Sensiz ben nefes alamam
21 Mart 2013, 21.56 A- A+Başlığı görüp şarkıyı mırıldanmaya başlama lütfen. Konunun sonuna geldiğin vakit karar senin. Arzu edersen başa sarıp söyleyebilirsin. Ama mevzu derin benden söylemesi.
Derin bir nefes alıp başlıyorum anlatmaya. Şuan bunları yazarken nerede olduğumu ya da bunları neyin yazdırdığını merak etme sakın. Sırtımda taşıdığım, milletin imal ettiği ağır küfeleri (buna ben izin verdim.) yere indirdim. Anlatıp gidinceye kadar da orada duracaklar. Ayıp olmasın sonra alırım. Ya da en iyisi bir kısmını sana bırakırım. Neyse artık konuya gireyim...
Her zamanki rutin işler ve telaşların ardından, kendime bir mola verip yola koyuldum. Koyuldum dediysem de öyle çok uzaklara değil. Yürüyerek yaklaşık 15 dakikalık mesafede bulunan denize nazır boş bulduğum ilk banka oturdum. Havada öyle b*ktan ki anlatamam. Neyse ya konu mevsimsel tuhaflıklar değil.
Çiğdem satanı, fal bakanı, dilencisi boş bırakırsa düşünmeye başlayacağım. Üstelik sanki beynime piyango vurmuş. Bir trilyonluk düşünce kümesi içinden sıyrılıp, bulduğum ilk konuya odaklanacağım. Ama ne hacet gözüm devamlı gelene geçene takılıyor. Etrafımı izlemeye başlıyorum. Klasik manzaralar… Sahile akın etmiş sevgililer, çocuklarını gezdiren aileler, okulu kıran liseliler, balık tutan adamlar, belki yiyecek bir şey verir umuduyla sırnaşan köpekler vs… Hani zihnini boşaltmak isteyip bir türlü bunu beceremediğin anlar vardır ya aynen öyleydim.
Dağılan dikkatim birden yan tarafımda bulunan çiftin üzerinde yoğunlaştı. Yüksek sesle neredeyse kavga eder gibi konuşuyorlardı. Az çok nedenleri anlaşılıyordu. Onlarda birçok insanın düştüğü hataya düşmüşlerdi. Birbirilerine ağır gelen sorumluluklar yükleme hatasıydı bu.
‘’ Sana güvenmiştim.’’ ( Sevebilmek için güvenmek gerekir)
‘’ Bırakıp gidince başkasıyla mutlu olacağını mı sanıyorsun? ‘’ (Belki de uzun bir süre yalnızlığa ihtiyacı vardır)
‘’ Sensiz yaşamaktansa ölmeyi tercih ederim.’’ (Bingooo, konu buraya bağlandıysa karşı taraf yandı)
Biri bana açıklayabilir mi? Neden onsuz yaşanmaz? Ya da neden artık seninle olmak istemediğini belirten birine sensiz yaşayamam diktesiyle hayat yaşanmaz kılınır?
Şöyle sorayım; neden karşımızdakinin kendi isteklerimiz ve beklentilerimiz doğrultusunda hareket etmesini bekleriz? Ve biz bunu isterken onunda kendi istekleri yok mudur? Kabullenmeyi neden bilmeyiz?
Sadece sevdiğimiz erkekle/ kadınla yaşamıyoruz bu sorunu. Dostlarımıza, çalışanımıza/patronumuza, kapıcımıza/yöneticimize, öğretmenlerimize, annemize/babamıza/çocuğumuza vs… bu sorunları daima yaşıyor ve yaşatıyoruz.
Beklentilerimiz arttıkça karşılığını bulamadığımız anlarda kırılmalar yaşıyoruz. Ama el birliğiyle kendi imalatımız yükleri birimize yükleme devam ediyoruz. Unuttuğumuz ve göz ardı ettiğimiz detaylar gün gelince tokat gibi yüzümüze çarpıyor. Üzülüyoruz, en fazla karşı tarafı suçluyoruz. Hakkım ya da hakkın yok!
