gamyun.net'i doğru görüntüleyebilmek için tarayıcını güncellemelisin, güncelleyemiyorsan başka bir tarayıcıyı ücretsiz yükleyebilirsin.

BLOG

Ben de Şair Oldum, Ne Var?

18 Nisan 2014, 00.22
A- A+

Ben herkesin içerisinde biraz şairlik olduğuna inananlardanım. 

Nerden çıktı şimdi bu diyorsunuz değil mi? Hadi itiraf edin, hepimiz ergen olduk, hepimiz o sivilceli suratımızla birilerine aşık olduk. Halbuki o aşık olduğumuz kız da, sana değil, kendinden 6-7 yaş büyük bir hıyara abayı yakmıştı.

Sen okul çıkışında, kızın dibine girip, iyi akşamlar demek için fırsat kollayıp, belki biraz yan yana yürürüz hayalleri kurarken, o muşmula suratlı herifin, çıkış kapısının orada, yavşak bir gülüşle beklediğini görürdün uzaktan. Ne buluyorlardı o heriflerde anlamazdın da.

Ya da işler yolunda gider, okulun, o, en güzel kızıyla sevgili olurdun. Gerçi, bir de, aşık olduğun kıza açılıp, duygularını söylediğinde; “Ama ben seni arkadaşım olarak görüyorum” cevabını almak vardı ki, orada kopardı kayış.

İşte dostlar, tüm bu hallerin sonucu tek bir kapıya çıkardı o zamanlar; şair olmak. 

Şimdiki gibi facebook yoktu, atara atar, gidere gider yapamaz, isim vermeden laf çarpamazdık, duvarlardan. 

Diyemezdik o zaman, “senin yaptığın gider, ancak benim hoşuma gider” diye.

Elimizde avucumuzda, edebiyat dersinde öğrendiğimiz divan edebiyatı vardı.
Zaman; cinası, kafiyeyi kullanma zamanıydı.
Zaman; divan edebiyatı dersinde ki, aruz ölçüsünü pratiğe dökme zamanıydı.
Zaman; tenasüp yazma zamanıydı.

İster platonik ol, ister aşkın karşılıksız kalsın, ister “ama ben seni arkadaşım olarak görüyorum” klişesiyle muhatap ol, o yürek, duygularını kağıda dökmek isterdi.

20 sene sonra elime geçen bir defter, tüm bunları hatırlattı bana.

Hey yavrum hey, atalarımız divan edebiyatıyla uğraşırken, biz o yaşlarda ergen edebiyatını keşfetmiş, mısradan mısraya, teşbihten, hüsn-i talil’e (bunu wikipedia’dan bakıp yazdım, işin aslı hiç hüsn-i talil diye bir şey de hatırlamıyorum) koşup duruyorduk.

O zamanlar yaşadığım duygu yoğunluğu sonrası, bazı şiirler yazmış, duygu denizlerinde boğulup gitmişim.

Birazdan okuyacağınız satırlar, şairliğe ilk adımımı attığım şiirin ta kendisi. Mahalleden bir sevgilim vardı, adı Aslı. Şimdi nerdedir hiç bilmiyorum, facebook’da aramak da aklıma gelmedi. Bu şiiri ona okudum mu hatırlamıyorum ama eğer okuduysam muhtemelen benden bu yüzden ayrılmıştır.

Akrostiş şiir ne değildir, nasıl yazılmaz, bir kıza şiir kisvesi altında nasıl hakaret edilir dört dörtlük bir örneğini göreceğiz şimdi.

At gibi koşuyorsa
Sarımsak  kokusu gibi elleri vücudumu sarıyorsa
Lale gibi kokuyorsa
Islık gibi ötüyorsa

Bu kız benim sevdiğim kız
Nasıl anlatsam bilmiyorum
İlk harflere baksa…

İnanın, bu değerli şair, bu şiiri yazarken, neyin kafasını yaşıyordu hiç bir fikrim yok. Zaten bir daha o kafaya ulaşabildiğini de zannetmiyorum.

Gelelim şiire, bi insan sevgilisini neden ata benzetir, o an nasıl bir ruh halindeydim bilmiyorum. Sarımsak kokusu gibi elleri vücudumu sarıyorsa, nasıl bir teşbihtir? Bir akşam önce mantıyı, sarımsaklı yoğurtlu yemem buna etken midir?

Lale nasıl kokar ya da bir kız ıslık gibi neden öter, inanın bu soruların hiç birinin cevabı yok. Anam babam bana ne içiriyordu da, bu satırları yazabildim bilmiyorum. 

Bir de Aslı’ya gerizekalı muamelesi yapıp, “bu salak şimdi kesin bu şiiri anlamaz, bari ilk harflerine bakmasını belirteyim de, ASLI harflerinin çıktığını görse” diye düşünüp, “ilk harflere baksa” notunu iliştirmişim ki, bence Aslı’yı o zaman kaybetmişim :)


Birazdan paylaşacağım şiirimi yazdığım tarih 9 Mayıs 1993, saat 22:39, pazar gününe denk geliyormuş. Muhtemelen “Bizimkiler” dizisini seyretmiş, yatmadan önce de bu şiirimi çiziktirmişim. “Bizimkiler” dizisinin, bir ergene etkilerini göreceksiniz şimdi! Düşünün, yıllarca süren bir dizi, beni bu hale getirdiyse, bir jenerasyonu ne hale getirmiştir?

