ATAYA'dan mektup var
21 Aralık 2012, 17.54 A- A+sevgilerimle...
Ben de Seni …
Sabah sabah ayılamamışım , tavana bakıyorum. Bir taraftan da düşünüyorum. Evimi düşünüyorum, özlediklerimi bir de, orada saat kaç bakıiim diyorum kendi kendime. Hmm, burada sabahın 9 unu çeyreğe yakın geçiyorsa orada da akşamın 7 sini bişeyler geçiyordur işte diyorum. Ve hatta bugün günlerden ne, kaç gün oldu ben geleli, annem nerede, bu yatak benim mi…
Anne sesi, olleeey hala annemin evindeyim. Annem tatilde ve sürekli birlikteyiz, tamam Fazzo’m başka onu da çok seviyorum ama bu da anne şeysi işte. Özlemi özlemiiii :)
Neler yapıyor bana neler, panna cottalar, sabah omletleriii, kendi özel uydurduğu soslarıyla İtalyan pastalar neler neler. Öyle hazır alıp pıt suya at, 8 dakika haşla şeklinde de değil, hamurundan açmasına kadar hepsi anne tipi şeyler. A sınıfı çocukluk yemeklerim . Yine konuya yemekten girdi bu kadın kesin bidon gibi diyorsanız deyin, değmeyin keyfime. Sizi de özledim hem, değin aslında.
(Hadi mektup gibi olsun bu yazı, gidişat yaptı böyle, ben bu şekilde yapmıcaktım. Neyse…)
Sevgili Gamyun Dostlarım,
Buraya geleli henüz 6 gün geçmedi ki aklıma siz düştünüz. Anne tadını daha daha alabileyim diye Türkiye’de rutin yaptığım işleri yapmama kararım hep olur buraya gelirken, ve de uygularım mümkün olduğunca. Gamyun’da oyun oynamak da bunların arasında… Size biraz biriktirip yazı yollamak istiyordum aslında ama sabah Twitter hesabıma eklemek istediğim arkadaşlar olunca burada, mecburen tweetlere göz atma şansı buldum. Paylaşma isteği mi denir, ne denir işte, o dürttü beni, yaz diye. Ben başlık konuma gelene kadar aklıma gelenler olmasa:)))
Beni soracak olursanız, iyiyim, çok iyiyim, harikayım, çok neşeliyim. Çünkü özlediklerim ve beni özleyenler arasındayım, çocuk yuvamdayım. Annem de iyi, bu gelişimde onu daha hassas ve sevgi dolu gördüm, her zaman bir telaş işe gittiği için bu kadar beraber olamıyorduk. Bir de sanırım bana aidiyet duygum adına bir şeyler yapmaya çalışmış bu beni çok etkiledi. Genellikle garaja kaldırdığı, eski, kullanılmayan eşyalardan bazılarını eve almış, babamın kitaplığı mesela, odaya konmuş:) Kitapları bile:)) İstediklerini alabilesin diye hazırladım, dedi. Bir kutuda duran çocuk yastığım çıkmış yatağımın üzerine konmuş filan filan. Kendimi çok iyi hissettim. Sonra sonra anlatırım bunları size, konu aralarında yine.
Neyse işte, güzel bir kahvaltıdan sonra öğleden sonra yapacaklarımızı konuşuyoruz, planlar yapıyoruz. Alışveriş? , diyor bana. Ayyh ay hayır anne hayır, şu şapşal kalabalığa hele de şu saatlerde hiç giresim yok! Size bunu anlatmam lazım bir parantez içinde.Aç parantez Taya;
( Ya bu millet çıldırmış. Var ya, bırakın Christmas, Yeni Yıl alışverişlerini, adamlar sıradan bir günde bile bir indirim ilanı duymasınlar. Bu indirim minnacık bile olsa, yeminle söylüyorum sabah saat 4 te gauuwchh gauwcch arabalarını çalıştırıyorlar ve karı koca koşturuyorlar Mall ( büyük alışveriş yerleri) lara. Deli gibiler deli, zaten deli bakışları da var he söyliimm:) Karısı kocasına bağırır , heeeyy koş bak buldum diye, bulduğu da matah bişey olsa, sıradan bi ürün işte, bu giysi de olabiliyor, matkap da, çivi de . Her şeye ganimet muamelesi çekiyorlar, damping duygusu.
Hele adamlar yok mu adamlar, bu annemi anlayamıyorum, her defasında, azıcık hasretime içlense, hemen şöyle der; Evlendin bi Türk’le , bak uzak yaşıyoruz birbirimize. E napıcaktım anne he!, ne yapacaktım, al işte adamları gör, hiç evlenilesi biri var mı allaşkına içlerinde. Bir bacağından benim bütün vücudum çıkar, artanla da çocuk yapılır ya, şip şip şipşişko şeyler bunlar. Allah bilir, robot olmuş şu halleriyle, işten eve, evden işe derken, ruhları da robotlaşmıştır bunların:) Kadın dilinden anlamayı geçtim onu hiçbir millet anlayamıyor zaten de, kadın ruhundan da hiç anlamaz bunlar annecim yaaa. Bizim memleket yine, bir iki tatlı söz , ne bileyim birkaç jest, bir bakış, bir bir bir şey biliyor işte. Bence:) Bunlara bi bak allasen!!!
Ruhları bile kaba. Allah bilir şu moloztaş adam, ( utanıyorum bunu yazmaya ama)karısına giriş gelişme bişey yapmadan pat diye soruyordur;
Sevişelim mi Anna? diye.
