gamyun.net'i doğru görüntüleyebilmek için tarayıcını güncellemelisin, güncelleyemiyorsan başka bir tarayıcıyı ücretsiz yükleyebilirsin.

BLOG

Bir İnsanı Okumak...

17 Kasım 2013, 05.33
A- A+
 
         İnsanın, ölmekle yaşamaya aynı anda ve aynı oranda hevesli olabilmesi ilk bakışta garip görünüyor. Ama istediklerini içten içe önemseyip bir taraftan da 'hiç' yerine koyabiliyor insan. Kimliğini bulmaya çalışırken çevreni saran insanlarda kendinden bir iz bulamazsan eğer; kendini onlara benzetmeye çalışıyorsun. Benzediğin şeyi beğenmezsen, olduğun şeyden de, benzemeye çalıştıklarından da nefret ederek tekrar içine dönüyorsun. İç çatışma da, bu ne kendin olabilmişlik, ne de onlara benzeyebilmişlik noktasında başlıyor. Boşluğun farkındalığı çok genç yaşlarda daha bir zor oluyor. Hassas ve zeki bir genç kızı, belki ancak gençliği ve güzelliği kurtarabiliyor o dönemlerde. Hayatına giren erkekler ve o harala gürele yaşam düşünmesine fırsat bırakmayacak kadar meşgul edebiliyor bir genç kızı. Hayatın yalancı toz pembeliğinin hengamesi, alttaki katran karasını silip flulaştırıyor. Kendi adıma söyleyebileceğim bunlar...


         Ne ölmeye, ne yaşamaya karar verememek kötü... ne yaşamaya cesareti, ne ölmeye cesareti olamamak... İnsanların, hep aynı şeylerin peşinde koşması ne kadar sıkıcı. Genelin peşinde koştuğu şeylerle, insanın kendi istedikleri örtüşmüyorsa, sahiden de çıkmaza düşebiliyor insan. Aslında, insanlar sıradanlığı bir aidiyet olarak algılıyorlar. Öyle yaşamak daha kolay geliyor, basit ama özgür oluyorlar. Fakat 'anlam'ı bulmaya çalışan insan için her zaman bir risk oluyor. Hayatın, senin için hiçbir anlamı olmayan ama başkalarının çok önemsedikleri şeylere anlam katmaya çalışarak geçiyorsa ve bu çırpınışın nafileliğini idrak ettiğinde buna gülüp geçebilecek kadar çelikleştirememişsen kendini çıkış da olamayabiliyor... gerçeklikten kopup hayali bir dünyaya ışık hızıyla düşebiliyorsun.

                                  ----------------------------------------------------------------------

         Evet... Ev ödevimi bitirir bitirmez yazmak istedim bunları size. Bir Adam'ın bizler için seçmiş olduğu kitaplardan bana ait olan Sylvia Platt / Sırça Fanus'un bana düşündürdüklerini yani...


         Sylvia Platt, sıradanlığın sıkıcılığından ölesiye korkmuş... ölmekten de, yaşamaktan da ölesiye korkmuş. Kendini sıradanlığın içinde bulduğu ve olanlarla baş edemediği noktada da dünyadan vazgeçip ölmeyi seçmiş. Çok etkileyici... hem hayatı, hem de hayatını konu ettiği kitabı... Time dergisi şöyle bir yorum yapmış "Neşeli, hüzünlü, yalın, parlak ve doğal. En üstün niteliğiyse şaşırtıcı derecede dolaysız oluşu... tıpkı güpegündüz çekilmiş bir dizi fotoğraf gibi"


         Kitabı okurken, bazen karakterin bizzat kendisiymişim gibi, bazen de kendi yazdığım bir şeyi okuyormuşum gibi hissettim. İnsanın karşısındakini tanıması/okuması böyle bir şeymiş demek. Hem de tanımış/okumuş olduğunla karşılıklı oturup bir çay dahi içmemişken. Teşekkür ederim bayım... çok özel bir kitaptı, hayatım boyunca da aynı özellikte kalacak benim için. 