Uzaklar
Yolunu gözledim ben,
Gözledimde ne oldu,
Acılarla doldum senin için,
İstediğin oldu mu senin?

Vurur senin aşkın beni can evimden,
Vücudum burada, kalbim sende,
Uzaklardayım ben uzaklarda,
Tabi yaa, nasıl anlamadım ben,
Bu sevda tuzak bana,
Ben uzaklardayım uzaklarda

O sıralar, Kayahan’ın “Sabahlar Uzak” şarkısını fazlaca dinlemiş olmalıyım ki, şarkıdaki “sabahlar uzak, bu sevda tuzak bana” kısmının bir bölümünü aşırmışım, şiire profesyonel bir hava katmak için.

Uzaklardayım demişim ama tahminimce kıza en fazla, 2 veya 3 sınıf uzağımdır, daha fazla olduğunu zannetmiyorum. Niye böyle, aramızda kilometreler varmış gibi yazmışım anlamadım. Acaba, yaz aşkım olan Ankaralı Seraba mı yazmıştım bu şiiri? Eğer ona yazdıysam, mantıklı, epey bi kilometre vardı aramızda. Kendisiyle, uzun ve seviyeli bir ilişkimiz olmuştu. Aynı kampta kalırken, tam 8 gün çıkmıştık. Gülmeyin, uzun bir ilişki için oldukça yeterliydi bu süre.

1993 yılının mayıs ayı, benim kalbimde derin yaralar açmış. Uzaklarda adlı şiirimden 6 gün sonra, 15 Mayıs günü Fırtına isimli başka bir şiir yazmışım.

Fırtına
Bu fırtına neden?
Acaba mı kederden.
Uzaklardan esen
Yakınlarda kesilen
Yoksa bu bir aşk mı?
Yoksa bu bir arkadaşlık mı?
Belki de hiç bir şey!

Beni seviyormuş,
Bana güvenmiyormuş,
Nasıl bir iş anlamadım,
Bu bir fırtına, anladım,
Hem de aşk fırtınası

Sizin de tahmin ettiğiniz gibi, şairin kafası oldukça karışık :) Hani en başta bahsetmiştim ya, kıza duygularını söylersin, o berbat, bahtsız klişe cümleyle cevap verir sana; “Ama ben seni, arkadaşım olarak görmüştüm”.

İşte bu şiirimde tam da bu duygu hissediliyor, çok güzel aktarmışım:) Yeni bir aşka yelken açmak istiyorum, ama kıza, sevdiğimi, hoşlandığımı söylersem, o klişe cevabı verir mi diye tırsıyorum ve “yoksa bu bir arkadaşlık mı” satırını iliştiriyorum araya.

İkinci mısrada ise işler değişiyor. Belli ki, kızla konuşmuşum, kız beni sevdiğini ama bana güvenmediğini söylemiş. Ben de bunun geçici bir fırtına olduğunu, bizim aşk’a bakmamızı söylemişim. Aslında ciddi düşünüyordum, nasıl bir güvensizlik oluşturdum ki? Acaba kola içtikten sonra, kıza gizli bir şey söyleyecekmişim gibi yapıp kulağına eğilip, geğirdim de, bu da onda bir güvensizliğe mi yol açtı? Ne var? İnsan sevdiğinin kulağına geğirebilir, var yani benim yapmışlığım.


Ve yeni bir şiirle karşınızdayım. Bu biraz erotik ama normal, o yaşlarda yavaş yavaş keşfediyoruz bazı şeyleri. Kızı dudağından öpsek çocuk olacak zannedeceğimiz yaştayız, o yüzden korunuyoruz :) 

Şiirimin adı “O!”. 
Kıza, kızıp da hakaret anlamında kullanmamışımdır bu başlığı. Yapmam çünkü öyle şeyler.

O!
Kiraz gibi al dudakların,
Elma gibi yanakların,
Islak dudakların,
O sevinç dolu gözlerin

Kiraz gibi dudakların beni öpse
Elma gibi yanaklarını ben öpsem
Islak dudaklarınla, dudaklarım birleşse
O sevinç dolu gözlerin beni sevse

Şiirin ilk kıtasında, yapılacak yemeğin, önce malzemelerinin verilmesi gibi listelemişim malzemeleri. Malzemelerimiz; bi tutam dudak, 1smile Resmi elma gibi yanak, biraz da sevinç dolu göz.

İlk kıtada olayı, yanaktan öpüşmeye dayandırmış olsam da, ikinci kıta da iş zıvanadan çıkmış, kızı ağıma düşürmeye çalışmışım resmen. Muhtemelen, “o kiraz dudaklarınla, elma gibi yanaklarımdan öpsene” diyerek, tam yanağımdan öpecekken, dudaklarımı, dudaklarına getirme çabası içindeydim diye tahmin ediyorum. Ama tüm bunları düşünürken, kız kızar eder belki diye, işin içine sevimlilik de katıp, gözlerin beni sevse filan demişim ki, gözleri beni sevse ne, sevmese ne.

