gamyun.net'i doğru görüntüleyebilmek için tarayıcını güncellemelisin, güncelleyemiyorsan başka bir tarayıcıyı ücretsiz yükleyebilirsin.

BLOG

ONLAR ARI ÇİÇEK DEĞİL ....

11 Ekim 2012, 15.37
A- A+

                    0 yaz büyükanneme giderken;  anne ve babamın aksine çok keyifliydim …İçim içime sığmaz halde yol  boyu kıvrılıp bükülen  elektrik  tellerini izliyordum . ‘’ Ne kadar kaldı gelmemize  ? ‘’ sorusunu tahminimce  onar dakikalık aralıklarla periyodik olarak soruyordum.Bir  önceki  yıl  sadece  birkaç  gün  kalabilmiştik  burada . Dönüşte   gitmemek  için yalvardımsa  da nafile…Arabanın  arka koltuğuna mıhlamışlardı  zırıldayan bu  arsız çocuğu …  Şimdi  ‘’ Gitmeyelim  ‘’  bile dememiştim .’’Annen ve baban işleri bittiğinde seni alacaklar ‘’diye  kendilerince beni  avutmaya çalışan büyükannemi ve dedemi neredeyse ben avutacak  haldeydim. Bunu anlamaları uzun sürmedi. Cennetimi yaşadıkça aldığım keyfin onları nasıl mutlu ettiğini görebiliyordum. Her akşam üç ayın kaç kez uyuyup uyanmak olduğunu öğrenmeye çalışsam da bunu hiçbir zaman tam olarak  anlatamadılar. Uçuyordum … Ağaçlara bile tırmanmaya başlamıştım.Gelirken ayağımdaki afili ayakkabı, girişteki ahşap  ayakkabılıkta   süs niyetine duruyordu artık .  Yeni ayakkabılarım çok rahattı. Açık gri bez ayakkabılarım… Kiraz   ağaçlarına  tırmanıyordum  , yeni  çocuklarla  da  tanışmıştım. Ayla , Kenan , Hanım ,  Gırban…’’ Küçük  hanım  mısın sen   ?  ‘’ dediğimde attıkları kahkaha  dün  gibi  kulaklarımda    ’’ Adım   Hanım '' cevabının   arkasından  gelen  şaşkınlığım  onları  epey  eğlendirmişti  anlaşılan  .  Gırban  ‘ın   adını  anımsayamıyorum . Ona herkes  Gırban   derdi   …  Zamanla  ben  de   Gırban  diye  seslenirken  bu lakaba alışmıştım.

                 _  Neden  Gırban  diyorlar  sana ? 

                _  Bilmem   babama da öyle derlermiş .

                  Sıkılmıyormuş gibi davranmış olsa da beyaz ötesi tenindeki kızarıklık halini ortaya sermeye yetmişti.  ‘’ Onun  saçları  beyaz  ’’   diye fısıldamıştı kulağıma   Hanım. ‘’  Sen  de  siyah  saçlısın, sana  Karabaş deseler  hoşuna gider miydi   ?  ‘’ deyivermiştim. Şimdi anlıyorum ki farklı görünenlere heryerde  bir yafta   var. Hem bana da ‘’ Tipitipten çıkan artistlere benziyorsun ’’  demediler mi… Kendilerince cici elbiselerimle  alay    etmediler  mi  ? Albino  Gırban  susmuş  , kabullenmiş   dahası baş  edemeyince umarsız   bile olmaya çalışmıştı . Bense … ’’ Tipitip artistini görürsünüz  siz ‘’ diye hayıflanıyor , her  geçen  gün  biraz  daha kasabalı  olmaya  çabalıyordum  .  Yine  de  bakkala  gidip  ciklet  alırken  tipitip almamaya   özen  gösteriyordum  o  ayrı .  Hangimiz  güçlüydük   Gırban… ?


 

                Öğle   sıcağının   geçmesini  bekliyordum  taş  evimizde… Güneşe çekil diye  sesleniyordum . Çekil ki özgürlüğüme  uçayım . Kapı tokmağının vuruş  ahengi … Yaşasın !  Arkadaşlarım  geldi . Büyükannemin   Ayla’nın ablasına verdiği gözetmenlik nasihatini dinledikten sonra bir çırpıda geçirdim grileri ayağıma .

                 ‘’ Bir  saat  içinde burada olun , uzaklaşmayın …''                  