         Kitabın içinden bir alıntıyla bitireyim; 

        "Bıraktığımız yerden devam edeceğiz. Olanları kötü bir rüya gibi hatırlayacağız"
         Kötü bir rüya?
         Sırça fanusun içinde ölü bir bebek gibi takılıp kalan insan için dünyanın kendisi kötü bir rüyadır.
         Sylvia Platt / Sırça Fanus 



          

YORUMLAR

17 Kasım 2013, 11.55
Cezbe.İlk paragrafta anlattıkların da ben de kendimi gördüm..o gençliğe  geçiş dönemi..Anne ve babamın ailesi iki zıt kutuptu . Hala öyle:).Daha çok babamın ailesiyle  beraber olduğumdan ve o evde her zaman her konu konuşulup tartışıldığından bir dönem hiç bir şeyi çok fazla anlamadan kendimce dindar oldum..Daha sonra o yaşta ve abartıcağımı düşünen Anne tarafımın tepkileri korkularını görünce..iyi o zaman bende ateist olurum  dedim Zaten iki tarafın da düşünceleri de benimle birebir örtüşmüyordu..Sonra zaman içinde okumaya araştırmaya başladım farkına vardım ki .Her iki taraftada doğrular yanlışlar eksikler var.Sorun onların  yanlış ve eksikleri kabul etmeyip  .Hiç empaty yapmadan Bir fikri bütünüyle kabul etmeleri ve  düşüncelerini  körü körüne savunmalarıydı..  Evet ne doğru Benzemeye çalışıyorsun.Ama benzediğin şey senin ruhunla çelişiyor.Şimdi artık çok özgür ve rahatım.ruhumla çelişen hiç bir düşüncenin  arkasında olmuyorum.Bir adam'ın ''Sırça fanus ''kitabını okumadım bu yazdıklarım sadece .yazmış olduklarına  yorumum Cezbe  .Bu arada bana verilen kitabı da okuyamadım (Tembel öğrenci ben) En kısa zamanda alıp  okuyacağım. hatta bir kaç kitap daha seçmiştim önerilen kitaplar arasından.okuyunca bende yazarım belki:):  sevgiler.
17 Kasım 2013, 14.32

Bahsi geçen kitap ana tema ‘’İntihar olgusu ve ayrılıkçı benlik’’ annenin duygu sömürüsünde kaçmaya çalışırken anne kız ilişkisinin çarpıcı bir şekilde işlemiş. Kız çocuklarının toplum içinde daha çok baskıya maruz kalması işlenmiş. Yaşamak için çok sebebi varken bir  insanın ölmesi için ne kadar çok çaba sarf etmesi gerekir. 

Gerçekten ürpertici bir duygu yaşamda o kadar çok mutsuz insan var ki ölmek en kolaymış gibi baş vurmak! Küçük dünyasından sıyrılıp kocaman bir dünyayla yüzleşmesi zorlaşabiliyor. Hayatı boyunca defalarca yaşamına son vermek isteyenler ve eninde sonunda öldüğünü gördüm. Hayatını adeta intihar üzerine kurgulamış. Ama hiç bir yaşam umudu yokken yaşamaya sarılanları. Yaşamak için bir gayret ediyorsanız ölmemek içinde 10 kat çaba sarf etmek gerekmiyor mu? Ölümü seçen zaten ruhen bedeninden hiç bir umudu olmayanların seçtiği yoldur.  Buda güçsüzlüğün seçtiği yoldur...

