gamyun.net'i doğru görüntüleyebilmek için tarayıcını güncellemelisin, güncelleyemiyorsan başka bir tarayıcıyı ücretsiz yükleyebilirsin.

BLOG

Göz Yaşın, kanıma bedelmiş

24 Haziran 2014, 01.15
A- A+

 

 

 

Kendi bildiğini okumuş, işe gitmeyip kahvaltısını balkonda yapıyordu. Seyrelmiş  trafiğin seyrek gürültüsünde, açık panjurların yarı kapalılığı halinde,  arada bir  kavga eden  kargalarla martıların bağrışmalarına bakarak çayından ilk yudumunu aldı.

Bitirmesi gereken bir iş teklifi vardı. Günlerdir tehir ettiği için geç kalmaması gerekirdi. Dosyaları önüne  alıp teklif şart namelerini incelerken, çok sevdiği arkadaşı  huyla  telefonla aradı.

 

-          Merhaba  Tarık.

-          Merhaba ,  gizli hayranlığını içimde taşıyıp kendisine açılamadığım, soyu tükenmekte olan  kadın…

(Tarık hep huyla ya böyle hitap eder  onu tüm dostlarının arasında   özel bir yeri olduğunu  her fırsatta  ima ederdi)

 

-          Hülya hüzünlü bir sesle, Tarık, seninle bir şey konuşmak istiyorum. Bana biraz zaman ayırır mısın?

-          Sesi  çok bozuk ve ağlamaklı bir halde  gelmişti, elinde ki teklif şartnamesini bırakıp, oturduğu yerden ayağa kalkıp, tabi canım buyur seni dinliyorum.

-           

-          Biraz suskunluk tan sonra ansızın Hülya hıçkıra hıçkırarak ağlamaya başladı. Tarık şaşırmış, şaşkınlığını gizleyemeden, ısrarla, Hülya, bir şey mi oldu. Annen mi ?

-          Hıçkırık daha da şiddetlenmişti. Hülya'nın.

-          Tarık adeta duymuyor,  soruları üst üste soruyordu.

-           

-          Özür dilerim Tarık,

-          Ne oldu hülya, lütfen sakin olur musun? Nerdesin şimdi ben geleyim hemen.

-          Yok,

-          Nerdesin _Ev geldim şimdi.

-          Canım bugün Pazar ve saat sabahın 9.00 nereden geldin. Ne oldu?

-           Sana geliyorum.

-          Yok, gelme Tarık, konuşmak istiyorum biraz, sonra uyuyacağım.

-          Tamam, geleyim işte bende tam kahvaltı yapmadım,  bir kahvaltı yapar beraber hem de karşılıklı konuşuruz olur mu?

-          Tamam gel.

-          Tam çıkıyorum 30 dakikada sendeyim. Sen bir duş al soğuk suyla, seni yaşlı gözlerle görmek istemiyorum.

-          Kısık bir sesle huyla, tam, çok sağ ol Tarık deyip kapadı telefonu.

-          Hülyanın Annesi hastaydı, yoğum bakımdaydı, Tarık’ın aklından annesi geliyor, acaba deyip sonucunu getirmeyip yarım bırakıyordu aklından geçeni.

-          Apar topar giyip, arabanın anahtarını her zaman ki gibi biraz aradıktan sonra bulup, bütün kırmızı ışıklardan geçercesine 20 dakikada Hülya’nın evinin önündeydi.

 

-          Güvenlik görevlisine, heyecandan unuttuğu Hülya’nın blok ve daire numarasını sorup öğrendi.

-          Asansörün müşkül olduğunu görüp 7 kata kadar basamakları hızlı adımla tırmanan Tarık, aklından yine annesi ile ilgili kötü bir durumu geçiriyordu.

-           

-          Tarık, Hülyanın annesini çok severdi. Hülyanın annesi,  bana bir şey olursa, Hülyam sana emanet derdi. Onun sözleri kulaklarında çınlarken, Tarık kapıya dayandı. Zile Hülya’nın ismini heceler gibi basardı hep. Yine huylanın ismini andırırcasına zile bastı.

-           

-          İçerden bir ses, bir saniye geliyorum. Gözenekten baktı. Tarık’ı görünce huyla, boynuna sarılıp ağlamaya başladı.

