Kağıt Mendil
12 Haziran 2014, 00.40 A- A+ Bööööööööööö bööööö !!! Sevmiyor beni :(
Mendil alır mıydınız?
-----------------------------------------------------
Yazıdan bağımsız olarak bir ekleme yapmak istiyorum. Elbette "yorumsuz" olarak. Çünkü öyle şeyler vardır ki yoruma açık değillerdir.
Öööööööö uvaaaaaaaaa !!! Bana "ah" yaptılar :(
Dostlarım benim kıymetimi bilmiyor !!! Ühüüüüüüü büh :(
Ivır.........
Zıvır.......
Kıvır......
..............
..............
Ya arkadaş, ne kadar eziğiz böyle. Esasında; eziklikle beraber bildiğiniz "ben" olayı bu. Ne kadar önemsiyoruz kendimizi. "Beni sevmiyor, bana böyle böyle yaptılar, değerimi bilmediler, şudur-budur, vs.'dir. "Etki-tepki" denen bir şey vardır, unutuyoruz bunu. Bu şikayetlerin kendimizden kaynaklı olabileceğini hiç düşünüyor muyuz? Bizim sevdiğimiz biri, onu sevdiğimiz halde bizi sevmiyorsa; ya bizde bir aksaklık/eksiklik vardır, ya sevmeye değer bulduğumuz insan hakkında yanılıyoruzdur/göremiyoruzdur veya da uzanamayacağımız ciğere 'miyav'lıyoruzdur. Biraz gerçekçi olalım, bir özeleştiri yapalım değil mi ama?
Çevremizdekiler tarafından hep istemediğimiz davranışlara maruz kalıyorsak, belki de bizdedir aksaklık. Ya yanlış davranıyoruzdur; ya da yanlış insanlarla beraber oluyoruzdur. Ya düzelt tavrını, ya da çıkar hayatından o insanları olsun bitsin yani.
Hep bir "ağlak mode on" durumu. Ne ağlıyoruz arkadaş? Bir alıverelim kişiliğimizi elimize, bir sağlam oluverelim. Şu dünyanın merkezinde olan bizim kendi sebep olduğumuz kişisel ezikliklerimiz mi? Bunlar mı "acı" dediklerimiz? Hem de şu dünyada o kadar sahici acı varken? Hep mazlum, hep mağdur, hep şikayetçi... Ne için? Kendimiz için, "ben" için. Zahiri mazlumun/mağdurun, batıni koskocaman bir "BEN' oysa. Göremiyor muyuz? Ne kadar meraklıyız hep birlikte ağlaşmaya.
Ya arkadaş, ne kadar eziğiz böyle. Esasında; eziklikle beraber bildiğiniz "ben" olayı bu. Ne kadar önemsiyoruz kendimizi. "Beni sevmiyor, bana böyle böyle yaptılar, değerimi bilmediler, şudur-budur, vs.'dir. "Etki-tepki" denen bir şey vardır, unutuyoruz bunu. Bu şikayetlerin kendimizden kaynaklı olabileceğini hiç düşünüyor muyuz? Bizim sevdiğimiz biri, onu sevdiğimiz halde bizi sevmiyorsa; ya bizde bir aksaklık/eksiklik vardır, ya sevmeye değer bulduğumuz insan hakkında yanılıyoruzdur/göremiyoruzdur veya da uzanamayacağımız ciğere 'miyav'lıyoruzdur. Biraz gerçekçi olalım, bir özeleştiri yapalım değil mi ama?
Çevremizdekiler tarafından hep istemediğimiz davranışlara maruz kalıyorsak, belki de bizdedir aksaklık. Ya yanlış davranıyoruzdur; ya da yanlış insanlarla beraber oluyoruzdur. Ya düzelt tavrını, ya da çıkar hayatından o insanları olsun bitsin yani.
Hep bir "ağlak mode on" durumu. Ne ağlıyoruz arkadaş? Bir alıverelim kişiliğimizi elimize, bir sağlam oluverelim. Şu dünyanın merkezinde olan bizim kendi sebep olduğumuz kişisel ezikliklerimiz mi? Bunlar mı "acı" dediklerimiz? Hem de şu dünyada o kadar sahici acı varken? Hep mazlum, hep mağdur, hep şikayetçi... Ne için? Kendimiz için, "ben" için. Zahiri mazlumun/mağdurun, batıni koskocaman bir "BEN' oysa. Göremiyor muyuz? Ne kadar meraklıyız hep birlikte ağlaşmaya.
Mendil alır mıydınız?
-----------------------------------------------------
Yazıdan bağımsız olarak bir ekleme yapmak istiyorum. Elbette "yorumsuz" olarak. Çünkü öyle şeyler vardır ki yoruma açık değillerdir.
YORUMLAR
Yorumsuz bıraktığın resim için birazdan link atıp derinlik kazandırmak istiyorum ona. Ben de o göndereceğim linke yorumsuzum. Oradaki yorumlarda, düşüncelerimden az çok bir şeyler bulunabilir. Burada aynılarını tekrar yazmak istemiyorum...
"Anaya el kaldırmak" benzetmesi sanırım son gelişmelerden biri için açıklayıcı olacaktır fakat oyunlara da dikkat edilmeli...
Çoban çobanın oyununa gelse neyse de; koyun-kuzu, çobanın bizzat oyununa gelince oyunun sonunda kamyon altında kalmak da var, kurda kuşa yem olmak da; yani oyundan kurtuluş yok görüldüğü üzere.. Hani, diyorum, filler tepişirken çimler ölmesin.
https://www.facebook.com/photo.php?v=326545944169804&set=vb.137720423052358&type=2&theater
(link için; yeni sayfa açıp kopyalama yöntemini kullanın)
İnsan sevdiğini ilk başta seçemez.. Gönül bu ota da konar b... konar deriz aslında... Ama neye konacağını kendimizin karar verdiğini asla unutmamalıyız...