17 Kasım 2013, 15.51

Yaşamak ile ölmek arasında gidip gelen birisinin tedaviye ihtiyacı var sanırım. Ama asıl sorun yaşarken kendin için değil, başkaları için yaşamak... Muhtemelen o kitabı ben okusaydım sıkılırdım:)


17 Kasım 2013, 21.04
               Bana sorun ,daha çok yaşadığı toplum içinde yerini bulamamak gibi geldi.Kötü bir durum.Anlaşılmamak ve toplumda yer edinememek, kendi olamamak , topluma ait olmak için genele benzemeye çalışmak... Kişiliği bozan, bunalıma sokan durumlar bunlar .Farklıda olsa bir insanın, bir yerde topluma uyan yanı vardır mutlaka. Sonuçta insan olma ortaklığı var.Ancak kendini topluma yabancı hisseden bireyler günümüzde pek çok.Değilmi ki psikosomatik ilaçlarla sosyal ilişkilerimizi düzenliyoruz çokluk.Kendi içinde çelişkiler yaşamak kadar kötü bir şey olamaz. Günümüz toplumlarında yaşayan bireylerin sorunlarına  genel bir bakış olmuş .Ellerinize sağlık.
17 Kasım 2013, 21.14
Kitabı okumamıştım ama ben de kısa bir araştırma yaptım yani senin kitabının. Okumak isterim ama bu ara üst üste intihar temalarıyla iç içe iki kitaptan sonra yorumunu okuyunca dur az dedim şimdi okunmaz bu kitap :) hem önce kendi ödevimi yapıp özetimi çıkarmam lazım ama pis adam öyle kitap demiş ki bana kaç kitapçıya sordum yok. Hadi dedim bura küçük yer bulunmaması doğal. Dün koca D&R da da olmayınca e be adam e be adam dedim :) internetten sipariş verecem artık. okuyunca ben de paylaşmak isterim. Hatta bütün arkadaşlar paylaşırsa kitaplarını çok pis fena sevinirim. Aslında burada söylesem mi bilemedim ama mmmm  neyse vazgeçtim senle karşılaştığımızda derim :)
17 Kasım 2013, 22.18
güzel paylaşım icin teşekkürler
18 Kasım 2013, 02.10
.Size tavsiye edilen bir kitaptı bildiğim kadarıyla okuduğunuz kitap....İnsanların ruhsal durumlarıyla,psikolojileriyle oldukça yakından ilgilenen yada yazarın  kendisnin  psikolojik çıkmazlarını anlattığı bir kitap söylediğinize göre....Açıkçası  butür kitapları okumak sanırım sevme ile de alakalı...Herkesin zevkle okuyacağı türden bir kitap değil gibi geldi bana....Çıkmazlara giren insanların inanç duygusundan yoksun fakir insanlar olduklarını düşünürüm hep...İnanç fakiri....Tutunması gereken dalı bilmeden rastgele yaşayan insanlar,rüzgarın akıntısına kapılan yaprak gibidir...Rüzgar nereye kadar götürürse....Seçtiğiniz müzik yazınızla çok uyumlu yalnız...Tam bunalımda olan,çıkmazlarda takılı kalmış birinin intihar etmesi için sanki düğmeye basılması gibi müziğin hissettirdikleri....Tabiki tamamen zevk meselesi..Emek vermiş paylaşmışsınız..Bende değişik,kısa,öz bir yazı okuduğum sayenizde....Güzel ama bunalımlı :))
18 Kasım 2013, 02.57

         Yazarın ismini yanlış yazmışım Plath olacak....gözüme gözlük :) Bir de alıntıda yanlışlık yapmışım. O da şöyle olacak; 

         Sırça fanusun içinde ölü bir bebek gibi tıkılıp kalan insan için, dünyanın kendisi kötü bir rüyadır.
18 Kasım 2013, 06.42
güzel paylaşım icin teşekkürler
18 Kasım 2013, 07.24

Cezbe blogunu okudum hatta birkaç defa reyting kompleksin olduğunu biliyorum da okuyan sayısı artsın diye. Bence, sıradan bir avenenin tavsiye kitabını okumuşsun. Bence onu okuyuncaya kadar zamanını bana yoruma ayırsaydın diye düşündüm.

