gamyun.net'i doğru görüntüleyebilmek için tarayıcını güncellemelisin, güncelleyemiyorsan başka bir tarayıcıyı ücretsiz yükleyebilirsin.

BLOG

Bağımsız kadın, bağımsız erkek

18 Haziran 2014, 20.12
A- A+

Bağımsız kadın, bağımsız erkek

Bugün değineceğim konu, kadın erkek ilişkilerinde, boyutsal farklılıkları dikkat ederken, hangi olguları göz önüne almamız gerektiği şeklinde üç unsur üzerinde duracağım.

1.Bağımsız kadın

2.Bağımsız erkek

3: Bağımsız kadın ve bağımsız erkek arasında bağımlı olan ortak kabuller

 

Konuyu  örneklendirmeden, iki bağımsız  varlığın, bir bir bağımsızlıklarının kendilerini inşa ederken, öne çıkan yönlerini biraz felsefi bir üslupla değerlendireceğim.

 

Kadının gücü erkeğin direnmesindedir. Erkeğin gücüde kadının beslemesindendir.

Direnen bir erkeğin direnmeyen bir kadına vereceği şey, ancak kendi direnci olacaktır.

Yaratılış olarak kadının direnmeye meyletmesi, onda ki doğal güzelliklerini öldürücü etki yapmaktadır.

Direneceği her ne varsa  o da  erkeğin gücünden aldığı şeydir.

 

Bu çok iddialı bir söz olmakla beraber, kadını  pasif gösteren  bir şey değildir. Derin düşünüldüğünde, fark edilecek  çok az şey için bile bu kadar iddialı söylenebileceğini düşünüyorum. Bu düşünceye itirazların gelmesini de doğal karşılıyorum. Bakıp gördüğümüz yere göre konuşuyoruz. Eleştirilerde görmediğimiz, bakmadığımız başkalarının bakış ve görüşleri olacaktır.

 

Konuya dönüp, bir başka ifadeyle söyleyecek olursak, kadında ki erkeğin parçasıdır direnmek.

Bununla özdeşleşip  iç dünyasında bütünleştirebildiği ölçüde, kadın  ile erkek arasında bir denge unsuru olarak görülebilir hal alacaktır.

 

Burada şunu demek istemiyoruz, kadın, erkeğe bağımlı, onunla şekil alan ikincil bir karakter  olarak, erkeğin  ürettiğidir demiyoruz.

Olay böyle görülse de aslında bu böyle olmayıp, bu tip bir  suni yol gösterme, adeta bazı  standartları zorlayarak  daha güzel  bir yaşama  ulaşmak için  aynaya akseden görüntü gibi olacaktır.

 

Bu erkek içinde böyledir. Kadında erkeğin görüntüsünü duygu dünyasında taşıyabilmeli. Bunu  hislerin bağlamında düşündüğümüz zaman, karışık insanın bir  çok yönünü dikkate almadan, çok net  bir şeyler söylemenin mümkün olmayacağını da biliyoruz.

 

Kadın ve erkeğin iki bağımsız  varlık olarak bir birine bağımlı olduğunu söylemek nasıl bir paradoks  oluşturuyor ise, bazı paradoks gibi görünen unsurların aslında, varlığı kabul edilip yaşamsal bir alana  geçildiğinde, gerçekleştirilip verdiği huzuru görmek de mümkün olacaktır.

 

Şimdi  felsefi tanımlamaları biraz örneklere taşıyarak zihinsel berraklığa ulaşması için okuyucuya bir katkı sağlayalım.

 

Bir ev  düşünün, aynı evi paylaşan  kadın ve erkek. İki bağımsız odası  gibi

Kendine  ait sınırları olup, bağımsızlığını evin o alanında duvarları ile  vurgulamış. Bu hem erkek için hem de kadın için olsun. Evin birde ortak kullanım alanları olan   yerleri var. Banyo hol, salon, televizyon, buzdolabı gibi.

Bağımsız oldukları halde iki odanın, onlarla  bağıntılı olan ortak  kullanım alanları olduğunu görüyoruz.

Tavanları, kirişleri yerleri, kolonları,  bir şekilde o bağımsız odalar ile bağımlı durumda.