        Derenin karşı kıyısına geçmeye karar verdik . Kayaların üst  kısmına   giden yolu bildiğini  söylemişti Hanım  .  Giderken  derenin  taşlarından  en  güzellerini  topladık , koyduk ceplerimize… Bilinmeze gidiyoruz belli mi olur kaygısından mı ki  … Ya da birimiz alınca diğerimiz daha güzelini ben almalıyım edasıyla  mı   seçtik  …  Bedenimize  yükü  bindirdik   işte .  Tırmanma   sırasında   taşları  bir iki  yola bırakıyordum  yoruldukça . Gırban   yerde  bir şeyle  ilgileniyor görünüyordu .  Ayakkabılarımla   aynı   renkte  koca  bir  taşla  yerdeki deliği örtmeye çalışıyordu . Yaklaştıkça  bunu daha net  görüyordum .  Ne  yaptıklarını  sorduğumda  bunun  bir sarıcalı yuvası olduğunu söylediler. O da  ne  ?  Arı dediler…O  güne  dek  arıların  ''Arı Maya ‘’ gibi  sadece kovanlarda   yaşadıklarını  sanıyordum .  Ne  gaflet ! Feveran  halde   taşı  yerinden almaya   yöneldiğimde  en  arkada  olan  ben  şimdi  en   öndeydim . ‘’ Burası onların  evi , nasıl kapatırsınız !  ‘’ diye kızgınlığımı   haykırırken  topuk  seslerine  aldırmamıştım   bile . Yapmam gereken onları yuvalarına kavuşturmaktı. Taşı yerinden kaldıramadan  elimde feci  bir  yanma hissettim. Arkadaşlarım  kaçışıyordu…Acıdan olsa gerek ani bir  refleksle elimi çekip ayağımla taşı ittim Arkamı dönüp kaçma sırası bana geldiğinde bir acı daha… Ve bir tane daha… Yüzüm ,elim ...Feci canım yanıyordu . Kaçabildiğim kadar geri koştum . Fakat hala yetişememiştim  arkadaşlarıma . Büyükannemin  evine  vardığımda can yangım daha da şiddetlenmişti. Kapıyı açtığındaki  ifade  ve ‘’ahhh  ! ’’  deyişi… O da acı  çekiyordu . Palas  pandıras  kucağındaydım . Ona  emanettim. Birazdan acımı  dindirecekti . İnanmak istediğim bu olsa da elimin garip şekilde şiştiğini  görebiliyordum  . Çığlığım,  hiç karşılaşmadığım bu amorf görüntü karşısında iki kat artmıştı . O ,dedemin iğnelerini yaparken evin balkonuna kaçan ben , iğne kutusuna  elini  attığında  yediğim  doğal  iğnelerden sonra  ürkmemiştim bile. Kaşlarını sıkıştırıp  çektiği  alete iğne  sonrası pamuğa döktüğü  keskin kokulu sıvıyı döktü . Tek tek  Arı Mayaların iğnelerini çekti. Ağlamaktan konuşamıyordum ki bana ‘’ Ah be kızım nerden buldu bu bela seni  ‘’ derken cevap vereyim . Kesik  kesik ,   arada nefes almakta  zorlanarak  ‘’ Ben…..  on …. ları ….. koru….yordum ….’’  diyebilmiştim  nihayetinde  .  Bakışlarındaki şaşkınlık sesinin tonuna da yansımıştı… ‘’ Arı  onlar   çocuğum  ,  çiçek  değil !'' 

         Büyüdükçe , başka şekillere  ve  bedenlere   bürünmüş   Arı     Mayalarla  tekrar tekrar  karşılaştım. İncindikçe hep  o günü ve büyükannemi  yad ettim…

                  Ne  bu  cümlesini unutabildim  ne de  iğneleri çıkarırken  döktüğü  gözyaşlarını…

 

 

YORUMLAR

11 Ekim 2012, 18.40
Ablacım bayıldım... O Arı Mayalar olmazsa biz birbirimizin kıymetini anlayamayız ve olgunlaşamayız sanırım. Yüreğine ve kalemine sağlık.
11 Ekim 2012, 20.58
Canım  güzel paylaşımın için teşekkürler hoş bir anı senin kaleminle dahada kalıcı anlamlı olmuş blog sayfasında senin yazını okumak beni çok mutlu etti biliyorum ki devamı gelecek sabırsızlıkla bekliyeceğim kalemine yüreğine sağlık 
11 Ekim 2012, 22.10
  Hypatia hoşgeldin, ne iyi ettin.. :) Zevkle okudum akıcı, pırıl pırıl bir yazı olmuş. Bugün benim de başıma böyle bi olay geldi. Dedim ki ben de "ama ben onları koruyordum", sonra da biri bana dedi ki "ama onlar çiçek değil arı" :) Bana bu tip durumlarda, gülümsetecek bir hikaye, ve bir benzetme armağan etmiş oldun :). Hoşgeldin tekrar...
12 Ekim 2012, 00.42
Okuması çok hoştu, sanki arı gelmiş beni sokmuş kadar oldum yani.
Valla bazı iğneler var ki gelse arı soksa razıyım diyor insan...Olsun ne demişler "öldürmeyen şey süründürür". varsın onlar da olsun :)
13 Ekim 2012, 17.07
İşte hayatın gercegi bu..
Hayatımız hep bu arıları korumakla geçse de; arılar öz benlikleri gereği sokmaya devam edecekler. 
Ve biz o acıyı yaşamadan bilemeceğiz kimi sevdigimizi , kimi korumak istediğimizi.
Sonrasında yine seveceğiz  aslında insani duygularımız buna zorlayacak bizi.
Biz sevmeye , onlarda acı vermeye devam edecekler...

Canım Hypacim
Harika bir hikaye ve müthiş akıcı dilinden dolayı kutluyorum seni.
Daha önce de bir kaç hikayeni okuma fırsatım olmuştu. Tüm yazılarında ayrı birer lezzet buldum.
Lezzetin de ötesinde öylesine hoş mesajlar veriyorsun ki . Bir çırpıda sonuna gelip  ana konuyu  görmek için sabırsızlanıyorum adeta.
Fazla söze ne hacet.
sen yazmaya biz de zevkle okumaya devam edelim.
Harikasın 
Öpüyorum seni

13 Ekim 2012, 18.41

ablacım öyle güzel anlatmıssın ki ... çiçek gibi değer verip zarar görmeyiz dediklerimiz bazen canımızı acıtıyorlar değil mi?? varsın acıtsınlar...belki de bu bizim onları çiçek sanışımızdan değil,onların iğnelerini batırmaya olan meraklarındandır..

 

her zaman yazılarını görebilme dileğimle seni seviyorum

 

kedin.

Yorum yapabilmek için ÜYE GİRİŞİ yapmalısın