YOKLUK YILLARI -2-
18 Ocak 2015, 18.49 A- A+-2-
Elim kolum dolu olarak kapıdan girmiştim içeriye, yüzümde gururla karışık bir gülümseme vardı. Ablam hayırdır der gibi yüzüme mana ile bakmıştı, bense çoktandır evimize girmeyen şeylerden aldığımı, küçük kardeşlerimin sevineceği şeylerden getirdiğimi söylemiştim. Ablam buna her ne kadar sevinse de tüm paranı neredeyse harcamışsın, okul zamanı geliyor sana da para lazım demişti. Bense okulu şimdilik düşünmüyordum, bir iki ay daha vardı nasılsa. Kardeşlerim eve geldiklerinde gözlerindeki o şaşkınlığı yüzlerindeki o mutluluğu hala unutamıyordum. Haklıydılar her ne kadar yokluk çektiysek te bunu asla dışarıya yansıtmadık gururumuzdan hiç ödün vermedik.
Lise 2. Sınıfa başlamıştık, yabancı dilim Fransızca idi, ortaokulda kayıt yaptırdığımda ben istememiştim ama o zaman bile tanıdığı olan İngilizce ve Almanca dilini seçmişlerdi benim gibi tanıdığı olmayanları ise hep Fransızca sınıfında toplamışlardı. Lise 2. Sınıfta Fen yada Edebiyat seçmeli bölüm vardı, ben her ne kadar Edebiyata yakın kendimi hissetsem de Fransızca sınıfının tek olması nedeniyle daha çok fen bölümünü tercih etmeleri sonucunda Fen bölümü sınıfı olmuştuk sınıfımız 5 FEN D sınıfı idi ben o yıllarda bir defter dolusu şiir yazmıştım. Okula başlarken kadife pantolon ile takım olan bir mont almıştım. O yıl giyeceğim monttu belki değişik pantolonumuz vardı ama değişik giyeceğimiz 2. bir montumuz ya da ceketimiz yoktu. O yıllarda okul giysileri serbest sivil giysi idi ancak kravat takma zorunluluğu vardı. Bir kunduramız birde beden derslerinde giyeceğimiz spor ayakkabımız olur ikincisi hiç olmazdı. Daha doğrusu alacak maddi durumumuz yoktu.
Mart ayının 7. Günü babamı da kaybetmiştik, kalp rahatsızlığı nedeniyle. Artık yokluğun tamamen üzerimize çöreklenmiş gibi hissetmiştim kendimi tutunacak fazla bir dalımız kalmamıştı diye düşünüyordum. Evde olan ağabeyim bir ekmek fırınında işe başlamıştı orada kasaya bakıyor çıkan ekmekleri satıyordu. Eski kazancına göre çok daha iyi kazanıyordu. Günlük yevmiye alıyor yanında da beş tane ekmek veriyorlardı hiç değilse evimize beş ekmeğin girmesi garanti idi artık. Bir yandan ablam çalışıyor diğer yandan ağabeyim fırından kazanıyordu bir nebzede olsa rahat nefes almaya başlamış kafamızı kaldırabilmiştik hemen her evde bulunan televizyon hala bizim eve girmemişti. O yıllarda Salı günleri Türk filmi oynardı, bazen de Cumartesi günleri oynatılırdı o günlerde nazımızın geçtiği bir eve gider filmi izlerdik. Ağustos ayı idi ağabeyim Telra marka siyah beyaz bir televizyon almış eve getirmişti. Hemen alelacele anteni kurduk televizyonu açtık tek kanaldı zaten ve ilk açtığımızda çizgi film olan Alaaddin’in Lambası oynuyordu artık akşamları bir yere sığıntı olarak gitmiyor kendi evimizde dizi filmleri rahatça izliyorduk. Bunun için de olsa ben her zaman en kötü anımda şükür kelimesini hiç eksik etmezdim, bizden durumu çok daha kötü olanlar var derdim şükür ederek Rabbime olan güvenimi dile getirirdim.
Nihayet yaz gelmiş okullar tatile girmişti, ben hemen pamuk kozası kazmaya giden gruba ismimi yazdırmıştım, o yılarda çok samimi olan arkadaşımı da o listeye yazdırmayı ihmal etmemiştim. Sabah saat 05.00 te kalkar saat 06.00 da gidecek olan traktörün römorku etrafında toplanırdık. Herkes geldiğinde römorka biner hangi tarlada kazma yapılacaksa oraya götürülürdük. Hemen herkese birer hat verirdi Elci (Elci o zamanların işçi çavuşu) Elci yabancı değildi büyük ağabeyimin kayınvalidesi idi ben her zaman en sondaki hattı alırdım, önceliği bayanlara verirdik erkek grubu olarak en son hatlarda olurduk. 06.30 gibi tarlaya gelirdik ilk dinlenme saatimiz kahvaltı saati olan 09.00 da idi. Yarım saat mola vardı, bir bayanı oraya erkenden gönderir çayları ve herkesin getirmiş olduğu kahvaltı malzemelerini çıkarmasını sağlar o kişinin hattını ise yardımlaşarak aradan çıkarırdık. Ben çok hırslıydım benden önce kimse hattını bitirmemeliydi kendimle bile yarışırdım. Çok erkenden kendi hattımı bitirir geride kalan yaşlı bayan var ise onun hattına yardıma giderdim. Eyer yaşlı bayan yok ise rast gele yardım için bir hatta girerdim. Çoğu aynı mahalleden olduğu için gelenleri hemen hemen tanıyordum ama tanımadığım bazı kişilerde vardı. Herkes beşer – altışar gruplarla sabah kahvaltısına oturuyordu benim yaptığım şakalar ve muziplerle kahkaha sesi soframızdan eksik olmuyordu.
YORUMLAR