Bağımsız oda duvarını yıktığınızda, kadının oda duvarı diyelim, o duvar yıkılırken, bağımlı olan  ilişikte ki ortak alanlar sarsılacak ve zarar görmeye başlayacak. Bu erkeğin oda duvarları içinde aynısıdır.

 

Direk ortak alanlara zarar verdiğinizde, yani  üzerinde  ortak  düşünülüp  hem fikir  olunmuş alanlar ve  eşyalar için,  bağımsız özelliğinizi kullanarak, bağımlı ortak alanları  etkilediğinizde, siz, diğer bağımsız  olan erkek yada kadın olarak , bağımsız alanlarla ilişkisinden ötürü  etkileyeceksiniz.( cümleyi gerekirse birkaç kez okunmaya erinmeyin)

 

Bağımsızlığınıza zeval getirmemek için, bağımsız olması gerekenleri etkilemek için gücünüzü seferber etmeyin. Seferberlik kağıdı çıkardığınız gücünüz, bir yere  kadar geçerliliğini taşır. Karşı tarafın ,sevgiden kaynaklanan boyun eğmelerini görürsünüz. O boyun eğmelerin içinde size sözlü olarak taahhütler de verilir.

 

Ancak unutulmaması gereken bir şey vardır  ki, oda bağımsız  kadının bağımsız erkeğe, bağımsız erkeğinde bağımsız kadına hayranlığı süreklidir. Ortak alanlar yıkılarak, bağımsızlıklarına müdahale edilmediği sürece…

YORUMLAR

19 Haziran 2014, 10.38
Aynen katiliyorum, cok guzel anlatmissin kutlarim.
19 Haziran 2014, 23.58
KONUYA BAKIŞ AÇINIZ ÇOK GÜZEL.GERÇEKTEN TEBRİK EDERİM.ÇOK İNCE AYRINTILAR VAR.YAKALAYABİLİRSE İNSANLAR ÇOK FAYDALI OLABİLİR.BURADA OKUDUĞUM EN ANLAMLI KONULARDAN BİRİ OLMUŞ.YAZIN DİLİNİZ BİRAZ YOĞUN OLSA DA (HERKESİN ANLAYABİLMESİ İÇİN DİYORUM) HARİKA OLMUŞ..GÖNÜLDEN KUTLARIM
21 Haziran 2014, 01.27

         Kadının naturasına uygun davranması gerektiğini düşünüyorum ben de, genel anlamda tabii... Yalnız konuyu daha iyi kavrayabilmemiz açısından "ikili ilişkilerde kadının hangi konuda direngen olduğuna ve olmaması gerektiğine" dair spesifik bir örnek verirseniz çok sevinirim Saydam.
21 Haziran 2014, 23.19

Cezbe, kadının doğası ile paralel davranışlar sergilemesi gerektiği konusunda düşüncemiz örtüştüğünü söylediniz.Bu doğru.

Tabi siz, yazıdan, bir bayan olarak açıklık istediğiniz şey, kadının direniş göstermesi gereken ve göstermemesi gereken yönleri sordunuz.

Bunu spesifik (kendisine özgü yanlarını oluşturan, karakteristik yönü) noktasında somut örnek vermemi istemişsiniz.

Kadının doğası dediğimizde ilk akla gelen kadının fiziksel nitelikleri ile kadına biçilmiş roller olmakta malesef. Doğurgan olması ile kadının birde annelik yönü var.

Toplumu, kadının fiziksel özelliklerini göz önüne daha çok almaktadır. Onun doğasından olan annelik güdüsü, ve erkeği  fark ettiren dişilik yönü duygusal boyutunu gösterir.

Doğasında olmayan fiziksel direnmedir. Yapısal olarak buna zaten erkeğin karşısında üstünlüğü yok güç babında. Böyle bir direnme biçimine yeltenmesi, duygusal direnme gücünü kırar ve ayaklar altına aldırır. Kadın duygusal direnci olmalı. Duygu tarlası olarak kadını tasvir ettiğimizde, fiziksel güç arayışı ile kendisi o tarlayı kirletmemeli.

Kadın duygusal direncini muhafaza ettiği zaman, fiziksel direnci ardından gelecektir. Uygulamadan avuçlarına konacaktır.

