SESSİZ SEVDA -3-
05 Eylül 2014, 12.18 A- A+-8-
Uğur fırından yemeği ve pideleri getirmiş yanına soğanlar doğranmış, ayranlar köpürtülmüş olarak bir yandan yemek yerken, bir yandan da Halil ustanın sesi tüm sessizliği bozmuştu.
-Doğan beyi tanıyor musun Cihan usta,
Bu soru karşısında afallayan Cihan usta içtiği ayranı neredeyse dökecek şekilde masaya bırakarak,
-Tanıyorum ustam ancak, pek fazla bilgim yok,
-Lise müdürlüğü yaptığını biliyorum, ancak benim okuma şansım olmadığı için nasıl biri olduğu konusunda bir şey diyemiyorum.
-İyidir iyi Doğan bey, ben çoktandır tanıyorum, kimseye zararı dokunmamıştır.
-Doğrudur Halil ustam, öyle diyorsan öyledir.
Yenilen yemek bitmiş tepsinin içinde bir kırıntı bile kalmamıştı, zaten kokusundan da nefis olduğu belli oluyordu.
Yemek yendi, üzerine çaylar içildikten sonra tekrar işe koyuldular. Bayağı zaman geçmiş saat akşamın yedisine geliyordu ki, Halil Usta;
-Bu günlük yeter arkadaşlar, ortalığı topladıktan sonra dükkanı kapatabilirsiniz, benim biraz erken çıkmam lazım.
Dedikten sonra, Cihan usta hemen iş elbiselerini çıkarttı günlük giydiği elbiselerini giydikten sonra iş pantolonun cebinde bulunan ve Elif’e bir türlü veremediği kağıt parçasını çıkarttı bir kez daha okuduktan sonra günlük giydiği gömleğinin cebine koydu.
-Ben çıkıyorum arkadaşlar, siz işiniz bittiğinde kapatırsınız, haydi iyi akşamlar.
Diyerek yola koyuldu. Yolda karşılaştığı arkadaşları ile selamlaştıktan sonra her gün uğradığı fırına giderek akşam ekmeğini aldı ve eve gelerek kapıyı çaldı.
-Kim o
-Benim anam ben aç,
-Tamam oğlum açıyorum.
Aslı ana kapıyı açar açmaz dikkatle oğlunun yüzüne baktı, dünden kalan o düşünceli halinin hala devam edip etmediğini merak ediyordu.
-Çok şükürrrr,
-Hayırdı ana ne oldu,
-Yok bir şey oğlum, içimden geldi öyle dedim.
-Ana
-Efendim oğlum,
-Yeni aldığım gömlek vardı ya,
-Evet
-Yarın onu giyeceğim, ütüler misin,
- Tabi ki oğlum, yemekten sonra sen çayını içerken ben ütülerim sen merak etme,
-Anaaa
-Efendim oğlum,
-Sana zahmet birde banyo yapmak istiyorum, su ısıtır mısın.
-Tabi ki oğlum ısıtırım niye ısıtmayayım.
Yemek yendikten sonra hemen banyo için dolu kazanı piknik tüpünün üzerine koymuştu Aslı ana, oğlunu dünkü halinden uzakta gördüğü içinde hayli mutlu idi.
-Tamam oğlum su hazır, istersen gir banyonu yap.
-Sağ olasın ana tamam giriyorum.
Çıkardığı elbiselerinin cebini boşaltıp masanın üzerine koydu Cihan usta, elbiseleri ise banyoda bulunan kirli sepetine atmayı da ihmal etmedi.
-9-
Masanın üzerinde bulunan Elif İçin yazılı bulunan kağıt, rüzgarın etkisiyle yere düşmüştü. Oradan geçen Aslı ana kağıdı yerde görünce merak etti, neyin nesi diye kendine de sordu. Baksam mı bakmasam mı diye tereddüt ettikten sonra açıp okumaya karar verdi. Kağıdı açtı hem okudu hem üzülmekle sevinmek arasında kaldı. Oğlu sevdiği kıza bir şiir yazmıştı. Altına da not eklemişti “ Sana söyleyemediklerimi ancak bu kağıda aktarabildim, kusura bakma” yazıyordu.
Cihan usta pek çekingendi, diline geleni bir türlü karşıdakine aktaramıyordu, Elifi çok sevmesine rağmen, bir gün “Seni Seviyorum” bile diyememişti.
Ancak bunu kağıda aktarmıştı. Kağıda aynen şöyle yazmıştı.
