gamyun.net'i doğru görüntüleyebilmek için tarayıcını güncellemelisin, güncelleyemiyorsan başka bir tarayıcıyı ücretsiz yükleyebilirsin.

BLOG

Yok...

29 Ekim 2014, 13.37
A- A+
Çocukluğumu hatırladığımda içimi sıkan sorulardan bazıları gelir aklıma. "Öfffff yine mi aynı soru" diyerek, duymazdan geldiğim, cevap vermek istemediğim sorulardı onlar. "Anneni mi çok seviyorsun, babanı mı?"  "Sen Çerkez misin, Kürt mü?" Hiç hoşlanmadığım sorulardı. Vereceğim cevapla annemi ya da  babamı kıracağımı, üzeceğimi düşünür, "Sağ tarafım Çerkez, sol tarafım kürt" gibi cevaplar verirdim kendimce. Tabi o zamanlar, etnik kökenlerin bu denli önemli rol oynadığını bilmezdim. Örflerin, adetlerin de. Sonraki zamanlarda yaşadığım şehir nedeniyle daha yakın olduğum Çerkez'liğin içerisine bıraktı beni. Dolayısıyla biraz daha ağır bastı bu bende. Düğünler, cenazeler, misafirler, her daim çok yoğun olan beşeri münasebetler ister istemez daha da bağladı beni. Eğlenceli ve yoğundu Çerkez kızının yaşamı. Çok güzel ritüellere sahip olan düğünlerimiz başlı başına eğlence zaten. Bugün az da olsa süregelen adetler bizim zamanlarımızda daha da fazlacaydı. Fakat babamdan gelen etnik kökenimin sıcaklığını da her zaman içimde hissettim.
O zamanlardan almış olduğum, içime işlemiş şeyleri bugün de istemsiz şekilde hala uyguluyorum. Uzun zaman çalışmış olduğum devlet dairesinde, özellikle yaşça büyük biri geldiğinde ayağa kalkıp, işi bittiğinde sokak kapısına kadar geçirme huyundan neredeyse emekli olduğumda bile vazgeçememiştim. Çünkü çocukluğumdan beri duyduğum ve öğrendiğim, bir büyük girdiğinde ayağa kalkılır, o oturmadan ve sana bir yer gösterilmeyince oturulmaz, bir yere girdiğinde yer kapışılmaz, uluorta konuşulmaz, büyüklerin ağzından laf kapışılmaz,  illa ki her durumda sıra ve izin beklenir. Hiç yüksünmeden, zorlanmadan yapageldiğimiz, yapmaktan keyif aldığımız, hatta hafiften gurur duyduğumuz adetlerden en hafifleriydi bunlar.
Bugün arkadaşlarla gittiğimiz yerlerde, illa en son oturan olmam, illa kapıdan en son giren olmam, zaman zaman ayakta kalmam, birilerine yer göstermekte israrcı olmamın sebepleri o günlerde içime sinmiş olan ananeler elbette.
Düğünler cenazeler başlı başına olaydı bizde. Akraba olsun olmasın, aynı köyde ve ya kasabada bir cenaze çıkmışsa bir evden topkekün yas tutulurdu kırk gün. Ev misafire açık tutulur, mutfak misafir ağılamaya açık tutulur, ölen kişini yakınlarına o sıcaklık kırk gün hissettirilirdi. Ölen kişini anısına ve ailenin acısına saygı duyarak. Şimdi de belki bu nedenledir ki, bugün müzik sesi duymak istemeyişim. Gün geçmiyor ki facia denebilecek bir sürü ölüm haberleri alıyoruz. Bugün Karaman, dün Soma, önceki gün Van...Depremler, seller, yıkımlar, çöküşler...İçim acıyor bugün Karaman için...

Bir yandan Cumhuriyeti bize armağan eden Ulu Önderimiz, Atamız ve şehitlerimiz ve de Karaman'daki kayıplarımız için;

Tek yapabildiğim çalan müziği kapatıp, ruhlarına dua göndermek...
Yattığınız yer ışık olsun demek...

2014 Ekim

Lilaa___

YORUMLAR

29 Ekim 2014, 23.23
çok güzel konulara değinmişsiniz Lilaa hanım, evet eskiden o dediğiniz şekilde misafir ağırlamak büyüğünü küçüğün bilmek v.b. gibi konuları uygulamak hem edepten hem görgüden ve de ahlaktan dı, ne güzel yetişmişsiniz ne mutlu seni yetiştirenlere, bize komşunun yası için radyo tv açmaz acısını paylaşırdık. Çok güzel adetler ve ananelerimiz vardı, yukarıda saydıklarınıza Allahtan rahmet diliyor, Cumhuriyetimiz bin yaşasın istiyorum. Emeğinize sağlık.
30 Ekim 2014, 00.27
gelenekler örf adetler kültürel bağlar insani ilişkiler için olmazsa olmaz hayat damarlarıdır bence.şimdi olmayan ne varsa yok hanemize yazdık şimdi var olanlardan kaçtanesini var hanemize yazabilirizki?var olanlar yok olanları özletmiyormu?depremler seller gibi fiziki yıkımlar tamir edilebilirde manevi yıkımların tamiri imkansız malesef.
30 Ekim 2014, 08.53
selam ve sevgilerle cumhuriyet bayramımızı biraz burukta olsa kutluyorum hepiniziizn.Lilaa hanım elinize sağlıkk ne kadarda güzel anlatmış,hislerimize tercuman olmuşsunuz.Maalesef günümüzdherşey okadar basite indirgendi ,okadar hızlı yaşaıyoruz ve okadarda duysgusuz saygısıız çok üzücü ama sevgisiiz bi toplum olmaya başladıkkii!Ama ben hala bu güzel hasletlerin bizim genlerimizde olduğunuu,silkelenip kendimize geleceğimizi umut  ediyorum.biz o kurtuluş savaşında binlerce canlarını yüreklerini bu toprak uğruna geleceğimiz uğruna vermiş ataların çocuklarıyız herşey okadar basit deill.herzman inşş bi yürek  atacak kalkplerimiz.Tüm şehitlerimize Allah rahmet eylesin diyorumm.hiç üzülmesinler .CUMHURİYETİMİZ KUTLU OLSUN.binlerce seneler yaşasın inşallah.
30 Ekim 2014, 21.21
canım Lilammmm emeğine, yüreğine,kalemine sağlık.... 
31 Ekim 2014, 02.31
Bin yaşasın Cumhuriyet!
Sevgi ve muhabbetle...
31 Ekim 2014, 10.48
Ahh Lilaa, ah!

