Yok böyle bir sürpriz
14 Haziran 2014, 01.03 A- A+
Hep konuşur hayalini kurardık, bir gün yalnız kalabileceğimiz bir teknede, karadan uzak bir akşam yemeği yiyelim diye.
Arzu dolu tebessümü ile, gözlerime baygın baygın bakıp, ne iyi olurdu derdi.
Bende sürpriz yapmayı seven biri olarak, hayallerine dokunarak isteklerini dilinden aldığım gönül sevdama, bir sürpriz yapmak istedim.
Bir ay vardı yıllık iznini kullanmasına, ben ise işim gereği her an müsait olabilirdim. Bir ay öncesinden hazırlıkları yapmaya başladım. Öncelikle bu konudaki verilebilen hizmetler neler diye geniş çaplı bir araştırma yaptım.
Karşıma çıkan ,hep kalabalıkla yapılabilen gurupla turlar oldu. Oysa ben, sadece ikimizin olacağı, bir kaptan birde teknede hizmetimizi yapacak bir iki kişinin olacağı bir tekne arıyordum.
Sonunda bu tip hizmet veren mavi tur isminde firma ile görüşerek isteklerimi bildirdim. Benim istediklerimden daha çok hizmetleri bana sununca, tuttum deyip sürpriz zamanını beklemeye koyulduk.
Aradan yirmi gün geçti ki, mavi turdan bir telefon geldi bana. Bana şunlar söyleniyordu;
Tarık bey, daha önce rezervasyonunu yaptırdığınız teknenin tadilata girmesinden dolayı rezervasyonunuzu iptal etmek zorunda kaldık, üzgünüz efendim.
Ben ilkin bir kaç saniye telefonda sustum . Sessizliğimi bozacak olan beyefendi orada mısınız diye gelen soru oldu.
-Evet . Ne demek oluyor bu? Bir ay öncesinden bir rezervasyon yaptırıyorum. Parasını peşin veriyorum. On gün kalmış , siz bana kalkıp şimdi rezervasyonunuzu iptal etmek durumundayız diyorsunuz. Bunu kabul etmemi mi bekliyorsunuz?
- Efendim yapabilecek bir şeyimiz yok, tekne tadilata alındı.
- Böyle demesi biraz daha beni gerdi.
- Siz tadilata alacağınız bir tekneyi mi bana kiraladınız? Madem tadilatlık bir durumu vardı, neden bunu bana kiraladınız?
--Efendim paranızı hesabınıza aktaracağız.
-Sizden para isteyen mi oldu? Ben programı mı yapmışım, siz kalkmış bana öyle yada böyle bir gerekçe ile programınızı iptal edin diyorsunuz. Bunu asla kabul etmiyorum.
-Efendim ben sizi müdürümüze bağlıyorum.
-Peki bağlayın.
-Mudur bey, mağduriyetimizden haberiniz var sanırım. Bu konuda sizden isteğimiz doğrultusunda çözüm bekliyorum.
-Efendim maalesef elimizde hiç tekne yok, yasal olarak bu teknede kiralanması söz konusu değil, sizin mağduriyetinizi gidermek için size bir haftalık yine aynı özelliklerdeki tekneyi hediye olarak başka bir zaman için verebilirim. ancak.
Bu söz beni biraz yumuşatmıştı. Ama benim tarihimin 1 hafta ötesine atmıştı. Sonra düşündüm, gönül sevdamın, izini 1 aylık bir süreydi. O süre içerisine denk geliyordu. Sadece bir hafta tehir ediliyordu.
Peki deyip kabul ettim.
Şimdi durumu, gönül sevdamıza izah etmeye gelmişti. Pek sevmem bu tip aksaklıklarda ki durumu dolandırarak ifade etmeyi.
Aradım, müsaitsen akşam bir çay içelim, dedim.
-Olur derken, nazlana nazlana, beni bu kez nereye götüreceksin? dedi. Ben de sıradan bir vurdum duymazlık edası ile esperili bir biçimde, tabi ki her zaman ki yere, henüz kapatmadı o işletme deyip gülüştük.
Ama o, her zaman bir farklılığı oluşturacağımı bilirdi. Öylede oldu. Gittiğimiz yer, Piyerloti çay bahçesiydi. İstanbul’un altın boynuzu haliç ayaklarınızın altında, gönül sofranıza serilmiş bir halde…
Sıkıcı İstanbul trafiğinden sonra, gün batımını çay içerek piyerloti de karşıladık.
