Alternative Reset (Bir Baba-Kız Monoloğu)
07 Mart 2014, 19.13 A- A+Babacığım;
Hoşgeldin. Kabusa yatıp kabusla uyandığım zamanlardı, varlığına ihtiyaç duyduğum zamanlardı, hoşgeldin. Bir yerlerden görüyorsun beni, bunun başka bir izahı yok. "Nasılsın" diye sormayacaksın biliyorum, iyi olmadığımı görüyorsun. Laf olsun diye "iyiyim" dememeyi senden öğrendim, laf olsun diye hiçbir şey dememeyi ve yapmamayı da senden öğrendim. İyi değilim babacığım, gördüğün gibiyim.
Yazılar yazıyorum, sürekli sürekli yazıyorum. Yalnız şu sıralar bambaşka şeyler yazmayı düşünürken, kendimi bir o kadar başka şeyler yazarken buluyorum. Harfler uçuşup sayfanın her bir yanına dağılıyor, eciş bücüş, çirkin insan suretlerine dönüşen lekeler halini alıyorlar, tekrar kelimeler, cümleler haline getirdiğimde de ortaya pis hikayeler çıkıyor. Öyle pis öyle pis ki; bembeyaz sayfalar grileşerek kirli, yeşil-kahve bir renge dönüşüyor, cansız olan şey, bir organizma atığı gibi kokmaya başlıyor. Güzel cümle kurma telaşım uçup gidiveriyor, üzerinden geçmiyorum bile yazdığım şeyin, çünkü yazı güzelleştikçe anlattığım çirkinleşiyor, tamamlandıkça daha bir pis kokuyor. Senin bana öğrettiğin güzel Türkçeyi döktürmek için kullanamıyorum, sadece dökülüyorum babacığım. Noktasını, virgülünü dahi kontrol etmiyorum, çünkü her gözüm değdiğinde yazıdaki kir, pis bana bulaşıyor. Okuyabilsen kızardın bana, biliyorum.
Bugünlerde ülkemizde büyük bir panayır kurdular. Her türlü oyuncak var içerisinde; dönmedolaplar, balerinler, şu insanı acayip gösteren sihirli aynalar, korku tüneli vs. vs. hepsi mevcut. Ayrı bir yerde tüm soytarıları, akrobatları gözümüzün önüne serdiler. Akrobatlar, on tane lobuta havada daireler çizdirip sonra da tutuyorlar, inanılır gibi değil, sanırsın adamların sonsuz sayıda elleri var. Terbiyeciler kırbaçlarını şaklatınca cümle mahlukat susta duruyor, bir talimatla istenilen her bir şeyi yapıyorlar hem de en bi' alasından. Sonra; şahane illüzyonistler var, olanı "yok", olmayanı "var" gösteriyorlar bize. Öyle ki, gözümüzle gördüğümüze, kulağımızla duyduğumuza inanamaz olduk, gerçek mi illüzyon mu anlayamıyoruz, bildiğin akıl tutulması halimiz. İnsanlar lunaparktaki sihirli aynalara normal hallerinde girip o aynaların gösterdiği eğri-büğrülükte çıkıyorlar dışarı, bir daha eski hallerine dönemiyorlar, ortalık ucubelerle doldu. Halk çok eğleniyor, her şey bedava babacığım.
Hani Ankara'nın puslu günlerinde minik kollarımı havaya kaldırır, güneşin açması için totem yapardım "aç güneşim aç sana güller, karanfiller vereceğim" diye, çocukluk işte, güneş gülü, karanfili ne yapacaksa... Dakikalarca aynı şeyi tekrarlar, güneş çıkınca da hoplayıp zıplar sizi güldürürdüm başarmış olmanın gururuyla. Artık yalancı kış güneşlerine inanmıyorum babacığım, bizi ısıtmayacağını, geçici bir aydınlık verip kaçıp gideceğini biliyorum. Yine de biraz umudum olsa, o küçük kız çocuğu gibi güller, karanfiller vaadiyle çağıracağım güneşi. Hal bu... öyle bir umutsuzluk hali işte baba.
