SAHİDEN APTAL MIYIZ?
10 Nisan 2013, 12.26 A- A+ Orhan Pamuk ve Umberto Eco -hani şu meşhur "Gülün Adı" kitabının yazarı- bir araya gelmişler dün. Umberto Eco açıklamasında şöyle demiş; "dünyadaki insanların çoğu aptaldır" (Gerçi Aziz Nesin'in de bize dair, yakın bir sözü vardır bilirsiniz, çok da yabancı değil bize bu söylem) Devamında; "bütün insanların aptal olduğunu düşündüğü an, ölmeye hazır hissedeceğini ve şu anda ancak insanların yüzde ellisinin aptal olduğunu düşündüğünü" de eklemiş. Yazarın kendi kafasında bir açılımı vardır bu söylediğinin elbet. Belki umutsuzluk...hani ancak umudunu kesince insandan, ölmeye hazır hissedecek kendini vs. Neyse..çok derinlere girip konuyu dağıtmayayım.
"Gülün Adı" güzel kitaptır, sevmiştim ben. Aptal bir insanın iyi yazı yazabileceğini düşünmemişimdir hiç. Zeki insanların, daha az zeki olanları aşağılaması da az rastlanır bir durum değil. Hani bunu dillendirmeseler bile, içlerinden geçirdiklerine adım gibi eminim. Bundan hareketle, Umberto Eco'yu asmaktan vazgeçip, kendime sormaya karar verdim bu soruyu; "aptal mıyız"?
İnsanı bütün güdücülerden arındırıp ortalara atarsak ne olurdu? Sistemler, ideolojiler, yönetim biçimleri, anasayasalar, kanunlar ve bütün bunların araçları, şunlar bunlar...Kaosu düşünebiliyor musunuz? Tüm bu güdücülerin varlığında bile, insandan 'adam' çıkartamıyorsak, yokluğunda anarşizmin dibine vurup, kendi neslimizi tüketmemiz işten bile olmazdı sanıyorum. İnsan eksik.
İnsanın içindeki iyilikle kötülük eşitmiş. Sadece karakter yapıları ve psikolojik durumlarına göre bu iyi ve kötü olma halini değişik oranlarda yansıtırlarmış dışarıya. Zaaflarımızı düşünün, meylettiklerimizi düşünün. Ve bunları sadece bastırıyoruz...içimizde bir yerlerde öylece duruyor onlar. Şiddet, makam hırsı, para hırsı, haset, fesat, kıskançlık, egolarımız şunlar bunlar....yaz yaz bitmez. Bütün bunlarla mücadele etmek ne zor değil mi insan için? Sanıyorum; bu içimizdeki kötüyle savaşanlara "adam olma adayı", koyver gitsincilere de "adam olmaz" diyoruz. İnsan eksik.
İnsanın önüne sunulan yaşam biçiminin bir standartı var. Doğup büyüyoruz, evlenip ürüyoruz ve ölüyoruz. Bu standartın dışına az buçuk çıkanlara da, sanki uzaylıymış gibi bakıyoruz tuhaf tuhaf. Norm bu yani..Sanki burada bir şeyi kaçırıyoruz ama; bu normali yaşıyorken insan, varlığımızı 'adam' yapmanın yolu, hiç mi hiç bu normal formülünün sabitelerine bağlı değil. Düşününce anlıyorum ki; insana en çok "düşün" demiş yaradan. "Düşün". En büyük ibadet bu bence. Allah'a minnetimin ilk nedeni bana bahşetmiş olduğu akıl. Bunun bir anlamı olmalı. Dünya hallerine tüm akıl ve eforumuzu sarfederken, 'adam' olmak üzerine ne kadar kafa yoruyoruz acaba? İnsan eksik.
Ortalama bir zekayla doğan bütün insanlar, eşit koşullara sahiplerdir. Ve şunu düşünüyorum; dünyadaki insanların yarısı aptal ise eğer, doğumla gelen bir fark da yoksa, bütün bu aptal olma halimizden bizzat kendimiz sorumluyuz. Bu eşitlilikteki eşitsizlik, yani ahmak olma durumu, olsa olsa yaradanın bize "düşün" dediğini unuttuğumuzdandır sanıyorum. İşte bu unutkanlık gafletinde olan insan güruhuna da 'aptal' demekte beis yok bu anlamda.
Doğduğu gibi kalan, üzerine bir şey koymayan herkes cidden aptaldır..."oldum" diyen aptaldır. İnsanların bilmediklerini konuşup, okuyup öğrenmek yerine, iyi bildiklerini ezberci papağanlar gibi tekrar etmelerindeki kolaycılığı düşünün. Çoğu kişide tercih bu yönde gelişir..çünkü risksizdir, çünkü egomuza zarar vermez bu biçim. Bilmediğimize "bilmiyorum" demek bile zül gelir, biliyormuş gibi görünmek taraftarı oluruz. "Ne demek" demeyiz, "neden" demeyiz. Oysa hepimizin içinde, hani "Küçük Prens" kitabındaki gibi bir küçük prens olmalı, her şeyi sorup öğrenme arzusunda olan. Yoksa nasıl gelişebiliriz ki?
Bu dünyanın, ancak bir geçiş mekanı olduğunu düşünürsek, insan varlığımızı 'adam' yapma zorunluluğumuzu görmemek ve düşünmemek, sahiden de aptallığın dik alası. Şimdi şu dünyanın halihazırdaki görüntüsüne uzaktan bakalım, bir de dönüp kendimize bakalım...Ne görüyoruz? İnsan eksik, insan aptal. Az bile söylemiş Umberto Eco değil mi?
YORUMLAR
3 yaşındaki bir çocuk benmerkezci bir düşünceye sahiptir başkalarının bakış açılarını farketmesi başkalarının duygu ve hislerini farketmesi 7-11 yaş arasında gerçekleştiği kabul görüyor. Bir sürü kelime kullanan yetişkinlerin bile anlaşılamadığı bir gerçekken 3 yaşındaki bir çocuğun neyi neden yaptığı konusu çok da kesin değildir bence. Hem dünyayı 3 yaşında bebekler yönetmiyor.
Benim değindiğim nokta anarşinin, karmaşa, devamlı bir şeyleri yağmalama vs gibi görülmesinin yanlışlığıdır. Anarşizm bambaşka bir kavramdır her şeyden mühimi liberalizm, komünizm vs gibi siyasal bir sistem değildir. Hele düzensizlik demek hiç değildir. Ne olup ne olmadığını açıklamak oldukça uzun sürer çünkü diğer sistemler gibi sınırları çizilmiş değildir...
Neyse burda keseyim...yaz bakalım eşitsizliği... bir de senden dinleyelim :)