Ey benim gül yüzlü, gülden güzel sevdiğim,
Lafı açıp ta bir türlü seni seviyorum diyemedim.
İnan; Öylesine çok ki bendeki doyumsuz hasretin,
Fazlada süslü kelimeler etmesini beceremedim.
İlk fırsatta utanmazsam, seni seviyorum diyeceğim,
Mümkün müdür; Bilmem eşim olur musun diyeceğim.
Kağıttaki yazıları bitirir bitirmez hemen acele ile katlayıp masanın üzerine koydu Aslı ana. Ocağın üzerinde kaynamakta olan çay suyunu demliğe dökerek çayı demledi, ocağın altını kıstı ve oğlunun söylediği gömleği alarak ütü yapmak için salona gitti. Gömleği ütüleyene kadar çayda demlenmişti. Hemen bahçedeki çardağa giderek masanın örtüsünü serdi içeriden iki tane sandalye getirdi, sonrasında çay bardaklarını ve şekeri de alarak masaya oturdu oğlunun gelmesini bekledi.
Hava oldukça güzeldi, yazın son günlerini yaşıyorlardı, ne üşütüyor nede terletiyordu insanı,gürültü ve patırtıdan uzak, böcek seslerinden başka bir şey duyulmuyordu. Bir müddet sonra Cihan banyodan çıktı, kendi odasına gitti pijamalarını giydikten sonra, odasında bulunan pikap’ı açtı kırkbeşlik plaklardan birini seçti ve pikap’ın üzerine koyduktan sonra her gün dinlemekten usanmadığı plakı bir kez daha dinlemek için iğneli kolu getirip plakın üzerine koydu, pencerenin camını açtıktan sonra bahçeye çıktığında, Müzeyyen Senar “Benzemez Kimse Sana “ isimli şarkısına başlamıştı bile, annesi çay getirmeye gitmişti, masanın üzerinde gözlerini kapalı tutarak dinledi bu şarkıyı, yetmedi bir kez daha dinledi, her dinlediğinde Elif aklına geliyordu, bunun için bu şarkıyı çok seviyordu.
Oturup annesi ile çay içmeye koyuldular, havadan sudan konuşup durdular, Aslı ana dayanamayıp sözü yine Elif’e getirdi.
-Kimdir oğlum bu kız, neyin nesi, kimin kızı?
-Güzel hisar Lisesinin Müdürü Doğan beyi tanıyor musun ana.
-Evet birkaç kez görmüştüm, ancak eşini daha iyi tanıyorum.
-Tamam işte onun kızı,
Aslı ana kızı düşündü, birden,
-Hı tamam hatırlıyorum güzel bir kız, Allah yazmışsa neden olmasın oğlum, gerekirse gider isteriz.
Yüzüne tebessüm gelmişti Cihan’ın, ancak askerlik durumu aklına geldiğinde durakladı, derinlere daldı gitti.
-Anamm,
-Efendim oğlum,
-10-
-Müsaade edersen Asaf amcanın yanına gitmek istiyorum, fazla kalmam gelirim birazdan.
-Tamam oğlum sen bilirsin.
Asaf amca, mahallenin yaşlılarından biri ancak bilgili, kültürlü hali vakti yerinde idi, zorda kalan insanlar ona akıl danışmaya hiç çekinmezdi, beş vakit namazını bırakmaz, boş zamanlarında hep kitap okur, yaptığı yardımları kimseye anlatmaz, yiyecek ve giyecek yardımlarını hep gizlilik içinde yapardı.
Evden ayrılıp Asaf amcanın kapısına geldiğinde, kapının üzerinde duran demir tokmağı birkaç kez vurduktan sonra, içeriden bir ses,
-Kim o?
-Benim Asaf amca Cihan,
-Geliyorum Cihan,
Kapı açıldı, düzgünce toplanmış ak sakallı, temiz giysili Asaf amca;
-Buyur oğlum, gel içeriye dedi,
-Hanımm hanım, misafirimiz var,
-Kimmiş bey,
-Cihan geldi hanım,
-Cihanda kim bey,
- Komşumuz Hasan’ın oğlu, yani Aslı’nın hani,
-Ha tamam buyursun içeriye bey,
Hasan, ilçenin en iyi terzilerinden biri idi, bundan sekiz yıl önce bir trafik kazasında rahmetli olmuş ancak, çok iyi itibar bırakmıştı arkasından.
