ISTIRABIN KIYISINDA...
04 Mart 2014, 04.55 A- A+Her insan gibiyim… Her insan gibi yalnız kalınca tüm kostümlerimi bir kenara bırakıp asıl kimliğime kavuşuyorum. İşte o zaman rol yapmıyorum, hür oluyorum, kendim oluyorum. Nasılsam öyle işte.. Saf, temiz, yalansız... Ama bu hürriyet mutluluğa kucak açmıyor. Istıraba, acıya, hüzne yelken açıyor. Istırabı sanki bir dua gibi ruhuma çekiyorum.
Her zamanki gibi.. Gri, biçimsiz bulutların esir aldığı gökyüzü. Sis yetmezmiş gibi üzerime bir de binen iç sıkıntısı ve hüznüm. Ben ve diğerleri… Yalnızlığım ve diğer insanlar… Atıştırmaya başlayan yağmura inat, hüznümle beraber, montumun yakası kalkık, bir elim cebimde diğerinde sigaram, gözlerim denizde, Araklı sahilinde yürüyorum…Beni görenler ne düşünüyor acaba? “ Deli mi ne?” diye geçiyor olmalı akıllarından. Sanki çok umurumda… Diğerlerinin vereceği hüküm bana ulaşamaz. Zaten duman olmuşum… Beynimin içi fokurdayan bir çaydanlık…Rampa aşağıya yuvarlanan büyük bir kaya misali üzerime üzerime geliyor dünya. Deniz, dağlar, dünya ve Araklı… Acımasız… Sanki yalnızlığımı, hüznümü yüzüme vuruyor hepsi aynı anda…
Köşede minik bir bakkal…Hemen önünde tahta, minik bir oturak. Savaştan çıkmış misali hemen çöküyorum oturağa… Başım önde… Topuğuna bastığım spor ayakkabılarımı seyrediyorum öylece… Genç bir kız geliyor bakkala. Anlatılmaz bir hal, diğerlerinden anlatılmaz bir başkalık…Anlatılmaz bir bakış. Tüm hüzünlerin bile ötesinde. Ayağında rengi solmuş, hafiften eski terlikler… Yöresel oldukça uzun entarisi bedenini kem gözlerden, nazarlardan saklarcasına sarmış… Şu bitik halimle bakabilir miyim gözlerine? Bakamazsın!!!... Göm başını önüne, bir yok bir var arası, kıyısında kal hayatın. Mutluluğun, sevginin taşrasında kal öylece…
Nasıl olduysa bir an baktım gözlerine…Hafiften, belli belirsiz bir gülümseme gördüm. Gerçekten gördüm mü, yoksa bana mı öyle geldi? Neyse be… Ölesiye serinlik düştü içime…Yağmur damlaları düşerken alnıma, o yemyeşil, esrarlı gözlerde umuda doğru kanat çırpmak ne güzel duygu…
Ve O da gitti… Dur diyecek ne takatim ne de gücüm yoktu… Karadeniz durulur mu? Evet durulur. Ama ıstırap çeken gönül diner mi? Nefes almak zor geliyor bana… Yaşamaya, nefes almaya hakkım yokmuş gibi çekingenim… Sadece çekingen mi? Sığıntıyım hayata, eziğim… Hiç tanımadığım bakışlarda mutluluk aramak sanki benim hakkım değil… Diğerlerinin, başkalarının hakkı… Ama neden? Ah bu nedeni sorsam o Karadeniz, o dağlar cevap verir mi acep? Nafile.. Daha önce vermediler ki şimdi versinler…
Bacaklarımda derman yok… Ama kalkıyorum ayağa… Yakıyorum bir sigara daha… Hüznüme, kederime, yalnızlığıma inat yakıyorum… Sigaramı ıslatan yağmura inat çekiyorum dumanı ta ciğerlerime… Ve umursamaz üflüyorum dumanı… Yürüyorum sahile yalnızlığıma… Saçlarım ıslak, ellerim üşümüş… Topuğuna bastığım ayakkabım su alıyor… “ Neden?” suali beynimi kemiriyor… Göğsüm sıkışıyor… Başımı kaldırıp bakıyorum kurşuni bulutlara… “ Allahım.. Bu ne büyük ıstırap böyle… Bu nasıl bir dert böyle… “ ….. İşte tam o esnada işitiyorum çağrıyı… Gönlüm çocuklar gibi şen… Kaplumbağa misali olan yüreğim çağlayanlar gibi şimdi… Hızlı adımlarla giriyorum şadırvana… Açıyorum musluğu… Beslemeyi çekerken o söz geliyor aklıma…. “ Allahım! Ne büyük derdim var böyle yerine ey derdim… Benim ne büyük Allahım var…” … Montum, saçlarım ve çoraplarım ıslak giriyorum camiye… Uzun zamandan sonra derinden, rahat, huzur dolu bir nefes alıyorum… Çok şükür!!!