"BAYRAM BENİM NEYİME?.." der bazıları bu ülkede hep. Yaygın sözdür; yaşadıklarımıza baktığımızda aynısı geçiyor ortak akıllardan.
Çektiğin acıdan dersin, göz göre göre yapılan tahribata çaresizliğinden, bayram yaşamaya kendini layık göremediğinden dersin. Neden hep vardır, "Bayram benim neyime?!.. " demek için bu ülkede...
İfade etmeye çalışmışsınız ortak hislerimizi, çok samimi buldum, sağ olun. Cezbe'cim de yazmış çok güzel bir 29 Ekim yazısı.. İzninizle buradan teşekkür edeyim O'na da.  -Kapamış yoruma çünkü, tahmini çok kolay nedenlerle. İyi etmiş bence de..-

Yine uykusuz geçen bir gecenin, sabaha gözlerini ovaladığı saatlerde duyduk yeni bir utancı, acıyı daha. Mevsimlik işçiler, tıklım tıklım sıkıştırıldıkları bir devrik minibüste kapamışlar gözlerini pis kölelik düzenine. Bir minibüste 40 küsür insan!.. 12 dendi, 14 dendi, en son 15'te kaldı ölü sayısı, 27 deniyordu yaralılar için.

"Gözümden sesler boşanıyor." demiş bir güzel ortak yürek. -Sabah haberlerinde duydum bu vurucu cümleyi, şair Birhan Keskin'e aitmiş yanlış anlamadıysam.-
Umutsuzluk içinde umudu beslemeye çalışır hallerdeyiz. Durmadan geliyorlar kalplerimize, göz pınarlarımıza ölüler. Kimi yanmış, kimi boğulmuş, kimi ıslak, hepsi kanlı, hepsi ölü...
Ya biz?
Biz yaşıyoruz; canlıyız hala. Acı olsa da, kimimiz yeni doğanda sarılmış umuda, kimimiz duada habire, kimimiz yemekte, kimimiz içmekte, kimimiz tangoda, rumbada.
İnsanlık bu hallerde işte; "bizlik"ten sıyrılmış, "benlik"te çırpınmaya çalışıyoruz, aynalarımız ellerimizde, kendimize baka baka...

Ermenek'te bir bebek doğmuş, babası hala sular altında, yerin bilmemkaçıncı katında. Sanırım o da yüzme bilmiyordur.(!)..:(
Galiba altın takmış Başbakan Davutoğlu ve eşi ziyaret edip, öyle görünüyordu.
Başbakan...
"Her bir işçimizin canı bize emanettir." diyen Başbakan hani. Emanet işçi yerin altında, o emanetin emanetine altın takmış...
Cumhuriyet de emanetti değil mi hepimize. Yemin etmişlerdi hatta onlar törenlerle.
Tam da 29 Ekim günü, tam da bayram günü geçmesine izin verien peşmerge, kanla, canla savunulup emanet bırakılan bu topraklara basa basa. -Haydi izin verdiler, özellikle mi seçildi 29 Ekim günü?!-

Emanet ne demekti ki? Unuttuk mu çoktan onu da diğer değerlerimiz gibi?..

Var olun Lilaa. En azından bizler gibi var olmaya çalışın dilerim.
Sevgiler
31 Ekim 2014, 13.09
Bugrabey;sizinle birlikte tek ses, bin yaşasın Cumhuriyet diyorum ben de.
Jett; Sisilim, seni tanıdığım günden bu yana nasıl örflere bağlı biri olduğunu , nasıl doğru innsan profili çizdiğini biliyorum. Eksik olma arkadaşım.
 ATHENA_48; yorumunuzda nasıl güzel bir umut gizli. Umarım dileklerimiz gerçekleşir. Eksik olmayınız.Yaşamsal'ım, canımsın arkadaşım... 
Sat_Agraha; Hani bazı günler vardır, nedenini bilmeden duygusal uyanırsın yataktan. Öyle başlarsın güne biraz buruk, biraz kırılgan. Vardır elbet bir nedeni, gözle görülmez. Etkileşimdir belki bunun adı. Durup duruken duygusal olunmaz. Sabah sabah, hani "hıııııı" diye ses tonunu sertleştirip parmağını salladığında alt dudağını büküp salya sümük ağlayan bebeker gibi hazırdım ben de ağlamaya. Sizin yorumunuz da üstüne tam oldu Sat_Agraha. Nasıl içten bir yorumdu. Var olun siz de...

Sevgi ve muhabbetle...
Yorum yapabilmek için ÜYE GİRİŞİ yapmalısın