O dönem yazdığım bir çok şiir var ama kendim bile daha fazlasına dayanamıyorum ki, okuyanlar muhtemelen, şiirleri yarısında bırakıp çıkmışlardır.

Diyeceğim o ki; hepimizi şair olduk, hepimiz aşık olduk ama ben bi başka olmuşum be, valla!

Sonuçta uzun ilişkilerin peşinde koşan, romantik bir adammışım. Herkesin şair bir sevgilisi de yoktu o devirlerde ama kıymetimi bilememişler. Bakmışım ki, bu kızların şiirden anladığı yok, kimse beni anlamıyooo diyerek, şairlik hayatıma bir son vermişim, iyi de etmişim :) Yani, beceremiyorsanız yazmayın kardeşim, olmayınca olmuyor işte!

YORUMLAR

18 Nisan 2014, 02.11
Ha ha ha ha  harika yarisinda birakmakmi okumak, okadar eylenceliki tum defteri aktarsaydiniz opum  yinede okurdum.   herkesin var boyle defteri benimde vardi ve bayagi yazmisim   bayagida iyiymisim:)) simdi iki kelimeyi bir araya getiremiyen ben bayagi  guzel yazmissim evlendikten uc yil sonra gidebilmistim  memleketime babamda kaldim  anaaaa  odanee benim defter dolapta allahtan rahmetli babannem okuma bilmiyordu benim neyim varsa saklamis:D  okudum  allah dedim bu delili ortadan kaldirayim aninda yaktim:))) daha sonra cocuklarima  mektuplarimi  birsuru hatiralarimi anlatirken  pisman oldum keske  yakmasaydim:((, 82 de amcamin askerden yazdigi mektuba kadar herseyim var elimde ama defterim yok:((  nasil sacmalamissam:) korktum dalga gecmelerinden oyle ask mask degildi benim siirlerim duygularimdi hemen kotu dusunmeyin:D  gencligimde cobanlik yaparkeneeeeee:) bir ilk bahar sabahini soyliyerek kirlarda kosup zipliyordum baharda kuzularla birlikte:D ozamanlar begenmedigim sarkilara soz yazardim oyle degil  boyle olur diye:) haha ayyyyyyy neler geldi aklimayaaa  birsey demedim okunduktan sonra defterim gibi bu yazimida imha edin:D. yureginize defterinize saglik opum:).
18 Nisan 2014, 09.21
Günaydın açıkcası ben bayıldım şiirlere ne beklyordunuz o yaştaki beyniyle düşünemeyen birinden;) son şiire bayıldım  sanrım hormonların tavan yaptığı zamnda yazılmş bi şiir:)) kızı meyve tabağı gibi gördüğüne göre. Benim şiirlerimin genelinde öpüşmek geçerdi ilkokul arkadaşım cumali ile öpüşünceye kadar :( NE YAĞMUR YAĞIŞI UMURUMDA NEDE KAR BUZ TUTMUŞSA KİRPKLERİN ÇATLAMŞSA DUDAKLARIN YİNDE MİLYON KERE ÖPÜCÜK SANA. Ben en çok cumalinn sayı saymasına hayrandım ağzından tükürkler saçarak hızlı hızlı 3-6-9- diye giden sayılar bana şiir gibi gelrdi zeksına bayılrdım dedğim gibi taki o ilk öpücüğe kdr o tükürkerin birazınn ağzıma gelmesyle ömür boyu daha öyle bişi yapamayacağımı sanmıştım ;)
18 Nisan 2014, 10.16
Çok kısa bir aşk hayatın var diyecektim ama 20 sene önce yaşadığın o aşk heyecanını bu gün kaleme döktüğüne göre sende o aşk fırtınası hala devam ediyordur.  mecnun misali...:))
  İşte aşk  budur sevdinmi ömrünün sonuna kadar sevecen.şairliğinde bu sevgiden geliyor sanırım:))
Ne demiş aşık veysel:   Güzelliğin on para etmez bu bendeki aşk olmasa......şairliğin on para etmez o sendeki aşk olmasa:))))))))
şair temel reis ne demiş: AŞK eğri bacakları doğru görme sanatıdır:)))
                   ASI_KES27 Hayal gemisinin kaptanı:)
18 Nisan 2014, 11.30
Ben de şair oldum ne var, öyle mi? Olmuş sanki:) Kızlara bakıp, yanağı elma dudağı kirazdan öteye gideme, daha da kötüsü meyva hoşafına çevir işi, sonra da bu kızlarda ne var allaşkınıza, kendinden 6-7 yaş büyüklere aşık oluyorlar, de:)
 
Fark şu; kızlar daha küçüçükken büyümüş de küçülmüş gibidir, erkekler de aksine bunun adam olmasına daha çook var dedirtir :)) Geç oluyorsanız bizim suçumuz ne:)

Şiir işine gelince önce ciddi yazayım sonra işin ucundan tutmuş biri olarak önerimi söylerim:) Şiir için iki şey lazım, ilkii esin, diğeri yoksunluk. Esinlenme genellikle kadındır, o yüzden de genellikle şairler erkektir. Yoksun kalınacak ki o dizeler çıksın yana yana, ulaşamayacağın aşk, uzak duran cins-i latif( baak neler biliyorum), hasretini çektiğin memleket, özlem duyduğun her ne varsa işte... Bunlar yoksa şiir de yok:)