 

-          Tarık 7 kat merdiveni çıkınca soluk soluğa kalmış halde, Hülya’nın omuzlarını tutup kendinden uzaklaştırarak yüzüne bakıp, Hülya, ne oldu? Annene mi bir şey oldu?

 

-          Ağlamaklı sözle Hülya, hayır deyince, Tarık derin bir oh çekerek. Sırtını kapıya dayayarak kapıyı kapadı.

-          . Kısa bir süre susup, Hülya’nın yüzünde ki büyük acıyı görünce, canım ne oldu, gel bakayım diyerek elinden tutup salona doğru yürüdüler.

-          Beraber koltuğa oturup, ellerini bırakmadan, söyle hadi, öldürdün beni korkudan. Ne oldu anlat bakim.

-          Hülya, biraz daha ağlamağını kesmiş ve anlatmaya başlamıştı.

-          Hasanla kavga ettik ve kesin olarak ayrıldık. Artık ilişkimiz tamamen bitti.

-          Tarık, biraz düşünceli ve durgun bir biçimde, ne zaman oldu?

-          Bu sabah erkenden aradı beni, seninle çok önemli bir şey konuşacağım. Buluşmamız lazım dedi. Bende Saat 8 de palmiye parkında beni beklerken yanına gittim.

-          Suratından düşen bin parçaydı. Ne oldu hasan dedim.

-           

-          Bana ısrarlı sormalarımdan sonra, ben ayrılmak istiyorum dedi. Vurulmuşa döndüm.

-          Hülya Tarık’ın ellerini bırakmamış, elinde yüzüğü göstererek,  sanki bir ay önce söz yüzüğünü o takmamıştı parmağıma diyerek hıçkırarak Ağlamaya başladı yine.

-          Tarık ellerini çözüp başparmağı ile süzülen yaşlarını sildi. Ağlama canım. Dur. Dökme karşımda böyle yaş. Anlat.

-          Hülya,  kekeleyerek ıslanmış kirpiklerini gözüne örterek Tarık’ın eline bakıp anlatmaya başladı.

-          Ben onu çok sevmiştim Tarık, çok sevmiştim onu.

-          Biliyorum anlat, nedir söylediği.

-           

-          Bana bir sebep pek söyleyemedi, ama istemediğini artık imalarla edip durdu.

-          Tarık, hım. Diyerek, ama bir nedeni olmalı. Hiç bir erkek nedensiz sevdiğini söylediği ve parmağına yüzük taktığı kadına nedensiz bunu söylemez.

-          Sana başka açıklama yapmadı mı?

 

-          Hep ben sana layık değilim,  artık bunu kaldıramayacağım tarzında, ayrılmak istediğini söyleyip durdu. Ve hiç görmediğim kadar bana sesini yükseltti. Onun şaşkınlığı ile soru da soramadım hiç.

 

-           Ona aldığım hediye saati de avuçlarıma tutuşturup, bir daha beni arama, bana telefon numaramı değiştirtme. Artık seni istemiyorum deyip beni orda bırakarak gitti.

-          Hülya yine ağlamaya başlamış o an Tarık başını tutup göğsüne dayayıp, görmek istemediği yaşlarını gömleğine sildirircesine başını göğsüne bastırmıştı.

-          Tarık biraz kızgın bir ifadeyle, Hülya, yeter, dur artık. Ağlama. Ben sana gelmezden duş al demedim mi?

-           

-          Alacaktım,  çok erken geldin. Kalkamadım.

-          Tam bırak şimdi duşu, gel kahvaltı hazırlayalım beraber. Masada konuşacağız. Şu zırlamalarını arasında ne dediğini anlamıyorum. Sağlıklı konuşamıyoruz.

-           

-          Tarık Hülya’nın elinden tutup, onu mutfağa götürdü. Beraber kahvaltıyı hazırlayalım. Kısa süreli sessizliği bozan Tarık’ın domatesleri keserken dalgınlıkla parmağını kesmesi idi. Tarık ah diyerek bıçağı bırakması, Hülya, Tarık’ın o güne kadar görmediği bir refleksle canım, deyip Tarık’ın parmağını tuttu.  Çok derin kesmişti,  kan duracak gibi değildi.