Geçen yazdığım bloguma, şimdi baktım dört yorum yazmışsın. Sen bana değer vermişsin belli. (Meyveli ağaç taşlanır.) Gurubunda gelip gelip seni savundu durdu. Ekip çalışması yani. Nedir bu kadar gayret diye düşündüm. İmece değil, kooperatif değil, şirket değil menfaat ilişkisi yatan bir gurup. İmecede; bir yörenin ortak çıkarları vardır. Herkes gücü dâhilinde menfaat beklemeden destek olur. Kooperatifte; maddi güç birliği vardır. İşlerin yürütülebilmesi için. Şirketlerde ise; sermaye katkısı vardır. Guruplarda ise; Menfaat, çıkar yatar. Şöyle ki ben seni alkışlayayım, sende gerekince beni alkışla. (Dışarıdan gelen fikir ve düşüncelere karşı savaşmak bir bakıma.) Burada gurup desteği söz konusudur. Hep beraber savaş verme. Bu çatışmalarda haklılık, haksızlık, doğruluk, yanlışlık aranmaz. Bu bizdendir savunmamız, destek olmamız gerekir. Düşünce bu. Sizin ki bu işte. Gurup üyesi gelir tehlike gördüğü kişiyle mücadele verir. Ne tutturabilirse. Genelde tenkit ettiği fikre, düşünceye bakmaz, okumaz bile. Başkanımız beğenmediyse ben de beğenmem. Beğendiyse ben de beğenirim. Bence bunlar kendini ifade edemeyen silik kişiliklerden oluşurlar. Herkes bir ucundan işi ele alırlar. Başkanları nasıl emir buyurdularsa yerine getirmeye çalışırlar. (Körler sağırlar birbirini ağırlar.)

Bu blogda birinin önermesi diğerinin okuması. Sanırım önerenin de önerdiği kitabı okuduğunu zannetmiyorum. Okumasan da bence bir eksiklik değil.  Çünkü bana da kitap önerisi vardı. Okumuşsun düşüncelerin biraz daha girift hale gelmiştir. (Zaten bir yorumcu da buna değinmiş.)

Şu an bakıyorum da sende biraz farklı değişmeler var. Seni herkesi tenkit etmekle suçlamıştım. Demek ki etkisini göstermiş. Yapmacık da olsa 1-2 blogcu hariç diğer blogculara övgüler düzenlemişsin. Herkesi tenkit eden cezbe iyilik meleği olmaya soyunmuş. Tabi ki bunun altındaki niyet farklı.

Beni yıldırma, vazgeçirme, caydırma olamayacağını sanırım biliyorsunuz.

“Yumuşak başlı isem, kim dedi uysal koyunum!

Kesilir belki, fakat çekmeye gelmez boyunum!”

Yalnız tenkit eleştiriler mantıklı ve seviyeli olsun.

İzden_35

18 Kasım 2013, 08.13

Hiçbir uyuşturucu, acıyı yok etmez...

Aslında dindirmez de.

İnsanı uyutur, bu sayede ızdırabın varlığını unutturmaya yarar onlar...



Fiziksel uyuşturucular vardır; duyduğunuz kedere göre uyuşmaya, uyumaya gereksinim duyarsınız.

Saç tellerinize kadar gömüldüğünüz bir elem denizinden, söz gelimi etten [flesh] bedenlere tırmanarak çıkmaya çalışırsınız, nefes alabilmek için...

Hiçbir vakit yunus gibi yüzememiş olmanın bilincinde, bir de karabatak misali çırpınmaya başlamak dehşete düşürür insanı ve uzatılan tüm ellere saldırırcasına atlar, el uzatmayanlara siz hamle yaparsınız.

Mutsuzluğun uyuşturucusu “et”tir diye düşünüp, her kadına saldırmaya başlarsınız.

Ten, düşünmeyi engeller.