Koyu renk yanında yöresinde olan her şeyi daha bir belirgin kılar, güzelse daha güzel, çirkinse de daha çirkin. Hani saçlarımız ıslak olduğunda daha güzel görünürüz veya her nasıl isek işte, aynı onun gibi... Ne kadar kontrast varsa, o kadar belirgindir her şey de. Karanlıkta üzerimize bir projektör çevrilse, içinde bulunduğumuz durum her ne ise, onu en çıplak, en yalın haliyle görünür kılar o bembeyaz ışık. Karanlık bizi üzerimize bir ışık düşene kadar saklar değil mi babacığım? Sahi baba, karanlık tam olarak ne kadar büyük bir kirliliği sıfırlar?
Kötü günler, siyahın en koyu tonundan karanlık günler yaşıyoruz. Karanlığı karanlıkta ve yine karanlıkla sıfırlamaya çalışıyorlarmış babacığım. Rivayet muhtelif... insanın dimağı almıyor. Doğruyu, yanlışı bilemez olduk, etik olmayanı etik olmayanla öğrenir olduk. Biliyorum, üzdüm seni, rüyama geldiğine bin pişman ettim. Ama düzeleceğim, hele bir sahici güneş çıksın sıfırlayacağım kendimi. Bütün görüp duyduklarımı üzerimden yıkayıp yine senin masum, doğru düzgün insan olsun diye yetiştirdiğin kızın olacağım ve tekrar güzel hikayeler yazacağım. Sen hiç endişelenme, rahat uyu babacığım. Yine gel, mahrum etme beni kendinden.
* Bazı şeylerin doğru olma ihtimali bile ne kadar ağır, bazı şeyler "ihtimal" olarak kalırsa kim bilir daha ne kadar ağırlaşır. Ve bize bu kabusu layık görenler, yaptıklarınızla, yapmadıklarınızla, göz yumduklarınızla, görmezden geldiklerinizle, şu'ncu, bu'ncu ayırmadan, bize hükmeden ve hükmetmek isteyenler, sizler... ne zaman gerçeklere gerçek bir ahlakla soyunacaksınız?
YORUMLAR
Yorumlarınızı baştan sona dikkatlice okudum. Emek vermişsiniz, düşüncelerinizi dile getirmişsiniz. Benim yazarken özen gösterdiğim "saldırganlık ve bariz taraf eğiliminde olmama" gibi durumlara siz de yorum yazarken özen göstermişsiniz. Bunun için ayrıca sağolun, yazının altında seviyesiz tartışmalar olması en son isteyeceğim şey olurdu. Tek tek üzerinde konuşmaya değer yorumlar var, konu da malum üzerinde sayfalarca konuşulabilecek bir konu. Ama ben yazının rengini veya renksiz olma durumunu bozmamak adına tekrar üzerinden geçmek ve fikrimi söylemek istemiyorum. Hepinize yorum ve beğenilerinizden ötürü teşekkür ederim.
Özdür, dediğin tiradı aradım aradım bulamadım. Keşke tiradı veya cümlenin tamamını yazsaydın merak ettim. Kontrast olma durumundan söz etmiştim ya, yani nasıl anlatsam, siyah-beyaz çizgiler düşün, ayrım hatları ne kadar nettir. Bir de krem-pudra çizgileri düşün ardışık olarak, hatlar bir o kadar belirsizdir, eğer yanlarına kontrast yapacak koyu bir renk gelirse ikisinin ayrımındaki hat belirginleşir. Karanlıığın kontrası projektörün bembeyaz ışığıdır yaptığım benzetmede, benzetme bunun üzerine kurulu. Bu konu için taslak bi yazım vardı, bu yazıda bi paragrafcıkla açıklanmayacak kadar derin aslında o konu, bu yüzden iki üç cümleyle tam ifade edememiş olabilirim yazıda.. Eklersem buraya o yazıyı konuşuruz tekrar üzerinde. Teşekkür yorumun için, güzel yazılarını okumayı özledim, yaz da okuyalım.