Gürbüz Çocuk -1-
28 Ağustos 2014, 18.36 A- A+Daha altı yaşındaydı, adı Gürbüz’dü bıçkındı yorulmak bilmez, bir gördüğü işi unutmaz, her işe koşardı, ondandır ki herkes ona Gürbüz çocuk derdi. O yaşta ağabeyinin çalıştığı berber dükkânına gider, tıraş olanların elbiselerine kıl yapışmış ise onları boyu yettiğince fırçalar aldığı bahşişleri kendisine bir şeyler alması için ağabeyine veriyordu. Maddi durumlar pekiyi değildi, baba mevsimlik işçiydi, elde avuçta yazın var kışın yoku. Birkaç ay böyle çalışmıştı ki ağabeyi askere çağrılmıştı, işte yokluğun asıl anası o zaman başlamıştı, beş erkek üç bayan olmak üzere 8 kardeştiler, ablaları kendisinden büyük, erkeklerin ise ortancasıydı. En büyükleri olan ağabeyleri artık askerdi, bundan birkaç ay önce ise ablaların en büyüğü ise evlendirilmişti. Annesi hastaydı ancak bunu babasından başka kimse bilmiyordu, kadın hastalığı kansere çevirmiş, götürdüğü doktor ise yapılacak şeyin olmadığını söyleyerek evine göndermişti. Çok sürmedi o çok sevdikleri anneleri de artık yoktu, evdeki en büyük abla ilkokul dörtten ayırılarak yemek ve ev işlerine bakar olmuştu, ne kadar yapabildiyse tabi. Yazın şanslıydılar sabah kahvaltısı sadece bir sana yağı ve çay, öğlenleri üzüm ekmek, akşamları ise eyer komşulardan geldiyse sıcak bir çorba olurdu yoksa karpuz ekmeğe devamdı. Ağabeyi askerden geldiğinde öğrendi annesinin rahmetli olduğunu, baba ise ekmek parası uğruna o yıl Bingöl ili depremi nedeniyle oraya görevlendirilmiş, evde eli ekmek tutacak bir diğer ağabeyi kalmıştı o da kondura tamircisi kalfasıydı aldığı belli miktardı.
Gürbüz ağabeyinin askerden gelmesi sonucu açtığı berber dükkânın da okuldan arta kalan zamanlarda çalışmaya başlamış, artık dokuz yaşlarında olduğundan her şeyi daha iyi kavrıyor boyu sırtlarını fırçalamaya yetiyordu. Dükkan kendilerinin olmasına rağmen kalfa her fırsatta bir şey bahane ederek Gürbüz’ü dövüyordu. İlkokul üçe yeni başlamıştı, sınıf öğretmenleri bando takımını kuruyordu Gürbüz’ün eli ritim tutmaya çok yatkındı bandoya seçilmişti ama lacivert pantolon alamadığı için takımdan çıkartılmıştı. Ta o zaman keraat ( çarpım tablosu) cetvelini tam anlamıyla ezberlemişti, hafızası çok kuvvetliydi. İlkokul bitene kadar ağabeyi ile berber dükkânında çalışmış çocuk saçı kesmeye makas ve ustura kullanmaya başlamıştı atık ki, ağabeyi dükkânı satarak Adana iline gitmişti. Gürbüz ortaokul yıllarında bile sabah simit satar öğleden sonra okula giderdi. Evde büyük ablanın olmaması nedeniyle, elbiseler zamanında yıkanmaz, yırtıklar yamanmaz olmuştu. Kış ayıydı her yerde kar vardı Gürbüz almış olduğu yetmiş adet Simit’i satıyordu ayağında bez spor ayakkabısı olduğu için oldukça üşümüştü. Simit bitince eline dört yüz yirmi beş kuruş geçiyordu onu babasına harçlık yapsın diye veriyordu. Babası komşuların demesiyle birlikte son üç erkek kardeşi Çocuk Esirgeme Kurumuna vermeye karar vermişti, bu üç erkek Gürbüz ve ondan küçük olan kardeşleriydi. Anneleri öldüğü zaman Gürbüz ilkokul biri bitirmiş, Eylül ayında ise annesini kaybetmişti, kendisinden küçük olan kardeşleri biri beş, küçüğü ise bir yaşındaydı, anneleri ise tam otuz dokuz yaşındaydı.
Çocukların esirgeme kurumuna verileceğini duyan diğer aile büyükleri ile bazı komşular, babalarını çocukları esirgeme kursuna vermemeleri için ikna etmişlerdi. Bu haber aile bireyleri arasında neşeyle karşılanmış, sanki de bayram havası yaşanmıştı.
DEVAMI VAR....
YORUMLAR
canım gürbüz....elinize sağlık şimdide aynı hikayeler hala devam ediyor şartlarda ne değiştiki.....