Bana tebessüm ederek, hayrola senin yüzünün hatlarında bir gerilim hattı var, dedi.. Bir şey mi söylemen gerek bana, tutuyorsun dudaklarının arasında sanki kelimeleri.
-Yok, bak çay içerken dudaklarım açılıyor görmüyor musun?. Hiç bir şey tutmuyorum . Şey, ama bir şey söyleyeceğim . Hani yat programımız vardı ya.
--Gülerek , eee…
Bugün aradılar beni. Özür dileyerek programı bir hafta ileri attılar.
Ben tabi itiraz ettim, olmaz öyle şey dedim ama, yasal yasakmış bize kiraladıkları teknenin tadilatsız açılması. Gönlümü almak için birde hediye verdiler. Ben gene sana bir sorayım dedim yoksa direteceğim.
-Diretince onlar verdikleri tarihte tekneyi kiralayacaklar mı peki? dedi gönül sevdam tebessüm ederek.
-Neden tebessüm ediyor diye düşündüm içimden. Acaba bana mı inanmadı. Ya da çok önemli değil, kısmet böyleymiş deyip önemsemedi mi bu olumsuzluğu diye düşündüm.
-Galiba diretsem de veremeyecekler. Tekliflerini kabul etmek zorunda kaldım.
-Olsun, üzülme, sürprizleri sevdiğini biliyorum. Bu da bir sürpriz oldu bize işte dedi ve gülüştük…
Bana verdikleri tarihe birkaç gün kalmıştı. Tesadüf yat limanından geçerken, bana verecekleri teknenin tadilata alınmadığını, bilakis onun her şey için hazır halde olduğunu, benim tarihimde bir başkasına verildiğini anlayınca, sinirlerim iyice gerildi ve kendimi bir kaç solukta yat yönetiminin odasına attım.
Danışmada sadece koruma vardı. Muhatap olacağım kimseler yoktu. Çok öfkelenmiştim. Şimdi bu durumu arayıp gönül sevdama söylesem mi söylemesem mi diye düşündüm.
Söylememeye karar verdim. Tekrar konuyu bulandırmayayım istedim. Gergin bir biçimde, 3 kırmızı ışıktan geçerek eve geldiğimde, telefonum çaldı.
Telefonun öbür ucunda ki gönül sevdamdı. Sesimin tonundan durumu anlayacak kadar zeki birisiydi. Müsait değilim 5 dakika sonra sana döneyim diye hemen kapadım. Sakinleştim iyice, sonra ben kendisini aradım.
-Bugün çay yok mu dedi?
-Demle içelim dedim, gülüştük. Olur dedi termosu doldurdum bil, sahil de buluşalım. Tamam deyip kendimizi sahile attık.
Yine gün batımıydı. Güneşin batışını, ufkun arkasına, onu kızıllık izleri bırakarak batarak izlemeyi bana o sevdirmişti. Ve mırıldanırdı o meşhur şarkısını, ‘güneşimi kaybettim’ diye.
Bir araya geldiğimizde, nelerden konuştuğumuzu ayrılırken bizde hatırlamazdık. Ama konuşmadığımız pek bir şey kalmazdı. En son karıncaların bacak sayılarını konuştuğumuzu hatırlıyorum.
İlerlemiş saat umurumuzda bile değildi. Termos da ki çayımız bitmiş, ay ışığını denize bırakmış ,sessizlik içerisinde seyre dalmıştık birkaç dakika.
O an döndü bana;
Şu yat konusunda içinde sıkıntı yok değil mi? Üzülmüyorsun ertelendi diye değil mi?
Nerden aklına geldi diye içimden geçirdim. Acaba o da mı o yatın tadilatta olmadığını gördü de bilip bilmediğimi soruyor diye içimden geçirdim.
Yok dedim. Oldu bir kere artık. Bak yarın o gündü ama bizi bir hafta ileri attılar. Yine yüzünde o tatlı tebessüm çizgileri belirerek, başını öne sallayarak’ olsun’’ dedi.
Her zaman ki gibi eve geç bırakarak gönül sevdamı, ayrıldık.
Ertesi gün pazardı. Eve geldiğimde, kendimi yatağın üzerine çaprazlama atıp biraz kestirip sonra okumam gereken gazeteleri okumak için kalkarım diyerek uyuya kalmışım.