Örneğin iş yerindesin. Yapacakların bellidir. Sektörünü , konumunu bilemem. Her defasında senden biraz daha çabalaman, hata yapmaman, mümkün olabildiğince az ücrete çok iş yapman bekleniyor. İşverenin kendince haklı olabilir. Peki ya sen? Sen bundan ne kadar hoşnutsun? Yaptığın en ufak hatanın karşına dağ gibi çıkartılmasına her geçen gün biraz daha isyan ediyorsun. Ama nafile çalışmak zorundasın. Daha iyisini buluncaya dek katlanmalısın. Gerçi bu örnek çok fazla uymadı mecburiyetler işin içine girince konu değişiyor.
Dostlarımız en değerlilerimiz. Can alıcı örneklerden biride onlar için geçerli. Zannediyoruz ki o bizim en yakın dostumuz/arkadaşımızsa eğer bizde onun için öyleyiz. Hayır ama öyle değil, olmak zorunda hiç değil. Ki biz seviyor, önem veriyorsak karşılık bekleyip beslemedik bu duyguları, beslememeliyiz de. Ya da onun haberi bile yokken üzerine, yapıp yapmayacağını bilmediğimiz duygusal sorumluluklar- görevler yüklememeliyiz. ‘’Ben ararsam mutlaka gelir.’’ Dememeliyiz. Belki gelmek istemeyecek. Onun adına nasıl olurda karar verebiliriz.
Göze çarpmayan ancak üzerinde düşünüldüğünde dank eden eylemler bunlar. O an farkında bile değiliz. Hatta sorumluluk yüklemenin ‘’s’’ sinden bile haberimiz yok. Bu artık rutinimiz. Yıllardır süre gelen alışkanlıklarımız ve aynı zamanda mutsuzluk sebeplerimiz.
Artık gitmek istiyorum. Yazı düzenine, giriş gelişmesine bakmadan içimi döktüm sana. Pek huyum değildir ama ara sıra gerekiyor. Bırakalım bu küfeler burada kalsın. Ne yanımda götürmeye ne de sana bırakmaya gönlüm razı gelmedi. Sadece kendi sorumluluklarınla güzel ve mutlu günler senin olsun.
YORUMLAR
aslında yaptığımız bu..hepimizin bilinçaltında sevgili....dost...arkadaş modeli bulunmaktadır...ve yeni tanıştığımız insanı hayatımıza hangi sıfatla alacaksak başlarız beynimizdeki modele uydurmak için orasını burasını yamultmaya...
ve sonunda bir benzeyen aşkımız...benzeyen dostumuz..benzeyen arkadaşımız olur...ama sadece benzeyen....tabi orası burası yamulmuş araba ne kadar yol alırsa bu ilişki de o kadar yol alır...
"Hırsız, herkesi kendi gibi hırsız zannedermiş..."
İyi yada kötü anlamda bu cümle bu yazıya "cuk" oturur diye düşünüyorum. Çünkü beklentilerimiz her zaman kendi bildiğimiz doğrular üzerine kurulmuştur. Her insan karşısındakinin kendisi gibi düşünmesini, sevmesini, saymasını, yapmasını yada yapmamasını bekler. Çünkü öyle ister öyle umar.. Sevgide de böyledir.. Hep der ya insan ben olsam şöyle yapardım, söylerdim yada davranırdım diye.. Ama karşındaki SEN değilki.. Birçok sevgiliyi, dostluğu yada arkadaşlığı bu düşünceler bitirmiştir. Kendisi gibi olmasını beklediğin sevgili yada dost uzun süre bu duruma katlanamaz.. Bence (nacizane) hayatta kaybetmemenin yolu yeterli anlayışı gösterebilmekten geçer, yoksa hayatta yalnız kalmaya mahkum olabiliriz..
Blog için kutlarım sizi, güzel anlatmışınız.. (ben başa dönüp şarkıyı mırıldanayım az)
Artık hepimiz biraz ötekiyiz, düşünce olarak birbirimizin klonu halindeyiz.
Eşimizle, dostumuzla, arkadaşımızla bizi anlasınlar diye diyolog kurduk.Bizi anlamadılar, anlatamayınca derdimizi, ya onları değiştirdik ya da kendimizi.Belkide dertlerimiz değişti zamanla...Değişen hiçbir şey değildi aslında, sadece başlarda roldü yapılanlar.
Ondandır bu kısa vadeli ilişkiler.