Can YÜCEL' in bir şiiri var... Sevmek veya sevilmekle ilgili ... Çok iyi tespitler yapmış bizim yaşantımıza dair.. Belli ki yüreğinde yaşamış sonra kaleminin en güzel hali ile kağıda döktürmüş .....
Bağlanmayacaksın bir şeye, öyle körü körüne.
“O olmazsa yaşayamam.” demeyeceksin.
Demeyeceksin işte.
Yaşarsın çünkü.
Öyle beylik laflar etmeye gerek yok ki.
Çok sevmeyeceksin mesela. O daha az severse kırılırsın.
Ve zaten genellikle o daha az sever seni,
Saygılarımla ....Senin onu sevdiğinden.
Çok sevmezsen, çok acımazsın.
Çok sahiplenmeyince, çok ait de olmazsın hem.
Hatta elini ayağını bile çok sahiplenmeyeceksin.
Senin değillermiş gibi davranacaksın.
Hem hiçbir şeyin olmazsa, kaybetmekten de
korkmazsın.
Onlarsız da yaşayabilirmişsin gibi davranacaksın.
Çok eşyan olmayacak mesela evinde.
Paldır küldür yürüyebileceksin.
İlle de bir şeyleri sahipleneceksen,
Çatıların gökyüzüyle birleştiği yerleri sahipleneceksin.
Gökyüzünü sahipleneceksin,
Güneşi, ayı, yıldızları…
Mesela kuzey yıldızı, senin yıldızın olacak.
“O benim.” diyeceksin.
Mutlaka sana ait olmasın istiyorsan birşeylerin…
Mesela gökkuşağı senin olacak.
İlle de bir şeye ait olacaksan, renklere ait
olacaksın.
Mesela turuncuya, yada pembeye.
Ya da cennete ait olacaksın.
Çok sahiplenmeden, Çok ait olmadan yaşayacaksın.
Hem her an avuçlarından kayıp gidecekmiş gibi, Hem
de hep senin kalacakmış gibi hayat.
İlişik yaşayacaksın. Ucundan tutarak…
Kısa ve ''hönkk'' etiren, gözleri önce pörtlettiren sonra ''hmmm'' dedirten, işte bu...
Seviyorum kelimelere yüklediğin gücü, gülümsettiğin ağlak hallerimiz sana bir teşekkür eder, kimisi aman ne ukalaca yazmış der, kimi harika olmus der ve örter üzerini bu gerçeğin..
... ve ben her kelimenin altına atarım ezik ve eğik imzamı..
Köy yaşantısını sever mısınız bilmem ben çok severim. Tabi bunun yanında bazı zorluklarda yok değil. Mesela ben amcamın evine gider çimenlere oturup, semaverde çay içmesini çok severdim. Amcamın evi doğanın tüm güzellikleri ile donatılı muazzam bir manzaraya sahip.
Ama beyaz bir Köpeği vardı ki, tam başbelası bir canavar. Kurşun sıksanız gene de saldırmaktan vazgeçmezdi. Kaç kişinin paçalarını parçaladı Allah bilir. Bende iki kez paçamı ona kaptırdık sonra baş etmenin çarelerini aradım. Hayvan bu ya onun da zayıf bir tarafı vardı. O kadar saldırgan Köpek ona fırlattığın bir taşın peşinde koşardı ne kadar uzağa atarsanız atın, o koşar taşı yakalar ısırır tekrar saldırıya geçerdi. Tam ikinci saldırıya geçecekti ki gene bir taş daha fırlatırdım o hep fırlatılan taşın peşinde koşardı.
Ya konuyla ne alakası vardır kardeşim diyebilirsiniz. Benimde yere fırlatılan mendile alternatif ne olur diye düşünürken aklıma bu olay geldi. Hoş sohbetler:)
Tebrik ederim cebze. Şak, şak, şak...Bana bir ben lazımım bir de beni anlayan diyecem olmayacak şimdi di mi :) en iyisi gitmeli
Güzeldi güzel, anlayan anlamış, anlamayan arkadaşlara da bir zahmet anlayanlar anlatsın diyorum :)
Kaç gündür bu yazı hakkında yorum yapmak istiyordum. Hiç bu kadar yazı yazma konusunda kendini kontrol altına almamıştım. Klavyenin tuşlarını kırarcasına yazmak istedim. Çünkü mendil- Bayrak ta beni rahatsız eden bir şey-ler var. Öyle böyle değil çok rahatsız edici. Aynen burun silme ses efektleri gibi! Yanılıyor olabilirim dedim, beklemede kaldım yorumlara bakarak düşüncelerimi anlatırım diye düşündüm. Salt portakalın yorumundan yola çıkarak gereksiz beyin fırtınasına düşmek istemedim. Yazarın ne demek istediğini sorgulayıp gereksiz bir tartışmanın sebebi olmak istemedim. Mesele bayrak olunca hassas davranmak gerekir değil mi, sonuçta alnın çatısında vurulmakta vardır!?
Bu konu hakkında gerçekten çok yazmak isterim, konuşması gereken adam ben olabilir miydim?. Ama nedense hep bir çekincem var. Bir zamanlar bir hikaye anlatmıştım, bloğa verdim 2 saat sonra blogdan kaldırıldı (alenen toplumu provoke etmek ve propaganda) suçlamasıyla. Eskiyi deşmek gibi bir niyetim yok. Anlatmak istediğim şudur. Ben kendi düşüncelerimi özgürce, salonunda hassasiyetlerini gözeterek yapamayacağım için böyle bir serzenişte bulundum.
Şimdilik bu kadar karşı görüşe göre tekrar gelebilirim...