Karmakarışık
24 Aralık 2014, 23.52 A- A+Merhaba,
Geçen hafta cuma akşamı tombaladayız (cümbür cemaat), muzip arkadaşlardan biri, ortaya bir laf attı, hepimiz peşinden koşuyoruz :)
Annelerimiz kızınca hani terlikle kovalar veya atarlarya, herkes hatıralarını canlandırdı.
"Nasılda isabet ettiriyolar", "Birde geri istiyolar", "Vurdukları yerde gül bitmiyor mor gül oluyor" deyimleri uçuyor. Ben düşündüm anneciğimi hiç öyle hatırlamadım, öfkelendiğinde kendini işe verir, çok sıkılırsa bağırırdı. Bazende hazır eline geçmişken tarıyorum bahanesi ile (bana göre) saçlarımı yolardı :) Aslında korkardı "köy yerinde bitlenirsek rezil oluruz diye", saçlarımı sık sık hem yıkar hemde o kemik tarakla kafamı kazırcasına ince dişli tarafı ile iyice yolardı. Çok sinirlenirse tarağı kafama çakardı :) kaç kaçabilirsen...
Tombala yapmaya çalışırken hep birlikte blogseverlere laf yetiştiriyoruz: Sökeli opumda katıldı sohbete, öğretmeninin dövdüğünü ve babasına söylediğinde birazda babasının dövdüğünü anlatıyor. "Öğretmenin vurduğu yerde gül biter" demiş babası :) Mübarek gül bahçesine dönüyorduk o yıllarda.
Daldım gittim o ara lise yıllarıma...
Annemin kıyıp kesemediği saçlarımı yatılı okul kuralı diye dibinden kestikleri gün kendimi kınalı yapıncak gibi hissetmiştim. Daha okula girmeden çığlıklarımı içime atmayı öğretmişlerdi. Yine bit korkusuna bütün öğrenciler okula gelmeden saç traşı oluyorduk. Nasıl derdim "anne ben vazgeçtim okumaktan"? O kadar çabam, isyanım, dayatmam boşa gidemezdi. Lal olan dili ile bağırmaya çalışıyordu saçlarımı kesen kuaför.
Özellikle akşam etüdlerinde (zoraki ders çalıştırma) geçirdiğimiz kronik sinir harbinden birini ve en berbat olanı hatırladım;
Hani her sınıfta olurya öğretmene şirin görünmeye çalışanlardan biri (hadsiz), tahtanın kenarına konuşanların isimlerini yazıyor, listede bakanlar gülenler bile var. Öğretmen sınıfa girdi bi dünya azar, hakaret ve 1 saat etüd uzatma cezası verdi. 1 saat bitmez, sürekli cezayı 1 saat uzatıyor, bitmedi...
Tüm sınıf konuşmaya başladık, tahtada boş yer kalmadı, herkes çıkıp birinin adını yazıyor, origami yapıp havada uçuruyoruz, kısacık saçlarımızı örmeye çalışıp ucuna toka tutturuyoruz, gerilim hat safada. Aslında sınıfta ses yok, sessiz boykot var. Ben büyük ihtimalle resim yapıyordum, belkide heyecanlı bir romana daldım, belki grup arkadaşlarımızla haftasonu yapacaklarımızı (30 dakikalık haftasonu çarşı izninde ne yapabilirsek) planlıyorduk.
Sınıfta bir sessizlik oldu, öğretmen elinde cam cetvelle geldi, tahtadaki isimleri okudu tüm sınıf tahtanın önüne dizildik, en çalışkan arkadaşlarda dahil :)
Yapmayın, etmeyin, konuşmadık desekte laf anlamıyor, açtırdı ellerimizi, cetvelin yan tarafı ile hışımla indiriyor, hayatımda en nefret ettiğim anlardan birini yaşıyordum. Kulaklarım uğulduyor, boğazım düğümleniyor, ellerimde his kaybı ve acı var dayanılmaz bir acı... Gözlerimiz derya gibi doldu taşmıyor, öfkeden kıpkırmızıyız. En samimi arkadaşlarımdan biri bağırmaya başladı aklına geleni sayıyor, hoca aklınca 1 saat daha ceza verdi, gece 01.30 ve kış günü bizi sınıfa bıraktı gitti.
