gamyun.net'i doğru görüntüleyebilmek için tarayıcını güncellemelisin, güncelleyemiyorsan başka bir tarayıcıyı ücretsiz yükleyebilirsin.

BLOG

Babalar ve Oğullar-2

28 Aralık 2013, 17.15
A- A+

 

‘’Hayvanlar arasında iyiden iyiye bir haberleşme olduğunu açıkça görüyoruz. Sadece aynı cinsten olanlar değil ayrı cinsten olanlarda birbirleriyle anlaşabiliyorlar!’’

Montaigne 

Gülhan; despot bir Babanın 12 çocuğunun 2.ncisiydi. Diğer kardeşlerinden daha farklı bir yaratılışa sahipti. Daha hırslı, daha kavgacı, daha isyankar ruh haline sahipti! Köyde tarım ve hayvancılıkla uğraşan babasına yardım ederdi. ‘’Evden tarlaya, tarladan ahıra’’ yaşamı bu üçgen üzerinde biçimlendirilmişti! Okuyamamıştı, kendi küçük köyünde, okul yokluğunda 5 km uzaklıkta ki başka köye, okumaya babası gönder(e)memişti! 18 yaşına geldiğinde Gülhan artık kabına sığamaz olmuştu. Kafasında canlandırdığı yaşam tarzı onu başka arayışlara sürükledi...

Babası yaşamını bu yönde geliştirmişti: Bağıracak, çağıracak , sövecek, dövecek. Fazla çocuk yapmak, hepsinin ayrı olarak ruh ve kişiliklerine göre davranması zaten beklenemezdi. Fakat yapmasını gerekeni yapamıyordu. Hepsine ayrı bir dünya yaratma imkanı yoktu, asıl elindeki imkanı sunamıyordu ‘’sevgi’’. Uzaktan kalıp sadece onlara sevgisini, dayak yerine verseydi olumsuzlukların hiç biri yaşanmayacaktı!

Baba Gülhan için şiddetti, işkenceydi, hakaretti, kısacası hayatın acımasız tarafıydı! İki zıt kutup, anlayış farkları tamamen değişik iki kişilik karşı karşıya gelmişti. İkisinin de kendilerini yenileme çabaları sonuçsuz kalıyordu. Yeteri bilgi ve beceriye sahip değillerdi çünkü!..

Bir gün köyde, bir kişinin İstanbul’a gideceğini duyduğunda, kendi iç dünyasında farklı bir heyecan kasırgasına kapıldı. İstanbul’a gitmeliydi ve kendi yaşam tarzına yön vermeliydi. Babası evde yoktu  bu onun için büyük fırsattı, bir koyun satarak İstanbul’a gitti...

Farklı kültür, farklı bir dünya ile karşı karşıyaydı. En büyük sorunu kendini ifade edememek ve yabancılık çekmeydi.

Akrabalarının yanına yerleşerek inşaatlarda çalışmaya başladı. Ne var ki onun asi ruhu orda da rahat vermedi. İstanbul’a gidişi yaşamında gözle görülür değişiklikler meydana getirdi. Köydeki ezilmişliği, horlanmışlığı üzerinde atması çok fazla zor olmadı. Girdiği bir kaç kavgadan kazanan taraf olması, bundan sonra gücünü daha çok ispatlama gereğini duyuyordu!

İstanbul’da yaşamasının da zorlaştığını, yer değiştirmenin vaktinin geldiğini düşündüğünde kendisini Denizli’de buldu. Ardında bir kaç şehir dolaştı. Parçalanma başlamıştı! İki yıl kaçak hayatı yaşadı...

Aslında Gülhan’ın yaşamında henüz 18 yaşındayken parçalanmışlık başlamıştı. İstanbul ayrı dünya, ayrı bir sınır, ayrı bir kişilik bulma olgusuydu onun için. Kopmak istediği toplum ve tanışmak istediği toplum arasında yüksek uçurumlar vardı. En önemlisi kendinisi ifade etme yetisine sahip değildi. Uyum(suzluk) sorunu kendisini hemen gösterdi. Kalabalık, gürültülü ve acımasız bir toplumla yüzleşmişti. Köydeyken, kendi küçük dünyasında savaştığı bir kişi vardı babasıydı. İstanbul'da ise onu emrine almak isteyen yüzlerce baba vardı!

Kimlik arayışı, kendini kanıtlama, ruh haline uygun bir kişilik model arayışı hep sürdü. Babasının köydeyken yaptığı baskıyı, başkalarına uygulayarak kurtulmaya çalışıyordu. Bir güç mücadelesine giriyordu, kendinden yaratmak istediği gücü çoğu zaman kontrolsüz kullanıyordu. Davranışları daha saldırgan, insanlarla ilişkisinde daha hırçınlaşmıştı. Kendisine yaklaşan herkesi babası sanıp suratının ortasına yumruk vurma hissi uyandırıyordu.

Baba bazı şeylerin farkına vardığında çok geçti. Onu tekrar kazanma çabaları onun daha çok uzaklaşmasına neden oluyordu. Gülhan için gittiği her yer çekilmez hale geliyordu. Bela kuyruğuna takılmış bir teneke gibiydi, hep gürültü yaratıyordu.

Bir yaz sıcağında kendisini tekrar kişilik arayışlarının şekillendiği İstanbul’a yeniden döndü. Hava bunaltıcı derecede sıcaktı. Sahil alışılmışın dışında çok sakindi. Bir gurup çocuğun denize girdiğini gördüğünde, çocukluğunu yaşamadığı bir hayal perisinin peşine takıldı. Sahildeki banklardan birine oturdu. Arayışları yüzünden gerekli olanı bulamamıştı. Bir çok hayal ve hevese kapıldı, hiç biri gerçekleşmedi. Şu an denize girip mutlu olmak kadar güzel bir şey olamazdı diye düşündü...

Bir süre denize giren çocukları seyrettikten sonra, denize girme istediğini bir türlü engelleyemedi. İçinde itici bir güç onunda denize girip üstünden taşıdığı bütün kirliliklerden arınması gerektiğini söyledi. Ve... oda bu isteğe boyun eğerek üstünü çıkararak ürkek bir şekilde denize girdi. Biraz uzaklaşınca ayağında şiddetli bir kramp hissettiğinde çok geçti. Çırpınması fayda etmedi, çocuklar bağrışarak yardım istemeye gittiler...

Deniz canavarlaşarak onu acımasız bir şekilde kendine çekiyordu. Dışardaki kirli havaya direnen Gülhan, denizin acımasızlığı karşısında fazla direnç sağlayamadı. Çocukların dehşet dolu bakışları arasında, bıraktı kendini diplere en diplere doğru. Sadece aklında kalan, yaşamadığı ıstırap dolu gençliğiydi... 

Yusuf

YORUMLAR


Henüz yorum yapılmamış :( Yazık ama blog sahibi senin yorumunu bekliyor olabilir

Yorum yapabilmek için ÜYE GİRİŞİ yapmalısın