Öyle işte
03 Ağustos 2013, 11.22 A- A+Yaşadıklarımdan öğrendiğim çok şey var (A.Behramoğlu)...
Ben de önce güvenmeyi öğrendim, sonra da bunu bir daha asla yapmamayı...
"Dene" Derdi bir arkadaşım bana, "Dostlarını dene"...
Ben se hep kaçındım denemekten, hatta bu deneme fikri beni hep uyarırdıı, irite olurdum.
Belki kortktum bu denemelerin sonunda karşıma çıkacak olan manzarayı görmekten, ya hemen kesip atmalıydım deneme sonunda denek olan kişiyle ilişkimi, ya da kesemeyeceksem riya kokan ilişkiler içine girerim diye korktum. Zira her denemenin sonunda ne çıkacağını zaten kestirebiliyordum. Denemeye gerek kalmayacağını zaten bildiğim, emin olduğum, belki de olmak istediğim kişiler de vardı yaşamımda.
Düşünsene, denemişsin ve sana olan yansımasını görmüşsün ve için bulanmış, nasıl sağlıklı bir ilişki olabilir sonrasında...
Bu aşamadan sonra göz göze geldiğinde samimiyet ve sıcaklık olabilir mi ?
Bu nedenle önce uzunca bir süre görmezden geldim, yok saydım karşıdan gelen herşeyi, öteledim kırılmamaya, gücenmemeye çaba sarfettim. Sonrasında hep hatayı kendimde aradım, "Ben öyle yapmasaydım o öyle yapmazdı" diye şekillendirmeye çalıştım ilişkilerimi. Daha sonra "Onun genel tavrı bu ve onu öylece kabullenmem gerek" diye düşündüm.
Bazen camın buğusu gibi, bazen de suya yazılmış yazılar gibidir bazıları insanın yaşamında. Bazen elinin tersiyle silersin bir camın buğusu gibi, ya da suyun üzerine yazılmıştır zaten; duramaz, tutunamaz.
Sağlam bir dostluk için gereken en önemli şey güven.
Birinden aldığın bir sırrı ömür boyunca saklayabilmek bir erdem bir fazilettir, bu ancak erdemli kişilerde görülür.
Öyle ki korkmadan arkanı dönebildiğin, yorulduğunda sırtını yaslayabildiğin kişidir en güvendiğin kişi. Kaç kişiye dayanak olabildim diye sorguladım şu an kendimi, kaç kişi endişelenmeden, korkmadan bana arkası dönük durabildi? Kaç kişiyi hançerledim, yaraladım? Çıkan sonuçtan mutluyum kendime yaptığım ankette. Şükür ki hiç kullanmadan kınında kalmış hançer, belki de paslanmıştır yerinde!
Ne güzel söylemiş Pir Sultan Abdal;
Pir Sultan Abdal, idam edileceği dar ağacına doğru yürümeye başlar. Hızır Paşa emir verir: “Herkes Pir Sultan’ı taşlasın, taş atmayanın boynu uçurulacak bilinsin.” diye. Orada bulunan ahali Pir Sultan’ı taşlamaya başlar. Taşlar Pir Sultan’a kadar gelmekte, ama ona değmeden yere düşmektedir. Pir’in can yoldaşı Ali Baba, taş atmasa da can korkusundan Pir’e bir gül atar. Gül Pir’e değer ve yaralar. Al kanlar akar Pir’in bedeninden. Can dostunun bu hareketinden incinen Pir’in dudaklarından şu nefes dökülür:
Pir sultan abdalım can göye almaz,
Haktan emir olmasa rahmet yağmaz.
Şu ellerin taşı bana hiç değmez,
ille de dostun bir tek gülü yaralar beni...
İlkin insanlara güvenmeyi öğrendim, sonra da bunu bir daha asla yapmamayı...Yaşam denen bu yolda yanlız yürümeyi öğrendim...
YORUMLAR
Bilinçli ve amaca yönelik yaşamak insanların en vazgeçilmezi olmalıdır. İnsanların karşısındakinin tavırlarında sadelik ve güven olmasını ister. Bu bir kural mıdır? Yoksa insan olmanın gerekleri midir?
İki adım ötesini göremeyenler, kendisinden başkasının bile yaşamasına tahammül edemeyenler, görüntüsünden başka bir şeyi olmayanlar yok değil!
Bugün sokakta kime sorarsanız sorun, ‘’ne için yaşarsın?’’ Kendisi için, çocukları ve eşi dostunu listeye koyar. Bu bir yaşam kuralıdır. Bilinçaltında bunlar gizlidir. Ben başkası için kendimi ateşe atarım diyen çok az kişi vardır. Zaman geçtikçe insanların duyguları daha çok aşınıyor.
Herkes kendisi için yaşıyor; kendi zevki, kendi keyfi için yaşıyor. Tanrının lütfü, insanların yüceliği, erdemi bunlar. Zaman zaman bu dünyanın neden bu kadar kötü kurulduğunu, insanların birbirini neden bu derecede mutsuz ettiklerini düşünürüz? Bir sigara, bir içki, bir saatlik aşk imdadına yetişir. )