Gürbüz Çocuk -2-
29 Ağustos 2014, 23.45 A- A+Okul yönetimi öğrencileri sinemaya götürmek için karar vermiş ailelerinden elli kuruş para getirmelerini de tembih etmişlerdi. Gürbüz evde para olmadığı için sinema parasını götürememiş bunu arkadaşlarına dahi diyememişti. Herkes kendi biletini alıp öyle içeri gidecekti. Sinema için dörderli kol sıra yapılmış, aklında bin bir soruyla kalabalıkla birlikte yola koyulmuştu. Sinema önüne geldiklerinde sinemada görevli bir kişi, şapkasını eline almış aldığı paraları şapkasında biriktiriyordu. Giriş parasını veren çocuğu öyle içeri alıyordu, birden çocuklar yüklenince içeri alıma curcunaya dönmüş, görevli, Gürbüz’e “ hadi ver parayı geç dediğinde, Gürbüz “verdim ya” dediği zaman görevli o zaman “ne bekliyorsun gir içeri” dediğinde dünyalar sanki onun olmuştu, ilk defa renkli sinema izleyecekti hem bunu için hem de arkadaşlarının yanında mahcup olmadığı için şükür etmişti Allaha.
Büyük ağabeyinden sonra küçük ağabeyi de Adana iline gitmiş orada kondura üzerine işe girmişti, babaları ise Bingöl ilinde olduğundan evin en büyük erkeği 11 yaşındaki Gürbüz olmuştu. Gürbüz bazen tatlı, bazen simit, bazen tülbent satarak evin ekmek parasını çıkartıyor, arada bir babasının izne gelmesiyle gayet rahatlıyordu. Yokluk kendisini okul zamanlarında daha çok kendisini belli ediyordu. Bir gün karşı komşu oğlunun babası oğluna tanesi yirmi beş kuruş olan sütlü eskimo (eskimo çeşitli meyve suyu ve içeceklerden yapılan renkli ortasına tahta sap konulmuş buz kalıbı idi) şimdinin meybuzu türündendi. Zaten cimri derecesinde tutumlu olan o komşu sadece kendi oğluna eskimo almış çok sevdiği eskimoyu alamayan Gürbüz ise bayağı üzülmüştü. Bayram yaklaşıyordu giyecek ne ayakkabı ne pantolon nede kazak vardı. Adana’da çalışan küçük ağabeyi arife günü eve gelmiş, gelirken açık mavi bir kumaşla erkek ayakkabısı dikmişti, ağabeyinin giymediği açık kahve renkli pantolonunu giydiğinde dünyalar kendisinin olmuştu.
Evin tek lüks eşyası ağabeyinin dükkânından kalma plak çalarlı radyo idi . İki ablam bu radyoyu günlük kullanırlardı, o zaman arkası yarın denen program vardı, Kıbrıs Polis Radyosu, Bayrak radyosu o zamanların en çok dinlenen kanallaraydı. Bir gün o dinle diğer gün ise öteki ablam dinlerdi. Bir gün küçük ablam büyük ablama demiş ki saat 09.00 ila 10.00 arası radyoyu bana verir misin o saatte dinlemek istediğim bir program var demiş, ablamda onu bende dinleyeceğim olmaz deyince maden öyle sen bana erkenden ver ben sana saat 09.00 da veririm demiş ve radyoyu almış, tabi ki evdeki saati de bir saat geri almayı da ihmal etmemiş bu arada. Dinlemek istediği programı dinledikten sonra ablama buyur radyo senin artık demiş veriş ama o programın çoktan bittiğini ablam sonradan anlamıştı ama yapılacak bir şey yoktu artık. İlkokulda bizim zamanlarımızda süt tozu ile yapılma süt birer bardak herkese verilirdi yanında birde iki poğaça büyüklüğünde pasta verilirdi, sütü mecbur içiyordum, poğaçayı ise benden küçük kardeşlerime getiriyordum. Onlar bunları hiç yemiyordu zaten onlarsız benimde boğazımdan geçmiyordu.
DEVAMI VAR...
YORUMLAR