Ayılanlar, bayılanlar revir görevlisi üst sınıf öğrencileri çağırdık. Hoca oraya da geldi. Bağırmaya başladı, benim canım arkadaşım ranzanın üzerinden aşağıya hışımla atladı, okul sallandı sandık. Ellerini açıp hocanın üzerine yürüdü, "sen bizden ne istiyorsun be kadınnnnnnnn !!!" okul çınlıyor, kulaklar sağırlaşıyor, hepimiz ağlıyor, bağırıyoruz.
Hoca gürp diye uçtu, son anda kurtardık kafayı çarpmadı, bayıldı. Lanet okuya okuya çıktık revirden. Yatakhane katında herkes uyumuş bizim sınıf ağlıyor, sızıp kaldık düşünmedik idareden ceza alırmıyız... Sabah tüm yaramazlık yaptığımız günlerdeki gibi "10 numara sakinleri" diye çağırılmadık. Bu sefer "B şubesi öğrencileri idare katına insinler" diye çağırdılar. Önce sınıf öğretmenine, sonra müdür yardımcılarının odalarına, en son müdürün odasına çağırıldık. Aynı şeyleri tek tek anlattık. Belkide bu yüzden hababam sınıfını severek izlemeye devam ediyorum. Özür dileyin dediler. "Eğer öğretmen tüm okulun önünde bizi dövdüğü için özür dilerse bizde özür dileriz" dedik. Kimse kimseden özür dilemedi... O günden sonra sıra dayağına çekilmedik.
Ruhumda nasıl bir iz bıraktıysa, kaç gündür sanki dünmüş gibi yeniden yaşadım o günleri. Düşündüm daha nelere katlanmıştık, susmuş ve sessizlikle kalmıştık.
Temizleyecek kimse yok diye 4. sınıfa kadar menüde hiç balık çıkmamıştı. 2 haftaya bir gönüllü öğrenciler mutfağa inip balık temizlemeyi kabul ettiğimiz için son sınıfta yiyebildik.
Okulda yaklaşık 65 belki daha fazla hizmetli personel varken; Her gün yatakhaneleri, sınıfları, kütüphaneyi, hafta sonu da banyo, çamaşırhane, sınıflar ve yatakhaneleri (5 katlı binayı komple) temizlerdik. Külkedisi olmayıda öğrenmiştik. O günlerden kalma bronşit, sinüzit ve migren mirasım var. Eminim miraslar konusunda yanlız değilim.
Son sınıfa geldiğimizde 1. sınıfta bir kızcağız upuzun sarı saçlarını kestirmedi. Ağlıyor, ikna edemediler, kaydı sılınecek yada saçı kesilecek. Tüm sınıflardan imza topladık, arkadaşlardan destek aldık, kendi aklımızca kimseye sormadan, idare katını dolaştık, ek banyo süresi isteyip ikna ettik. Bizede omuzlarımıza kadar saç uzatma izni çıktı :)
Biz o yıllarda çok şey öğrendik; birinin hatası herkesin hatası sayılabiliyordu,
Yaptığımız bir şey kişiden kişiye farklı algılanabiliyor, masumken suçlu olabiliyorduk,
Şimdilerde sık kullanılan deyimleri yaşıyor "adam satmıyor, sinsilik bilmiyorduk"
Hastalıktan ölsekte grup arkadaşlarımız, sınıf arkadaşlarımız dışında kimse bakmıyor, ailemize haber verilmiyordu, (kural bozulmasın)
Okul hepsinden önemliydi ama dersaneye gitmek yasaktı,
Meslek edinmek yeterliydi, üniversiteye gitmemize gerek yoktu (o kadar yaramazlığa, engele rağmen 35 kişilik sınıfımızdan 33 üniversite kazanmıştık (6 önlisans kalanı lisans), inad etmeyi iyi öğretmişlerdi,
İnsan her istediğini her zaman elde edemiyordu, yağmurda yürümek bile yasaktı.
Bahçenin en kuytu köşesinde yağmur sesine eşlik ederek ağlamaya bile izin yoktu (iç dünyamıza dönebildiğimiz kaçamak köşelerimiz), biz o yollarda öğrendik nesnelerle, diğer canlılarla konuşmayı, annemizin babamızın yerine koyduk uçan kuşu, yağmurda titreyen yaprakları belkide yağan karları kardeş bildik...
