Aşk YOKTUR!!
14 Mart 2013, 03.30 A- A+
Aşk yoktur..
Aşk, hiçbir bedene sığdırılamayacak kadar büyük ve bir o kadar da haşarı bir ruhtur.. Her ne kadar beş duyun onu algılamayı ısrarla reddetse de kâlbinin hızlanan ritmine yenik düşer hislerin.. Bütün vücûdun, hücrelerinin çekirdeğine kadar zangır zangır titrer.. Elinle tutup kokusunu içine çekecek kadar yakında sanırsın varlığını.. Gözünü kapatıp bir beden giydirirsin ona.. Gözkapakların açıldığı anda boşluklara sığınmış yokluk karşılar seni.. Heyecanla tuttuğun nefesi hayâl kırıklığıyla geri bırakırsın havaya..
Aşk yoktur..
Seversin; sevdiğini ölümle karıştırıp ölümün kucağına atlayacak kadar çok seversin.. İlâhî bir tartının kefesine bıraksan sevdiğinin gönlünü kat be kat ağır çeker senin sevgin.. O büyüklüğün altında yüreğin ezilir; yüreğin ezildikçe gücün azalır ve yükün artar.. Kavuşma umûdun, sabaha karşı son közlerini de söndüren kömür sobası gibi küllenir.. "Ayrılık" denen iğneli fıçıya düştüğün zaman dört bir yanına batan iğnelerin sızısıdır aşk.. Çünkü canın ölesiye yanar ama tek bir damla kanın akmaz..
Aşk yoktur..
Kağıt kadar ince camlardan inşâ ettiğin bir dünyâdır hayâller.. Sakındığın gözüne batan çöp gibi koskoca taşlar iner gökten o cılız dünyâna.. Paramparça olur dünden bugüne devşirdiğin bütün güzellikler.. Dün sıcacık bir ele dolanan parmaklarının aralarında bugün minik ve bir o kadar sevimsiz cam kırıkları vardır.. Hırsla sıkarsın ve sıktıkça içine içine kanarsın; yine ayağını bastığın yere tek bir kızıl damla düşmez.. Gözyaşına karışanlardan ziyâde... Uğruna herşeyi fedâ ettiğin tek varlık, tek birşey uğruna seni fedâ etmiştir.. Sadâkatinin karşılığı günaha sâdık bir ihânettir..
Aşk yoktur..
Yaşına ve erkek adam olduğuna bakmaksızın başını bir babanın omzuna, bir annenin dizine dayayıp ağlamadıkça... Her gece ölüp her sabah dirilirken bıkmadan usanmadan kendine "onsuz ben nasıl yaşıyorum?" diye sormadıkça... En çocuksu hâlinle yüzüne düşen tebessümlerin bile biraz kan ve biraz gözyaşıyla ıslanmadıkça... Ölmemiş bir insanın gömülmemiş cesedinin yakılmamış sûretine bakıp bakıp iç geçirmedikçe... Uğruna cennetten kovulmuş olsan dahi "yine de seviyorum!" diyemedikçe... Onun gözlerine bakarken al şafaklara sarıp sabahın kucağına bıraktığın gecelerin hatrına, her geceyi uykusuzluğunla aydınlatmadıkmadıkça...
Aşk yoktur..
"İmkânsızlık" denen karanlığın içinde mümkünâtı olmayan küçücük bir kıvılcımı aramaya adarsın ömrünü.. Rûhunu şeytana, bedenini meydana bırakırsın.. Beline kadar pisliğe battığın anda terk ederek recmeder sevdiklerin bir bir.. Kelimeler onların dudaklarından senin başına ulaşana kadar taş olur.. Kurtulmak istersin, tutunduğun her dal kor bir demire dönüşüverir bir anda.. Etlerin dağlanır, kemiklerin erir, rûhun kül olup dağılır gider.. Her gecenin sabâhı yangın yerine döner ve sen her sabah yeniden küllerinden doğarsın.. Bugünün dünden farkı olmadığını ve yarının da bugünden farkı olmayacağını bile bile...
Aşk yoktur..