Burada şunu söyleyeyim, kendisine saldırılan, fiziksel şiddet görme ile karşı karşıya kalan bir kadının, direnmemesini kast etmiyoruz. Böylesi bir durumda , bir kadına direnme demek sanırım aklın da kabul etmeyeceği bir şeydir. Nefsi müdafaa burada da geçerlidir.

Kadın doğasında, duyguda erkekten daha güçlüdür. Ama erkek eğitimsizken ,  eğitimini bu konuda aldığında bir kadın çok rahatlıkla geçebilir. Ama bu beslenme noktasında kadındır. Kadın, eğittiği erkeğin kendisini, geçmesinden rahatsız olmaz. Çünkü bütün kadınlar erkekleri var etmiştir. Hiç bir erkek bir kadını var etmemiştir. Kastım yerinde anlaşılır umarım.

Yukarıda verdiğim misallere şunu da ekleyip bitireyim. İki sevgili düşünün. Bir konuda fikir ayrılığına düştüler. Ve ikisi de kendi görüşlerinin daha isabetli olduğuna inanarak diretiyorlar.

Kadın doğası gereği fiziksel dirençten sakınıp duygusal gücünü harekete geçirip söyle sonuca gitmeli.

1.Sesini yükseltmemeli. Çünkü bu erkeği tarik eder, erkeğin sesi daha gür çıkar. Kadını bastırır incitir kırar. Kadın bu davranışı ile kazanabileceğini, doğasına aykırı davranarak kaybeder.

2.Kadın, erkeğin önerisini beğenmediğini daha duygusal olarak ifade edebilir. Bunu ifade etmesi, kadının cazibeli yönleri ile süslemesi, erkeğin direncini kırar. Erkeğin ikna olması kolaydır kadının duyguları karşısında. Kadın duygularını harekete geçirerek direncini orada tatlı , kadınsı ve etkileyici bir üslupla sunarsa isteğine kavuşması yüksek olasılıktadır.

Bu söylediklerim mutlak bir kural olmamakla beraber, tecrübe ve gözlemlerimin ürünüdür. Zaten paylaşımlarım bu çerçevede oluyor.

Umarım, spesifik örneklemeler yeterli olmuştur. Yetersizlikler de bize aittir. Kim kusurdan beridir ki..

sevgilerimle....

 

 

22 Haziran 2014, 17.12
ISaydam,
bloglara emek verilip yazılan, değer bulunup paylaşılan her satırı okuyorum, sizinkileri de.
 "Ne güzel" dediğimiz de var, "Bana uymaz" dediğimiz de ama hepsinde emek var. Hepinizin ellerinize sağlık, teşekkürler.

İyi bir kaleminizin var olduğu belli, ancak, çoğu yazınızı okuduktan sonra, içimden hep şu cümle geçiyor: "Bugünkü dersimizi de aldık(!)"

Kendi hissimi söylüyorum; bizler hep hayat öğretmenleriyle, nasihatçilerle büyütülüp şekillendirilmeye çalışıldık bu toplumda. -İşe yaramadı o başka.:)- Bizden başka herkes, hayatımıza sinsice sokulmaya çalışılan o "en doğru"yu biliyordu adeta.
Bizlerin de birey olduğumuz hep gözardına atılıp, aklımız, fikrimiz, hislerimiz yokmuşçasına, oyun hamuru gibi şekillenebilirmişiz gibi sayılarak, "O öyle olmaz! Buna böyle denmez! Şöyle ye! Böyle konuş! Şurada otur! Buradan kalk! vs vs.." ilelerle değiştirilmeye, "Hizaya getirilmeye"(!) çalışıldık.
Şahsen ben, bu itelemelerden çok sıkıldım hep, küçücük çocukkenden beri. Bırakın "Aaa olabilir, haklıdır" falan demeyi, üslubun nasıhat kılıfına sokulmuşunu gördüğüm anda tam tersi direnç gösterip inadına aksi yönde gitmek istedim, istiyorum, isteyeceğim.
Biz insanız, kendi yanlışlarımızla, kendi doğrularımızla, kendi yaratılışlarımızla, kendi karakterlerimizle...
Biz insanların -altını çiziyor "insan" diyorum, kadın-erkek ayırmıyorum.- tek isteği kendi bildiğimizce , kimseye zarar vermeden yaşamamıza nasihatle, eleştiriyle, alay edercesine, yok edercesine müdahalede bulunulmaması. "el alem" için değil, kendimiz için yaşayabilmek, günahımızın da, sevabımızın da, vebalimizin de, mükafatımzın da sadece bize ait olması.
Elbette toplum içinde yaşıyoruz; elbette diğer insanların da bunları istediğini gözeterek yaşamak, kimseye zarar vermemek önşart.