-           

-          Hülya’yı çok büyük bir telaş almış,  ilk yardım kutusuna koşmuştu. Tarık arkasından onun kendisi için koşuşturmasını görünce, hem tebessüm etti hem de oh be bu bari gözyaşlarını bir süre ile dindirirde rahat konuşuruz geçirdi içinden.

-           

-          Uzat parmağını deyip, o minnacık avuçlarına alıp Tarık’ın parmağını alıp, yüzünü, kanı görünce ekşiterek kısık bakışlarla kanı temizledi. Sonra güzelce bantlayıp, tama oldu. Çok şükür ki derin kesmedin yoksa dikiş gerekebilirdi.

-           

-          Hülya doktordu. Eğer dikişlik bir şey olsaydı hiç dinlemez arabaya atar kendi derdini unutup acile götürüp dikiş attırırdı.

-          Tarık, Hülyanın yüzünde dinmiş yaşları görünce şakır şukur dedi. Hülya ne oldu?

-          Gözyaşlarını sözlerimle dindiremedim. Parmağım kesildi de kanımla dindirdim.

-          Gözyaşın kanıma bedelmiş deli kız senin deyip başını göğsüne bastırarak gülüştüler.

-          Kahvaltı yapıp balkona geçtiler.

-          O ara beklenmedik iki misafir çıka geldi, huylanın doktor arkadaşları. Sana sürpriz yaptık kahvaltıya geldik dediler.  Balkon da, Tarık’ı görünce, Hülya’nın cevabını hüzünlü anını fark etmeden, bakın kimler buradaymış, yüzünü gördüğümüzde,  Zuleyha’nın Yusuf’unu gördüğümüz Tarık bey…

-          Bugün harika bir kahvaltımız olacak demek deyip ikisi de paldır küldür içeri girip balkona Tarık’ın yanına geldiler.

-          Günaydın Tarık Bey deyip ikisi aynı anda, Tarık, şaşkın bakışlarla, sizde nereden çıktınız?  Dedi.

-          Ne o beklemiyordunuz dimi sizi gidi bizden gizli sabah Pazar kahvaltı keyifçileri sizi. Biz kokuyu alırız canım hemen ne sandın, diyerek oturdular.

 

Sizi gördüğüme sevindim ama pek sevinçli bir zamana gelmediniz. Hülya mutfaktan çay getirmek için gitmişti. Hafif başını Tarık mutfağa uzatarak bakıp, kısık sesle sema ve peline, Hasanla Hülya kesin ayrılmış. Sabah erken saatte aradı beni ağlayarak. Ben annesi öldü düşündüm. Çok şükür öyle bir şey ok. Geldiğimde ağlıyordu.  Biliyorsunuz hasanı ne  çok sevdiğini.

 

Nedenini sordum. Söylediği şey Hasan, artık istemiyorum seni demiş.   Ben sana layık değilim gibi sözlerle avuçlarına da, Hülya’nın kendisine aldığı saati sıkıştırıp gitmiş. Hülya çok üzgün.

O ara Hülya,  yaşlarını iyice silmiş arkadaşları görmesin diye,   çayları getirmişti.  İki arkadaşında da bir sessizlik…

Tarık’la göz göze geldi huyla, söyledim dedi Tarık.

 

Tarık Hülya’ya dönerek, bak Hülya, bunlar senin arkadaşların. Sana başak bir zaman konuşacak değilim ve bu konuyu tehir etmeyeceğim. Onların yanında sana söyleyeceklerimi söyleyeceğim.

Biliyorsun, seni çok seviyorum. Annenin bana bıraktığı bir emanetsin daha sağlığında.  Acı çekmene dayanamadığımı biliyorsun.  Bana telefon açtığında,  anneni kaybettik diye düşündüm. Elim ayağım titreyerek tüm kırmızı ışıkları geçerek geldim sana.

 

Oturduğun blok ve daire numaranı unuttum heyecandan, güvenlikten aldım. Geldiğimde seni kapıyı açınca,  gördüğüm de yığılıp kalacaktım. Annene bir şey olmadığını öğrenince sevindim çok.

Sonra, hasanın yaptığını söyledin.

 

 

Şimdi sana söyleyeceklerime dikkatli dinlemeni istiyorum.

