gamyun.net'i doğru görüntüleyebilmek için tarayıcını güncellemelisin, güncelleyemiyorsan başka bir tarayıcıyı ücretsiz yükleyebilirsin.

BLOG

BAY FİLOZOF...

05 Şubat 2013, 20.03
A- A+

Karnım açtı… Olmadı… Durumu daha iyi açıklayayım… Çok ama çok açtım… İçimde bir yerlerden gurultular yükseliyordu… Buna rağmen çay ve sigara içiyordum… Canım sıkılmıştı… Hocaoğlu ( o çay ocağında beklemekte olduğum ve beni her zaman bekleten arkadaşın soyadı) yine geç kalmıştı ve ben yine erken gelmiştim. Ayrıca üzerinde oturmaya çalıştığım taburenin bir ayağı da kısaydı… Sallanıyordu… Bu canımı daha çok sıkıyordu…

Ve bay filozof geliverdi… Bay filozof pek samimi olmadığım, birkaç kez Hocaoğlu’nun yanında gördüğüm ve ayaküstü sohbet ettiğim, siyah kenarlı gözlükleri olan, hafif sakallı, o zamana kadar dünyaya çok değişik çerçevelerden baktığını duyduğum 25 li yaşlarda yakışıklı bir adam… Selam kelamdan sonra o da karşımdaki tabureye oturdu… Ve onun taburesi sallanmıyordu… Buna da canım sıkıldı:)

Bir birini pek tanımayan iki insan nasıl sohbet edebilir ki karşılıklı? Edemez… Biz de edemiyorduk… Sessizliği o bozdu…

“ Çok ilginç değil mi? “ diye bir soru yöneltti. Ve sonra sustu… Soru sırası bana gelmişti… Benim “ Nedir ilginç olan? “ şeklinde bir soru sormamı bekliyordu. Sormadım belli bir süre… Çünkü başıma gelecekleri tahmin edebiliyordum. Ortada bir sebep yokken sorulan bu tür sorulara soruyla karşılık verdiğim her durumda karşımdaki insanlar bir filozof edasıyla yaradılıştan bu yana insanlığı anlatmışlardı bana. Aynı sıkıcı duruma düşmek istemiyordum (açtım, karnım gurulduyordu ve çayım da demsizdi ) ama tahmin edebileceğiniz üzere sormak zorundaydım… Ve sordum:) Başlıyoruz… Buyurun bakalım…

“ İnsancıklar. (Kısa bir süre sessizlik anı) …. Neden bu denli koşuşturuyorlar? Nedir insanların içinde taşıdıkları bu para aşkı? Bu aşk uğruna insanlıktan çıkmaları, birbirleriyle savaşmaları…” .

 Benimle konuşuyordu ama bana bakmıyordu. Bu sıkkın canımı daha çok sıkmıştı. Eli çenesinin altında yumruk olmuş donuk bir şekilde yoldan geçen insanlara bakıyordu. Bir gariplik mi var acaba diye ben de yoldan geçenlere baktım… Yoooo! Bir gariplik yoktu... Yürüyordu insanlar… Sonra kısa bir süre sessizliğe büründü… Bu benim açımdan tehlikeliydi… İnsanlar üzerine yeni bir filozofik yaklaşımın geleceğinin habercisiydi bu sessizlik. Açtım, çok ama çok açtım… Sigaramdan bir nefes çektim… Çayımdan da bir yudum aldım… Gözlerini yoldan geçen insanlardan ayırmadan devam etti….

 “ Yaşıyorlar ama yaşadıklarını bilmiyorlar. Gözlerini bir açıp bir kapar gibi…Yarı uyur, yarı uyanık insancıklar…” . 

