Baştan...
27 Nisan 2013, 14.10 A- A+Her tarafı kir pas içinde olan eve doğru ekibimle birlikte ilerliyorum. Her zamankinden daha fazla ürperti, korku ve adrenalin bizi zorluyor, patlatırcasına şakaklarımıza baskı yapıyor. Ekibim iki yanımda, ben tam ortalarında, parmaklarımızın ucunda, neyle karşılaşacağımızı bilmeden, ne olacağını bilmeden ellerimiz tetikte sessiz sedasız bu korkunç ve örümcek bağlamış eve doğru ilerliyoruz. Ne yapmalı da görünmez olabilmeli diyorum içimden. Biraz sonra başlayacak olan kurşun seslerini öncesinden bastırırcasına sessizce kendi içimdeki sesle mücadele ediyor, başlayacak olan kurşun vızıltılarını öncesinden bastırmaya çalışıyorum. Etrafa dağılmış olsak da parmaklarımızla anlaşıyor, gözlerimizle sadece silahlarımızın ucunu ve silahımızın ucundaki şeyleri görüyoruz. Hep ileriye hep ileriye bakıyor, etrafımızı hislerimizle anlamaya çalışıyor, bir an olsun konsantrasyonumuzu kaybetmemeye çalışıyoruz.
Aniden bir kurşun vızıltısı karanlığı bölüyor ve kulaklarımızda derin bir yara bırakarak sessizliği dağıtıyor. Nerden geldiğini anlamaya çalışırken etrafa kaçışmaya başlıyoruz; ekibimden bir kişinin kanlar içerisinde yerde uzandığını görüyorum. Silahı birkaç metre ileride, hareketsiz yatıyor; duyduğu son sesin bir kurşun vızıltısı olduğunu anlıyorum.
-Sağda, şu ikinci katta pencerede bir var; bizi fark edip ateş eden ve adamızı öldüren işte o.
Penceredekine küfürler havada uçuşuyor; en son kimin çocuğu olduğuna karar vermemize rağmen, ara ara yine de küfürlere devam ediyoruz.
Silahımı ateşliyorum, penceredeki ayalarımızın tam da önüne düşüyor. Yeniden başlayan küfürler tekmelere karışıyor, ateşlenen ekip silahları ile onlarca merminin son durağı bu ceset oluyor.
Bir sizden bir bizden diyerek yolumuza devam etmeli ve bu evi tamamen temizlemeliyiz. Bir anda mekanikleşmiş robotlara dönüşüyor, silahlarımıza sarılıyor, kapıları ve pencereleri yeniden zorlamaya başlıyoruz. Sağdaki ekip arkadaşlarımdan birinin kapı dibine yaslanmış birini tek atışla yere serdiğini büyük bir keyifle seyrediyorum. Artık sessizlik yok; zafer çığlıkları atarken karşıdan başlayan silah sesleri ile çıldırmışcasına silahlarımızın tetiklerine asılıyoruz. Etrafta kaçışıyor, bir yandan sığınacak ve oradan ateş edecek kuytu bir yer ararken diğer yandan nefesimizi kesen bu ürpertici çatışmaların içinde kayıp yaşamamak için birbirimizi kontrol ediyoruz.
-Vuruldu, soldan gelen bir kurşunla vuruldu, onu da öldürdüler. Göremiyorum kim ateş etti, gören var mı?
Hep böyle oluyor, bu çatışmalar birimizin daha sonu oluyor. Uzakta yerde öylece yattığını görüyoruz. Altı kişiydik; dört kişi kaldık. Onlara biraz daha yaklaşırken, kayıplarımız artıyor. Kaybettikçe daha fazla hırslanıyor ve daha fazla zafere ulaşma tutkusu ile kendimizi kamçılıyoruz. Onları sonlandırmak için bu son olmalı diyoruz; tekrar kurulmuş robotlara dönüşüyor ve sağa sola kurşun savurmaya devam ediyoruz.
-İşte hakladım onu. İki saattir ateş ediyor karşıdan; kafasını tam da kaldırmışken paramparça ettim onu. Arkadaşlar ben bu koridordan içeri giriyorum.
Koşturup içeri girerken biraz önce arkada bıraktığı cesedin bütün aile efradına ağzına gelen her şeyi söylüyor. Ona güvenen başka bir ekip arkadaşım onun koştuğu kapıya doğru hareketleniyor; kurşun vızıltıları arasında ikisi de yere yığılıyor. Zafer sarhoşluğu ve hesapsız hırsları kapı önünde sonlanıyor. Gittikçe azalıyor, gittikçe zayıflıyor ve başarısız olabileceğimizin sinir ve korkusu ile bir müddet plansızca düşünüyoruz. Artık iki kişiyiz ve birimizin yapacağı herhangi bir hatanın diğeri için sonun başlangıcı olacağını biliyoruz.
-Artık ne olacaksa olsun; ben giriyorum içeriye. Ya onların sonu olacak ya da benim.
Ekip arkadaşımın son cümleleri kurşun seslerine karışıyor ve susan kurşun sesleri baştaki sessizliğe beni geri döndürüyor. Artık ayakucunda yürümenin bir anlamı kalmıyor; son kişinin son çığlıkları ile son bulacak bir çatışmanın arifesinde olduğumu anlıyorum. Pes etmeye ebetteki niyetim yok; pes etmekle ölmenin aynı şey olduğunu çok iyi biliyorum.
Açık bir pencereden içeriye dalıyorum. Karanlık, korku ve heyecan iliklerime kadar işliyor. Kırarcasına silahıma sıkı sıkıya sarılıyor; ellerim tetikte en ufak bir çıtırtıda ateş açacağımı biliyorum.
Açılan ateşle sarsılıyor, sağa sola ateş etmeye başlıyorum; ateşin tam da ortasında kaldığımı anlamam uzun sürmüyor; bedenime saplanan bir kurşunla yere seriliyorum. Başaramadım, ekibim ve ben başaramadık. Game over.
-Yine olmadı, geçemedik şu leveli. Hadi arkadaşlar baştan.
YORUMLAR
En son assasin's cred 1 oynamıştım yarım kaldı Öncesinde resident evil vardı hatta rüyalarıma bile girerdi, bir oyun daha vardı böyle unuttum adını, bir kaç yıldır bulaşmıyorum. Şu tabloyu görünce iyiki uzak kalmışım dedim...
Dark cok güzel anlatmissin ben sahsen yazinin ortasina kadar noluyo yaaa dedim :)) Güzeldi ..
gerçi hepsinin hilesi çıktı artık