Terin tuzlu tadı, sizi uzaklaştırır geçmişinizden bir nebze. O geçmiş ki, "geçmiş" olduğu için hüzün verir zaten.

Ötelenir ruhunuz, diskalifiye edersiniz onu, "işinize burnunuzu soksun" istemezsiniz...

Ruhsuz bir bedenle, cansız bir kalple... Hesse'nin deyişiyle, "bütün kızlar sizin."



Ama Ruh boş durmaz...

Esas canı acıyan odur çünkü.

Apranax yetmez ona, alkol de yetişmez... Terle, tuzla işi olmaz...Morfin gerekir adamakıllı...

Zaten zorlukla ayakta durabilirken, şimdi üzerinde durabileceği ayaklarının da olmadığını görüp yerde sürünmektedir artık...

Kan kaybetmektedir... Zayıf düşüp solmuştur iyiden iyiye...

Azıcık aralık olan perdesi kapanmıştır şimdi iyice...

O da kendi uyuşturucusunu aramaya koyulur, şiddetle.

Geçmiş güzelliklerin yansısıdır aradığı...

Platon'un Mağarasındaki gibi bile olsa, [öteden beri] kırık olan kanatlarını çırptığında yükselebildiğine inanacağı gölgedir baktığı...

Sığınır limanlara birer birer...

Bazısı modern, bazısı klasik, kimi korunaklı, diğeri itici, bir başkası cazip, ötekisi harala gürele...

Demir atmaya niyetlendiği bir liman çıktığında karşısına, tam yelkenleri indirip soluk almaya kalkıştığında, bir kez daha anlar, orası sadece bir limandır, aradığı, araştırdığı bir fil mezarlığı değil... Güzeldir belki, ama onun değil...

Aslında yorgunluğunu sonsuza dek dindirecek daimi bir sığınaktır istediği...

Buna karşın her dinlenme molası, gıda ve uyuşturucu baktığı tüm limanlar, onu biraz daha halsiz düşürmekte, acıtmakta, yaralarını deşmekte, canını yakmaktadır.

Geçmişin yankısını duymaya çabalarken, mevcut olanın gürültüsü ile kulakları acımaktadır.



Geçmiş, bir lanettir. O aslında geçmemiştir.

Albatros'u öldürmüştür çünkü...

The Rime Of The Ancient Mariner misali sürekli okyanusta gezinmek zorunda olan yapayalnız bir gemidir artık...

Ne bir et, ne de bir ruh, ona mutluluk vermemektir.



Hac suresinde "O dünyayı da kaybetmiştir, ahireti de" şeklinde geçen ayet gibi...



Dilinden düşürmediği

And The curse goes on, and on, and on at sea

And the thirst goes on, and on, for them and me.

şarkısı misali...



Ne ten, ne ruh... O artık her şeyi ve her türlü şeyi kaybetmiştir...

Hiçbir şey onu istememektedir...

Onun hiçbir şey isteyecek gücü kalmadığı gibi...



Fil mezarlığı, mutlu filler içindir.

Oysa Sırça Fanus, huzursuz ruhların sonuçsuz çırpınışından ibarettir.

19 Kasım 2013, 00.50

         Ne güzel yorum bu Adam... yorum da değil yani. Her ne kadar bu yorumun tamamen yazımla alakalı olsa da, o kadar güzel ki sadece yorum olarak da kalmamalı. Yazını okuyup düşündüklerimi yazsam, tek blogda  üçüncü bi blog  olacak büyük ihtimalle. Bu yazı bi şekilde blog olmalı, aklıma değişik proceler .p geldi, online da değilsin ki sorayım :) Onun için aklımdakileri şimdilik kendime saklayıp teşekkür ediyorum sana güzel yazın için...ruhuna sağlık...kalemine sağlık. E-F-H miksine sağlık :)


         Bu kitap bazı yorumcu arkadaşların dediği gibi, herkese hitap eden bir kitap değil. Aslında yazının sonuna iliştirmiştim kimlerin beğenip kimlerin beğenmiyeceğine dair ufak bir kısım...sonra vazgeçip sildim o bölümü, iyi ki de silmişim :) Zaten Adam bana herkesin beğenebileceği bir kitap önerseydi sahiden de bozulurdum .pp 


         Anka, MED__, TuRK, MASKEM, estide-geldimki, KoJ2, Aykırı-Ruh, Ruhumkibar..... teşekkür ederim katılımınız ve beğeniniz için. 