Bir erkek olarak, erkekleri sizlerden daha iyi tanırım. Seven bir erkeğin sevgisi uğrunda neler yapabileceğini bilirim. Seviyormuş görünen erkeklerin, sonra ki davranışlarını da bilirim. Sizler üçünüzde tıp doktor olabilirsiniz. Ama bende biliyorsunuz ruh doktoruyum.

 

Hülya, gözlerime bak, seven bir erkek asla sabahın erken saatinde sevdiğini çağırıp, kendisine alınmış hediyeyi, kekeleyerek sevdiğinin avucuna koymaz.

Senin onu, seni sevdiğini sanman, senin çok sevginden kaynaklanıyor.

 

Senin sevginin onda, aynısı ile sana döndüğünü düşünmeye devam edersen çok yanılırsın.

İçerde bıçak beni parmağımı nasıl kesti ise, sende bir çırpıda kesip atacaksın. Bu Ask’ı yarına taşımayacaksın. O saati seveceğin erkeğe vereceksin. O erkek de, seni sevdiğini söylediğinde.

Hülya’nın arkadaşları, her zaman ki hayranlıkla Tarık’ı dinliyorlardı.

 

Hülya,  Tarık’ın ela gözlerinde dalmış, azından düşenleri yere düşmeden gönlüne taşıyordu bakışları ile.

 

Tarık dedi hıçkırarak.

Kes hıçkırmayı. Kalkar giderim bir daha beni görmezsin. Sustu ve dinlemeye devam etti.

Senin aldığın o saat nerede? Yine bir kaç maaşını verdin dimi? Tarık’ı onaylar gibi başını salladı.

 

 

 

 O saati bana getir. Hülya kalktı, çantasına attığı saati alıp Tarık’a uzattı. Tarık o an cebinden 2 yıl öncesinde özel sipariş edilmiş ve üzerinde Hülya’nın doğum gününü kutlayan tarihli saati çıkartıp Hülya’nın koluna taktı.

Hülya,   tarihe bakınca, ismini görünce, kısık sesle, Tarık, deyip sustu.  Hülya’nın arkadaşları da olan bitenlere anlam vermek için bir Tarık’a bir Hülya’ya bakıyorlardı.

 

Bir sessizlik…

 

  Tarık ayağa kalkıp,  tekrar Hülya’nın gözlerine bakara, Hülya, hiçbir erkek sevdiği kadını bırakmaz. Ve asla hediyeyi geri vermek gibi bir saygısızlık yapmaz. Yapan sevgisiz ve saygısızdır.

 

Bugün sen sevgisiz ve saygısız birinden ayrıldın. Senin doğum günün.  Nice yıllara diyerek koluna taktığı iki yıl öncesi saati işaret ederek, siz bayanları şimdi baş başa bırakıyorum. Konuşacak çok şeyiniz vardır deyip,  aralarından ayrıldı.

YORUMLAR

24 Haziran 2014, 09.51
Hülya mı, huyla mı, hüyla mı? Laik mi, layık mı? "Annene bir şey olmadığını öğrenince sevindim çok." Bu nasıl bir cümledir? Biraz dikkat lütfen, ya da biraz saygı... Bir blog yazayım da ismim görüksün şurada deyip, yalap şalap bir yazı karalamışsın. Ne bu şimdi ve ne anlatıyor? 
24 Haziran 2014, 14.02

And olsun aşka,

Hocam önce saygı ve hürmetlerimi arz ederim. Çok güzel noktalara temas etmişsiniz.

Güzel türkçemizi katletmeme lazım. Sizin gibi hassasiyeti zirvede olan çok değerli bir edebiyat ustadımızın, eksiklik adına, bu tespitleri yaparak, acemi ve çaylakça yazıma olumlu katkıda bulunduğunuz için ayrıca teşekkür ediyorum.

Katkılarınızı, dilbilgisi noktasında sürekli beklerim. Güzel eleştirileriniz beni son derece  mutlu etti.

Değerli And olsun aşka hocam, konuya yönelik duygularınızı da almak isterdim. Anlatmaya çalıştığım şey hakkında fikriniz nedir?

Acaba, bir çaylak yazar olarak, ne anlatmak istemişimde, anlatamamışım.

Bu konudada  güzel eleştirilerinizi bekliyorum. Sadece imla kurallarına yazım hatalarına temas edip, bizi esas muhtevadan , manadan yorumlarınızla  mahrum birakmayın.

