Tu- Naynn- Fayf Pilisssss:)
25 Haziran 2014, 16.53 A- A+Telefon ahizesini kaldırdım. Tüm aile, amcamlar da dahil olmak üzere bana bakıyordu. Hepsinin elinde bir bardak çay vardı ve hiçbiri konuşmuyordu. Kendimden emin hareketlerle numarayı çevirmeye başladım. Telefonu açacak olan ecnebi benim kurguladığım şekilde konuşacakmış gibi konuşmada sarf edeceğim tüm cümleleri zihnimde hazırlamıştım. Yurt dışını arıyordum. Anadolu Lisesi hazırlık sınıfındaydım ve sülalenin biricik enternasyonal elemanı olarak telefonla görüşme görevi bana aitti.
Karşı taraf telefonu açar açmaz “ Hiii!” ( Türkçe okunuşu hayyy oluyor) dedim. Ses tonu hafif kadife olan bayan bir şeyler söyledi ama hiçbirini anlamadım. Anlamadığımı beni seyreden gözlerin anlamaması gerekiyordu. Bu sebeple hiç oralı olmadan “ two – nine- five please” dedim. İtiraf etmeliyim ki “call (aramak)”, “ Turkey”, “ guest(misafir)” ve “ in your hotel(otelinizde)” kelimelerini içeren bir dizi cümleyi daha öncede söylediğim gibi zihnimde hazırlamıştım ama heyecandan unuttum:)… Ve sadece oda numarasını titrek bir sesle söyleyebildim. Ama bunun bile beni seyreden ailem üzerinde “ bizim oğlan takır tukur İngilizce konuşuyor maşallah” etkisi yarattığını hissedebiliyordum. Hatta amcam babama “ Maşallah abi, konuşmuyor sanki şakıyor” bile dedi.
Evet, ailem bir dizi sayıyı İngilizce söylememden etkilenmişti ama bayan kadife ses hiç ama hiç etkilenmiş gibi değildi. Oldukça seri, hiçbir kelimesini anlamadığım bir sıra cümleyi arka arkaya sıraladıktan sonra sessizliğe büründü. Cevap vermem gerektiğini biliyordum ama ne diyeceğimi bilmiyordum. Yalvarırcasına “ please “ kelimesini uzatarak bir kez daha “ two-nine-five please “ dedim. İnsanlar bir birinin dilini anlamasa da telefonda dahi hislerini anlayabiliyor. Kadife sesin yavaş yavaş sinirlendiğinin farkındaydım. Terlemeye başlamıştım. Kendimi büyük bir çaresizlik içerisinde hissediyordum. Amcamın “ noldu koçum, bağlıyorlar mı? “ sorusunu sağ elimin işaret parmağını “sessizlik” anlamında dudağıma götürerek geçiştirdim. Ama bu sorunun ardından soruların geleceğini de biliyordum. Bir şekilde bir Türk’e ulaşmam gerekiyordu:) … Beni süzen gözlerde ki etkilenmiş hal hafiften yerini şüpheye bırakmaya başlamıştı. Baktım olmuyor, telefon ahizesini yerine koyup “ Bir terslik var yaaaa! Bağlayamıyorlarmış…” gibi bir şeyler zırvaladım.
Anam, amcam, yengem ve benden ufak kuzenlerim garip ve şaşkın gözlerle bana bakıyorlardı. Dersleri benden kötü olduğu için devamlı ezilen kardeşim Ahmet’in ise gözleri parıldıyordu. Ama daha önemlisi babam sınavı kazandığı için övündüğü; İngilizce olarak “ 2-9-5 “ ve please den başka bir şey söyleyemeyen oğluna bakıyordu:) Amcam “ bağlamadılar mı?” diye sorusunu yineledi. Yüzümün kızardığını hissedebiliyordum. Beş-altı yaşlarındaki bir çocuğun bile birden ona kadar sayabileceği İngilizce performansını sergileyen ben; hala sorunun bende olmadığına insanları inandırmaya çalışıyordum. Ama olmadı, inandıramadım. Hele en son “ zaten telefon kesildi” yalanım ise tam bir fiyaskoydu. Ahmet çok ama çok keyifliydi. Kadife sesin galibiyetinden memnun bir İngiliz mandacısı gibi sırıtıyordu.