Sevmek bile suçtu, sevgilisi olan arkadaşların çektiklerini görünce :)
Haftasonu dışında ailenle bile görüş yoktu! (yüzünü hayalen hatırladığım babamın parmaklığın arkasından el sallayışını hatırlıyorum)
Yıllar sonra olaylara geriden ve farklı zaman diliminde bakınca düşüncelerim değişiyor. Biz katlanmayacağımız nelere katlanmışız?
Anne babamız yok gibi tüm dayatmalara boyun eğmiş ve susmuşuz.
Ailelerimiz nasıl olmuşta bu yaşadıklarımıza susmuşlar.
Elimize ekmek alacağız diye kula kulluk etmişiz bilmeden.
Baş kaldırmayı, anlamayı, anladığını sezdirmeyi, insanların altta yatan niyetlerini sezmeyi bilmiş, bilmiyormuş gibi rol yapmayıda ihmal etmemişiz.
Riya, yalan, dolan, hırsızlık gibi meziyetlerimiz olmadı.
Sadakat, sevgi, kırılmayı öğrenmişim... En çokta hiç beklemediğim kişilerin yaptıklarına kırılarak kırmayı denemeyi öğrenmişim.
Zaman zaman baş kaldırmayı, red etmeyi, sıkça sessiz boykot etmeyi öğrenmişim.
Çekip gitmelerim, susup konuşmamam, kırıp toplamamam... Belki anlarlar diye öylece bırakmalarım var şimdilerde.
Tıpkı beni tanımadan (belkide istediği yanıtı almadığı için) tombalada ileri geri konuşan, haraket, yakıştırma ve iftiradan çekinmeyen birinin; gelene gidene şirinlik ettiği, kibarlıktan kırıldığı salona girmeme kararı almam gibi... Kibarlığın başkalarına karşı değil kişinin kendinde hasıl olması gerektiğini öğrenmişim.
Allah'tan gamyunda salon ve seçenek çok...
Şimdi öylemi ya?
Herşey kıran kırana...
Başınızı ağrıttıysam özür dilerim. Kendi içime öz çekim yaptım :)
YORUMLAR
Bırak tombalada olup bitenleri...blog yazında anlattıklarının büyük bir kısmı eğitim ve öğrencilik yıllarındaki yaşadığın hatıralarla dolu.. çok kişinin unutmuş olduğu hatıraları tekrardan hatırlattığın ve eğitimin ne kadar önemli bir ihtiyaç olduğunu belirttiğin için sana teşekkürü hak ettiğini söylemek isterim.tombalada olanları karıştırma bu işe...onun için ayrı bir blog yazabilirsin.........
ASI_KES27 ....Artık hayal gemisinin kaptanı değilim:)
Yatılı okulda görev yaptınız mı? Ben yaptım. Belletmenlik görevi aldım 2 sene. İlk öğretim yurduydu. Yeter sayıda bayan öğretmen olmadığından civar okullardan gönüllü aradılar biz kabul edenlerdendik. Siz bir gecede 60 kadar öğrenciyi bitten kurtarmak için ellerinizle ilaçlayıp, saçlarını tarayıp temizlediniz mi? Onlarla bitlendiniz mi? İlk ev izinlerinde köylerinden şartlar yüzünden kardeşlerinden bulaşıp yeniden bitlerle okula geldiklerinde aynı işlemleri defaten yapıp kollarınız hissetmez halde, soğuktan donmuş olarak uyudunuz mu? Yapmadıysanız anlayamazsınız neden saçlarının kısa ve derli toplu olmasının istendiğini...Siz hiç ağlayan 1. sınıf çocuklarını yatağınıza alıp, uyutup, onlarla uyuyup defalarca gecenin bir vakti çişten sırılsıklam olup uyandınız mı? O çocukları utandırmamak için gecenin bir yarısı silip temizleyip uyutup, o kokulu halde ertesi gün, gün boyu çalışmaya devam ettiniz mi? Yapmadıysanız anlayamazsınız kılık kıyafet ve temizlik üzerine neden ağır kurallar olduğunu...Siz hiç en azından iki nöbetinizden birinde yağmurdan ıslanan, üşüten ve ateşlenen bir çocuk için hastanede uykusuz sabahlayıp, hiç uyumadan yine yine ve yine tüm gün çalıştınız mı? (Zira öğretmenler belletmenlik günlerinin ertesi günü izinli sayılmazlar ve çalışmaya devam ederler.).Eğer yapmadıysanız yağmurda ıslanmalarına ,soğukta dolaşmalarına neden izin verilmediğini anlayamazsınız...