Seviglerimle...

24 Haziran 2014, 15.13
İmla kurallarına, yazım hatalarına bir şey demiyorum. Bak bende yazım hatası yaptım yorumumda. Ama Hülya ismi de 3 değişik şekilde yazılmaz ki...Siz blog yazarlarının daha dikkatli olması gerektiğini düşünüyorum. Sana hatasız yazan bir çok blog yazarı sayarım şimdi burada. Ben onların okuyucuya saygı gösterdikleri için düzgün yazdıklarına inanıyorum. Alelacele yazdığın belli. Reyting kurbanı dizilerin konusu gibi içi boş... Bu da esas manadan yorumum olsun...
24 Haziran 2014, 22.44
300 kişinin,ihmalden diri diri toprağa gömüldüğü faciaya bile takdiri ilahi diyebilen hükümet anlayışına binaen,kaza ile insan ölümlerinin olağan sayıldığı ülkemde,HÜLYA isminin bir kaç kez yanlış yazılmasını,hiç üşenmeden  tenkit eden arkadaşa da ben şaştım.Koskoca yazının , bir iki yazım yanlışını görmezden gelmek ,insanı öldürmez değil mi?
24 Haziran 2014, 23.37
Hulya mı Hülya mı ? yanlış yazılmış diye tenkitlerini yazan arkadaş''ismim görüksün diye'' demişsin ya :Yazdığınız kelimelerden GÖRÜKSÜN de ancak ana sınıfı çocuklarının yapabileceği konuşma hatasıdır.Hadi bakalım buyur :))Hata ararsak bulunur,aramasak iyidir.

ISaydam ,yazınız epey bir emek sonucu yazılmış.Elinize yüreğinize sağlık.
25 Haziran 2014, 04.11
Ellerinize sağlık hocam!
Çok güzel bir yazı en sonundaki cümle de
Bugün sen sevgisiz ve saygısız birinden ayrıldın. Senin doğum günün.  Nice yıllara diyerek koluna taktığı iki yıl öncesi saati işaret ederek, siz bayanları şimdi baş başa bırakıyorum. Konuşacak çok şeyiniz vardır deyip,  aralarından ayrıldı.
saygının olmadığı yerde,Sevgi olmaz,Sevginin olmadığı yerde, Saygı olmaz....
25 Haziran 2014, 05.43
hülya hülya 'ı bırakın  !!!''GÖRÜKSÜN ''' falla burda kaldım ben:D
25 Haziran 2014, 09.56

"GÖRÜKSÜN" kelimesini yanlış yazdığımı ikinci yorumumda belirttim. Yapıcı bir eleştiri yaptığımı sanıyorum ve buna da hakkım olduğunu düşünüyorum. Üstelik yorumcular değil yazarlar dikkat etmeli.  Bir iki yanlışı elbette görmezden gelebiliriz. Bir iki yanlışı görsek ne olur peki? Yazar için bir fırsat olmaz mı sizce? Kişisel düşüncemi yazdım buraya. Hemen 300 kişiye bağlamanı da absürd bir komedi gibi algıladım. Ne alaka?  

Ellerine sağlık, yüreğine sağlık, klavyene sağlık gibi övgüler sıralasam güzel olurdu. Hiçbir sorun olmazdı.  Saydam hocam beni alttan alttan küçümseyeceğine, biraz daha dikkatli yazmanı tavsiye ediyorum. Bu eleştirimi de bir dost önerisi gibi algılamanı umuyorum.   

25 Haziran 2014, 13.26
Sayın AND_OLSUN_AŞKA  
"Hemen 300 kişiye bağlamanı da absürd bir komedi gibi algıladım." cümlesinin içinde geçen,
"absürd" sizin yazdığınız gibimi yazılır yoksa "Absürt" olarak mı? yazılır ..

Yoksa sizde mi? Reyting kurbanı oldunuz merak ettimde.

