gamyun.net'i doğru görüntüleyebilmek için tarayıcını güncellemelisin, güncelleyemiyorsan başka bir tarayıcıyı ücretsiz yükleyebilirsin.

BLOG

Gündüz-Gece

21 Eylül 2014, 05.29
A- A+
Erciyese bu kışın 3. karı düştü... Hava soğuk... Benim içim yanıyor... Yamaçlardan akan dağ suyunu bir çeşmeye başlamışlar... Eğilip avucuma dolduruyorum buz gibi suyu... Ellerim üşüyor... Ama içim yanıyor.... Tutuyorum avuçlarımı suyun akışına, kuş gibi ürkek ve korkak içiyorum suyu... Boğazımda bir düğüm.... Beynim lime, lime... 

Dua mı desem? Yoksa dilek mi? Veya ağıt mı?Bilmiyorum.... Ne maksatla olduğu belirsiz bir şekilde Allah'ım diyorum... Allah'ım!... Gerisi başımın dönmesi, şuurumun kaybı.... Soğuk sudan kızarmış avuçlarımla ıslatıyorum buğu tutmuş yüzümü, boynu bükük insan yıkılmışlığında ağır adım yürüyorum arabaya... Basıyorum marşa... CD yi takıyorum.....

https://www.youtube.com/watch?v=2UcbHrcFN7c

...........
Adı Ahmet... 80 yaşında... Bir görseniz dünya tatlısı bir insan... Hep güldürür etrafındakileri... Neşe saçar her daim... Ramazan ayında ilk 6 gün tuttu orucunu... Israrlarımıza dayanamayıp ağlayarak 7. gün yedi orucu... Sonra başladı belirtiler... Aşırı iştahsızlık ve kilo kaybı... Pek sevmez doktoru, hastaneyi... Zorla götürdüm hastaneye... " Torun, götürme" dediyse de dinlemedim... " İştahsızlık için bir ilaç yazdırır, geliriz dede" diyerek ikna ettim kendisini... İlk 10 gün içerisinde onlarca kan, idrar tahlili yaptırdılar bize... Hangi Cumaydı hatırlamıyorum... " Deden, kanser" dedi doktorun biri... Ve ben ilk defa ağlayarak kıldım bir cuma namazını....
...........
Ne hayat anasını satayım..... Bir salyangoz ağır aksak Çin'den Yemen'e vardı... Kaygısız kaplumbağanın biri Allah bilir kaç bin kez dolandı bağı, bostanı... Siren sesleri eşliğinde vapurlar binlerce sefer attı... Geceler boyu ağlayan bebek büyüdü gülümseyen bir genç kız oldu... Düvenönü'ne dikilen fidan ulu bir çınar oldu...." Giden çok, Gelen Yok."...  Bir tren varki, durdurmak imkansız.... Doğduğumdan bu yana geçip gidiyor.... Belki diyorum ve bekliyorum.... Anamı, büyükbabamı, ciciannemi, dayımı..... Hep bekliyorum... Ama nafile.... " Giden Çok, Gelen Yok".... Sıra sana mı geldi dede? Sende mi bineceksin bu trene? Elimdeki son ihtiyarımı da mı vereceğim kara toprağa? Kimin elini öpeceğim bayram sabahlarında? ...

Şehir mezarlığında yaşamla ölüm arasında dolanıyorum... Anamın yani kızının mezarı başındayım.... Anam yaşayan bir insandı... Şİmdi yok... Bak üzerine otlar bitmiş, gülümseyen ve şakalar yapan o yüz yok artık... Bağ evinin penceresi yanındaki sedirde oturup yüksek sesle Kuran okuyan kadın yok artık.... O'nu mu, kızını mı özledin dede? Bundan mı telaşın? Sırf bu özlemden mi beni ateşlere atışın?....

Ayrılıyorum anamın başından.... Yürüyorum diğerlerinin yanına....Minicik bir çocuk mezarı ilişiyor gözüme... Muhtemelen yavrucak dünyayı tanıyamadan kapamış gözlerini.... Mezar taşına mavi bir nazar boncuğu koymuşlar... Söyle bana yavrucak.... Ölene nazar değer mi?...Rivayet odurki " Allah, yavruların dileğini reddetmez".... Benim için bir dilek dile nolur... Yakın zamanda yanına gelecek olan dedemle el ele geçin sıratı... Rehber olsun senin masumluğun, temizliğin O'na....

Dünya denilen gezegen tam gaz dönen bir çark gibi beynimde... Her gündüzü bir gece, her geceyi bir gündüz takip ediyor bilmem ne hareketiyle bu gezegenin... Ama her hareketinde yaralanan ve kanayan benim beynim, yüreğim...Gökte süzülen kartalın telaşına düşmüş yavru kuş misali sürgünlerdeyim... Çırpınışlardayım.... Tek başımayım.... Yalnızım....  Tek dostum sigaram... Beni üşüten güz ayazları.... Boğazımdaki düğüm....  Hiç dışa yansımıyor içimdeki cehennem azabı.... Kimseler görmüyor yüreğimden yükselenen yangının dumanını....  Yar bile... Yaren bile... Canan bile... 

Herkes ama herkes çığlığımın dışında... Azap çeken benim... Tutunacak ne bir dalım ne de bir sütunum var... Boşluğa kucak açmışım... Her daim acı gerçeğin, sonun soğuk rüzgarları vuruyor yüzüme... Keşke hiç benzini bitmeyecek bir arabam olsa....Hiç durmadan yol alsam yeryüzünde... Mekan mekan dolaşıp dağıtsam efkarımı.... Kurtulsam sürgünden... Çünkü sabrım kalmadı... Sabır denilen şey keskin bir bıçağın açtığa yaraya gülümsemek gibi bir şey benim için... " Allah'ım yalvarıyorum, artır sabrımı!!! "... Üfleseler yıkılacak gibiyim... Camı kırılmış eski bir fenerin içinde sönmeye yüz tutmuş mum gibiyim.... İşte bu kadar dayanıksız ve ürkeğim... 

Ey Mevlam... Ey en güzel dost... Aklımın kıyısından tümen tümen günahkarlar geçmekte... Hür iradesinin şaşırttığı zavallılar, acınılacaklar geçmekte... Çelişkili kaderleri içerisinde savrulan hayatlar geçmekte... Akıllar ısıra kelimeleriyle isyan kaleleri kuranlar... Özgürce küfredenler.... Sana yaptığı duasında bile hür olamayanlar.... Haşa!!! Kıbleye karşı ayak direyenler ve hiçbir zaman gerçek güzelliği göremeyecek olanlar... Kalbi beton duvarlarla sürgülenmişler... Varoluş sebebinin Sen olduğunun farkında olmayanlar... Ya da hepsinden daha kötüsü iman etmiş gibi davranıp Seni sevenleri Senle aldatmaya çalışanlar... Sen herşeye kadirsin... Herşeyi bilensin... Affedensin...Benim ihtiyarım hiçbiri gibi değil... Bunu en iyi Sen bilirsin... Yalvarırım affet günahlarını... Son nefesinde imanıyla varsın yanına... Yalnız O'nu değil...Affet cümlesini, hepimizi... Amin...

BU SEFERLİK YORUMSUZ....
 

YORUMLAR


Henüz yorum yapılmamış :( Yazık ama blog sahibi senin yorumunu bekliyor olabilir

Yorum yapabilmek için ÜYE GİRİŞİ yapmalısın