Şimdi gelelim işin diğer kısmınaa:)) Şu sitede yapılmış şiir yarışmasında 2 kez birinci olmuşum, oyun tamamlanana armağan yağdırmış sitede bi mansiyon bi hediye almamışım sadece sökeli op un üst bantını gördüm, ki onu da bi gözüm gördü diğeri göremeden kaydı gitti,, tek kelam etmemişim de, şimdi sırası gelmemiş mi söylemenin, o jüride gmsnn'in ne işi varmış diye:))) Şurada ilan ediyorum, sökeli de duysun sazı bıraksın kenara, o jüride ben olucam artık, daha da girmem yarışmaya!:)

Yazar gmsnn'e 100 üzerinden 100 verirken şairliği için sonsözüm şu;
Aslı'yı Nesli'yi unut, şiiri de. 
Kısacası, olmuyorsa bırak ya da oluruna bırak:)) 
(Sonunda ben de klişe bi laf buldum olleey)
Ataya:))

18 Nisan 2014, 11.50
Sabırsızım, bekleyemedim ilk yorum yayınlanmadan bir daha yazılmıyor, niye onu da bilmiyorum:)) 
Unutmuşum eklemeyi şunu da yazacaktım. O kadar akrostişden bahsetmişim biriniz de çıkıp bana akrostiş yazmamış, deme, daha güzelleri gelir belki, yine de deniyorum:))

Gaziantep'in fıstığı, Giresun'un fındığı
madem seviyorsun, geliyor kiraz mevsimıııı
sen yine de temkinli ol, seç kurtsuzınıı
nasıl zorlandım bilemezsin sondaki ıı-larda
ne bir kelam et ne de şiire devat et 
Not; Sonuna imza atılmayacak kadar berbat oldu ama zormuş bu iş:)
Yine de...
AtayaG.:))


18 Nisan 2014, 12.17
A nlamadım bu işi
T ersim döndü vallahi
A harflerine bir baktım
Y okki bunun izahi
A birinin sonunda 1 tane
A naladımsa arap olayım diğerinin sonunda 2 tane:))))))))
varmı bunun izahı ataya....atayA..........atayAA
hayalmı görüyorum  ASI_KES27 Hayal gemisinin kaptanı:)
18 Nisan 2014, 12.42

Tam da çocukluğunuza dönelim tedavisi tadında bir paylaşım olmuş :) demek ki psikologların bir bildiği var:P  Okurken hayalimde canlandırmakta zaman zaman aciz kaldım ama olsun keyifliydi okuması :) Şey şey ımmm hani herkesin içinde biraz şairlik olduğuna inananlardanmışsınız ya sayın opum  hıh işte sizin içinize kaçmamış galiba o şairlikten :) gerçi ergenliğin interfaz  safhasında olup beynini kafa tasının içinde kullanabilen çok az bir kitle olduğunu düşünürsek çokta kötü sayılmaz şiirler di mi ama :)   hepimiz o dönemleri geçirdik, kimimizin daha vahim olmuştur o ayrı.

Atayamın şiirle ilgili yorumuna katılıyorum. Arada esince şiirde karalayan biri olarak şöyle bir düşündüm de hep yokluğu yazmışım. Ben mutluyken yazamamışım şiir :)

Minik Not: Ola ki bir gün sorarlarsa bana gmsnn nasıl bilirdiniz diye; şiirleri hariç iyi biliriz derim :) kaleminize sağlık güzeldi güzel :)      

2. minik not: Yazdığım akrostişi koyamadım çünkü atayam benden önce düşünmüş ne de güzel olmuş tebrikler

18 Nisan 2014, 13.31

Hah Aslıyı bende hatırladım: )) Hatırlayanlar bilir botların ismi; Aslı; Duygu, Damla'ydı. Ne unutulmaz aşkmış bot’lara bile Aslı ismini takmışsın.. Millet bot olduklarını bilmedikleri için gidip kızlara özelde maymunluk yapıyordular.:) Yazıya duygudan bahsetmişsin ama Damla ismi hiç geçmemiş. Hani gözümden bir damla yaş olsan, seni kaybetmemek için ağlamazdım derler ya :)) Biraz duygusuz musun yoksa ?:))

18 Nisan 2014, 13.37
İlk başlardaki yazı şeklini normal üyeler yazamazdı.Şiir leriniz evet berbat ama sizin duyğularınız sizin hissettikleriniz .Kızlar çocukken şiir yazana değil yakışıklı erkeklere bakarlar demek siz çirkindiniz değil şiir amuda kalksanız çocuk veya genclik beyninde yakışıklık kavramı vardır..Ançak bizim yaştakiler şair ararlarda onlarda zaten hayat zorlugundan yorgundurlarYinede yüreginize çocukluk yıllarına bakaraktan iyi bir kişilik oldugu belli oldu herkes şiir yazamaz herkes şair olamaz ...nedenmi çünki nefsi güzel insanlar ancak Şiir yazarlarsevgiyle kal gizemli kendine cici bak
SEN SİGARAM KADARSIN...YA SENİ İÇİP CİĞERLERİME ÇEKERİMYADA SENİ KÜL EDİPÇÖPLÜĞE DÖKERİM
buda benden olsun...
18 Nisan 2014, 14.24
Ne mi var? Neler yok ki:))))) Çok şey var çok.
Ne güzel şairimizdin sen gmsnn.:)
Dün gece geç saatte okudum ve o geç saatte ne kahkahalar attım ben bilirim.:)
çok yaşayın çok.:)
E tabii, insan en çok kendi hayatında da benzer örnekler varsa bu kadar eğlenebilir; yazılana- anlatılana- kendi anıları da dahil oluverince katmerli oluyor.:) Onlardan bir iki anı ekleyeyim ben de.:)

