Hayat mı? İşte size, kısacası...
10 Eylül 2013, 04.10 A- A+
10'lu yaşlar da annesiz kalmış Halil. Babasının bacakları, geçirdikleri trafik kazasında tutmaz olmuş. O yaşlarda, ailenin reisi ünvanına sahip. Almış sırtına boya kutusunu, sağ koltuk altında da tartısı var. İki iş birden yapıyor anlayacağınız. Reis olmak kolay iş değildir. Evin kirası, elektriği, suyu v.b. gibi borçları var bilirsiniz. Ayrıca babası sakat olduğu için, ona da bakmak zorunda. Çıkıyor sabahın bir ucunda, ayakkabı boyamak için, tartmak için eğiliyor insanın insanlığına. Ayak uzattığı zaman biri, elini atıp kutusuna renge göre boya çıkartıyor. Ama daha fark etmemiş, renklerin en güzelini. Yağmur yağması gerek, görmesi için gökkuşağını. Yağsa da fark etmez, çok renk bilmiyor. Ya siyahdır diyor, ya kahverengi. Ya diyor 70 gelir, ya da 80. Ağırlığının farkın da değil. İnsanları tartarken, boyayım abi, abla diyor. Tart abisi, ablası diyor bazıları... Bazıları farkında bile değil. Ama o çok şeyin farkında. Yaşıtları oyun oynarken parklar da, o karşılarında ayakkabı boyayıp insanların kilolarını tartmakta.En büyük zaafı bisiklet. Hiç bisikleti olmamış Halilin. Babası sağlıklı iken, durumu sağlıksızmış. Alamamış oğluna çift tekerlekli bir bisiklet. Gerçi her şeyin yarısıyla yetinmek zorundalarmış. Belki yarısı bile fazla gelirmiş ara ara. Ara ara, geceleri ağlarmış baba. Baba olduğuna bakmayın... Bazan babalarda ağlar. O tipten, bir baba...
Halil işte... Almış sağ koltuk altına tartısını, tartalım mı abiler ablalar diye bağrıyor. Usulca sokuldum yanına, kaç para? Ne verirsen diyor abi. Diyorum ki, ne versem kafi mi? Evet diyor, pişmanmış gibi... Eğiliyorum dizlerinin ucuna, uzatıyorum dudaklarını kulaklarına. İsmin nedir evlat diyorum? Halil diyor. Göz yaşımı görmesin diye, sağa sola selavat getiriyorum. Halil, versem sana para, mutlu olacak mısın evlat? Hayır diyor abi... Ne versem mutlu olursun? Hiç bir şey abi... Evlat diyorum! Evlat... Paranı babana vereceksin baban çalışmayıp seni çalıştaracak! Hayır diyor abi... Sen bana trilyonlar yığsan, babam yine mutlu olamayacak... Anlat diyorum Halil... Anlat ki utanayım kendimden, benliğimden... Yok diyor abi, utanma sen.
Sonrasın da takip ediyorum Halili. Ne yaptı, ne etti diye... Gitti yine, soğuk taş üzerine koydu yüreğini. O, kıçıyla değil yüreği ile oturuyor orada. Oturarak iş yapmıyor yani... Ara ara, önünden bisikletli çocuklar geçiyor, işini yarım bırakıp onları izliyor. Yarım bırakıyor dediğime bakmayın, boyarken elleriyle, paça altı ayakkabıları, gözleri daima bisikletli yaşıtlarında... Boya bitince, aldığı parayı üzerinde bisiklet resmi olan kumbara diyebileceğim bir kutuya atıyor. Giderken evine, hasılatını sayıp bir bisikletçinin önünden geçiyor. Belli ki almak istiyor dışarıda boyu kadar olan çift tekerlekliyi. Ama yetmiyor, ne yapsın? Yetmiyor ceplerinde biriktirdiği... Ucu ucuna yetiyor belki eve götüreceği lokma seviyesi. Aradan 1 ay geçti, Halili farklı bir yerde gördüm. Çok şahane mutluydu. Yanın da biri var, Halilin yaşlı hali. Gittim yanına oturdum, ne haber evlat dedim? Abi dedi, 2 kat arttı mutluluğum seni görünce. Dedim her halde, aldı istediği bisikleti. Ne oldu evlat, ne bu mutluluk? Allah bozmasın inşallah dedim... Anlattı... Ağlattı... Yıprattı... Utandırdı... Toka attı tokat!
Abi dedi...
Abi...
1 ay boyunca almak istediğim bisiklet para mı biriktirdim. Kendi yemeğimi almadım, babamın yemeğini ihmal etmedim. EE dedim evlat... Aldın yani sonun da bisikletini? Yok dedi abi. Yok almadım. EE dedim, n'oldu peki anlat. Bisiklet para mı biriktirdiğim gün eve koşarak gidip babama söyleyecektim, bisikleti alacağımı. Eve gittiğim de, babamı yerde buldum ağlamaklı. Sehpasına koyduğum yemeği yemek için doğrulduğun da düşmüş yatağından... Kalkamamış ben gelene kadar. Onu o halde gördüğümde içimde bir yerler darmaduman oldu abi... Gittim, verdim para mı bisikletçiye. Dedim abi üzerini çalışıyorum, tamamlarım. Ver bana, 4 tekerlekliyi. Nasıl dedim yani? Dedi abi... Aldım babama tekerlekli sandalyeyi... Bak yanımda, benim yaşlı halim. Dedim Halil, evladın olayım... Dedim Halil kurbanın olayım... Döndüm babasına, dedim ki
Baba ! Kaldırım taşları soğuktur ya hani... Bu çocuk yüreği ile ısıtmış oturduğu yeri... Ah dedim, vah dedim! Dedi evlat... Bu çocuk var ya... Benim oğlum. Dedi evlat! Bu çocuk var ya... Benim babam!
