Christopher Mc Candless..Into the wild..Eddie Vedder
13 Mayıs 2013, 10.23 A- A+
Beni sürükleyen yazma ihtiyacı.. bugün Türkçe karakter desteğimide aldım. Neyse sizlerı daha fazla iç heyecanlarım içinde boğmadan (bunları söylerkende aynı şeyleri yapmış olmam bıraz ironık) konuya girmek istiyorum. Önce Chrıstopher Mc Candless ile başlıyalım. Bu adam gayet başarılı bir üniversite hayatından sonra, elindeki avucundaki tüm parasını (24.000$) bir hayır kurumuna bağışlayıp kaçışına karar vermesiyle başlar. Chrıstopher bu sistem içinde en iyi yerlere gelebilecek bir zeka potansiyeline sahipti ama onun ruhu başka diyarlarda kendini tekrar bulacaktı. Tüm parasını bağışladıktan sonra Amerikayı otostop ile gezdi. Seyehatinin son bölümünde kano ile meksikaya geçmişliği de vardır bu deli yüreğin.
Ve kendisini için yeni bir isim bulması gerekliydi. Bu isim Alexander Supertramp olacaktı yani Alexander Süperberdüş... Ama büyük amaç Alaskaydı onun için... Alaska ve olabildiğince doğa. Parasız, sigarasız, dostsuz ve arkadaşsız o ve kendisi olacaktı orada doğanın kalbininin attığı yerde. Nisan 1992'de elindeki bir avuç pirinç ve avlanmak için aldığı tüfeği vardında sırtında. Alaskaya ulaştığı zaman geçmesı gereken nehri kış mevsimi olduğu için kolayca geçti Alex. Sonunda Alaskanın kalbine doğru ilerlerken kendisini derinlerde bir süpriz beklediğinden habersizdi. Fairbanks beledeyesine ait tamamen terkedilmiş bir otobüs (o otobüs hala orda bulunmaktadır) onun için oradaydı sanki. Alex orayı evi bildi. Yaklaşık 4 ay geçirdikten sonra, ona göre ruhsal devrimini tamamladığına inanıktan sonra evine geri dönmeye karar verdi. Gayet sağlıklı bir şekilde çantasını toplayıp eve dönerken, kendisini hoş olmayan bır manzara bekliyordu. Gelirken kullandığı nehir bahar aylarının gelmesi sebebiyle hızına hız katmış, derinliğine derinlik katmıştı. Kapitalizmin demirden çarkları gibi karşısında kükrüyordu Alexin.. Alex geri dönmeye karar verdi.. Bir kaç ay daha bekleyip öyle geçecekti nehirden. Fakat Alex için en çok güvendiği doğa onun için pekde iyi planlar kurmamaktaydı. Havanın ısınmasıyla birlikte artık etleri kurtlardan ve lavralarından korumak gayet zor bir hal almıştı. Özenle üzerinde düşündüğü tütsüleme teknikleride sonuç vermeyince. Doğadan beslenmeye karar verdi. Fakat yediği zehirli bir bitki sonucu zehirlendi ve hayata gözlerini yumdu. Tarihler 18 Ağustos 1992 tarihini gösteriyordu...
Ölmeden önce bir kitap sayfasına " Mutlu bir hayat yaşadım bu yüzden Tanrı'ya müteşekkirim. Hoşcakalın Tanrı hepinizi kutsasın " yazmıştı. İnançlı biriydi Alex. Bu yüzden bir çoğumuzun göremediği bir çok şeyi görme yetisine sahipti. Şimdi kimseye hadi bütün paralarımızı bırakıp Alaskaya gidiyoruz demiyorum. Ama çok kaptırmadıkmı Demir ökçeye kendimizi. İnancımız para olmadımı. Zor bir şey değil 3-5 satır bir şeyler okumak ve yine zor değil biraz uzaklaşıp kendimizi doğaya teslim etmek. Ve yine mağaralara çekilmiştir ya da dağlara çıkmıştır sahabeleri ile en büyük inananlar. Yalnızlık bir anahtardır kapıya gidene...Böyle bir film İnto the wild şimdiden izlemek isteyen arkadaşlara önerim, filmi yalnız izlemleridir. Ya da filmi baltalama girişiminde bulunacak arkadaşlarınıza karşı gerçek bir balta bulundurabilirsiniz koltuğun köşesinde bir yerde.
Birazcıkda Eddie Vedder'dan bahsetmek isterim. Evet film ile tanıştım bu büyük insanla. Filmi açar açmaz sizi kucaklıyor müzikleriyle. Eddie vedder abimiz Pearl Jam( Eddie vedder'ın anneannesinin incir reçelinden ilham alınmış) grubunun solisti olmak ile beraber soloda gayet başarılı işlere imza atmıştır. Kendileri zamanında grubunun Nirvana ile kıyaslanmasından, kendisininde Kurt Cobain ile kıyaslanmasından ötürü biraz gölgede kalmıştır ( Bu satırları okuyorsa Eddie Vedder kendisinden özür diliyorum (Yazarın kafası biraz böyle çalışıyor)). Kendisine ait bir kaç güzel eser;
Society Rise Hard Sun No ceiling (Favorim) Long nights "Buraya kadar olanlar "İnto the wild" için hazırlanmış olan bir kaç parça" Forever young Water on road Goodbye (Favorim) Ve Pearl jam grubuna ait onlarca şarkı ...
Satırlarıma bir şiir ile veda etmek istiyorum ve nedense böyle yazınca kendimi Zeki Müren gibi hissediyorum (swt).
there is a pleasure in the pathless woods there is a rapture on the lonely shore there is society,where none intrudes by the deep sea,and music in its roar: i love not man the less,but nature more...