Bir annenin; boyunca evlâdına "bebeğim" diye sarılması, bir babanın erkekliğine toz kondurmamak için sâdece yavrusunun saçını okşamakla yetinmesi gibi... Gözüne hayâtın ışıdığı ilk andan îtibâren her nefesini en sevdikleri bir şarkı edâsıyla dinler onlar.. İlkokul sıralarında herkes böreği köfteye katık ederken senin beslenme çantana kuru ekmekle küflü peynirden ibâret bir kumanya koyan fakirliğe inat, o ekmeği kendinden kesip sana sunan melek en büyük zenginliğindir aslında.. Ve baba... Damarında gezen yabancı maddeyle kendini kaybetse bile seni kaybetmez, aklının köşesinde bir yer bulup buluşturur muhakkak.. Bütün hiddetini kapının dışında bırakıp müşfiklik hırkasını geçirir sırtına eve adım atarken.. Hangi para birimine satarsın ki böyle bir serveti?!
Aşk yoktur..
Kâlbin bozuk çaldı diye elin evlâdına bağladığın umutlar, kopan bir inci kolyenin tâneleri gibi yerlere saçıldığında yerinmeden-üşenmeden her birini tek tek toplayan ve yeniden ipe dizen iki çift el vardır hayatta..
Aşk yoktur..
Onun, onların kutsal varlığı; yalnızca kıymetini bilenlere tattırır aşk'ı..
Unutma, arkadaş:
Aşk vardır..
En çok anne yüreğinde, bir de babanın gözlerinde..
Aşk, hiçbir bedene sığdırılamayacak kadar büyük ve bir o kadar da haşarı bir ruhtur.. Her ne kadar beş duyun onu algılamayı ısrarla reddetse de kâlbinin hızlanan ritmine yenik düşer hislerin.. Bütün vücûdun, hücrelerinin çekirdeğine kadar zangır zangır titrer.. Elinle tutup kokusunu içine çekecek kadar yakında sanırsın varlığını.. Gözünü kapatıp bir beden giydirirsin ona.. Gözkapakların açıldığı anda boşluklara sığınmış yokluk karşılar seni.. Heyecanla tuttuğun nefesi hayâl kırıklığıyla geri bırakırsın havaya..
Aşk yoktur..
Seversin; sevdiğini ölümle karıştırıp ölümün kucağına atlayacak kadar çok seversin.. İlâhî bir tartının kefesine bıraksan sevdiğinin gönlünü kat be kat ağır çeker senin sevgin.. O büyüklüğün altında yüreğin ezilir; yüreğin ezildikçe gücün azalır ve yükün artar.. Kavuşma umûdun, sabaha karşı son közlerini de söndüren kömür sobası gibi küllenir.. "Ayrılık" denen iğneli fıçıya düştüğün zaman dört bir yanına batan iğnelerin sızısıdır aşk.. Çünkü canın ölesiye yanar ama tek bir damla kanın akmaz..
Aşk yoktur..
Kağıt kadar ince camlardan inşâ ettiğin bir dünyâdır hayâller.. Sakındığın gözüne batan çöp gibi koskoca taşlar iner gökten o cılız dünyâna.. Paramparça olur dünden bugüne devşirdiğin bütün güzellikler.. Dün sıcacık bir ele dolanan parmaklarının aralarında bugün minik ve bir o kadar sevimsiz cam kırıkları vardır.. Hırsla sıkarsın ve sıktıkça içine içine kanarsın; yine ayağını bastığın yere tek bir kızıl damla düşmez.. Gözyaşına karışanlardan ziyâde... Uğruna herşeyi fedâ ettiğin tek varlık, tek birşey uğruna seni fedâ etmiştir.. Sadâkatinin karşılığı günaha sâdık bir ihânettir..
Aşk yoktur..
