Kedi-ciğer hesabı :)
05 Eylül 2013, 18.27 A- A+Kafamın içerisinde dönüp duran kelimeleri dertop edip, kendi zevkime göre, kendimce ard arda dizip, cümlecikler, satırlar oluşturup, salıvermeden sanal boşluğa rahat yok bana bugün. Karşımda çalkalanıp duran denizin güzelliğine bakıp bakıp, içimdeki hasetlik duygusundan arınmanın yolunu, düşüncelerimi sizlere aktarmakta buldum. Ben şimdi buralarda yaşayanları kıskandım açıkçası. Neden bunlar bu güzelim manzarada güne uyanırlar, kulaklarında hep şıpır şıpır denizin sesi dolar, yakamozu görmek için bazı zamanları beklemek zorunda değiller falan derken iyiden iyiye diş biledim Bodrum'lulara. Deniz, güneş, orman derken bütün güzellikler toplanmış hep belli yerlere.
Bu güzel deniz, bu caaanım manzara benim ardımdan
gelecek değil ya, tatil bitip evime döndüğümde denizi, dağları bizim arabanın
arkasına takıp sürükleyemem ki. Ardıma baka baka doğruca bizim ellere! İşin
içinden çıkamayınca da kedi-ciğer ikilisinde olduğu gibi kendimce rahatlatma
çalışmalarında bulundum.
Maddesel olan, gözle görüp elle tutabildiğimiz
hiçbir şey bizim değil aslında, sadece yanımızda olan, yaşam boyunca maddesel
olan ve görsel olarak bize eşlik eden şeyler onlar. Hiç bir şeye sahip
olmuyoruz aslına bakılırsa, sadece eşlik ediyor onlar bize. Tensel ve bedensel
ilişkiler kurduğumuz, soğukluğunu sıcaklığını, sertliğini yumuşaklığını,
dokusunu, kokusunu hissettiğimiz şeyler için bu kadar çaba bu kadar hırs
içindeyiz. Oysaki bize gerekenler bizim bırakıp gideceklerimiz değil, giderken
götürebileceklerimizdir. Neyi yanında götürmüş ki gidenler? Gecesini gündüzüne
katıp, çalışıp didinip, zarla zorla sahip olduğu her şeyi koyup gitmedi mi
giderken? Maddeye tapınma alışkanlığımızdan vazgeçersek şayet, bu tensel
temaslarda bulunduğumuz, dünyevi hiçbir maddenin ya da şey'in önemi kalmıyor.
Ne kadar güzel ve ne kadar şık, ne kadar ne olursa olsun... Hiçbir şeyin gerçek
sahibi değiliz ki! Sahibi olamayacağımız şeylere -miş- gibi davranıp
sahiplenmesek!
Mesela dünya! Çok güzel...
Deniz! Muhteşem...
Dağlar, göller, ormanlar...Harika.
İçinde yaşıyor olmakla da sahip olunmuyor bir
yere. Oranın sahibi olunmuyor, sadece sen oraya ait oluyorsun hepsi bu. Orayı
da bırakıp gitmiyor mu giderken. Halikarnas Balıkçısı bırakıp gitmemiş mi
Bodrum'u? Can Yücel Datça'yı. İstanbul'a aşık değil miydi nice şair? Bırakıp
gitmemişler mi İstanbul'u.Mal sahibi mülk sahibi hani bunun ilk sahibi!!!
Ben şimdi;
Giderken götürebileceğim şeylerin peşindeyim.
Huzurla tüketilmiş bir ömür.
Her anı dolu dolu yaşanmış yıllar.
Kısacası ruhumu
beslemenin derdindeyim artık, her nasıl olacaksa?
Bodrumdan sevgilerle.
Sevgi ve muhabbetle...
Lila
Eylül 2013
YORUMLAR
Huzurla tüketilmiş bir ömür.
Her anı dolu dolu yaşanmış yıllar.
Kısacası ruhumu beslemenin derdindeyim artık, her nasıl olacaksa?
Başlık,çok iyi düşünülmüş, tebrik ederim.
Oradan yola çıkarak, çok hoş bir "Züğürt tesellisi" durumu dile getirilmiş bence.
Sevdim ben ifade tarzınızı.
Teşekkürler.
Sevgili Lila...
Ben de ''İSTANBULDA YAŞAMAK AYRICALIKTIR'' diyenlerdenim mesela da ; bir de orda yaşayanlara soralım bakalım memnunlar mı orada yaşamaktan ? Uzaktan davulun sesi hoş gelir de büyük şehirlerde yaşamanın zorluklarını da anca oralarda yaşayanlar bilir. ( Elbette ki sayılamayacak kadar çok da avantajları vardır bu canım şehirlerin . Onları da inkar etmek haksızlık olur değil mi?.)
Bodrumu örneklemişsiniz...Capcanlı , hayat dolu, denizi, havası , suyu herşeyi muhteşemdir eminim de peki ya orda ikamet edenlere soralım bakalım gürültüsüne ne demeli? En azından ben öyle yerlerde yaşamak istemezdim. Siz gibi tatilime gider kısa bir süreliğine, çıkarabildiğimce tadını çıkarır, sonra asude hayatıma dönerdim yeniden...Bu da mı kedi_ ciğer misali oldu ha ? Ne dersin:))))))))))
İyisimi bu kısıtlı ömrü ; dediğiniz gibi huzur içinde ve dolu dolu yaşamak. Gerisi palavra...