Dedim ki !
Hiç bir şey diyemedim aslında...
B.A.
Senaryo sahne son vedasına kurban olduğum Halilim...
B.A.
Halil işte... Almış sağ koltuk altına tartısını, tartalım mı abiler ablalar diye bağrıyor. Usulca sokuldum yanına, kaç para? Ne verirsen diyor abi. Diyorum ki, ne versem kafi mi? Evet diyor, pişmanmış gibi... Eğiliyorum dizlerinin ucuna, uzatıyorum dudaklarını kulaklarına. İsmin nedir evlat diyorum? Halil diyor. Göz yaşımı görmesin diye, sağa sola selavat getiriyorum. Halil, versem sana para, mutlu olacak mısın evlat? Hayır diyor abi... Ne versem mutlu olursun? Hiç bir şey abi... Evlat diyorum! Evlat... Paranı babana vereceksin baban çalışmayıp seni çalıştaracak! Hayır diyor abi... Sen bana trilyonlar yığsan, babam yine mutlu olamayacak... Anlat diyorum Halil... Anlat ki utanayım kendimden, benliğimden... Yok diyor abi, utanma sen.
Sonrasın da takip ediyorum Halili. Ne yaptı, ne etti diye... Gitti yine, soğuk taş üzerine koydu yüreğini. O, kıçıyla değil yüreği ile oturuyor orada. Oturarak iş yapmıyor yani... Ara ara, önünden bisikletli çocuklar geçiyor, işini yarım bırakıp onları izliyor. Yarım bırakıyor dediğime bakmayın, boyarken elleriyle, paça altı ayakkabıları, gözleri daima bisikletli yaşıtlarında... Boya bitince, aldığı parayı üzerinde bisiklet resmi olan kumbara diyebileceğim bir kutuya atıyor. Giderken evine, hasılatını sayıp bir bisikletçinin önünden geçiyor. Belli ki almak istiyor dışarıda boyu kadar olan çift tekerlekliyi. Ama yetmiyor, ne yapsın? Yetmiyor ceplerinde biriktirdiği... Ucu ucuna yetiyor belki eve götüreceği lokma seviyesi. Aradan 1 ay geçti, Halili farklı bir yerde gördüm. Çok şahane mutluydu. Yanın da biri var, Halilin yaşlı hali. Gittim yanına oturdum, ne haber evlat dedim? Abi dedi, 2 kat arttı mutluluğum seni görünce. Dedim her halde, aldı istediği bisikleti. Ne oldu evlat, ne bu mutluluk? Allah bozmasın inşallah dedim... Anlattı... Ağlattı... Yıprattı... Utandırdı... Toka attı tokat!
Abi dedi...
Abi...
1 ay boyunca almak istediğim bisiklet para mı biriktirdim. Kendi yemeğimi almadım, babamın yemeğini ihmal etmedim. EE dedim evlat... Aldın yani sonun da bisikletini? Yok dedi abi. Yok almadım. EE dedim, n'oldu peki anlat. Bisiklet para mı biriktirdiğim gün eve koşarak gidip babama söyleyecektim, bisikleti alacağımı. Eve gittiğim de, babamı yerde buldum ağlamaklı. Sehpasına koyduğum yemeği yemek için doğrulduğun da düşmüş yatağından... Kalkamamış ben gelene kadar. Onu o halde gördüğümde içimde bir yerler darmaduman oldu abi... Gittim, verdim para mı bisikletçiye. Dedim abi üzerini çalışıyorum, tamamlarım. Ver bana, 4 tekerlekliyi. Nasıl dedim yani? Dedi abi... Aldım babama tekerlekli sandalyeyi... Bak yanımda, benim yaşlı halim. Dedim Halil, evladın olayım... Dedim Halil kurbanın olayım... Döndüm babasına, dedim ki
Baba ! Kaldırım taşları soğuktur ya hani... Bu çocuk yüreği ile ısıtmış oturduğu yeri... Ah dedim, vah dedim! Dedi evlat... Bu çocuk var ya... Benim oğlum. Dedi evlat! Bu çocuk var ya... Benim babam!
Dedim ki !
Hiç bir şey diyemedim aslında...
B.A.
Senaryo sahne son vedasına kurban olduğum Halilim...
B.A.
YORUMLAR
"Senaryo sahne son vedasına kurban olduğum Halilim..."
Bu çelişkiyi hep yaşıyorum; hüzünlü hayat öykülerine "Güzel" demek... Ne tuhaf bir duygu çarpışması.
Halil'e, babasına, onları kalbinin eşliğini dibine kadar hissettirerek anlatana sağlık.
İçerde sözcük çok da, yazacağım bu kadar bu defa prensim.
Sevgiler, hep.