Ahşap merdivenlerden çıkarak ikinci kata çıktılar, Asaf amca misafirlerini genellikle ikinci katta kendisine ait odasında kabul ederdi.
-Buyur oğlum otur.
Gösterilen yere otururken, oturmasına dikkat ederek, tahtadan yapılmış, temiz örtüler ile kaplanmış divanın bir köşesine oturdu, ellerini birleştirip bacaklarının üzerine koydu.
-Nasılsın oğlum,
-İyiyim Asaf amca, sen nasılsın,
-Şükürler olsun oğlum, iyiyim.
-Anlat bakalım oğlum ne yaparsın, ne edersin,
-Çalışıp gidiyoruz amca,
-Senin bir sıkıntın var galiba,
Biraz ezildi büzüldü, kafasını yerden kaldırmadan,
-Size bir şey danışıp, fikrinizi almak istedim amca,
-Buyur anlat oğlum,
-Benim yaşım yirmiye geldi amca, yakında askere çağıracaklar, biliyorsun bir annem var benimle birlikte oturan, gerçi evli olan bir ablam var ancak, eniştemin tutumlarından dolayı, ben askerde iken annemin orada kalmasına içim elvermiyor. Para bakımından sorun olmaz gerektiği kadar birikimim var.
-Peki sorun ne oğlum.
-Sorun demeyelim de, ne bileyim ben gidersem annem yalnız kalacak, hastalığı var, iyi günü kötü günü var, ayrıca,
-Ayrıca ne oğlum anlat bakalım,
YORUMLAR
Haddim olmayarak sana bazı eleştirilerde bulunacağım. Seni yermek şevkini kırmak gibi bir niyetim kesinlikle yoktur. Bir okuyucu olarak senin dikkatinde kaçan noktaları, farkına vardığım bazı sıkıntıları seninle paylaşmak istiyorum.
Alın teri göz nuru harcadığın belli, bir roman olduğunu yazdığın için bu paylaşımın daha bir önem kazandı nazarımda. Önemli eksiklikler var:
Giriş bölümü çok zayıf. Okuyucuyu yazının devamına bağlayan giriş bölümüdür. Güzelhisar'ı tanıtmak amacıyla daha iyi anlatabilirdin Güzel hisar değil Güzelhisar!
Diyaloglar çok zayıf cümle bitmeden paragraf başı yapmışsın (...) veya cümlenin devamını paragrafta devam etmişsin. İmla hataları var; !,?,(...) olması gereken yerlerde hemen, hemen hiç kullanmamışsın, veya (!) olması gerekirken (!!!) tane kullanmışsın. Sırıtacak derecede göze çarpıyor. Soru cümlesinin onunda (?) işareti yok.
Karekterleri önce diyaloga sonra karekteri parantez içinde tanıtıyorsun. Hani akıl vermiş gibi olmayayım. Bu tür iyi, kaliteli roman(ları) ‘’şablon’’ olarak kullanabilirsin. Örnek Savaş ve Barış yaklaşık 500 karakteri mükemmel derecede işlemiş.
Heyecanlı idi – Heyecanlıydı.
Arızalı imiş - Arızalıymış bu ve bunlara benzer okuyucuyu soğutan basit hatalar diyelim...
Yenilen yemek bitmiş tepsinin içinde bir kırıntı bile kalmamıştı, zaten kokusundan da nefis olduğu belli oluyordu. Bu cümleyi daha farklı anlatabilirdin
Birden bire yaslandığı duvardan ayrılarak bir iki adım öne çıktı, (!)
Bu soru karşısında afallayan Cihan usta içtiği ayranı neredeyse dökecek şekilde masaya bırakarak. Bu cümleyi gözden geçir!
Selam , yazılarımızı vakit bulup okumayamıştım . Her seferinde telefonumun çalmasıyla yarım kalıyordu, nihayet bugün okuma fırsatı bulabildim.Cihanın ‘karşı binalara arağaçlara hatta tepelereuzun uzun baktı ‘ kısmında, içimden kesin karşı binada bir kızı kesiyodur diyegeçimişti: )
Doğan bey’in arabası bozulduğunda ise, sevdiği kızın babası olduğunu düşünmüştüm:)
Okudukça kendimce, şurda şu olsaydı diye eklemeler yapıyorum. Tabi romanın sahibi siz olunca karekterlere çok daha güzel yön veriyorsunuz. Hiç sıkılmadan, sonundan ziyede gelişmeleri bekliyorum. Kolay gelsin …