 Kafam karışmaya başlamıştı… Yaşayan ama yaşadığını bilmeyen insanlar… Ve hepsi uyurgezer:) … Çayımın dibindeki son yudumu da içtim….( Son cümleye çay bardağının dibindeki şeklinde başlasam sanırım daha doğru olurdu.:) )

 “ Ben inançsızım biliyor musun? Yani sizin gibi bir yaratıcıya inanmıyorum. Ama bir güç olduğuna inanıyorum. “ 

 Ortaya çıkarmaya çalıştığı o havayı çok iyi biliyordum. Yaradana inanmamak asiliği, güce inanmak ise mistik bir düşünceyi temsil ediyordu. Bu tür durumlarda keşfettiğim en akıllıca davranış lafı değiştirmektir. Çünkü karşınızdaki tartışmak istiyordur. Günlerce bu tartışma için hazırlıklar yapmıştır. Kitaplar okumuştur. İlginç ve kafa karıştırıcı bir yığın cümleyi zihnine kazımıştır. Uyurgezer insanlar gibi:) Bunca hazırlık yapan bir insanı benim gibi tam bir teslimiyete ikna etmeye çalışmak ilahiyat mezunu olmaktan geçer. Ve ben ilahiyat mezunu değilim, kaş yapayım derken göz çıkarma durumuna düşmek, özellikle de bu konuda düşmek istemem asla. Ayrıca asabiyim.. Tartışmada maneviyatıma ters bir laf eder ve ben yumruğu çakarım:) …. Ve sessizce beklediği tepkiyi verdim… “ Çayını tazelesinler mi? “ ….

 “ Tabiata bir bakar mısın? Bir biz (insancıkları kast ediyordu sanırım) bilmem kaç milyon yıldır bu tabiatın ahengine ayak uyduramadık. Bir tek biz beceremedikkkkk…” 

 O an düşündüm haklıydı… O an bile karnımdan gelen gurultular bu ahengi bozmaktaydı… Haklı olması canımı sıkmıştı:) Ahengi bozduğum için utanmıştım, yüzüm kızardı:) 

 “ Belki de hepimiz bir orta oyununun oyuncularıyız. Belki de birer makineyiz, bizi yöneten ana bir makine var ve gün gelecek şarjı bitecek, yokuz belki de hiç birimiz... “ 

 Demek inandığı güç bir makineymiş… Hiç birimiz aslında yokmuşuz… Matrix ulannnn… Yokuz ulannnnn… Ama yeni gelen çayım var ulannnnn… Bir yudum çekeyim…. Hımmmm! Demi de bu sefer süper ulannnnnn…

 “ Yudumladığın çay mesela… Bir şeyler yerken içerken hiç düşündün mü? Senin için yiyecek ve içecek olan bir şey gün gelecek bir başka canlının yaşam kaynağı olacak…” 

 Çayıma laf etmesi canımı sıkmıştı:) At, silah, avrat ( iş bu son kelimecik genel kullanım açısından blogta yer almıştır, bilginize…), cep telefonu ve çay…. Laf ettirmem kardeş…

 “ Gün gelecek bedenin de çürüyecek… Ve sen başka bir canlıya hayat vereceksin… Ahenge bakar mısın? “ 

 Hakkını yemeyeyim büyük laf etmişti ve bu konuda yerden göğe kadar haklıydı...O an kısa süre önce içimden saygıyla andığım Hocaoğlu imdadıma yetişti… “ Selamün Aleyküm, nasılsın kardeşim?” … “ Sağolasın, geç kaldın yine?” …” Hiç sorma trafik işte.” …Genel geçerliliğini hiç kaybetmeyecek kocaman bir yalan:) “ Senden ne haber filozof? Çok kafasını ütülemedin umarım kardeşimin?” …. Genel geçerliliği hiç kaybetmeyecek kocaman bir gerçek:)

………………………………………………….

Açtım… Çok ama çok açtım… Tüm ısrarlara rağmen çay ocağından ayrıldım… Tek isteğim bir şeyler atıştırmaktı… Hızlı adımlarla arabama gittim… Torpido gözünü açtım… Yemeği düşündüğüm elmayı çıkardım… Küflenmişti…

“ Ne ilginç değil mi? Bu küflenmiş olan elma şimdiden başka canlılara hayat vermeye başlamıştı ama bir tek açlıktan ölmekte olan bana hayat vermiyordu.”