Şiir sevmem, hele aşk şiirlerini hiç ama hiç sevmem.-Ataya'nın sıraladığı şartlar bende yok, ondan belki.:)-
Nazım ve benzerleri gibi hariç tabii ki, onlara da salt şair denemez zaten.
Dolayısı ile tarafımdan yazılmış hiç şiirim yok. Ama ilişkili olduğum anılar var.:)

Ben ortaokulda falanken, sınıfın ağır abisi -adını unuttum, ayıp bana:)- bana aşık olmuş. Sanırım şiir sevmediğimi de keşfetmiş ki, bu şarkı söylerdi her arada. Aynı şarkıyı ama.
Sizin de söz ettiğiniz gibi, 2 sıra ötecikten, daha zil çalar çalmaz,öğretmen çıkar çıkmaz başlardı, bana baka baka, "Dağlar dağlaaaarrrr, yol ver geçem, sevdiğimi son bir olsun yakından göreeeemmmm diye çığırırdı:) Aha ben şuracıkta otururken:) Dağlar da 2 tane okul sırası.:) Belli ki aşk da bu büyüklükte o yaşta:)
İyi de, ben onu "Sadece arkadaş olarak seviyorduuuuuummm." :)))))))

Bir de, aynı sizin gibi şair ruhlu küçük oğlumun belgeli anıları var.
Yazılı, çizili, resimli her dökümanı, ileride kendilerine armağan etmek için saklayıp klasörledim iki oğlumunda. Arada açar okur çok eğleniriz.
Üşenmedim klasörü karıştırıp konunun mana ve önemine dair bir şeyler buldum.
Benim küçük adamımın, ilkokula başladığı ilk yıl, okumayı yazmayı öğrenir öğrenmez, fiş hariç yazdığı ilk belge:
"Gayem - seni - çok - sevi - yurum - " (yanında 2 tane ok girmiş kalp ve imza. Altta - Gayem olur da belki arar amaçlı sanırım, evimizin sabit tel numarası, yanında, içinde kalp resmi olan ve kendi adının yazılı olduğu bir dikdörtgen çerçeve, hemen yanında içinde Gayem yazılı başka bir dikdörtgen.)
Görüldüğü üzere, heceleme falan işleniyor derste o sıralar. "Sevi-yurum" muş.:)
Daha bitmedi.:))))
En altta esas bombalar; iki adet çöp adam gibi resim çizilmiş. Karıştırmayalım diye, üzerlerine de kimin kendisi kimin Gayem olduğunu belirten isimler. İki resim arasındaki fark, bizimkinin meme yerinde 2 nokta. Gayem'inkinde noktaların etrafında yuvarlaklar ve saç boyları. Bizimkinin kafada bir yumak, Gayem'de topuğa kadar saç.:)
O yaşta, oğlumun cinsiyet fenomenlerini keşfetmiş bulunmaktaydım.:)
Kendi cinsindeki aranan özelliği ise, değişik aralıklarla yaptırdığım, aynı sorulardan oluşan anket belgesinde farkettim.:)
Soru şu şekilde: Vücudum .......
(İstenen, kafasına gör boşluk doldurması)
Yanıt: Vücudum çok iri ve kaslı. -Bu 9 yaş yanıtıdır ve o zamanlar zayıf cir çocuktu.:)-
Daha çok uzun anketimiz. Tek örnek yeter.:)

Konumuz madem şiir; yine, okumayı, yazmayı ilk öğrendiğinde, çok sevdiği, iri yarı  -irimemeli:)-  hanım  öğretmenine yazdığı bir şiir var, aynen yazıyorum.:

Öğretmenim
Sen benim yanımda 1 hafta durursun
Bir gecede seni özlerim öğretmenim.
      ***
2inci haftaya sevicem seni öpüceğim
O güzel dizlerine yatacağım haftaya.

Şiir bu. Tabii ki altında da birbirine sarılmış 2 çüp öğrenci ve öğretmeni resmi. -Sağlamcı benim küçük adam.:)-
Ben bu ilk ikilikteki saf sevgiden aniden 2. bölümde erotizme ufaktan ufaktan adım atan şiiri, götürüp öğretmenine göstermiştim, "Kolla kendini, seninki sana hoş hisler besliyor." diye :)))

Bana yazdıkları mektuplar falan da var da yeter bu kadar.:)
Her zamanki gibi çok bile oldu.
E yazı güzel, konu güzel, konuşturur işte böyle.:)))
Çok teşekkürler, sevgiler.

18 Nisan 2014, 15.09
Ben de istemez miydim şiirlerim, fonda romantik enstrumental bir müzik eşliğinde, buğulu ve ağlamaklı bir ses tonuyla okunsun.