Yaşına ve erkek adam olduğuna bakmaksızın başını bir babanın omzuna, bir annenin dizine dayayıp ağlamadıkça... Her gece ölüp her sabah dirilirken bıkmadan usanmadan kendine "onsuz ben nasıl yaşıyorum?" diye sormadıkça... En çocuksu hâlinle yüzüne düşen tebessümlerin bile biraz kan ve biraz gözyaşıyla ıslanmadıkça... Ölmemiş bir insanın gömülmemiş cesedinin yakılmamış sûretine bakıp bakıp iç geçirmedikçe... Uğruna cennetten kovulmuş olsan dahi "yine de seviyorum!" diyemedikçe... Onun gözlerine bakarken al şafaklara sarıp sabahın kucağına bıraktığın gecelerin hatrına, her geceyi uykusuzluğunla aydınlatmadıkmadıkça...
Aşk yoktur..
"İmkânsızlık" denen karanlığın içinde mümkünâtı olmayan küçücük bir kıvılcımı aramaya adarsın ömrünü.. Rûhunu şeytana, bedenini meydana bırakırsın.. Beline kadar pisliğe battığın anda terk ederek recmeder sevdiklerin bir bir.. Kelimeler onların dudaklarından senin başına ulaşana kadar taş olur.. Kurtulmak istersin, tutunduğun her dal kor bir demire dönüşüverir bir anda.. Etlerin dağlanır, kemiklerin erir, rûhun kül olup dağılır gider.. Her gecenin sabâhı yangın yerine döner ve sen her sabah yeniden küllerinden doğarsın.. Bugünün dünden farkı olmadığını ve yarının da bugünden farkı olmayacağını bile bile...
Aşk yoktur..
Bir annenin; boyunca evlâdına "bebeğim" diye sarılması, bir babanın erkekliğine toz kondurmamak için sâdece yavrusunun saçını okşamakla yetinmesi gibi... Gözüne hayâtın ışıdığı ilk andan îtibâren her nefesini en sevdikleri bir şarkı edâsıyla dinler onlar.. İlkokul sıralarında herkes böreği köfteye katık ederken senin beslenme çantana kuru ekmekle küflü peynirden ibâret bir kumanya koyan fakirliğe inat, o ekmeği kendinden kesip sana sunan melek en büyük zenginliğindir aslında.. Ve baba... Damarında gezen yabancı maddeyle kendini kaybetse bile seni kaybetmez, aklının köşesinde bir yer bulup buluşturur muhakkak.. Bütün hiddetini kapının dışında bırakıp müşfiklik hırkasını geçirir sırtına eve adım atarken.. Hangi para birimine satarsın ki böyle bir serveti?!
Aşk yoktur..
Kâlbin bozuk çaldı diye elin evlâdına bağladığın umutlar, kopan bir inci kolyenin tâneleri gibi yerlere saçıldığında yerinmeden-üşenmeden her birini tek tek toplayan ve yeniden ipe dizen iki çift el vardır hayatta..
Aşk yoktur..
Onun, onların kutsal varlığı; yalnızca kıymetini bilenlere tattırır aşk'ı..
Unutma, arkadaş:
Aşk vardır..
En çok anne yüreğinde, bir de babanın gözlerinde..
YORUMLAR
Merhaba MuhaliFHareket,
Aslında, Aşk (Yalnızlık, Güven vs.) ile başlayan başlıkları gördüğümde yazıdaki özen’e göre ya okurum ya okumam. Diğer birkaç yazınızı okumuştum ve çok çok beğendim anlatımla beraber.
