gamyun.net'i doğru görüntüleyebilmek için tarayıcını güncellemelisin, güncelleyemiyorsan başka bir tarayıcıyı ücretsiz yükleyebilirsin.

BLOG

Yüzümdeki Bütün Çizgiler Üşüyor...

16 Ekim 2013, 02.04
A- A+

Aşk çizgiseldir. Her ne kadar inişli çıkışlı, düşüşlü kalkışlı, savrulmalı, ölüp ölüp dirilmeli, bir böcek misali süründürmeli bir kavram olsa da sonunda sular durulur ve incecik birer çizgi kalır aşklardan geriye. Bulutların üstünde uçmanın da, hızla yere çakılmanın da etkisi çabuk geçer. Hafıza, acının fazlasını siler.


Zevkin fazlasını ise birkaç kat arttırarak işler kayıt defterine. O yüzden yalancıdır hafıza, yanıltıcıdır. Kesinlikle dürüst değildir. İyi ki değildir. Her şey geçer ve yaşanan aşklar incecik birer çizgiye dönüşüp gözaltlarımıza, dudaklarımızın kenarına yerleşir. Dikkatli bakınca, yaşlılığın çizgisiyle aşkın çizgisi ayırt edilebilir. Tecrübeli bir göz şıp diye anlar aradaki farkı.
Ben yaşlı mıyım? Elbette değilim. Ama yüzümdeki incecik çizgileri görmemek imkansız. O çizgilerin aşktan kaynaklandığını da ruhu soğuğa maruz kalan her ölümlü anlar. Hemen anlar...

Belki ben de bir çizgiyim. Sen gülümsediğinde, üst dudağının kenarından başlayıp sağ yanağına doğru uzanan o incecik, belli belirsiz çizgi benim belki de. Bu ihtimal sayesinde hayata bağlanıyorum. Yoksa yaşlı dünya zerre kadar ilgilendirmiyor beni. Her sabah aynı güneşin aynı yarımküreden doğması hiçbir şey ifade etmiyor. Bir çiçeğin açarken neden sapına sırtını döndüğü, kuşların uçarken aralarında kaç kanatlık mesafe bıraktığı umurumda değil. 


Ruhumu kışkırtan küçük melodilere ve incecik çizgilere açım ben, o kadar. Şimdi bütün çıplaklığımla, yani ruhumun harita metot defterindeki kenar süsüymüşüm gibi soyunup çıktım işte senin karşına. Peki ne var defterdeki kenar çizgisinin diğer tarafında? Ne olabilir ki... Küçük bir papatya, bacası tüten çarpık çizilmiş bir ev, hadi bilemedin kırlarda koşuşturan doru atlar...

Gülümserken dudağının kenarında beliren çizgi, harita metot defterindeki kenar süsü kadar şıklaştırıyor beni. Aniden çocuk oluyorum. Renkli kalemlerle süsler yapıyorum defter misali kendime. Aniden büyüyorum sonra. Odama kapanıp, resimlere bile bakmadan, sadece sesinin etkisiyle kıvranıyorum acıyla ve zevkle...
Ben gotik zamanlardan geri gelen asimetrik bir buz kraliçesi gibi giriyorum hayatına. Güzel miyim; asla değil. Çirkin miyim; kesinlikle değil. İkisinin de dışında, ikisinin de ötesinde... 


Sesim, seni sevdiğini söyleyen bir kadının sesi mi; yoksa hafif buğulu bir büyünün etkisine mi giriyorsun beni dinlerken? İkincisi olsun isterim elbette. İkincisi ve sonuncusu... Nedense, kabzasında kartal başı olan uzun ve keskin kılıçları yakıştırıyorsun elime. Ölüm çıplaklığını görüyorsun bende, ölüm bile üşüyor ellerimde...
Nedense, atlamayı hiç düşünemeyeceğin (cesaret edemeyeceğin!) bir uçurumun önünde uzun, beyaz smokininle görüyorum seni. Koşuyorum... Tırmanıyorum... Ölüyorum belki ya da ölürmüşüm gibi bir şeyler oluyor içimde...

Ama güzel olan bu; attığım her adımda biraz daha yaklaştığımı, bendeki (aramızdaki) buzların biraz daha eridiğini, krallığımdaki buzulların kopup üstüme geldiğini hissediyorum. Seviniyorum... Bir adamı, bir insanı sever gibi değil de kuzey rüzgarlarına aşık olan, kuzey rüzgarlarıyla sevişen ve rüzgardan küçük, sevimli, hırçın çocukları olan bir masal kahramanı gibi hissediyorum kendimi. Buzlarım eriyip su oluyor. Sular çekiliyor kıyılarımdan. Sular gürültüyle değil, usulca çekiliyor ve yeryüzüne iniveren bir tanrının eline bırakıyorum kendimi.

Seni izlerken, seni dinlerken dudağım ağır ağır uzanıyor o büyülü sesine. Uzanmakla kalmıyor, dokunuyor da... Dokununca korkuyorum, hatta biraz utanıyorum da. Dudaklarımla yüzündeki çizgilere dokunuyorum ve o an yüzümdeki bütün çizgiler üşüyor...

YORUMLAR

29 Ocak 2025, 10.44
Özel bir duygu ile yazılmış harika bir yazı, ellerine sağlık.
Ayrıca, yazılarda genel olarak en çok dikkat ettiğim imla kuralları; noktalamalar, virgüller bir iki hata dışında hepsi yerli yerinde.
Bazı insanlar virgül veya nokta koyduktan sonra bir sonraki kelimeyi virgül veya noktaya yapıştırırlar… Olmaması gereken bir yazı biçimi ama sende o yok.
Yazındaki duygunun insana geçişi, bu da başka bir özellik olmuş.
Tekraren ellerine sağlık, yazmaya devam etmen dileğimle.

Yorum yapabilmek için ÜYE GİRİŞİ yapmalısın