Ben istemez miydim, el ele tutuşan sevgililerin fotoğrafları uçuşarak gelsin, her mısrası aşağıdan yukarı doğru akan bir video halini alsın.

Bu dediklerim yapılsaydı, çok ekmek yerdim ben bu şiir işinden de, strateji hatası işte! Bir de tabi o yıllarda böyle teknolojik imkanlar yoktu, o da benim dezavantajım. Yoksa ataya'ya nal toplatırdım, nal.

Ufak da bir not paylaşmak isterim. Bu yazımdan sonra, sanki hepiniz anlaşmışınız gibi, gerek özel, gerek offline, gerekse de yorumlarla, şiir yazmayı bırakmamın, tüm insanlık adına çok olumlu bir adım ve oldukça isabetli bir karar olduğunu benimle paylaşan, ancak şiirden anlamayan, romantikliğin R'sini bilmeyen, aşk'ı al yanaklarında bile hissetmemiş o kişilere 2 çift sözüm var. Çok kırıcısınız :(((

Nice genç dimağlar böyle yitirildi işte hayatının baharında, aynı benim gibi. Kimi muhasebeci, kimi mühendis, kimi doktor oldular ama sizin yüzünüzden şair olamadılar, heveslerini, hevesimizi kırdınız hep :((
18 Nisan 2014, 15.23
Agraha:))) Çok güldüm ya:) Ben de dün gece okudum senin gibi yazıyı ve benimkileri düşündüm biliyor musun. Benim oğlum parayı çok sevdiğinden dışı dolar gibi duran bi minik defteri vardı. Ona durup durup benim resmimi yaparmış boş anlarında sınıfta. Öğretmeni dedi, sana aşık bi oğlun var, nedir dedim, sürekli senin resmini çiziyor, soruyorum kim bu, annem diyor, dedi:)) Ben hiç üstüme alınmıyordum tabii, böyle leylek gibi uzuuunn çıta bacaklar, boyun detayda yine çok uzun, küçücük bi kafa:))) Aşağıdan öyle görünüyordum gözüne demek:)) Seninki pek fenaymış ama, karşı cinse yuvarlak kendine bi minik nokta ha:)) 

Yorumunu alıp, şiir sevmem.... ile başlayan kısımdan yazı diye koysan var ya tam bir blog tadı tam, parantezdeki ben kısmını da çıkaırıyoruz tabii:))

Yani gmsnn, kıskançlığın o dereceye varmış kii, anlamadım sanma, buğulu sesle okunsa da kurtarmaz o yazdıklarını. Berrak benim bir yazımı okudu ya, o bile içinde kalmış demek:)) Sakın Berrakcım, sesine gitmez bu satırlar senin deneme bile:))) 
Ama çalışırsan başarabilirsin ki:)) Düşünsene kaç yayınevi kapısından dönen yüzlerce yazar var, Microsoft'un kapısından alınmayanların yarattıkları harika işler var, umutsuzluğa kapılma sakın. Çok başını ağrıttım sora sora, yok resim koymaydı, yok padde yazıp kopyalamaydı diye, öğrettiğin her şey için teşekkür etmemin bir yolu da şiir konusunda yardım etmek olacaksa, hazırım:) Ama diyorum, bana yollamadan önce epey epey birilerine okut, olmuş mu, olmuş mu diye:) 
18 Nisan 2014, 15.24
:)))
Yine okudum, yine güldüm, yine konuşasım, yazasım geldi.:)
Bir detay farkettim şiirlerde; Mayıs ayında yazılmışlar.
"Ben hep Mayıslarda aşık olurum." konulu yeni bir şiir yazabilirsiniz belki.:)

Akrostişteki "At gibi koşma"ları, "Sarımsak kokulu eller"i, "Lale gibi kokuşu" nu ", "Islık gibi ötme"yi umursamadım ben pek.:)
Maksat, ASLI ismini yazmak nasılsa. Aslı değil de Didem falan olsaydı  DANA gibi koşar, İPEK gibi ellere sahip olur, İĞDE gibi kokar, DÜDÜK gibi öterdi kesin.:)

Amaca ulaşılmış, ASLI yazılmış oraya; gerisi hikaye. Aynen meşhur Temel fıkrasi gibi yani.:))
Hani şu "Odun de bakayım" konulu fıkra.
Uysa da, uymasa da.... :)

Tekrar teşekkürler.:)

18 Nisan 2014, 15.59
Sevgili gmsnn,
sizin mesajınız, ben 2. yi yazarken henüz çıkmamıştı.
Gördünüz eminim, beğenimi, verdiğim teşviği, hatta hazır Mayıs ayına gireceğimiz şu sayılı günlerdeeeee, şiir önerim bile var.:)
Yazıda en çok güldüğüm yerlerden bir olan şu "Kulağa geğirme" meselesini atlamışım.:)
Evet ne var bunda? " insan sevdiğinin kulağına geğirebilir." yani.
Ben hala yapıyorum bunu, "Gel kulağına bi'şey dicem" diye -Her defasında da yiyorlar ya da hoşlanıyorlar belli ki:)))-  sevdiklerime. İmza gibi bir şey bu, ne var ki? :)))