         * İkiz komiklere teşekkür etmiyorum. Mazoşist tavşancıklar siziiiiiiiii :) bu defa dayak atmıyorum ama... bakın işinize gücünüze :) din sömürüsü yapın, duygu sömürüsü yapın biraz da zevzeklik :) tamamdır. Anlayamayacağınız konularda konuşmanızı beklemek ütopya olurdu  zaten :)  
19 Kasım 2013, 03.55
"sırça fanusun içinde ölü bir bebek gibi tıkanıp kalmış biri için, dünyanın kendisi kötü bir düştür" bu sözü anlamlandırmaya çalışırken acaba o fanusun içine bizi birileri mi koymaya çalışmaktadır yoksa biz mi kendimizi o fanusa hapsediyoruz?. Doyumsuzluk mu ? Mutsuzluk mu ? Fazlalık ya da  Eksiklik mi ? nedir bizi bu fanusun içine hapseden şey?.
Yoksa en yuvarlak cevabıyla ''Kolaycılık'' ya da ''Zayıflık mı ?. Sınırların içinde çakılı kalmak yoksa istediğimiz bu mu ?Aslında her zaman garip gelmiştir bana,bulunduğum noktadan bi başka hayatı yorumlamak üstelik kaldı ki kendimi bile yorumluyamazken:).Emeğinize sağlık Cezbe 
20 Kasım 2013, 04.15

         "Laf anlatılabilirlik" konusunda hislerimiz karşılıklı değil. Daha önce sana çok laf anlatmaya çalıştığım oldu, anladığını sanmıştım ama yanılmışım. Dinci ve dindar insanın ayırdını yapabilecek kadar aklım fikrim var Allah'a şükür.  Zaten senin yazılarınla alakalı bir şey de söylemedim, aç bak bakalım yazılarının altında bu yönde yorumumu bulabilecek misin... sadece kadınların giyimiyle ilgili abuk subuk bir tespit yapıp güzelim yazıyı berbat etmiştin..o yazında vardır eleştirim. Yorumların başka telden çalıyor ama... her şeyi birbirine karıştırıyorsun sen. Israrla her seferinde diyorum ki; benim inançla alakalı kurduğum tek bir alaycı ya da olumsuz cümle yoktur. Senin bana ve senin gibi düşünmeyen insanlara "dinsiz, inançsız" dediğini öyle çok gördüm ki... Hayır her şey yazılı ve kayıtlı burda, hala aynı şeyleri tekrar ediyorsun. Kimi kandırıyorsun arkadaşım?


          Benim senle de, İzden veya İzmirlim neyse onla da işim olmaz. Şu yukarıdaki yorumun manasızlığına bir bak, kimle neyin ittifakına giriyorsun sen? Sürekli aynı şeyleri yazmaktan bıktım. Kendini değersizleştiriyorsun demiştim sana, gerçi sen de sonradan kendi değerinin ne olduğunu ortaya koydun. İnsanın "biz" dediği noktada, kendinden başka o biz'e kim dahilse iyice bi incelemesi gerekiyor. Neye dahilsen değerlendirilmen de o dahiliyetin en altaki bireyiyle eşittir. Hani işlenmişti bu konu... Neyse diyeceğim o ki; ne yazılarınızla, ne sizinle işim olmaz, mümkünse sizin de işiniz olmasın, çünkü zaten yazı yorumlamaya değil direkt laf sokmaya vs geliyorsunuz. Nakavt olan kimler gayet net görünüyor o. Dediğim gibi pis dilinizi Atatürk'e filan uzatmayın, ne haliniz varsa görün. Tek cümlenizi okuyacak değilim bundan böyle.