Bunları ben ne tatlıyım, bakın ne kadar da iyiyim demek için yazmadım. Bazı kuralların neden konulmak zorunda olduklarına küçük birer örnek olsun istedim. Hepimiz insanız. Yorulur, bunalır, tahammülsüz oluruz. Benim de fazla tepki gösterdiğim, haksız olduğum durumlar olmuştur meslek hayatımda. Demiyorum ki yetkileri eziyet etmek için kullanalım. Her meslek grubunda olduğu gibi bizim içimizde de mesleğimizin yüz karaları vardır elbette. Keşke olmasa. Keşke temizlenebilse ama rica ediyorum genelleme yapılmasın. Sizin hiç mi başınızı okşayan bir öğretmeniniz olmadı ? Hiç mi şefkatli bir el tarafından yüreklendirilmediniz? Beni inciten öğretmenlerim olmadı mı eğitim hayatımda? Elbette oldu. Lakin bunun yanında sevgi ve minnetle hatırladığım öğretmenlerim de çok. Hepsinin mübarek ellerinden saygıyla öpüyorum. Tüm meslektaşlarıma da sağduyulu, mutlu ve başarılarla dolu bir meslek yaşamı diliyorum. Saygılarımla...
bizzz, TCumhuriyet, mesut_kolcu, YanginMerdiveni, yorumlarınız için teşekkür ederim. Her bakışa
saygılar.
·
artibir;; belene kampı değildi ancak diğer yorumlara
bakarsanız benim anlattığımdan daha ziyadesi olduğunu görebiliriz. Size
katılıyorum özellikle küçük çocuklar yatılı okumamalı.
·
illa_ahu ben ilkokulda eğitimci olmayı hiç
düşünmedim, aklımın ucundan bile geçirmedim. İki sebebi vardı; Çok kardeşim
doğmasına rağmen hayatta 3 kardeşiz ve diğer kardeşlerimi körü körüne
kaybettiğim için çocuklarla iletişimde güçlük çekeceğimi düşündüm, diğer sebep
her şeye rağmen meslek seçimimi yaptığım yıllarda ilköğretimde eğitimci olacak
kadar sabırlı olmadığıma kanaat getirmemdi. Sonradan farkettim ki büyük
çocuklarla uğraşmak daha zormuş:) Ameliyat sonrası anneye bakım vermek için bebeği
kucağıma aldım diye, çocuk kliniğinde öğrencilerimle bit bakımı yaptıktan sonra
ve bir kaç sefer daha bitlendim. İş kazası olarak baktım yaşadıklarıma. Size
hayran kaldığımı açıkca ifade etmek isterim. Özveriden öte bir durum
sizinki.
·
! Sedenay&; Üniversite yurtlarındada aynı sıkıntılar yaşanıyor eskisi kadar
olmasada yine var :)
·
perperike mektupların okunduğunu ben
hatırlayamamıştım. Gürülmüştür damgasını hatırladım. O öğretmenle kendi okuluma
atandığımda 2 yıla yakın süre çalıştım. Malesef bizden sonra daha da ileri
gitmiş öğrencilerin günlüklerini bile okuyordu (belki bizimde okudu
anlayamadık). Bir öğrenciye sırf bu yüzden ceza verdirdi. Onunla (İlginç bir
tip olarak) hayatımın bir bölümünde tesadüf ettik...
·
denizzz1234 hepimizin belirgin özellikleri olan öğretmenlerimiz
olmuştur. Bizde sıradan uygulama yaptırırken uyuyan ve kendi kendine konuşanlar
bile vardı. Hepsinin ayrı yönleri hoş ve güzel anılarımız oldu.
·
doktorsistem anlamak için yorulmayın bırakın
dağınık kalsın, anlayanlar güzel güzel anlatmışlar. Teşekkürler.
· Yorumlarınız için ayrı ayrı teşekkür ederim.
Paylaşımlar güzeldi.