ARADA İTİRAF NOTU: Akrostişteki Didem örneğine " İT gibi koşmak, İNEK gibi kokmak" örneklerini yazmıştım da kaba olmasın diye değiştirdim.Sonuçta harf belli, meram belli, akla ilk gelen yani...:)

Ataya'cım daha neler var klasörlerde, neler.:)
Bence biriktirmek gerek.
Ve o anket. Şahanedir. Değişik yaşlarda yaptırttım hep ama en son lisede, artık geyiklemeye başladıklarından, iyiden iyiye T.(eğet) geçtiklerinden artık yapmıyorum.:)

Yapmayın böyle, kırmayın sevgili gmsnn'ı, yüreklendirin.
"Gün doğmadan ne cevherler doğar" özlü sözüyle noktalıyorum.:)
Sevgiler
18 Nisan 2014, 18.37

 

     Şiirden soğudum yeminle:)))

    Şimdi gelde çocukluk şiirini anımsama.Unutmamışım :)))

    O sıralar ben ilkokul sıralarındayım, abim ise lise çağlarında. Allah'ın ergeni herşeye kızıp beni dövüyor tabi...Aşağıdaki şiirim, o günlerde kendisine ithaf olunmuştur.

    Benim abim çok sinirli

    Hiçbir zaman değil iyi     (kafiyeye bak hele)

    Arada bir beni döver

    Her zaman kendini över   (fesatım fesattt)

    2.kıta da kendimi anlatmış bir de güya öz eleştiri yapmışım:

    Bazen müzevirciyim   (her dayak sonrası annemlere şikayet edişim gelmiş aklıma)

    Genellikle de iyiyim

    Müzevirciliğim genellikle abime

    Ne yapayım gidiyor sinirime....

 

   Alın size şiir. Kafiyeyse kafiye...Sanatsa sanat...Zaten sanat sanat içindir mirim.:))

18 Nisan 2014, 19.58

Eğlenceli, neşeli, güldüren ve polemikten uzak bloglara olan özlemi dindiren, şiir ! tadında ki bloğunuzu ve yorumları okurken aklıma  bir şey geldi.

Bir kaç farklı ortamda, en son ise "blogseverler" salonunda konuştuğumuz bir konuya nihayet açıklık getirmek istiyorum. Akrostişleri okurken acaba dedim GMSNN harfleri ile akrostiş yazılabilir mi diye düşünürken GMSNN'in açılımını buldummmmmmmmm. :) Ama sizden izin almadan da buraya yazmayı doğru bulmadığımdan daha sonra açıklamak istiyorum : )

Ataya, söylediklerinde yerden göğe kadar haklı. Özellikle bir plaketi hak etti fazlasıyla.  ( : Jüri olmayı da..

 

Saygılar, sevgiler...

18 Nisan 2014, 21.06

Ben Şair olamadım

 

Söyleyemediklerim ne varsa yazmak istedim ama gönlüme denk cümleler kuramadim,bu yüzden yazamiyorum.

Bilgisayarin başına gectim siir okudum belki ilham gelir ama fayda yok.

Manikür yaptirdim,yok yok yok fayda etmedi ,pess ettim. : )

Ben sizin kadar basarili olamadim,kendinizle gurur duyun : )

Yüreginize saglik.

18 Nisan 2014, 21.22
bu yazıya tek kelime yazabilirim :)

YORUMSUZ.....
18 Nisan 2014, 22.17

Merhaba sayın  Op um , başlığı dikkate alırsak daha çokkkk  pişmeniz gerekecek  şair olabilmek için. )

  bence ilk şiirin suçlusu teşbih sanatı  yada gece yediğiniz mantı.))  ,  hadi  ilk şiiri  akladık diyelim  ya diğerleri . Yine de   ben sevgili Ataya kadar umutsuz değilim,  devam eden şiirlerde  biraz daha okunasılık payı var gibi .)  yazmaya devam edin siz  yine de  ..

Lise yıllarımda ben de yazmıştım 5-6 tane şiir hatta bir tanesiyle amatör şairler yarışmasına katılmıştım , katılımım finalde kalarak noktalanmıştım. O günlerden hatıra şiirimin basılı olduğu ve diğer katılımcıların şiirlerinin de bulunduğu kitaba sahip oldum.

 keyifliydi  itiraflarla bezenmiş bu satırları okumak .)   bir aydır geçmeyen bir griple , flu gören gözlerle okudum   gülümsedim,  geçmişimle  kısa bir nostalji  bile   yaşadım .)  son günlerdeki paylaşımlara  inat iyi geldi gülümsetti tşkler..

                                                                           şafak doğan gün...