Sabaha kadar uyumuşum.Sabahın erken saati idi telefonum yine tanıdık bir melodi ile beni uyandırdı.
Efendim dedim?
-Gönül sevdamın sesi telefonun öbür ucunda, sen hala uyuyor musun? Uğultulu bir sesle evet dedim.
- Sana yirmi dakika veriyorum, kalk duş al, benim sana aldığım o gömleğini giy , sevdiğim o spor ayakkabılarını giy. Ha unutmadan, pantolonun rengi krem rengi olan kent kumaş olsun, tamam mı?
- Uykulu bir halde, tamam , nereye gidiyoruz.?
-Sen hazırlan yirmi dakika sonra kapındayım,
Acele duş alıp saçlarımı doğru dürüst kurutmadan telefonda söylenilenleri giyerek , apartman altına indim.
Arabası beyazdı. Ama arabanın içinde, beyaz arabayı lekeli gösterecek bir beyazlık vardı, o da gönül sevdamdı. Ona aldığım gözlükleri takmış, çok yakıştığını söylediğim beyaz elbisesini giymiş, saçlarını yine rüzgarın emrine vermiş, bana tebessüm ederek, işaret parmağı ile buraya gel dedi.
Arabaya bindim, günaydın selamlamasından sonra, gözlerimdeki beyazlığın nedenini sordu.
-Gözlerinin elalığını beyazlar örtmüş, ne oldu gözlerine sevdamın bakim?
-Uykulu uykulu, karşımda beyazlara bürünmüş bir prensesi gördü, travma geçiriyor gözlerin şimdi , ondandır herhalde dedim
-Serseri, uykulu halinde bile iltifat ederken güzelsin dedi ve gülüştük. ve sahil yoluna kırdı arabayı.
Sabah kahvaltılarını severdi. Her halde kahvaltıya götürüyor beni dedim. Ta ki marina yoluna girene kadar.
-Niye geldik dedim
-Sus sakın konuşma dedi.
Arabayı park ettik, arka bagajdan iki çanta aldık, ve yürümeye başladık.
Buyur dedi.
- Nereye dedim,
-Yata.
-Bu benim kiralayıp sonra rezervasyonu iptal edilen tekne ama. Tadilatta olduğu söylenmişti bana.
-
-Orada mı kahvaltı yapacağız dedim.
Sabah güneşi gibi yüzünde tebessüm belirerek, evet, orada yolculuk yapıp , orada kahvaltı yapacağız. Orada denize girip, ora da öğlen yemeği yiyeceğiz. Orada güneşlenip orada uyuyacağız. Orada gün batımını izleyip, orada akşam yemeğimizi güvertede yiyeceğiz.
Ben bu sözleri işitirken dona kalmış bir halde, gönül sevdamın yüzünde ki tatlı tebessümler eşliğinde, planladığım tekne yolculuğunu ayak üstü işitiyordum.
.-Buyur dedi.
Bu yat benim kiralayıp bana tadilat dolayısı ile vermedikleri yattı.
Gönül sevdam, benden sonra bizim için bu yatı beğenmiş. Kim kiraladı ise iki mislini veriyorum demiş.
İsmimi öğrenip, o benim sevgilim zaten, diye sevinç çığlığı atmış. Siz, onun rezervasyonunu iptal edeceksiniz, onun bana yapacağı sürprizi, ben onun kiraladığı tekne ile ona yapacağım diye yat kiralama yönetimini ikna etmiş.
Gönül sevdamın verdiği iki misli ücreti de meğer, rezervasyon iptali dolayısı ile sizi mağdur ettiğimiz için size bir haftalık hediye de bizden demelerinin nedeni olarak, bizim kinin iki misli para vermesiymiş.
Tekneye çıktığımızda, kahvaltı için masa en güzel şekilde hazırlanmıştı. En sevdiğim köy kahvaltı çeşitleri itinalı biçimde seçilmiş. Gönül sevdam, sevdiğimiz müziğin eşliğinde bir karşılama ile beni masaya davet etti.
-Yok böyle bir sürpriz, bu bir rüya mı diye kendisine sordum.
-Evet, Bu senin Rüyana yapacağın tekne gezi sürprizinin, Rüyanın sana yapmasıdır. Gönül sevdam dediğin Rüyan Sana sürpriz yaptı.
Bu söz yapılanlar kadar anlamlı ve özetleyiciydi, yok böyle bir sürpriz…
YORUMLAR