Her yazınızda çok etkileyici, akıcı bir anlatım var. Benzetmeler(bence) çok iyi yapılmış içerikte. Üslup da iyi. Yazılarınızın ve beni özellikle içine çeken şapkalı harflerin hatrına daldım yazınıza.:) -gözlemleyebildiğim ve hatırladığım kadarıyla doğru yerlerde kullanıyorsunuz şapkaları. Blog dünyasında, yani burda, “şapka devrimi” başlattınız, haberiniz var mı? İyi etmişsiniz, çok yakışmış.-
Aşkın yokluğunu kanıtlayan (aslında ters köşe eden) yazınızdaki duygu yoğunluğuna baktığımda, bunları hiç (ya da yarım) yaşamadığıma göre aşk gerçekten hiç yokmuş, düşüncesiyle kanâat getirdim. Hiçbir bedene sığ(dırıla)mayacak olan ruh(aşk), kimi zaman kendi ruhumla bütünleşmiş ama sonra, ona yakıştırdığım beden(ler)i beğenmeyip kaçmış. Olmayanın, en çok anne yüreğinde ve babanın gözlerinde olduğunu söyleyerek son noktayı koymuşsunuz. Kanından canından birinin ancak aşk ile bakabileceğini ve sevebileceğini iddia etmişsiniz. Bende durum öyle değil: O, seviyor ama bakamıyor. O zaman benim için aşk sadece şu olsa gerek:
Annem
Şiir kokulu meleğim
Kıymetlim
Hak geçmesin diye konuyu bir başından, bir ortasından, bir de sonundan ele alayım:
WhatDedinGulum arkadaşım... Aşk elbette vardır.. Daha önce de "gençlik ve aşk" başlıklı bir yazı yazmıştım.. Ben tattım bu duyguyu bizzat.. Uzun yıllardır etkisi geçmeksizin sürüyor.. Çok acı bir tecrübe ama bir o kadar da yaşanması gerek.. Bakma yazının başlığında "yoktur" yazdığına, son cümleye gelince anlıyorsun zâten ironi yaptığım..
Benim vermek istediğim asıl konu, en gerçek-en değerli ve en faydalı tamlamanın "aşk" ile "aile" kelimelerinin ulanmasıyla elde edilebileceğiydi.. Okuduğun için ayrıca teşekkürler...
Özqün İnce ve güzel yorumlar yapmışsınız.. :) Bilgisayar kullanmayı öğrenirken tesâdüfen bulduğumda en çok sevindiğim keşfimdir o işâret.. Zaman zaman, "milli eğitim kaldırdı" haberi yayılınca üzülürdüm.. Olmalı.. Dilimiz arapça ve farsça'dan çok kelime içerdiği için, örneğin "kar" ile "kâr" arasındaki farkı yazıda başka türlü nasıl anlatabiliriz ki.? Özen gösteriyorum doğru ve yerinde kullanmaya.. Bu dikkatiniz için ayrıca teşekkürler...
CeZbE Öncelikle belirtmeliyim ki isminizi iyice kanıksadım.. :) Tespitleriniz çok hoşuma gitti.. Belki yazımı tek cümleyle özetlemem gerekirse; aşk bir hastalıktır ve tek ilâcı zaman DEĞİL ailedir.. Zaman o ateşi yelleyip büyüttükçe aile su serper.. Ve maalesef, yaşayanlar iyi bilirler ki... Aşk, iki tarafın da eşit sevdiği ve işlem sonucu eşittir kavuşmak olan bir denklem DEĞİL.. Bir taraf diğerine ağır basınca diğer taraf bundan korkuyor ve en kolay kaçış yolu ihânet.. Yalnızca fiziksel bir olay da değil bu.. Sözden dönmek de ihânettir..
zαмαzιηgσ Eğer size bu cümleleri kurdurabildiysem ne mutlu bana.. Ki önemli bir aşamayı atlamışım demektir.. El attığım her işte özellikle kaçınmaya çalışırım klişelerden, gündelik konuşmada bir espri yaparken bile... :) Sırf bu yüzden sık yazı yazıp paylaşmıyorum, yalnızca içimden gelince... Eğer tâkip etmeyi gerçekten isterseniz, twitter hesâbım da facebook sayfam da var.. Gerçi; belki bir çoğunuza uzak gelecek tarzda bir müzikle uğraşıyorum ama yine de bir tek ona bağlamıyorum.. Bu ve benzer içerikler paylaşmaya devâm ediyorum.. Link paylaşmak yasak olabilir diye vermiyorum; "muhalif hareket" olarak aratırsanız muhtemelen ilk beni bulursunuz..
I3errak Mümkün olduğunca arşivlemeye çalışıyorum kaleme ya da klavyeye aldığım her satırı.. Burada yasak olmasaydı zaman zaman şiirler de paylaşabilirdim.. Kendimce... Soyu tükenmek üzere olsalar da o duygular düşe kalka yaşamaya çalışıyorlar aramızda.. Ben bir tânesine çattım; şans mı, şanssızlık mı bilemem.. :) Ki zâten o cümleler en çok beni anlatır.. Uyku düzenimi, ruh ve beden sağlığımı kaybedecek kadar kapıldığım için o kadar içten yazabiliyorumdur belki de..