İnsan bi bakış yapar, bi minik cilve, ne bileyim, ince ince imalar işte…Hiç sanmam:) Anna’ da kendi gibi zaten. Bizde olsa azar işitirdi:)
Adam ol azıcık adam, bi saç okşa, bi güzel söz söyle, ne o öyle patdadanak ! soru mu bu, derdi. Bunların işi gücü, tepsi gibi tabaklarda yemek yemek, yeminle bizdeki sürahi, yok yok abartmıyorum vazo kadar büyük bardaklarda bişeyler içmek:) Bu konuda hayali bir yazı yazabilirim size, bir Türk kadın bir Amerika’lı ile evlenseydi neler yaşanırdı evde diye. Dalga geçmemeye söz vermeniz lazım ama şimdiden:)
Bende şöyle bir durum söz konusu gelişti bu gidişlerde ve de buraya dönüşlerde. Burada, onlara dair kötü söz söylendiğinde içerliyorum, orada da bize bir söz söylendiğinde kartal kesiliyorum. Sen orada saçların böyle açık gezebiliyor musun türü bir soru hala etkiliyor beni. Siz Los Angeles’tan başka bir yer görmediğinizden, bütün öğreniminiz boyunca Asya neresi Afrika nerede bile bilemediğinizden, sizin bu sorularınız bana tuhaf gelmiyor diyorum. Istanbul’un başkenti Türkiye’ mi sorusuna bile maruz kaldığım için artık gülüp geçiyorum bunlara diyorum:) Gerçekten de coğrafya bilgisi en alt düzeydedir hepsinin.Eğitimde de çok önem verilmediğindendir belki. İlk yıllarda okula başlayan çocuklara en çok önem verilen şey, okulu sevmeleri, kendilerini rahatça ifade edebilmeleri, iyi arkadaşlık ilişkileri olması ve spor, müzik, resim gibi bir kabiliyetlerinin ortaya çıkarılması. Yani suyu seviyorsa çocuk, illa ki okuldan sonra yüzme dersi programı tutuştururlar ailenin eline. Daha 8 yaşındaydım babamın müdahale ettiğini iyi hatırlıyorum, tartışmışlardı annemle. Neymiş, haftada 4 gün yetmiyor muymuş da hafta sonu da yüzmeye gitmem isteniyormuş, konu buydu. Hatta her yüzme seansından sonra bana verilen şekeri babam hormon veriyor olabilirler kıza demişti. Gerçi şeker sevmediğimden yemiyordum ama çantamda görünce işte:) Olimpiyatlara gidicem sanki :) MİŞ:)
Yıllar sonra okudum bunu, Sovyet Rusya zamanında, yüzücü kız çocuklarına şeker mahiyetinde hormon verildiğini. Hani böyle omuzları ( tabii ki yüzmenin de katkısıyla) böyle geniş, kalçaları dar ve hatta tahta gibi göğüsleri oluyor ya, babam haklıydı belki de bile demiştim :)
Bizim eğitim sistemine bakıyorum da 5. Sınıf dersleri ohooo orada lisede ancak öğrenilebilir şeyler, hele de matematik. Kısacası, cahiller işte entelektüel bazda. Mankafa şeyler! Benim de ayda yılda bir böyle mankafa hallerim varsa işte bu bulaşmışlık yüzündendir. Aman neyse bu konuyu kesmeliyim burada:) Konuyu kapatırken de, insanları din, dil, ırk renk gözetmeden sevelim diyelim, azıcık da sosyal mesaj olsun ne var, allalaa. Dj burada ‘’ hepimiz kardeşiz’’ i girsin Mahsun’dan .
Birazcık hatırım varsa Obama’ yı da sevin hatta:) Blog konusu da bu zaten. Love Youu Obama. Vallahi sabah haberim oldu bu olaydan, twittera bakarken okudum, bir daha okudum ve bir daha:)
Tweet aynen şöyle;
@Obama; I am from Turkey. I am governor in Siirt. I like you. Your life and your president is very successful. I will be like you.
Ne? Ne ne nee:) her şeyi de benden beklemeyin siz çevirin bunu allala. Konuyla ilgili diğer tweetlere de baktım da epey bi tt ( trending topics) olmuş. Bence güzel bir şey var ortada ama İngilizcenin azizliği işte, oradaki like dile dolanacak anlamda değil ama dolamışlar işte pisler!
Hatta işi abartıp muhtemel Obama cevapları bile verilmiş; Ben de sizi seviyorum, hatta ziyaretinize gelmeyi düşünüyorum ilk fırsatta… gibi. Diğerlerini yazmayayım buraya, polemik konusudur, olmasın.Sözlerimi burada bitiriyorum, atmosfer mi etkiledi beni nedir, başım ağrıyor biraz.
Pis Mayalar, usandılar, takvimi pat kestiler burada. Uff ya, ölür mölürsem buralarda bana sahip çıkın, mezarım Istanbul’da olsun, iki dua okunsun.
Yours sincerely:)
ATAYA
YORUMLAR
Bekle kopacak kıyamet. Takvimi ciddiye al lütfen:)
Maya Takvimi.
Anne yanında olmanın mutluluğu kalemine yansımış.Hepmutlu ol Ataya. Kelebek ; sanada teşekkür ederiz , hoş bir resmin çerçevesi olduğun için.