 

19 Nisan 2014, 02.49
Sevgili GMSNN ...''Bana ayırdığın kalbin kadar bu temiz sayfaya'' diyerek başlamak istiyorum:))))..Bir zamanların klişeleşmiş hatıra defteri yazılarının ilk cümlelerini hatırladım birden....Kimisi gül desenli,kimisi çatısı karla kaplanmış, tek katlı ,bahçesi çitlerle çevrili küçük bir ev resmi,kimisi dans eden bale elbiseli bir genç kızın bulunduğu hatıra defterlerinin sayfalarını anımsattı yazınız....Bu yazıyı gecenin bir yarısı hangi ruh halinde yazdınız merak ettim doğrusu.)))..Yani boş zamanım çoktu da yahudinin hesabı ''eski defterleri bir karıştırayım bakayım ne cevherler var '' falan mı dediniz:)))...Eski defterleri açtıran,dize dize şiirleri dökdürttüren,sanki bir anda şiir yazma hevesi gelmiş de maziyi hatırlayınca sonra içindeki sönmüş ateşi alevlendirmenin anlamsızlığını anlamış gibi bir haliniz var.))))))..Evet yazdığınız ilk şiirden akrostiş şiirin ne olmadığını öğrendik ama bu arada anadolu çocuğu olduğunuzunda ipuçlarını vermiş gibisiniz....Yoksa yanılıyormuyum:)).....At la başlayıp,sarmısakla gelişmiş,(lale bildiğim kadarıyla pek kokusu yok ama demekki o yaşlarda kokuyormuş:))))))) yada ben kokan lale cinsiyle tanışmamışım:))))..),ıslık la son bulmuş bir şiir....Islığın müzik dünyasındaki yerini küçümsememek gerek....Kulağı olan bir kişi ıslık çalmayıda başarabiliyorsa ne melodiler çıkar o nefesten....Babamdan bilirim ıslığın gücünü...Sanat müziğini bana sevdiren yeğane erkektir BABAM.....Tarih tekerrürden ibarettir sözünü ''İnanın, bu değerli şair, bu şiiri yazarken, neyin kafasını yaşıyordu hiç bir fikrim yok. Zaten bir daha o kafaya ulaşabildiğini de zannetmiyorum.'' cümlesiyle ekarte etmiş oluyosunuz:))))Ayrıca ananızın yada babanızın birşey içirdiğini hiç sanmıyorum da ''kokladığınız bahar çiçekleri çarpmış'' gibisiniz :)))))))))))..Bizimkiler dizisinden sonra yazdığınız şiir de ayrı bir ilginç:)))O diziyle nasıl bir bağ hala anlamadım..Var var hakkaten çarpık bir durum var..Havadan olsa gerek..Bahar havası tabi oyun havası değil:)))))))Uzaklık kavramı yaşa ve konuma göre değişiyor evet....Lise çağlarında aşık bir genç için ön sıra ve arka sıra bile sanki ulaşılamayacak kadar uzak mesafeler mesela...Sınıfımızda aşk yaşayan uçuklardan biliyorum:)))) Tenefüsü iple çekerlerdi:)))Şiirlerden de anlıyoruz kiiiii söylenilen divan edebiyatı v.s. den etkilenmek şöyle dursun ergen edebiyatı olmuş hakikaten:))))))Kuralsız,anlamsız,o yaşta kim bilir ne gözyaşları döktüren sonra kahkahalarla güldüren,ama hakikaten saf duygu olarak adlandırılabilecek ve şimdilerde komedi olarak gösterime sunulan şiir çeşidi....Gelelim geğirme konusuna....Kızın neden arkadaş kalmak istediğini çok iyi anlayabiliyorum hahhhhhh......''Bu arkadaşken geğiriyo sevgili olsak düşünemiyorum bile ''dediğini duyar gibiyim:)))))) ''Belimde sarmısak kokan elleri,kulağının dibinde geğirdiğim, akşamdan kalma sarmısak kokulu mantının kalıntılarının ,nefesimden rakseden ahenkli fısıltısı''....)))))))Arkadaş kalmak isabetli bir fikir iyi iyi...İyiydi yani:))))) Gelelim erotik şiire.....Ne şiir ama...Üç dizesi yalnızken fısıldanan dördüncü dizesi kızın babasını görmüşte kem küm eder bir durum var sanki:)))))))))))O!Kiraz gibi al dudakların,Elma gibi yanakların,Islak dudakların,O sevinç dolu gözlerinİkinci kıtayı zaten yorumlamışsınız gerek duymadım.))))son dize hariç tabiii...Gözlerin beni sevseee..))))Yazınızı ilk okuyanlardan biriyim ama yorumlamakta biraz geciktim...Şimdi düşünüyorum Türk insanından başka duygularını mimiklerine yükleyen ve mimiklerini bu kadar güzel kullanan bir millet varmı acaba?...Yoktur sanırım...Aşk söyletir dert ağlatırmış:)))Akside mümkün tabiiii...Şairsel yönününüz bundan dolayı ortaya çıkmış sanırım....Kızlar sizi kaçırmış bu kesin:)))))Geğiren bir şair bulunmaz bursa kumaşı gibidir herhalde:))))))))))))Aksi mümkün değil.....Sonucu güzel bağlamışsınız ama tebrikler....Hem de anlamadığınızı söylediğiniz bir konuda O kadar döktürdükten sonra:)))) Anlamayan da yazabilir bence...Katılmıyorum o konuda size....Okuyucu kitlesi varsa neden olmasın?:)))))))))))))))...Geçmişe döndüren bir yazıydı..Güzel lise yıllarına özellikle...hoş olmuş....Ellerinize sağlık....Bana ayrılan bu beyaz sayfayı layıkıyla doldurabilmişimdir umarım:))))) Saygılar.....
Yorum yapabilmek için ÜYE GİRİŞİ yapmalısın