Bir yandan kendinizle ilgili dileklerinize "âmin" demek istiyorum, bir yandan da "acaba belâ mı okumuş olurum?" diye tereddüt ediyorum.. :) Çünkü büyük dert... Düşünün ki; ömür boyu dişinizden tırnağınızdan artırdığınız bir birikiminiz var.. Üstüne o kadar çok emeğiniz ve alın teriniz var ki tek kuruşuna dokunmaya kıyamıyorsunuz.. Değerlensin diye onu birine, yâni bir bankaya emânet ediyorsunuz.. Vâdesi bir ömür olacak şekilde... Artması gerekmez mi.? Evet... Ama o tersine, sürekli eksilir.. Ne var ki tükenmez.. Sürekli üstüne koyarsınız, artmaz; karşı taraf sürekli azaltır, bitmez.. Kapitalizm resmen sizle dalgasını geçer.. Ve işin kötüsü, siz bu zûlme bile alışır ve vazgeçemez olursunuz.. Şimdi lütfen verdiğim örnekte "birikim"in yerine sevgi dolu kâlbinizi, "banka"nın yerine âşık olacağınız kişiyi, "kapitalizm"in yerine de "aşk"ı koyun.. Böylesine zararlı bir yatırım yapmak istediğinize emin misiniz?!
Yorumlar için, en çok da baştan sona okumaya zaman ayırdığınız için minnetimi sunarım her birinize.. Zaman en değerli ve en paha biçilemez değer belki de... Hak ediyorsam biraz olsun onur duyarım..
Blog köşesiyle tanışmam bir yılı aştı. Önce okumayla başladım, ilgimi çeken çok yazı ve yazanlar oldu. Sonra yorum derken bir baktım ben de yazmaya başlamışım. Zaman zaman kendimce karaldığım satırları, şiir yazılmadığı için uç uça ekleyerek bir şeyler yazmaya çalıştım. Sonrası hala yazıyorum ara ara. Çok şey kattı bu köşe bana. Bu tür yazıları çok sevdiğimi hep dile getirdim, belki de duygusal yapımdan kaynaklanıyor, belki de derinlere dalmak, zaman zaman orda boğulmak hoşuma gidiyor. Bu açıdan yazılarını beğendiğim LOVEJ vardı...
İki yazınızı okudum. Bu diğerinden de fena, fena derken, işte az önce dediğim derinliğe attı beni. O kadar güzel ifade etmişsiniz ki, sayfa düzeni, kelimelerin doğru yazılışı, anlam karmaşasından uzak ve duygu aktarımı çok güzel. Bunu herkes yapamaz. Hepimizin duyguları zaman zaman tavan yapar aşk acısı insanı perşian eder, içinde ne fırtınalar kopar da kimseler bilmez...Fakat, dile getirmek, kağıda dökmek bir ayrıcalıktır bana göre. Çok çok derinden hissettiğinizde, içinize sığmayan şeyler bir şekilde patlak verir. Bir başlarsınız dökülmeye, yukarda kaleme aldığınız satırlar, bir anda serilir önünüze. Farkına bile varmazsınız ben neler yazdım diye, okuduğunuzda kendi kendinize hayret edersiniz...
Yine kendimi kaybettim okuduklarım karşısında:) Gerçekten bir değil bir kaç defa okunası satırlar bunlar, hatta ben zaman zaman geriye dönük böyle güzel paylaşımları okurum tekrar. Aşk acısı çekmeyen bilemez aşkı. İnsanı nasıl yakıp kavurduğunu...Uykuya verir insna kendini acıyı hissetmemek için ama olmaz.'' Aşk bir yangının ortasına düşmektir. Her yanını sarar ateşi, canın acımaya başlar...Dumanı boğar nefes alamazsın. Hiçbir yere de kaçamazsın...Ne seni gören olur ne çığlığını duyan...Feryad figan etsen de boşunadır, yorulursun...Dizlerinin dermanı biter, sesin kısılır. Olduğun yere yığılırsın. O acının üstünlüğü seni senden alır, aklını kaybedersin. Kurtuluş son nefesini verdiğindedir..''
