçe yorum yaptığımda ya veto yiyorum yada sen bloğu siliyorsun :) böyle bi çare buldum. idare et artık!

 

13 Eylül 2012, 01.16
Ben engelli anne ve babaların sanıldığı kadar mutsuz olduğunu düşünmüyorum aksine anlaşılmayacak kadar mutlu demek de doğru değilde yaşama daha sıkı sıkı bağlılar...
Bilmiyorum onaylanır mı ama bu verdiğim linkteki annecik yakın arkadaşım , ben onu hiç isyan ederken ya da mutsuzum derken görmedim hissetmedim. Anne olmayada sertifika almaya belkide en örnek insan bana göre, artık kim veriyorsa o sertifikayıda saçmalık diz boyu...Anne baba olmayı değil engelli vatandaşlarımızın ihityaçlarını , gereksinimlerini tartışmak daha mantıklı.

http://www.youtube.com/watch?v=qPgpE6DIJpA
13 Eylül 2012, 10.09
Sevgili !Beyaz & ......
Alın size bir ''ENGELLİDEN '' blog : başlıklı yazınıza istinaden  orda yoruma açmadığınız için bu yorumu yapma gereği duyuyorum....
Öncelikle her zaman vurguladığım gibi ben bir anneyim ve kimsenin evladını üzme gibi bir düşünce içerisine girmedim....Bu tip yorumlara sebebiyet verdiğim için asla kendimi affetmiyeceğim....En azındasn ben sizi üzdümse eğer kendi adıma ÖZÜR DİLİYORUM...Asla sizleri yermek aşağılamak gibi bir niyetim olmadı , olamaz...Ben her gün 8 saat engelli bebesi olan bir anneyle mesai yapıyorum...HER FIRSATTA DA ONA MANEVİ DESTEĞİMİ VERMEYE ÇALIŞIYORUM....Sanırım böyle hassas bir konuda art niyetli olmayacağımı anlamışsınızdır...İyi günler diliyorum size ...Çok ama çok iyi bakın kendinize...
                                                                     (STRAWBERRY_06 )
13 Eylül 2012, 12.54
TEVAZU__  Dikkat ederseniz blogunuza yorum yapmadım sizin yazdıklarını doğru şeyler ama bu gibi yazılar malesef bizler ( genel ) tarafından bazen ayy çok yazık yaa acıyorum gibi sözlere maruz bırakabiliyor. Yada dillenmesede bu tür şeyler düşünülebiliyor. Ben bunların önüne geçilmesini istiyorum. Bizim yaşadığımız hayat tan veya nasıl zor koşullar altında yaşadığımızı değilde ENGELLİLERİN de sağlıklı insanlar gibi her koşulda aramızda ( sağlıklı insanların arasında ) olmalarını nasıl sağlarız gibi düşünceler yazılsa bizleri daha mutlu eder inanın. Yoksa tabiki kötü düşünceler olduğu kadar iyi düşüncelerde var ama malesef suistimal ediliyor genellikle anlatılacak şeyler. Benim yorumum (  Masaldaki_kral ) arkadaşımaydı  ben sizleri kırdıysam ÇOK ÖZÜR DİLERİM...
Yorum yapabilmek için ÜYE GİRİŞİ yapmalısın