Elmayı torpido gözüne koydum… Cep telefonumun rehberini açtım… Ve Mersin Balık Diyarı’nı aradım…” Ölüyorum Mustafa! Izgaraya at balıkları, az sonra sendeyim. Yalnız balıklar artık yaşamadığı bilen türden olsun. Haaa! Bir de öyle baygın olmasın… Yarı uyanık yarı uyur olmasın Mustafammm”

“ Ne diyon Hocam, bir şey anlamadım. “ …..” Ya Mustafammmm! Bunda anlamayacak bir şey yok…Taze olsunlar yani..Uyurgezer olmasınlar…” …” Ayıpsın Hocam! Salatanı da hazırlıyorum….”

Gittim karnımı doyurdum… Ve Bay Filozofun dediği gibi… Bu ahenge bir katkı sağladım…

 

DİP NOT : İş bu blog hem gülmeyi hem de düşünmeyi seven bir kitleyi hedef almıştır. Blogu kaleme alan şahsiyet ateist tutuma karşı değildir… Ateistlere de karşı değildir… Belki içinden onlara acır ama karşı değildir…Karşı olduğu durum ateistlikle filozofik yaklaşımın harmanlanıp çok biliyormuş edasıyla kendisine dayatma çabasıdır…

 

 

YORUMLAR

10 Şubat 2013, 09.26
       Hahahahahaha yine sayın Duk a vahiy gelmiş yukardan. Yazı içersinde geçen "tanrıya inanmadığını" belirten bir cümlecikte, adamın deist olduğuna kanaat getirmiş. Bu kadar girift bi konuda, bu nasıl saptama böyle :)))))))))) Bir de deist "ateistin imanlısı gibi bi şeymiş" :)))))))))))))) Okumak şart.
10 Şubat 2013, 20.53
Zülal ben bu işlerin uzmanı değilim.Fakat ;
“ Ben inançsızım biliyor musun? Yani sizin gibi bir yaratıcıya inanmıyorum. Ama bir güç olduğuna inanıyorum. “
Bu cümleyi, bu iş üzerine yüksek lisans yapmış öğrenciden tut; profesörüne kadar kime gösterirsen göster.Bu kişiye deist der.
Ben ilk kez bu kelimeyi burada duyup, vikipedine girip yazmadım.

Birde sayın demek saygı ibaresi olmuyor.Saygısız ve seviyesiz konuşmasın kimse benimle, kimsenin seviyesine ineceğimden değil.Kendilerini küçük gösteriyorlar.


11 Şubat 2013, 09.31
    Yani nasıl bir hayrete düşmüşsem, yazacağımı da yanlış yazmışım. Bu saygıdan ve seviyeli konuşmaktan dem vuran pek sayın şahsiyet Duk küsur, siz saygıyı önce kendinizde arayın. Bknz  "Yazı Adabı" başlıklı Duk45 yorumları. Siz okuyun bi daha ne yazmışsınız sonra ahkam kesin saygı vırt zırt diye.

    Şunu da düzelteyim çünkü malum çorbaya limon sıkılır :) 

    Narenciye bir türün tanımıdır. Ama kimse çorbaya portakal sıkmaz. Gözü kapalı yaparsanız bu işlemi, ancak portakalı limon zannedersiniz. Sadece zan yani.
11 Şubat 2013, 13.11
TuRK_38 abi kusura bakma.Ben biliyorum ki sen bloğunun altında bu tarz yorumları sevmiyorsun.Ben sadece blogta ki arkadaş adına kendimce yorum yaptım, hiçbir yorumu okumadan.
Bu yorumlara ve seviyenin bu denli düşmesine neden olduğum için senden özür dilerim.
Bundan böyle yazdığın bloglar hakkında ki fikrimi yorum ile değilde mesaj ile sana bildiririm.
Saygılar&Sevgiler.
Yorum yapabilmek için ÜYE GİRİŞİ yapmalısın