Aşk yazıları denince, bu portalda aklıma sadece LoveJ ve Bala gelirdi, sizi de eklemeliyim.
Bazı yazılar sadece okunmak içindir; sus gibi akar, okura söyleyecek şey bırakmaz konu, aynen öyle.
Rap müzik sevenler, bu türle uğraşanlar,kalemi çok hoş kullanıyor.;)
Teşekkürler paylaşım için. Yorum kısmında ver(me)diğiniz adresi de arayacağım.
Sevgiler
"Farkına bile varmazsınız ben neler yazdım diye, okuduğunuzda kendi kendinize hayret edersiniz..."
Yeni Türkü'nün "telli telli"sinde dediği gibi.. "Anlatır eski beni şimdiki bana"... O yüzden bu yazıları kendi kendime ve sesli olarak şiir tonlamasıyla okuyorum aklıma geldikçe.. Kendimi sil baştan tanımak adına... Ve kendimi kendime anlattığım cümleleri paylaşıyorum ki insanlara da anlatabilmiş olayım.. "İyi bilirdik" diyebilecek dostlar bırakmak isterim ardımda.. :)
Sat_Agraha Aslında bâzen fazla melankolik yazdığımı düşünüp kızmıyor da değilim kendime.. Tek bir konuya saplanıp kalmışım gibi... Sonra bakıyorum da... Evren zâten o tek bir konunun etrâfında dönüyor.. Ay dünyâya âşık, dünyâ güneşe, güneş bilmem kime... Yerdeki ve gökteki herşeyin etrâfında halkalar çizdiği bir varlık var.. Evet, belki yedi milyar insanın her biri "aşk" der ama her biri farklı bir lehçede söyler.. Hiçbirinin kurduğu cümle diğerini tutmaz.. Bir de ben anlatmış olayım diye çekinmiyorum.. Şimdilik... Adresi bulmanız dileğimle... Kuralları bilmiyorum, o yüzden açıkça veremedim.. Ki "şimdiki ben" diyebileceğim yalnızca iki adet müzikâl işimi bulabilirsiniz orada bir süre daha.. Önceki işlerimi yok sayıyorum.. Yaşadığım son birkaç olaydan sonra dünyâ görüşüm ve bakış açım tümüyle değişti.. Yaşım yirmi yedi olmasına rağmen diyebilirim ki tek bir günde büyüdüm.. :) O yüzden dileğim; bakıp çıkmanızdan ziyâde tâkibimde kalmanız.. Reklam olsun diye diyeceğim tek şey şu ki; buradaki yazıların şiirle, ritimle ve melodiyle karışımını sunacağım kısa bir zaman sonra..
CeZbE Sözlerinize katılmamak elde değil.. Ki eğer bahsini ettiğim iki çift el olamıyorsa yanınızda, onların etinden ve kanından size emânet bedenin bir parçası olan kendi elleriniz toparlayacak.. Bunun için gerekli gücü ise yine onlarla paylaştığınız anların anılarından bulacaksınız.. Onlar benim aklım gibi, onları kaybedersem bu aklı bu başta hiçbir güç tutamaz gibi geliyor..
Yazınızı biraz zor olsa da buldum, okudum.. Altına yorumumu, daha doğrusu bende yarattığı hissi paylaştım.. Onaylanınca göreceksiniz.. Yüreğinize sağlık dilemek gerek; atması ve yeni cümlelere ilham vermesi için... Burda tekrâr etmekte sakınca görmüyorum; yazınız bana ilham verdi.. Bu sefer aşkı, çeşitli bilim dallarına dayanarak ele alacağım sanırım.. Şu an kafamdaki daktilo çalışıyor, ondan aklıma kalanlar da bir zaman sonra yeniden burada sayfaya akar.. O yazıda tekrar görüşmek dileğiyle... :)