Lord Byron.
Ücra ormanlarda bir haz vardır; Issız kıyılarda mest olurum; Kimsenin rahatsız etmediği Bir çevre vardır, derin denizlerde Ve uğultusunda bir şarkı vardır: İnsanı daha az sevmem ama Doğayı ondan çok severim...
Lord Byron.
Harun Dk.
Ve kendisini için yeni bir isim bulması gerekliydi. Bu isim Alexander Supertramp olacaktı yani Alexander Süperberdüş... Ama büyük amaç Alaskaydı onun için... Alaska ve olabildiğince doğa. Parasız, sigarasız, dostsuz ve arkadaşsız o ve kendisi olacaktı orada doğanın kalbininin attığı yerde. Nisan 1992'de elindeki bir avuç pirinç ve avlanmak için aldığı tüfeği vardında sırtında. Alaskaya ulaştığı zaman geçmesı gereken nehri kış mevsimi olduğu için kolayca geçti Alex. Sonunda Alaskanın kalbine doğru ilerlerken kendisini derinlerde bir süpriz beklediğinden habersizdi. Fairbanks beledeyesine ait tamamen terkedilmiş bir otobüs (o otobüs hala orda bulunmaktadır) onun için oradaydı sanki. Alex orayı evi bildi. Yaklaşık 4 ay geçirdikten sonra, ona göre ruhsal devrimini tamamladığına inanıktan sonra evine geri dönmeye karar verdi. Gayet sağlıklı bir şekilde çantasını toplayıp eve dönerken, kendisini hoş olmayan bır manzara bekliyordu. Gelirken kullandığı nehir bahar aylarının gelmesi sebebiyle hızına hız katmış, derinliğine derinlik katmıştı. Kapitalizmin demirden çarkları gibi karşısında kükrüyordu Alexin.. Alex geri dönmeye karar verdi.. Bir kaç ay daha bekleyip öyle geçecekti nehirden. Fakat Alex için en çok güvendiği doğa onun için pekde iyi planlar kurmamaktaydı. Havanın ısınmasıyla birlikte artık etleri kurtlardan ve lavralarından korumak gayet zor bir hal almıştı. Özenle üzerinde düşündüğü tütsüleme teknikleride sonuç vermeyince. Doğadan beslenmeye karar verdi. Fakat yediği zehirli bir bitki sonucu zehirlendi ve hayata gözlerini yumdu. Tarihler 18 Ağustos 1992 tarihini gösteriyordu...
Ölmeden önce bir kitap sayfasına " Mutlu bir hayat yaşadım bu yüzden Tanrı'ya müteşekkirim. Hoşcakalın Tanrı hepinizi kutsasın " yazmıştı. İnançlı biriydi Alex. Bu yüzden bir çoğumuzun göremediği bir çok şeyi görme yetisine sahipti. Şimdi kimseye hadi bütün paralarımızı bırakıp Alaskaya gidiyoruz demiyorum. Ama çok kaptırmadıkmı Demir ökçeye kendimizi. İnancımız para olmadımı. Zor bir şey değil 3-5 satır bir şeyler okumak ve yine zor değil biraz uzaklaşıp kendimizi doğaya teslim etmek. Ve yine mağaralara çekilmiştir ya da dağlara çıkmıştır sahabeleri ile en büyük inananlar. Yalnızlık bir anahtardır kapıya gidene...Böyle bir film İnto the wild şimdiden izlemek isteyen arkadaşlara önerim, filmi yalnız izlemleridir. Ya da filmi baltalama girişiminde bulunacak arkadaşlarınıza karşı gerçek bir balta bulundurabilirsiniz koltuğun köşesinde bir yerde.
Birazcıkda Eddie Vedder'dan bahsetmek isterim. Evet film ile tanıştım bu büyük insanla. Filmi açar açmaz sizi kucaklıyor müzikleriyle. Eddie vedder abimiz Pearl Jam( Eddie vedder'ın anneannesinin incir reçelinden ilham alınmış) grubunun solisti olmak ile beraber soloda gayet başarılı işlere imza atmıştır. Kendileri zamanında grubunun Nirvana ile kıyaslanmasından, kendisininde Kurt Cobain ile kıyaslanmasından ötürü biraz gölgede kalmıştır ( Bu satırları okuyorsa Eddie Vedder kendisinden özür diliyorum (Yazarın kafası biraz böyle çalışıyor)). Kendisine ait bir kaç güzel eser;
Society Rise Hard Sun No ceiling (Favorim) Long nights "Buraya kadar olanlar "İnto the wild" için hazırlanmış olan bir kaç parça" Forever young Water on road Goodbye (Favorim) Ve Pearl jam grubuna ait onlarca şarkı ...
Satırlarıma bir şiir ile veda etmek istiyorum ve nedense böyle yazınca kendimi Zeki Müren gibi hissediyorum (swt).
there is a pleasure in the pathless woods there is a rapture on the lonely shore there is society,where none intrudes by the deep sea,and music in its roar: i love not man the less,but nature more...
Lord Byron.
Ücra ormanlarda bir haz vardır; Issız kıyılarda mest olurum; Kimsenin rahatsız etmediği Bir çevre vardır, derin denizlerde Ve uğultusunda bir şarkı vardır: İnsanı daha az sevmem ama Doğayı ondan çok severim...
Lord Byron.
Harun Dk.
YORUMLAR
Huzur veren bir hikaye olmanın yanında; okuyucuyu düşünmeye iten anafikriyle, sadece düşünmemin yetersiz kalacağı duygusunu dürten bir paylaşım olmuş.
Emeğine Sağlık.