         llimon, saydığınız nedenlerin hepsi de olabilir tabii. Her insanın farklı bir tarafı dünyadan ve gerçeklerden kopmasına neden olabilecek kadar zayıf ve korunmasız olabilir. Bir kitap okudum ve onunla alakalı yazı yazdım, kahramanın bana göre neden dünyadan kopup düştüğünü biraz da genelleyerek anlattım. Mevzu derin :) Herkesin bambaşka sebepleri olabilir dediğim gibi... Teşekkür ederim beğeniniz ve yorumunuz için.
23 Kasım 2013, 12.48
Çok güzel dile getirdiğini düşünüyorum, kitapla ilgili izlenimini, kısa, öz ve dolu ifadelerle.
Tebrik ederim.
"Düşünüyorum" dedim, çünkü kesinlik için kitabı okumam gerek.
Mutlaka okuyacağım, BirAdam'ın kitap önerileri içinde not aldığım diğer bazılarıyla birlikte.

BirAdam, müthiş bir gözlemle önerilerini sunmuştu bize. Ben de kendiminkini okudum. Senin cümlelerini tekrarlıyorum hissetiklerimi:
"Kitabı okurken, bazen karakterin bizzat kendisiymişim gibi, bazen de kendi yazdığım bir şeyi okuyormuşum gibi hissettim. İnsanın karşısındakini tanıması/okuması böyle bir şeymiş demek. Hem de tanımış/okumuş olduğunla karşılıklı oturup bir çay dahi içmemişken. Teşekkür ederim bayım... çok özel bir kitaptı, hayatım boyunca da aynı özellikte kalacak benim için."
BirAdam'a ayrı teşekkürüm var; beni keyifle okuyacağım bir yazarla tanıştırdı: Alper Canıgüz.
Tüm kitaplarını okumaya kararlıyım.

Senin kitabınla ilgili görüş belirtmeyeceğim, sadece ifade doluluğunu sevdim. Aynı biçimde kendi kitabımla alakalı da yazmayacağım, yorum adı altında yapılan bazı göndermelere, kişilik analizlerine baktığımda karar değiştim yazma konusunda.
-Düşüncelerimi O'na aktarmayı tercih ettim, özel olarak, özel mesajla.:)-
İnsan, hiç okumadığı bir kitapla alaka kurarak başka bir insan üzerine ahkam kesemez zira bence. Yanlış olabilir, eksik olabilir, çok farklı bakış olabilir. -Okumuş olsa bile- Etki herkeste ayrı çünkü.
Mekan da buralarsa eğer, terbiyesizliğe kadar da vardırılabilir bilinçli şekilde, görüldüğü üzere.
Kitabı okuyup öneren BirAdam'ı yazdığı güzelim satırlar nedeniyle bir kez daha tebrik ediyorum.

Teşekkürler ikinize de.

24 Kasım 2013, 00.36

          Teşekkürler Sat... Okunan kitabı/yazıyı herkesin farklı algılayabileceği noktasında söylediğin şeylere tamamen katılıyorum. Bu yüzden kitabı farklı yorumlayan bir yorumcu arkadaşa da sessiz kaldım. Çok doğru,  herkes kendine göre algılar çünkü. Ben şahsen çok isterdim senin kitabının yorumunu senin kaleminden okumayı, keşke yazsaydın. İnsanların duygu-durum bozukluklarını düşünüp yazmamayı seçmemeli yani... Neyse :) iznin olursa ben kitap yorumunu okumak isterim Adam'a attığın mesaj yoluyla da olsa. Tekrar teşekkür ederim güzel sözlerin için.
Yorum yapabilmek için ÜYE GİRİŞİ yapmalısın