Terlemem artmıştı. Bir sandalyeye oturdum. Alnımdaki teri elimin tersiyle silerken öyle mükemmel cümleler geliyordu ki aklıma anlatamam. Ama “ Tekrar arayayım..” diyecek cesareti kendimde bulamadım. Kısa bir süre daha sandalyede oturmaya devam ettim. Tüm ailevi sosyal çevremdeki yabancı dil biliyor olmanın ayrıcalığını ve övüncünü bir kadife ses yüzünden kaybetmiştim. Bana artık tamamen şüpheyle bakan gözlerin vermiş olduğu rahatsızlıkla sandalyeden kalkıp tuvalete gittim. Aslında tuvalet ihtiyacım yoktu ama maksat ortamdan uzaklaşmaktı. Daha doğrusu “ Hiii!” ile başlayıp “ thank you” ile bitiremediğim yenilmişliğimden kaçmaktı:)
Kapı zili çaldı… “ Merhaba” diyen ses apartmanda kaçıncı katta oturduklarını şimdi hatırlayamadığım; benden 2 yaş büyük Burağa aitti. Burağın gelişi ailedeki enternasyonal işlevimin son bulduğu anlamına geliyordu. Az sonra Burağın telefonda şakır şakır İngilizce konuştuğunu duydum. Sanırım belli süre daha tuvalette kalacaktım:) …
Daha önce bana övgüler dizen amcam babama “ Abi, su gibi konuşuyor maşallah” diyordu. Sonra babamın sesini duydum. “ Aman parana mukayyet ol. Biterse ara beni, gönderirim.”. .. Yine amcamın sesi “ Domuz eti neyim yemesin abi, uyar. Dikkatli olsun. Çikilotada bile oluyomuş haa!”…
Evet, benim “ telefon kesildi” dediğim otele Burak bağlanmıştı. Babam, annem, amcam herkes bu bağlanma sayesinde akrabamızla konuşabilmişti. Sonraki birkaç ay boyunca “ Biizm oğlan çatır çatır İngilizce konuştu valla” cümlesi yerine “ Bak Burağa, az onu örnek al” cümlesini duyacağımı çok iyi biliyordum. Tüm bunlar yetmezmiş gibi bir de Ahmet “ Noldu abi yaw. Ben de İngilizce 10 a kadar sayabiliyorum.” diyecekti.
Tuvaletten çıktım. O an Burağı gördüm. Sırıtıyordu veya kendisine kıllandığım için bana öyle geldi. Tam hatırlamıyorum. Ama babamın “ Sağol Burak, sayende konuşabildik, bizim haylaza kalsa kıyamete kadar konuşamazdık” cümlesini söylerken bana yan gözle ters ters baktığını net hatırlıyorum:)
Tekrar tuvalete girmek istedim ama çok saçma bir davranış olurdu. Oturma odasına doğru başım önde yürümeye başladım. Odadan amcamın sesi geliyordu…” Oğlan nasıl şakıdı ama böyle ağzım açık dinledim. Ne demişler bir dil bilen bir insan iki dil bilen iki insan. Ne diyordu lan Amet abin. Tu-nayn-fif miydi lan o”… Sonra kahkaha sesleri… Odaya girmeden geri döndüm… Doğruca kendi odama gidip yattım… Uyumaya çalışırken hala içimden “ May I talk ….” İle başlayan cümleler kuruyordum….
YORUMLAR
Blog portalda verdiğin kocaman " T " için ayrıca teşekkür ederim.
WaLLAHi very good teacher we liked it a lot :)
Herşeyi bilmekle yükümlü bu Türk dünyaya bedeldir. Bilse de bilmekle yükümlü bilmese de...
Bu Türk birebir Turk38 olmadığı gibi uzaktan yakından ilgisi bulunabilir. Ayrıca ben, sen, o da olabilir. Cumhuriyetin ilk yıllarından beri biliyoruz ki Türk doğulmaz türk olunur...Türk-islam senteziyle beraber 80'den sonra Türk olabilmek için kelime-i şehadet getirmek hatta yerine göre üç kuluvalla- bir elam yeterlidir...80 ler Türklükle özdeşleşmiştir bende adeta, öncesi ve sonrası bulanıktır...
Neyse çok da cıvıtmadan, uzaklaşmadan (68 kuşağı sonrasında 69 woowstock a doğru yol aldı bile beynim) Türkler ukaladır diyip keseyim burada.
Uzun zaman sonra ilk yorumumu yazdığım talihsiz blogdan da özür diliyorum. Çok özlemişim yorum yazmayı, bu yüzden gelir gelmez panoda gördüğüm son bloga yazacağım demiştim kendi kendime.Neyse ki güzel bir blog çıktı karşıma... Türk ve Ahmet karşıtlığında her zaman Ahmet in yanında olduğumu da söylemeden geçemeyeceğim, geçmiş yazılarından bilen bilir, kovboy-kızılderili savaşını da bu vesile ile hatırlatayım...
Gönlünüze sağlık.. Çok eğlenceli ve samimi bir anlatım olmuş keyifle okudum))
Hattabehatta 'TuRK'ün aklı tuvalette gelir'<<<<<<<Çalıntıdır!...Sanırım bu atasözü sizin amcanızdan çıkmış olmalı : ))
Herzamanki gibi neşeyle okudum. Neşemi! ne neşesi keyifle okudum : )
Sizin için boynu bükük ama insanlık için bizim için tatlı anılarınızıaynı düzeyde bekliyorum... Aylavyu TuRK hocam : ))