YORUMLAR
İnsanın elbette karamsarlığa düştüğü anlar oluyor.O yürüyüş, o üşüyüş bana öyle aşina ki...Okurken bir an kendimi gördüm sanki (laf aramızda benimde arkasına bastığım spor ayakkabılarım var). O dermansızlığı öyle iyi biliyorum ki...Ölmek istesen,ölmeye halin olmayacak sanki...
Ne güzel bir yerde bulmuşsunuz huzuru...O kullandığınız sözü ben hep söylerim.Hele de şu son vukuatımdan sonra hep dilimdedir.İyi,mutlu,huzur dolu günlerdeki güldüren yazılarınızı bekliyorum.Biliyorsunuz ki gülmeye şu sıralar en çok ihtiyacı olanlardan biri benim sayın zümrem.Sevgilerimle...
Yalnızlığın en zoru kalabalığın içindeki yalnızlıktır... Acının en büyüğüyse vücudunun bir yerinde değil, yüreğindeki olandır ve huzur sadece olmak istediğin yerde hissedebildiğin kadardır.
Şimdi kalemine sağlık denir ama sızısını anlatana da denmez ki arkadaş.....
Bir zamanlar özgürlüğü yalnızlıkta buluyordum. Hep yalnız kalmak isterdim hayatımı ona göre yönlendirirdim. İki yanı tek sıra servilerle dolu o düz ve uzun okul yolunda yalnız yürüyebilmek için sabah herkesten önce çıkardım evden. Akşamları yalnız kalmak biraz zordu tabi. Bu yalnızlık hevesi nereden geliyordu bilmiyorum ama yalnızlığı ne kadar çok istediğimi iyi biliyorum. Şimdi yalnız kalmak için çabalamam gerekmiyor çünkü istediğim gibi "yalnız" oldum.
Peki özgür olabildim mi!!? Hayır.
Yalnızlık özgürlük değilmiş. Yalnızlık kendin olabilmekmiş. Benim asıl istediğim buymuş. Ve yalnızlık sandığım gibi güzel bişey de değilmiş. Malesef diğerleri gibi bunu da yaşayarak öğreniyor insan ve bazen öğrenmenin bedeli ağır oluyor. Peki neden başkalarıyla yaşarken kendim olamıyorum ? Yine bir soru yine bir "neden"
"Bil ki, ancak kendin, kendi kendine, hiçbir başkasının yönlendirmesi, öğüt ve salık vermesi olmaksızın, kendin olabildiğin zaman, kendin olabileceksin." diyor yılbaşında kendime hediye ettiğim ve bitmesin diye hala okumadığım kitapların düşünürü. Bu şartlar altında -belki de bu insanlar altında demeliydik- kendi olabilir mi insan? Olamaz çünkü "saygı" yok. Daha senle tek kelime konuşmadan sesini bile duymadan saçınla sakalınla pantolonunla ayakkabınla yapıştırıyorlar etiketi alnına. Biz toplum olarak saygıyı bilmiyoruz. Bize eksik öğretmişler ilkelerimizi. Küçüklere de saygı gösterilirmiş, büyüklerde korunurmuş. Herşey gibi saygı kavramının da içini boşaltıp sonra kafamıza göre doldurmuşuz alakasız şeylerle....Bişey farkettim böyle devam edersem benim yorumun uzunluğu blogu sollayacak buna bir son vermeli. Yazdıkça aklıma daha çok şey geliyor. Bu "şey" kelimesini de ne çok şeyapıyorum. Biz buraya nereden girmiştik onu unuttum çıkış kapısını bulamıyorum. Çıkmak için tüm mağazaları gezmen gereken AVM ye benzemeye başladı. Neyse ben yine kitabımdan bir alıntıyla konuyu kapatayım.
"Yaşamını yerine, yerli yerine, tamı tamına oturtamayacaksın bir türlü.. Hep biraz çarpık biraz kaykık kalacak. Çarpık yaşayacaksın ve kaykık..."
Bişey daha var. Detay- sen Ataya'nın dediklerini yapma. Yaparsanda yalnız yapma. gider oturursun o meyhaneye müzeyyen senar çalar meyhaneci abi
"Kimseye etmem şikayet ağlarım ben halime. Titrerim mücrim gibi baktıkça istikbalime." dinlersin sonra sende benim gibi nerde olduğunu unutur tek başına oturduğun o tahta masadan kalkamazsın."Benim yorumlamamda bu kadar, hadi hayırlı işler."