Saygılar ..
26 Haziran 2014, 04.40

         Pes arkadaş pes! Vallahi hayretlere düştüm, "yazmazsam çatlarım" deyip sırf bu yazıya yorum yapmaya girdim :) Şimdi bir "Hülya" vakası var. Acaba ben mi yanlış anladım? Yazıda Hülya'ya Hülya yerine "Huyla" diye hitap edildiği söyleniyor, yani yazarın belki içinden geçirdiği hitap biçimi bu -gerci o da karışmış ya yazıda-. Tabii Saydam arkadaş, ismin o deformasyonlu halinin bile büyük harfle başlaması gerektiğini unutmuş ki herkes birbirine düşmüş .pppppp


         Bir de dikkatimi çekti; bütün yorumcular -sanıyorum ben de dahil:)- az veya çok imla hatası yapmışlar, imla hatası olmasa da noktalama işaretlerinde yanlışlık var. Şaka mısınız ki? :) "Blog yazarlarının imlası düzgün olsun, yorumcuların olmasa da olur" hııııııııııı tamam :) Bir de böyle hata bulsam da yoruma bodoslama dalsam modeli yorumcular var, onlara hasta oluyorum :) Ha antrparantez ben "absürd" derim, "absurd" veya "absürt" de denilebilir ama... Ne çok biliyoruz yahu, ne çok!! 
26 Haziran 2014, 14.09
Yazınızın devamı gelir diye ikinci yazınıza yorum yapmayıdüşünüyordum.Gelmeyince bu güzel yazınıza yorum yapasım geldi.Böyle yaşanmış sevgi hikayelerini seviyorum.Yaşanmış olmayıp kurgu olarak aktarmış olsan bile en ufak detayı dahi atlamayıp sürükleyici bir şekildebizlere okuttuğun için teşekkür ederim.Ancak bu güzel yazınınikinci bölümü olması lazım diye düşünüyorum.Emeğine sağlık.
26 Haziran 2014, 16.32

yorum yapan arkadaşlara teşekkür ediyorum.

o__ben, yazının bir kısmı kurgu bir ksmı gerçektir. Gerçekle kurgu arasında bağ kurulmuş da diyebilirim.

Yazının devamı bana görede  olmalı, ancak yazı çok uzundu, kısaltıp biraz özetlenmiş hali bu.

Bir romanada dönüştürülebilir tabi bu alt yapıyı kullanarak. Yazılarımda dikkat ettiğim nokta, içerik olarak , hayal gücünün pozitif etkisini, gerçeklerle  bütünleştirmek. Birde  okuyucuyu yazıyla bütünleştirmek.

Bir şey daha belirtmek istiyorum, yorumlar içinde ,haklı yada haksız noktaların üzerine durmadan, bu tip yerlerde yazı yazan, yazmaya çalışan, paylaşım yapmak için kendince bir emek sarfeden insanları demoralize etmemek lazım.

Neden eleştirildim, demoralize oldum sonucu çıkmasın lütfen. Aksine eleştiriyi seven biriyim. Her nereden nasıl gelire gelsin, alacağım bişey varsa alırım , üşmanım dahi olsa.

Ama, burda  ve bu tip ortamalrda yazmaya çalşan  insanlar için profosyonel bir yazar edası ile yazması beklenmesin. Evet öyle olmalı, ama  birakın cocuk biraz emeklesin.

Bu çocuk doğar doğmaz niye konuşmuyor demiyorsunuz değil mi? Niye  yürümüyor da demiyorsunuz.

Her kim olursa olsun, eleştirilebilmeli, eleştiri de o arkadaşa bir şeyler vermeli. Eleştiri yaparken bile burnudan kıl aldırmayan, ben bilirim, bak senin şu yanlışını yakaladım,  bu kadar hata  olmaz, bilmiyorsan yazma vs gibi yaklaşımları taşıyan insnaların sanıyorum yüzündede gülücük cizgileri pek kolay oluşmayan simaları taşırlar.

Birakın insnalar hata yapsın

Bu tip yazılara eleştiriler başkaları için '' aman banada böyle yazarlar, ben yapamam,  rezil olurum'' gibi düşünce ile yazma kabiliyetini gelişiminin önünede engel olabilirsiniz.

Kmise milyarlar almıyor  burda profosyonel  köşe yazarı, bir romancı da değil...

Bu konuda,  daha bilgili olan insanalr, o  yazan insanalrı bu manada teşfik etsin.

Birakınız yazsınlar ))

Yorum yapabilmek için ÜYE GİRİŞİ yapmalısın