Şu kadın-erkek meselesi çürük sakız haline geldiği halde hala sürer ve belli ki sürecek. İnsan faktörünün öne çıktığı düşüncemde, ayrım barındırdığı için itici, saçma gelir bana.

Yazınız içinde ve özellikle Cezbe'ye verdiğiniz yanıt içinde, belirgin bir rol biçme var.
"Kadın bunu yapmalı" derken, sanki ", "Erkek bu, n'apcan, yapar işte, duyarsız n'olcak, alttan alıversin kadın." gibi bir hava var sanki. Tüm erkek insanlar böyle mi?
"Kadın  sesini yükseltmemeli, yükseltirse kaybeder, adam onu kırar, incitir çünkü" örneğinizde de, "Kadın duygusunu ve dahi cazibesini kullansın, adamı sütlaca çevirsin" örneğinizde de, çok bariz bir rol biçme, dahası o rolün oynanması öneriliyor ki bana çok ters bir şey bu, çok net söyleyebilirim.
Böyle bir hesapçılıkla, kitapçılıkla, planla, programla mı yürür ilişkiler sizce? Birikip birikip bomba gibi patlamaz mı?
Ne ki kadın insandan beklenen; kukla oynatması mı? Kukla olmak erkek insan için küçültücü, değersizleştirici değil mi? Ne sıkıcı, ne -adeta- kiralanmış, ne ruhsuz bir hayat!..

Her İNSAN  ilişkisinin ömrünün süresi, duyulan saygı, sevgi ve samimiyetle belirir. Biri eksikse sal gitsin, zorlamaya gerek yok diyorum ben ve takdir edersiniz umarım; bu teşrifatçılıkların kimseye hayrı yok. -Olsaydı hala artık kusturucu biçimde- tartışılıyor olmazdı. Herkes kendi bildiğini okuyor zira.


23 Haziran 2014, 01.00

         "Davranış Bilimlerine Giriş" tadında yazınızdan, "Erkekleri Kullanma Kılavuzu" türünden yoruma geçişiniz süper olmuş Saydam. Sat bana iyilik yapmış sağolsun yazmış söylenebilecek şeyleri. Yazınızda kadını davet ettiğiniz doğalındaki duygusallığı unutup yorumda akla davet etmişsiniz. Akıl dediğiniz de istediğini almak üzere geliştirilen davranış yöntemleri. Karar verin; kadın duygusuna göre mi, yoksa aklını kullanarak mı davransın? 


          Sevginin sürekliliğini koruduğu ilişkilerde kişilik mücadelesi olmaz. Sizin sadece kadına yüklediğiniz ve sanıyorum demek istediğiniz bu kişilik mücadelesi, eğer ilişki düzgün gitmiyorsa her iki tarafta da görülebilir. Sevgi söz konusuyla eğer stratejilere de ihtiyaç duyulmaz, sevginin bitmesi halinde de eğer ilişki devam ettirilmek isteniyorsa akıl devreye girer elbette. Buna da sevgi birlikteliğinden çok ortak çıkarların veya gerekliliklerin getirdiği beraberlik diyebiliriz. Evrensel kadın kodu/evrensel erkek kodu bu anlattığınız konuda geçerli olamaz bana göre. 


         Daha yazınızla ve yorumunuzla alakalı söylenebilecek çok şey var. Çünkü sahiden nereden tutsam elimde kalıyor. Bu yazıya tepki gelmemesinin tek nedeni "ne söylediğinizin anlaşılamıyor olması". Daha önce okuduğum bir fikir yazısınızı da baz aldığımda "aslında satır aralarında doğru şeyler de söylediğinizi, ama yazarken bir karmaşaya düştüğünüzü" düşünüyorum. Doğru düşünüyor olmak, doğru ifade ediyor olmanızı da gerektirmiyor elbette, sonuçta profesyonel yazarlar değiliz. 
Yorum yapabilmek için ÜYE GİRİŞİ yapmalısın